Dil mi Bizi, biz mi Dili Kullanıyoruz?

Dil düşüncenin aracı. Bilgi aktarımını,  gücü, korkuyu, hayranlığı, iktidarı taşıyan araç.  Dil, hangi kelimelerin meşru, hangilerinin aşırılık sayıldığını belirliyor. Çağın kimin sesiyle konuştuğunu anlamanın kanalı. Savaşlar, krizler, kültür çatışmaları ve diplomatik temaslar haritalarla  kelimeler üzerinden yürütülüyor.

Dil Yetmiyor

Bir gün hepimiz başka bir dille konuşmaya başlayacağız. Belki fark etmeden. Belki de fark etmek işimize gelmeyecek. Aklımızda dönen sözcükler, kalemimizden dökülen satırlar, dudaklarımızdan çıkan cümleler iletişim kurma aracımız.  Düşüncelerimizi, değerlerimizi, öfkemizi ve sevgimizi dışa vurduğumuz ayna, dil. Dil, hangi kelimeyi neden seçtiğimiz, hangisini unuttuğumuz ya da hangisini bilerek dışladığımız, bir toplum olarak neye dönüştüğümüzü gösteriyor.

Dil Politikası: Susma Sırası

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, Eylül 2023’teki İklim Zirvesi’nde dünyaya şöyle seslenmişti, “Bu zirve konuşmaların değil, liderliğin sahneye çıktığı bir yer olacak.” Bu cümle sadece bir retorik değil; küresel düzeyde sembolik bir dışlama anlamı taşıyordu. ABD, Çin, Hindistan gibi karbon devlerinin konuşmacı olarak davet edilmemesi, yeni bir dil politikasının işaretiydi: “Şu an susma sırası sizde.”

Söz söylemek kadar, söz hakkını kime verdiğin de bir iletişim stratejisi. Guterres’in yaklaşımı, diplomatik dildeki geleneksel “herkesi dinleyelim” anlayışının dışına çıkarak yeni bir ahlaki pozisyona dikkat çekti:  İklim krizinde sorumluluğu olanlar artık dinlemeli. Açıklaması yalındı, kelimeler aracılığıyla çizilmiş bir sınıra işaret ediyordu. Dili değiştirerek mesajı değiştirmek değil bu sadece; düzenin meşruiyetini dil aracılığıyla sorgulamak.

Concept of business roles and responsibilities, business concept

Sözcükler Şiddetle Tanışıyor

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın 2023 yılında Gazze hakkında yaptığı açıklamada kullandığı “we are fighting human animals” (insan hayvanlarla savaşıyoruz) ifadesi, bir hakaretten çok öte, insanlık statüsünün askıya alınışıydı. Kimi zaman kelimeler açar savaşın kapısını. Bu tür dil kullanımı, bir halkı savaşın meşru hedefi haline getirmek için zemin oluşturmaz mı?

Tarih boyunca propaganda dillerinin en etkili silahı ‘insanlıktan çıkarma’ oldu. Ruanda soykırımında (1994) Tutsilere yönelik “hamamböcekleri” (cockroaches) ifadesinde olduğu gibi. Bugün benzer stratejilerle şekillenen siyasi, askeri ve hatta dijital söylemler, neyin söylendiği kadar, nasıl söylendiğini tartışmamız gerektiğini hatırlatıyor.

Sessizlik Dil mi?

Zeynep Tüfekçi’nin The New York Times’ta kaleme aldığı yazısı anlamlı; Batılı liderler artık yalnızca kınamakla kalmıyor, bazen sessiz kalmayı tercih ediyor. Sessizlik kendi başına bir mesaj. Suskunluğun pasif ama bir o kadar etkili dili var.

Sözle değil suskunlukla kurulan bu diplomasi, uluslararası ilişkilerde bir tercih olmaktan çıkıp yeni bir norm halini alıyor. Ne söyleyip ne söylemeyeceğimizi belirleyen i “sessizlik dili”, değer yargılarımızı, çıkar hesaplarımızı ve zaman zaman ikiyüzlülüğümüzü de gözler önüne seriyor.

Yeni Bir Zihin Biçimi mi Gelişiyor?

Thomas Friedman’ın “birbirimizi duymak için artık yeni kulaklıklar, yeni kavramlar ve yeni kelimeler icat etmek zorundayız” cümlesi, dijitalleşme kadar,  sanırım küresel kırılmaya  işaret ediyor. Çağın iletişim sorunu: “anlamın atomize olması”.

İster savaş ister pandemi, ister iklim krizi olsun; krizlerin dili sadece farklı kelimelerle değil, farklı anlam örgüleriyle konuşuyor. Eskiden “dayanışma” dediğimizde aklımıza gelen kelimelerle, bugün aklımıza gelenler aynı mı; “adalet”, “güvenlik”, “barış” kavramları kimin ağızdan çıktığıyla anlam kazanmıyor mu?

Yabancı Dil Öğrenimi Neden Ölüyor?

Dillerin yerini yapay zekanın aldığı bir dünyayı sorguluyoruz. Cep telefonları çeviri yapıyor. Google Translate ve ChatGPT gibi araçlar, yalnızca kelime değil; deyim, şaka ve hatta argo çevirebiliyor.

Dil sadece iletişim mi? O bir aidiyet, bir kimlik değil mi? İngilizce yazmaya başlayan Elif Şafak’ın ifadesiyle, “Melankoli Türkçeyle, ironi İngilizceyle anlatılır.” Her dil başka bir duygunun anahtarı.

Yapay zeka her ne kadar kusursuz çevirebiliyor olsa da, konuşmanın ahengini, kelimenin gizini, kültürel bağlamı birebir yansıtamıyor. Otomatik çeviriyle herkes doğru şeyi söyleyebilir, doğru yerden konuşabilir mi?

Dil Bizim Yerimize mi Konuşuyor?

Bir tür meta-dil gelişiyor: Gerçek ile kurgu, hakaret ile övgü, liderlik ile propaganda arasındaki çizgiler siliniyor. İçerik üreticileri, influencer’lar, devlet başkanları, yapay zeka ve diplomatlar aynı anda “söz sahibi” olunca, dil üzerindeki kontrolü kaybettik.  

Dilin sahibi kim? Algoritmalar mı? Medya mı? Politikacılar mı? Hepsi mi? Bir gün, yalnızca başka bir dille değil; başka bir bilinçle, başka bir sesle konuşacağız. O ses bizim mi olacak? Yoksa kendimizi başkalarının kelimeleriyle mi tarif edeceğiz? Kullandığımız kelimeler, seçtiğimiz suskunluklar, kurduğumuz benzetmeler birer imzaydı, kim atacak o imzayı?

Sosyal medya bir mahkeme, diplomasi bir performans, liderlik retorik savaşına dönüştü. Dili korumak bir direniş biçimi mi? Ben öyle hissediyorum. Yoğun yaşıyorum bunu.

Diyorlar ki “Yeni Dünya Düzeni”. Hayır. Böyle düzen olmamalı ya da düzen bu olmamalı! Para, mevki, silah bildiğimiz güç araçları. Dil de öyle. Ama dil başka. Vasatlığa gelmez o. Şekli, tonu, zamanlaması; aradaki “es”ler, tamamen susmak… bir politikası var. Dili kullanmak yetenek – yetki- bilgi- görgü-kültür işi… Görünen düzen bu yüzden bir düzen değil.

Paylaş