Falına bakayım… Kız gel gitme! Bakayım falına işte…

Neden düşünmüyoruz? Neden dinlemiyoruz? Neden istemiyoruz? Neden çalışmıyoruz? Neden çabalayanlara engel oluyoruz? Neden soru üretemiyoruz?

Neden?

√Neden düşünmüyoruz?
√Neden dinlemiyoruz?
√Neden istemiyoruz?
√Neden çalışmıyoruz?
√Neden çabalayanlara engel oluyoruz?
√Neden soru üretemiyoruz?
√Neden?…

Fala inanma ama falsız kalma derler. Doğru de söylerler.

Fala inanmam ama bulduğum zaman da falsız kalmam. Fal baktırma konusunda, sağda solda göğsünü gere gere fal baktırdığını anlatmayanları çok gördüm. Ama ben geleceği okutmaktan hoşlanmayanına rastlamadım.

Dünü biliyoruz. Bugünü yaşıyoruz. Peki, yarın nasıl olacak? İşte bütün mesele bu. Ama ben bu meseleye küçük bir ekleme yapmak istiyorum izninizle; gelecek, artık “yarın” kadar uzak değil, “bugün” kadar yakın. Hatta şöyle de söylenebilir; “Gelecek hemen şimdi”.

Önümüzdeki 10-15 yıllık perspektif içinde hangi sanayi ve iş kollarının öne çıkacağını bilmeden, hangilerinin ortadan kaybolacağını öğrenmeden kariyer çizginizi belirlemeniz mümkün olabilir mi?
Gelecekte nasıl bir toplum içinde yaşayacağımızı bilmeden çocuklarımızın geleceğini planlayabilir miyiz?
Emekli olduğunuzda elinize geçecek gelir ve daha önceki birikimlerinizi nasıl değerlendireceğinizi bilmediğiniz zaman yaşlılık günlerinizde sizi rahatlık değil, endişe beklemeyecek mi?

Size bu soruların yanıtlarını bulabilmeniz için fal baktırmanız gerektiğini söylemiyorum. Fala ihtiyacımız yok, ama geleceği öngörmeye var. Fal baktırmak yerine, bilimsel yöntemlerle geleceği okumalıyız.
Gelecek, zamanı aşımına uğrayarak bizi yakalamadan, bizim geleceği yakalamamız daha iyi olmaz mı?

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Davos’u olacağı varsayımıyla yola çıkılan bir toplantı düzenlendi: Forum İstanbul. Hedefi büyüktü, toplantı küçüktü. Konuşulanlar çok önemliydi, çoğunluk ne yazık ki, birkaç popüler noktaya takıldı. Toplantının asıl gündemi, popüler siyasi şahsiyet ve kişilerin gölgesinde kaldı. Körler sağırlar birbirini ağırlar misali, yine aynı insanlar konuştu, yine aynı insanlar dinledi, bilgi bir avuç insan içinde paylaşıldı. Gelecek endişesi taşımayanlar zaten toplantıda yoktu…

Forum İstanbul, tüm organizasyonel eksikliklerine ve talihsizliklerine karşın olması gereken toplantılardan biriydi.

Tartışmalar sırasında ortaya çıkan anafikir şuydu;

Türkiye’nin işi biraz fala kalmış. Dünü yaşıyor. Gelecek zamanda yaşayabildiği en ileri nokta, bugün. Gelecekle ilgili endişeleri olmasına karşın, ne yapması gerektiği konusunda beyin jimnastiği yapmıyor, nasıl yapılacağını bilmiyor.

Ama istemeye gelince istiyor, şikayet etmesi gerektiğinde ediyor. Hayal kurmak söz konusu olduğunda en güzel hayaller ona ait oluyor…

Böyle olunca, bizim burada kendi içimizde yaşadıklarımız, başkalarının başka yerlerde yaşadıklarına benzemiyor; bizim isteklerimiz çoğu zaman başkalarının arzularını aşıyor; geleceğe dair kaygılarımız kimselerle örtüşmüyor.

