Dur Gitme, Kal!

Sağım solum herkes gidiyor. Gidemeyen gitmenin yollarını arıyor. İyi eğitimli, deneyimli ve genç insanlar geleceklerini başka coğrafyalarda bulmaya çalışıyor. İşsizlikten bunalan, aç kalmaktan korkan “”Ne iş olsa yaparım abi”” diyor. Türkiye bu kez göç almıyor göç veriyor. Beyin göçü! Gidenleri ya da “”Gidiyorum”” diyenleri seyrediyoruz. Bu işe “”Dur”” demesi gerekenler ise gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış, kendi siyasi hesaplaşmalarının peşinde koşuyor.

Çevremdeki halkanın giderek daraldığını hissediyorum. Boğazımı sıkıyorlar sanki. Hep biraz daha derin nefes almak ihtiyacı hissediyorum.
Çok yakın bir arkadaşım “”Ben gidiyorum”” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, “”Hayırlı olsun”” dedim.
Paris’e yerleşmeye karar vermiş:
“”Her ay farklı elektrik, su, vs. faturası ödemekten ve gelecek ay faturamın ne olacağını öngörememekten sıkıldım. Zaten Belçika vatandaşıyım. Sağlık sigortam orada… Yani her şeyim orada. Orada güvencedeyim.
Burada eve verdiğim kirayla orada çok şık bir semtte otururum. Çocuğu da devlet okuluna vereceğim. Bedava ve kaliteli… Burada başıma bir şey gelse, sağlık masraflarına yetişemeyeceğim.
Oysa koşarak gelmişti Türkiye’ye. Bir şirket kurup, kolları sıvamış büyük bir şevkle inanılması güç bir maceraya atılmıştı.
Türkiye’deki işlerini tasfiye etmeyecekmiş. Gidip geleceğini hatta çok da sık olarak seyahat edeceğini söylüyor. “”Ama artık orada oturacağım”” diye ilave ediyor. Ekonomik kriz herkes gibi onu da etkiledi. Çalışıyor çabalıyor ama sonuç az, hatta yok. Cepten yiyor.
“”Ne zaman gidiyorsun?”” diye sordum korkarak. “”Bu öğretim yılı biter bitmez. Geç kaldım. Çocuk okulundan geri kalmamalı, ben de bu arada gidip oradaki koşulları sağlayacağım. Düzeni kurduktan sonra gideriz”” dedi.
“”Tek başına ne yapacaksın orada?”” diyecek oldum. “”Tek başıma değilim. Kardeşim, eşi ve çocukları da geliyor. Biz ailece göçüyoruz “” diye yanıt verdi.
İçim burkuldu. Şimdiden yalnız hissettim kendimi.
İçim burkuldu. İnsanlar kendilerini kendi memleketlerinde güvende hissetmiyorlar.
İçim burkuldu. Hastalandığında başka bir ülkede daha iyi bakılacağına inanıyor.
İçim burkuldu. Çocuğuna daha iyi bir gelecek hazırlamak için kendi ülkesinden göçüyor.

