Ezberi bozmak

 

 

Çocuğunuzun müzeci ya da kütüphaneci olmasını ister misiniz?… Çoğunuzun istemeyeceğini biliyorum. Çocuğunuz doktor olsun, mühendis olsun, avukat olsun diyecek. En iyisi müdür olsun sizin ufaklık… Nereye müdür yapalım kendisini? Ama ne olursa olsun, bizim ufaklık müzeci falan olmasın değil mi? Boşuna mı büyüttünüz bu çocuğu siz?…

 

Ne olur ezbere çocuk yetiştirmeyin. Bir ezber klasiği; bir insan kaynakları firmasının Türkiye için yaptığı araştırmaya baktım geçen gün. Gelecek 15 yıl içinde hızla yükselecek sektörler arasında telekomünikasyon, enerji, bilişim ve teknoloji başı çekerken; sosyal hizmetlerde eğitim ve sağlık sektörleri parlayan yıldızlar arasında gençlere göz kırpacak diyor. Ne orijinal değil mi?

 

ABD’de her yıl İş Gücü İstatistikleri Bürosu bulgularını kamuoyuyla paylaşır. Bu verilerden yararlanılarak “en gözde 25, 30, 50 meslek” gibi haberler yayınlar. Türkçe’ye çevirdiğinizde hiçbir şey ifade etmezler. Örneğin kişisel finans danışmanlığı, yönetim analistliği, enformasyon sistemleri yöneticiliği…

 

Nerede yetişir bu müstesna kişisel finans danışmanları. Kaç adet kişisel finans danışmanı vardır memleketimizde? Gerçek anlamda ne iş yaparlar? Hangi kurumlarda iş olanakları yaratılabilir bunlar için? Üniversitelerin işletme, ekonomi gibi alanlarını bitireceklerini anladık, ama sonra ne yapmaları gerek, ne okumaları gerek acaba?

 

Adları şık ama nereden öğrenilecekleri belli olmayan “geleceğin meslekleri” arasında gösterilen birkaç isim daha sıralayayım mı size. Biri, “kurum antropoloğu”: Şirket çalışanlarının altyapısını belirleyecek olsa gerek. Bir şirket için en önemli ve aşılması en güç konu nitelikli insan kaynağı. Çoğu mesleksiz insan kaynakları yöneticilerinin bugüne kadar başaramadığını yapacaklar herhalde. Bir diğeri “imaj mühendisi”. İmajın havası, mühendisliğin ağırlığı derken popüler olması an meselesi. Diğeri “içerik mühendisi”. İçi beni dışı sizi yakar. İçerikten başka her şeyin önemli olduğu güzel memleketimde içerik üretmek ne demek olsa gerek? Bilen varsa bana da söylesin.

 

Ve “ergonomi mühendisliği”. Türkiye’de geleceği parlak mesleklerden biri olarak  gösteriliyormuş. Ergonomi mühendisleri ne yapar diye baktım, şirketlerin fiziksel görünümünü düzenlerken şirket çalışanlarının performansını ve kapasitesini artırmayı hedeflerler, çalışanların verimini artırmak için; iş yeri ortamının düzeninden sorumlu olurlarmış. “Yaratıcılık” ve “yenilikçilik” bir ergonomi mühendisi için gerekli olan malzemelermiş. Yeme de yanında yat. Türkiye’deki üniversitelerde ergonomi bölümü mevcut olmakla beraber yaşadığımız alanların hiçbir yerinde ergonomi göremediğim için ben de kendi kendime ergonomi mühendisi açığı olabileceğine kanaat getirdim.

 

Bir dostum uğradı geçen gün. Büyük kızı liseyi bitirmiş hukuk okumak için Sorbonne’a gidiyor. Sormuş soruşturmuşlar ve sordukça kafaları karışmış. Geçmişte Sorbonne’da hukuk okuyanlar “Durma git”, Türkiye’de hukuktan mezun olanlar “Deli misin abi, harcama çocuğu burada okusun sonra master’a gitsin” demişler. Çocuk, “ben bir deneyeyim” demiş. Burada da bir hukuk fakültesine kayıt yaptırmayı ihmal etmemiş ama. Biliyorsunuz bazı mesleklerin denkliği yok. Denk sayılmalarını sağlayacak fark derslerini vermeleri gerek… Çocuk babasını “Ben ceza avukatı olmayacağım, Avrupa Birliği üzerine uzmanlaşmak istiyorum” diye ikna etmiş. Şöyle bir içinde bulunduğumuz yılı gözümün önünden geçirdim. Yabancılarla birleşen bankalar, satın alınan firmalar, yeni ortaklıklar geçti gözümün önünden… Sanırım yakında AB hukuku ezberini de  bozmak gerekecek.

 

Dostumun küçük kızı henüz orta okulda… İlkokuldan bu yana genetik mühendisliği okumayı hayal ediyormuş. O da Harvard’a gideceğim diyormuş. Genetik mühendisliği deyince aklıma ilik nakli, kök hücre araştırmaları genetik yapısıyla oynanan yiyecekler geliyor… Şöyle bir araştırdım gördüm ki ülkemizde genetik mühendisliği açığı oluşmuş. Türkiye’nin önemli üniversitelerinde her yıl yeni genetik mühendisliği bölümleri, yeni laboratuarlar açılıyormış. Kariyer uzmanları mutlaka genetikçi olun, biyoteknoloji firmaları, ilaç şirketlerinin ARGE birimleri, kamu araştırma merkezleri ve hastaneler sizi havada kapacak diyormuş. İster istemez düşünüyor insan; bizde kaç özgün ilaç üretiliyor… Kaç araştırma hastanesi var… Üniversitelerin bu bölümlerine giren öğrenciler pratik yüzü görür mü diye…

 

Bu yazıyı yazmakta beni heveslendiren şey ne biliyor musunuz; yüzüne bakmadığınız müzecilik, aşçılık, hastabakıcılık, kütüphanecilik… Bıyıklı göbekli Mengen aşçılarının nereye gittiğini merak ediyorum. Modern giyisileriyle füzyon mutfağı yapan genç aşçıları görmek onların da  kendilerine böbürlenerek “ben aşçıyım” dediklerini duymak şaşırtıcı. Diğer tarafta Picasso’nun soyut resimlerinden sonra Rodin üzerinden halkı heykel sanatıyla tanıştıran müzeciliğimiz var. Taksi şoförleri ziyaret etmiş Rodin sergisini. Düşünen Adam’dan çok etkilenmişler. Rüyamda görsem inanmam, ama burası Türkiye. Demografik olarak hızla yaşlanacağız. Genç nüfusun az, yaşlı nüfusun çok olduğu dengesiz günler yakın. Evde bakım üniteleri, özel hastabakıcılar ev hizmetleri altında toplanacak tüm uzmanlıklar daha fazla duyacağımız meslekler çıkaracak.

 

Benim oğlum müdür olacak, askerliğini yedek subay yapacak diyerek büyüttüğümüz çocuklar iş bulamayıp baba parasıyla geçiniyor. Meslek seçmek güzel, şartlara göre meslek seçmek daha güzel. Ezberi bozun.

Paylaş