Sizinle bu hafta biraz dünü, bugünü ve yarını tartışmak istedim.

Gelin birlikte bir tur atalım ve görelim; onlar ve biz ne tartışıyoruz, dünü nasıl yaşamış, bugünü nasıl algılıyor, yarına nasıl bakıyoruz:

Dünyanın yarını
√ Dünya nüfusu 2023’te 8 milyara ulaşacak. 2032’de 10 milyardan fazla olması bekleniyor.
√ Nüfus en çok ekvator coğrafyasında ve güney yarım kürede artacak.
√ 2030’da gelişmekte olan ülkeler dünya nüfusunun yüzde 87’sini oluşturacak.
√ Gelişmiş ülkelerin nüfusunda yaşlanma şiddetle hissedilecek. Bu yüzden tıp ve biomedikal teknolojilerde ilerleme kaydedilecek. Gelişmiş ekonomilerde yaşam süreleri uzayacak, gelişmekte olan ülkelerde genç ve orta yaşlı nüfus daha fazla olacak.
√ Devletlerin tekelinde bulundurdukları yetki alanlarına başka oyuncular da girecek. Bu oyuncular arasında mafya ya da suç örgütleri önemli bir yere sahip olacak. Suç şebekelerinin devletlerle çatışmaları artacak. Halen 1 trilyon dolar kar payına sahip olduğu tahmin edilen mafya, dünya ekonomisinin yüzde 4’ünü elinde tutmayı başarıyor. Bu oranın gelecekte artması bekleniyor.
√ Dünyanın Gayrısafi Milli Hasılası 2023’te şimdikinin iki katı olacak.
√ ABD ekonomisi 2023’te dünyanın en büyük ekonomisi olmaya devam edecek. Ancak dünya Gayrısafi Milli Hasılası içinde yüzde 22’lik payı düşecek.

√ En büyük devrimlerin yaşanacağı alanlardan biri sağlık olacak. İnsanın gen haritasının tamamen deşifre edilmesinden sonra yeni tıbbi teknolojilerle tanışacağız. Kellik ve kırışıklık tarihe karışacak.
√ Dünyanın petrol ihtiyacı 2020’ye kadar yüzde 60 artacak. 2020’ye kadar enerjiye yapılan yatırım 1992 fiyatlarıyla 30 trilyon dolar olacak.

√ Dünyanın enerji stoklarının dörtte üçü Orta Doğu’da. Bu bölge dünya petrolünün yüzde 31’ini üretti. 2020’ye kadar yüzde 63’ünü üretecek.
√ Dünya enerji kaynakları hızla tükenecek, özellikle de fosil yakıtların süratle tükenmesi nedeniyle alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına kayış hızlanacak.
√ Uzaydan enerji ve hammadde kaynakları elde etmek için dev adımlar atılacak.
√ Çevresel krizler insanların biyolojik dengesini bozacak. Ebola ya da SARS gibi virüsler daha hızlı yayılabilecekler.
√ Nüfus artışının en güçlü yaşanacağı yoksul ülkelerde, çevre kirlenmesi vahim boyutlara ulaşacak. Bazı bölgeler aşırı iklim değişiklikleri yaşayacak. Su ve gıda üretim kapasitesi düşecek. Tarihte yaşanan toplu göçler yaşanabilecek.

√ Zengin ve yoksullar arasındaki uçurum büyüyecek.
√ Dünya bugünkünden daha barışçıl ve istikrarlı olamayacak. Şiddet ve terör, teknolojideki ilerlemeler yüzünden daha büyük boyutlarda yaşanabilecek.

