DERVİŞ, LAND ROVER

BMW’ler yalnız İstanbul sokaklarında dolaşmıyor. Ankara da BMW’lerin sık görüldüğü bir kent.

Bir başka örnekle anlatayım.

Kemal Derviş, vatanına döndüğünden bu yana elinden geleni yapıp BMW’ye binmiyor. Artık siz bunu, dolmuşa binmediği şeklinde mi yorumlarsınız bilemeyeceğim. Bu kısmı da size ait olsun.
Bana göre, Derviş, şu sıralar Land Rover sanıyor kendisini. Zor ve engebeli arazide yol alıyor. Ama Derviş’le çalışmak zorunda kalan herkes BMW. Eski arkadaşları ya da meslektaşları bile.

İçin için onun yerinde olmayı da nasıl istiyorlar. Geçen gün bir tanesi şöyle demiş. “”Derviş de bu İMF kartını çok oynuyor haa!. Uyarıyorum. Zamanında biz de yaptık ama bu kadarı fazla. Birden dönüverir ne olduğunu anlamazsın bak!””

Şunu söylemek istiyor: “”Ben de bu yollardan geçtim. En az senin kadar önemliyim. Sana hatalarını söyleyeyim. Sen bana danış, beni önemse. Ben de bundan rant sağlayayım…””
Zaten sağlıyor! Derviş’i ağzına sakız etmese gazeteye çıkma şansı olmadığını zaten biliyor.

Koyun can derdinde kasap et…
Size, BMW halinde dolaşan büyüklerimizden bir örnek; “”Ben her şeyi yaptım. Ne yaptıysam vatanım için yaptım, milletlim içim yaptım. Çok çalıştım. Kimse benim için bir şey söyleyemez. Ben ne gerekiyorsa yaptım.””

Tercümesi şu. Telekom’u sattırmadım.
Memleket onun ya… Biz burada misafiriz. Birileri nedense başkalarından daha fazla çalışıyor, daha fazla seviyor ve sahipleniyor. Siz de kazara sevecek olsanız, gözlerinizi oyuyor.
Bu sevecen BMW büyüğümüze bağlı bir genel müdür var. Memleket bu adam genel müdür olacak diye acı çekti ve çekiyor. İMF Türkiye’yle masaya oturmayı reddedip yeri göğü inletince, kendisinin bu koltuğa oturmasını istemediklerini idrak ederek demiş ki, “”Bakanım, siz isteyin gideyim, sorun bensem eğer, istifa mektubum hazır.””

Gelen yanıt şöyle: “”Dur hele biraz bekle.””
Dur hele biraz bekle demek, Gün ola harman ola; Gün doğmadan neler doğar; Burası Türkiye… demek.

BEN DE BMW’YİM

BMW olmak demek insanın kendisinden şikayet edemeyeceği anlamına gelmiyor. Geçen gün, yaz sonunda bebeği olacak bir arkadaşımla birlikteydim. Ona çok iyi göründüğünü söyledim. Gözlerin kocaman kocaman açıp, bana; “”Senden bunları duymak ne güzel, mucize!”” demez mi. Hamile olmasa evire çevire döv. Ben hemen atılıp açıklama yaptım. Ama gerçekten iyisin. Hamileliğinin ilk aylarında çok kilo almıştın. Onun için öyle kötü şeyler söyledim. (Çok şişmanladın, ne bu halin, kaç kiloyla doğuma gideceksin, bu kiloları nasıl vereceksin…) Söylediklerimin hepsi senin iyiliğin içindi…
Arkadaşım baktı yapacak hiçbir şey yok. Bana onu düşündüğüm ve onu eleştirdiğim için teşekkür etti.
Zavallı ne yapsın?… Biraz daha aynı konu üzerinde konuşmaya devam etsek, belki engel olamayıp BMW’nin gazını kökleyeceğimi biliyor.

Ben bir Türküm. Hiçbir şeyden memnun olmayacaksın. Hep şikayet edeceksin. Gülmek istesen de gülmeyeceksin. Ağzının kenarları yukarı doğru dönmeyecek. Döneni döveceksin. Sabah kalkacak,””Nedir bu memleketin hali?!”” diyeceksin. Başımıza gelenlerin hepsinin sorumluluğunu bir başkasına yükleyeceksin. Çaresizlik içinde kıvranacaksın. Başkalarını da kıvrandırıp duracaksın. Ne olursa olsun yüzüne tebessüm koymayacaksın.

Sen böyle daha güzelsin.

 

Paylaş