Dilde Tüy Biter, Göz Göre Göre Gelir

Deprem Profesörü Naci Görür, yerle bir olan 10 kentten deprem haberi geldiğinde “…sonuç böyle olmamalıydı; dilimde tüy bitti” diye ifade etti durumu. Tüm uzmanlar “göz göre göre geldi” deyip durdu ekranlarda. Ne güçlü deyimlerimiz var, sözün bittiği yerde olanı biteni anlatmaya yetiyorlar…

Biz ağlarken yitirdiklerimize hayat devam ediyor, dünya dil motoru yapay zeka ChatGPT ve Google’ın rakip yatırımlarını konuşuyor. Dünyanın öbür ucundan biri yapay zekaya, “facia-aymazlık tarifini örnekleriyle ver” diye komut verse, ben, “Bknz: Türkiye” demesini beklerim. “İlgili bir metin yaz” talebi yapmasına gerek yok. Çünkü, hiçbir yapay zeka motoru Türk Dil Kurumu Deyimler Sözlüğü’nden daha iyisini yazamaz.

Aşağıda aile büyüklerinden öğrenmiş olmamız gereken, deneyimlenmiş ifadelerden, yalnızca iletişimle ilgili “dil, göz, kulak” üçlemesi üzerine bir seçki bulacaksınız. Ama ahh o göz ile ilgi olanlar, bir başka, görmez olsaydık bunları.

Kültürümüz sağduyu ve bilgelik aşılayan aile eğitimini över. Eğitimsiz aile büyüklerinden olma evlatların tasarımıyla 2023 model ülkemin hali; Adana, Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Kilis, Şanlıurfa, Malatya Gaziantep, Osmaniye! Ağlıyoruz.

Alın size Türkiye’den deprem derlemesi. Daha iyisi yazılmaz.

D – DİL/KONUŞMAK-SÖYLEMEK

Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak.

Dilinin ucuna gelmek: Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek.

Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak.

Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek.

Dilin kemiği yok: Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek.

Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik; halk arasında yayılmak.

K- KULAK/ DİNLEMEK-DUYMAK

Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak.

Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek.

Kulağını çekmek: Uyarmak için hafif bir ceza vermek.

Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek. 

G- GÖZ/GÖRMEK-BAKMAK

Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk, kısa bir zamanda.

Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek.

Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak.

Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen kimse.

Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak

Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak

Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek.

Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak

Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek.

Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak.

Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek.

Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde

Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak.

Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek.

Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak.

Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması.

Gözleri kapanmak: 1. Çok uykusu gelmiş olmak. 2. Ölmek.

Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, gerçek olduğuna inanmamak.

Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek.

Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek.

Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen.

Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki.

Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek.

Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek.

Gözü bağlı: 1. Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan. 2. Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan.

Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek.

Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek.

Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü.

Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamak

Gözünü ayırmamak: Bir şeye devamlı bakmaktan kendini alamamak.

Gözünü çıkarmak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde yapmak, iyi yerine kötüyü seçmek.

Gözünü kapamak:  Görmezlikten gelmek, yapışına ses çıkarmamak.

Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her an görür gibi olmak.

Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, merhamet etmemek.

Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmek.

Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek, bağışlamak.

 

Paylaş