√ Varlıklı ülkeler, bilginin kullanımıyla vatandaşlarının refahını artırmaya çalışacak ancak aynı hassasiyeti diğer ülkeler için göstermeyecek.
√ Devletler, bölgesel konfederasyonlar çerçevesinde gevşek örgütlendikleri çok kutuplu bir dünya yaratacaklar. AB, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği, Amerikan Devletleri Teşkilatı, NAFTA gibi örgütlerin bu bağlamda önem kazanmaları bekleniyor.
√ ABD’nin en azından 21nci yüzyılın ortalarına kadar dünya üzerindeki süper güç konumunu koruyacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de bugün
√ Türkiye’nin iç borcu 90 milyar dolar, dış borcu 110 milyar dolar. Türkiye’nin borçları Gayrısafi Milli Hasılası’nın yüzde 86’sına eşit.
√ AB’nin 2004 yılında 10 yeni üyesi olacak. Türkiye’nin AET’ye başvurusunun üzerinden bu tarihte 40 yıl geçmiş olacak. Türkiye’nin AB’ye girişi bugün belirsizliğini koruyor.

√ Türkiye sürekli fakirleşen halkıyla, dünyanın rekabet edilebilir 49 ülkesi arasında, 1999’da 38’inci; 2002’de 46’ncı oldu.
√ Geçtiğimiz yıl düzenlenen Yolsuzluğu Önlemek Üzere Şeffaflık Araştırması’na göre, Türkiye 91 ülke arasında 64’üncü, bir yıl önce ise 54’üncü sıradaydı.

√ Türk ekonomisi 2001’de yüzde 9 küçüldü, buna karşın 2002’de yüzde 7.8 büyüme gerçekleştirdi. Ancak Gayrısafi Milli Hasılası ancak 180 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, dünya Gayrısafi Milli Hasılası’nın yüzde 0.6’sı.
√ Türkiye 1993 ile 2002 arasında kamu ve özel sektör toplamı 422 milyar dolarlık yatırım yaptı, ancak aynı dönemde borç faizi olarak 211 milyar dolar ödemek durumunda kaldı.
√ Türkiye’de tarımsal ve endüstriyel verimlilik ile emeğin verimliliği dünya standardının çok altında.
√ Enflasyon yüzde 35 (Mart 2003) ile üyesi olmak istediği toplulukların ortalamasının hala çok üzerinde. Bütçe açığı Gayrısafi Milli Hasıla’nın yüzde 11’ine eşit.
√ Sürekli büyüyen işsizler ordusuna karşın Türkiye her yıl 700 bin yeni iş yeri açmak zorunda.
√ Türkiye’nin Muş, Ağrı, Bitlis gibi en fakir illerinde yıllık ulusal gelir 600 doların altında.

√ Türkiye’ye doğrudan yatırım olarak gelen yabancı sermaye hiçbir yılda 1 milyar doları aşamıyor. Bu oran Polonya’ya giden doğrudan yabancı sermayenin dörtte biri.

√ Türkiye’de son 50 yıldaki yabancı sermaye girişine bakıldığında 17 milyar doları bulduğu görülüyor. 1990-2002 yılları arasında, Brezilya yabancı yatırımını 0.9 milyar dolardan 32 milyar dolara, İspanya 14 milyar dolardan 22 milyar dolara, Polonya 0.09 milyar dolardan 9 milyar dolara, Türkiye ise 0.7 milyar dolardan 3 milyar dolara çıkardı.

√ UNCTAD Yatırım Endeksi’ne göre, Türkiye potansiyelinin onda birini kullanıyor.
1988-1990 yılları açıklanan endekste 83. sıradayken, 1998-200 yılı endeksinde 123. sıraya düştük. (Potansiyel kullanımında düşük potansiyele sahip diğer ülkeler İran, Yemen, Umman gibi zaten kapalı ekonomiye sahip olanlar.)
√ 2023’de Türkiye’nin nüfusunun 92 milyon olacağı öngörülüyor. Yani ortalama olarak her yıl 1 milyon istihdam zorunluluğu, kişi başına düşen yatırım miktarı ise 35 bin dolar civarında ve her yıl eklenen ilave istihdam için ilave yatırım yapmak gerekiyor, eklenecek 20 milyon istihdam için 700 milyar dolar yeni yatırım yapmak gerekiyor.

Aslında Türkiye
√ Türkiye, satın alma gücü açısından incelendiğinde, hala dünyanın en gelişmiş 17 ekonomisinden biri.
√ Türkiye, işlenilebilir topraklar açısından bakıldığında dünyada 10’uncu sırada.
√ Türkiye nüfus açısından bakıldığında dünyada 17’nci sırada.