VINNNN TURİZM

Bir bankacı… Fona geçen bankaların birinde orta kademe yönetici. Son yıllarda modaya uygun bir seyir izledi ve dört-beş banka değiştirdi. Tabii her seferinde tazminatlar, primler, transfer paraları falan… Güzeldi. Klasik bir öyküsü var. Aslında çoğu meslektaşına göre çok şanslı. Halen fondaki bankalardan birinde. İşi var ama korkuyor. Mesleğini yapıyor ama tedirgin. Bu aylardır devam ediyor. Piyangonun kime vuracağı belli olmuyor.
Kararını vermiş. İşten çıkarılma durumu olursa, elinde avucunda ne varsa her şeyini satacakmış. Gerekirse yarı fiyatına. Sonra ya ABD ya Kanada’ya “”vınnnn””. Neresi kabul ederse. Hiç önemli değil. Küçük çocuğu var. Henüz okul çağında değil. Özel okulların fiyatlarını görünce başına gelecekleri anlamış. Burada bu çocuğu okutmam mümkün değil diyor. Orada devlet okuluna göndermeyi planlıyor. Nasıl olsa iyi ve bedava. Kendisi mi… Ne iş olursa onu yapacak herhalde.
Örnekler çokkk… İşte bir başkası:
Uzun yıllardan beri Türkiye’de “”expat”” olarak yaşayan bir profesyonel. Aslen Türk. Başarılı bir iş hayatı var. “”Çakıldım kaldım”” diyor. Çakıldığı yer Türkiye. İnsanın bu ülkede basiretinin bağlandığını düşünüyor. Neyse. Bekar olduğu için çok da önemsemiyor. Zaten evli ve çocuklu olsaydım bir gün kalmazdım diyor. Niye diye soracak oluyorum. Burada nasıl çocuk büyütebilirim söyler misin diye gözlerini kocaman açıp o da bana soruyor.
Erkek kardeşiyle ilgili bomba gibi bir haber patlatıveriyor. Kardeşi, Türkiye’de yabancı bir finans kuruluşunda çalışıyordu. Uzun zamandır bu sektördeydi. Başarılı bir kariyer çizgisi vardı. Vardı diyorum çünkü o da gitmeye karar vermiş. Ve gitmiş bile! Daha yeni evlenmişti. Peş peşe iki çocuk… Aile babası olunca onu da bir sürü korku ve endişe almış. Avrupa’nın önemli finans merkezlerinden birinde şimdi. Göçmüşler ailece…
Durumu abarttığımı sanmamanız için, işi olup da göçenleri ya da göçmeyi düşünen örnekleri aldım ön plana.
Beyler ciddi bu iş. Yetiştiriyorsun, emek harcıyorsun ve onlar gidiyor. Buna nasıl göz yumuyorsunuz? Bu hortumlanan paralara benzemez ki. Yerine gelmez çünkü. Biri hortumluyor, ek vergi koyuyorsunuz, hepsini değilse bile bir kısmını günahı olmayanların cebinden alıyorsunuz.
Peki insan hayatlarını hortumladığınızda ne olacağını sanıyorsunuz. Daya vergiyi, yap zammı… Burada olmaz işte öyle şeyler.

KAL DEMEYE HAKKIN YOK

İşte bir başkası. Tanımıyorum onu. Hayatını birkaç satıra sığdırmaya çalışmış. Hiç tanımadığı bana anlatıyor. Gelecekle ilgili düşüncelerini aktarmış.

Sayın Devlet Büyüklerimiz, okuyun lütfen. Okuyun çünkü bu yaşananlar Ankara’daki dünyanıza benzemiyor. Okuyun çünkü kendi kısır tartışmalarınız dışında başka dünyalar var. Okuyun lütfen çünkü bu sizin zahmet edip anlamaya çalışmadığınız bir olgu. Okuyun lütfen çünkü bu daha önce, Almanya’ya gönderdiğiniz işçilerin durumuna benzemiyor.

“”…Eski(!) bir bankacı olarak son bir aydır yeni hayatıma alışmaya çalışıyorum. Genç(31) ve deneyimli olmamın (6 yıl), yeni arayışlarımda daha fazla katkıda bulunacağı düşüncesiyle sürekli olarak, “”Ben de bu ülkede aç kalacaksam bu iş bitmiş”” diyordum… bekar olmamın avantajıyla elime tutuşturdukları üç kuruşluk tazminatımla 6-7 ay yaşarım, peki ya sonra?…
Açıkçası sonrası için kimsenin bir fikri yok ve tüm eski/yeni bankacılar gibi Eylül ayına bağlanan umutların, maalesef hiç tutarlı yanı olmadığını biliyorum.
Şimdilerde, ailemin yıllarca para akıtarak devlet lisesi yerine koleje göndermeleri sayesinde edindiğim ve bankacılık hayatımda nadiren kullandığım yabancı dilime sığınmış durumda tercümeler yapıyor ve geçinmeye çalışıyorum.
Tahmin edeceğiniz gibi bir çok yere başvurular yapıyor ve cevap bekliyorum. Olası bir ihtimalde Türkiye’yi terk etmeye hazırım. Hiçbir şey yapamazsam göçmen olarak gitmeyi göze aldım. Sonuçta bunca yıllık eğitim ve birikimi Kanada’da (kabul edilirsem) araba yıkayarak veya garsonluk yaparak değerlendireceğim. Maalesef başka bir seçenek yok gibi gözüküyor.
İnsanlara, “”Bu ülkede kalın”” diye telkinde bulunanlardan olmayın, çünkü onlar toplu katliama yakın bir suç işliyorlar. Benim yaş grubum ve meslektaşlarımın gerçekten başka bir şansı yok…””

BİR YANIM HEP EKSİK

Bu mektubun sahibi ise yurt dışında yaşıyor. Onun da hikayesi aynı. Ufak tefek farklılıklar olması önemli değil.
“”…Çok direndim, çok defa aldığım kararları değiştirdim, çok defa kendi kendime söz verdim, Türkiye’ye dönüp mutlu olduğum yerde yaşayacağım diye. Yalnız, insanımdan, kültürümden uzak yaşamayacağım diye. Güneşi
görebildiğim, hissedip, denize girebildiğim ve kendim olduğum ülkede yaşayacağım diye…Olmadı, yaptırmadılar, mutluluğuma izin vermediler.
Londra’da e-business üzerine yüksek lisans eğitimimi tamamladıktan sonra karar vermiştim, Türkiye’ye ailemin sevdiklerimin yanına dönecektim, iyi kötü bir iş bulup çalışacaktım. Kriz öncesi, çok uluslu büyük bir hizmet şirketinde çalışıyordum, sektör değiştirmek ve vizyonumu geliştirmek için yüksek lisans yapmayı tercih edip işimden ayrıldım. Kriz sonrası dönemedim bir daha. Çünkü iş bulamadım. Yaklaşık 3 ay is aradım Türkiye’de ve aldığım cevaplar direkt
red oldu, görüşmeye bile çağırılmadım, çaresiz Ingiltere’de yüksek lisans sonrası teklif yapan Shell’i seçtim. Mutlu muyum? Çok…İnsanca yaşıyorum…
Hep bir yanım eksik ama…””

VUR VUR İNLESİN ANKARA DİNLESİN

Bana, “”Kimseye kal deme, sen de toplu katliama katılma “” diyor.
Nasıl demem “”Gitme kal”” diye. Kızma bana, seni, onu, öbürünü tanımıyorum belki… Ama nasıl derim “”Git, garsonluk yap, olmazsa araba yıka”” diye…
Saçının rengini, boyunu posunu, kilonu, neye benzediğini bilmem gerekmiyor. Ben seni tanıyorum. Izdırabını anlıyorum. Güvensizliğini, korkularını…
Bilemezsin diyorsun içinden değil mi. Haklısın belki de. Herkesin kendi hikayesi var. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

“”Gitme”” diyorum yine de… Bunu demesi gerekenlerin başkaları olduğunu bilerek.
“”Gitme”” diyorum sana, orada garsonluk yapmayı göze almışsın burada biraz daha mücadele etmeye ne dersin.
“”Gitme”” diyorum sana önünde parlak bir kariyer olduğuna inanıyorum ama sana ispat edemiyorum.
Ben yine de “”gitme”” diyorum işte!

Biliyorum karamsarsın, biliyorum bunalmışsın, biliyorum korkuyorsun.
Ben de korkuyorum.
Gitme. Dur.
Başka Türkiye yok!

TERÖRÜN EN BÜYÜĞÜ

Bu ülkenin en önemli sorunu kaliteli insan gücünün tam yetiştiği anda göçme eğilimine girmesi. Yeteneklerini başka yerde değerlendirmeyi seçmesi. Gidip gelişimlerine hiçbir katkısı olmayan ülkelere hayatlarının en verimli çağında hizmet etmeleri. Geride kim kalıyor? Geride kalan pek çok değerli insan var tabii. Ama dengeler değişiyor. Toplum içinde, eğitimsiz, rekabet gücü olmayan, yetenekleri sınırlı grubun payı artıyor. Onlarla mı atlatacak Türkiye bu krizi. Onlarla mı atlayacak Türkiye AB’ye…
Terörün en büyüğü bu işte. Terör bile bu kadar tahribat yapmadı.
Ben kimsenin boynu bükük, aklı ve gönlü arkada “”keşke”” diye başlayan hayatlar yaşamasını seyretmek istemiyorum. Gideceklerse, çaresizlikten değil, uluslar arası yetenek pazarı içinde yerlerini almak üzere gitmeliler. Şartlar daha uygun olduğu için gitmeliler. Garsonluk yapmaya değil, bir üst pozisyon için gitmeliler.
Sen gideceksin, o gidecek, ben gideceğim… Peki gidemeyenler ne yapacak?
Yapacak çok işimiz var bizim.
Dur gitme, kal!

 

Paylaş