√ Dünya ölçeğindeki her bin 100 vatandaştan biri Türkiye’de yaşıyor.
√ Türkiye genç nüfusuyla, pek çok gelişmiş ülkenin duyduğu yaşlılığa bağlı demografik kaygılara sahip değil.
√ Türkiye nüfusunun 2010’da 74-77 milyon; 2023’de 92 milyon olması bekleniyor. OECD ülkelerinin yaşlı nüfusu 1990-2023 arasında ülke nüfusunun yüzde 13-25’i oranında olacak.

√ Türkiye, Avrupa’nın genç beyin ve işgücü potası haline gelecek.
√ Jeostratejik olarak, Balkanlar’ı Ortadoğu’yu, Akdeniz’i ve Kafkasya’yı birleştiren anahtar ülke.
√ NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip.
√ Elindeki su rezervleriyle geleceğin belki de en büyük zenginliğine sahip.
√ Doğu-Batı Avrasya enerji koridoru üzerinde.
√ Turizm varlıkları, zengin kültür mirası, doğası ve ılımlı iklim yapısı…
√ Türkiye artık ağırlıklı tarım ülkesi değil. Büyük şehir sayısı artıyor, metropolitan kültürü oluşuyor.
√ Türkiye 2010 yılına kadar yılda yüzde 64’lık, ondan sonra 2023 yılına kadar da yılda yüzde 9’luk bir büyüme gösterebilir.
√ Türkiye dünyanın en önemli tüketim pazarlarından biri olmaya aday.

√ Gayrısafi Milli Hasıla’nın 2023’e kadar 1.2 trilyon dolara çıkacağı hesaplanıyor. Bu tarihte Türkiye nüfusunun 92 milyon kişiye ulaşacağı varsayımıyla, kişi başına gelirin 13 bin dolar olması bekleniyor. Yunanistan’ın 1999’da sahip olduğu kişi başına gelire, biz çeyrek asır sonra ulaşabileceğiz.

√ Türkiye, Azerbaycan kadar performans gösterse, yani potansiyelinin 3 katı, 1998’de 30 milyar, 1999’da 24 milyar, 2000’de 51 milyar dolar yabancı yatırım çekebilirdi.
√ 1994’de ABD Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye’yi, yabancı yatırım çekme potansiyeli açısından, Çin’den sonra 2. sıraya yerleştirmişti.
√ Türkiye’nin yabancı yatırım performansını iki misline çıkarırsak 2023’de 760 milyar dolar yatırım yapılacağı öngörülüyor.

Dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor?
‘Dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor?’ sorusunun yanıtını, OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu Başkanı Mehmet Öğütçü çok net, özet ve doğrudan veriyor;

“”Türkiye hala yerli yerine oturmamış, uzun yıllardır kronik şekilde ‘kritik’ ve ‘geçiş süreci’ dönemleri yaşayan, Avrupa Birliği’ne katılım süreci belirsiz, nereye ait olduğuna dair ulusal kimlik tanımını henüz netleştirememiş, kendisiyle ve çevresindeki ülkelerle barışık olmayan, genç nüfusuna gelecek umudu ve istikamet duygusu aşılayamamış, kaynaklarını rasyonel olarak kullanamayan, iç ve dış borç sarmalına düğümlenmiş, yenilenip dünyaya ayak uydurmak yerine ayak diremeyi esas almış bir ülke görüntüsü veriyor.

Türkiye, dünya değişirken, hem de süratle değişirken, gereken tempoda ve çapta değişememenin sancılarını yaşıyor.””

Sizin bu konuda paylaşmak istediğiniz fikirleriniz mutlaka vardır. Paylaşırsanız sevinirim. ‘Neden?’ diye başlayan sorular da; ‘Çünkü!’ diye başlayan gerekçeler de üretebilirsiniz. Tartışalım, soruları ve yanıtlarını birlikte üretelim.

 

Paylaş