Fikir Buluşmaları’nın Konuğu TÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Bahadır Kaleağası

Avrupa Birliği başkenti Brüksel’de ve Paris’te geçirdiği profesyonel çalışma yılları ardından TÜSİAD’da görev yapmaya başlayan Kaleağası ile sohbetimiz, “dijitalleşme ve demokrasi” ilişkisi ile “yapay zeka ve yeni insan türü”nde zirve yaptı.

Yaprak Özer: Fikir Buluşmaları aslında gençlerin bir platformu olarak başladı ama sonra baktım ki Fikir Buluşmaları kendi içerisinde daha sık yapılması gereken ve gençlere da yalnızca atfetmem gereken bir şey değil. Genç düşünmek, yarını düşünmek, gelecekle ilgili kaygılanmak açıkçası Fikir Buluşmaları’nı zenginleştirmeye başladı. Çok değerli bir dostum, hepinizin yakından tanıdığı TÜSİAD’ın genel sekreteri Dr. Bahadır Kaleağası uzun zamandır bu iştahımı yani soracağım o kadar çok şey var ki aslında ne diyeyim bilgi iştahımı kabartan bir noktadaydı. Şimdi bugün birlikteyiz, çok teşekkür ederim açıkçası bu zamanı aldığım için çok mutluyum. Birkaç tane uzun zamandır kafamda evirip çevirdiğim konular vardı. Bunların odağında da aslında TÜSİAD ve TÜSİAD gibi kurumların geleceği konuşurken bizi geleceğe ne kadar taşıdığı ile ilgili yersiz bir kaygım mı var, kendilerini dönüştürüyorlar mı? TÜSİAD sizin gibi uzun yıllar Avrupa’nın göbeğinde ve çok farklı noktalardaki etkileşimlerden beslenmiş birisin de. Bundan sonra nasıl vücut bulur yani misyon, vizyon, dünya çok değişirken. Sorumu çok uzattığımın farkındayım ama büyük bir aslında cevabı ya da belki çok kısa bir cevabı var ama almak isterim.

Bahadır Kaleağası: Kaçınılmaz. TÜSİAD gibi kurumlar için var olma nedenidir değişime ayak uydurmak. Kaldı ki öyle bir çağdayız ki tabii ki değişim değişmez. Ama değişimin doğası da değişmekte çünkü insanlık tarihinin ender rastlanan büyük bir teknolojik devriminin, sanayi devriminin yenisinin odağındayız. TÜSİAD gibi diğer dünyadaki kurumların bir araya geldiği ortamlara baktığımızda TÜSİAD Avrupa özel sektörünün temsil kuruluşu Business Europe’un içinde. Tüm Avrupa’nın TÜSİAD’ları. Bu da Avrupa özel sektörünün bir nevi NATO’su, merkezi Brüksel’de. Artı TÜSİAD G20’nin iş dünyası boyutu olan B20 içinden çıkmış olan küresel iş dünyası koalisyonunun içinde Türkiye’yi temsil ediyor. OECD’nin danışma kurulunda özel sektörle ilgili olarak. Şimdi Çin bu kuşak ve yol girişimini başlattı. Orada yine Türkiye’yi temsil ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Silikon Vadisi’nde bir iletişim ağı bir temsil ağı oluşturduk. Çin’de aynı şekilde. Bütün bunları yaparken, olayların içinde olunca ya değişme ve değişimin değişmekte olan doğasına uyum sağlayacaksınız hatta ileriye götüreceksiniz bazı konuları ya da yok olacaksınız.

Yaprak Özer: Çok haklısınız. Hatta benim çok da beğenerek okuduğum, ara ara dönüp baktığım kitabınız hani Değişim ve Küreselleşme bundan bir süre önceydi. O zamanki konular aslında sanki bugünkü konularmış gibi olmakla birlikte hayli farklıydı. Yani değişimin içindeyken değişim bizi birazcık geride bıraktı diye düşünüyorum. NATO da aynı dertten muzdarip, Avrupa Birliği, BM’nin kendisi de. Dolayısıyla sorum şu açıkçası: bu değişim giderken ve siz bütün bunların bir noktasında hakimiyetinizi ya da varlığınızı sürdürürken toplumla aranızdaki makas açılıyor. Toplum bambaşka bir noktaya doğru gidiyor kurumlar farklı bir noktaya. Nerede yakalanır, yakalanabilir mi?

Bahadır Kaleağası: Yakalanacaktır mutlaka. Şimdi bu değişim süreçleri tarihte de baktığımızda hep böyle olmuş. En büyük yanılgı devletlere bakıp haritada Amerika bunu diyor, Çin bunu diyor, gelecek şurada. Bunlar geçti, bunlar 20. Yüzyıldan kalma köhne düşünceler. Değişim insanlarla olur, değişim teknolojiyle olur insanların ürettiği, sosyal ilişkilerle olur, insanların umutlarıyla veya umutsuzluklarıyla olur. Dolayısıyla değişim bir çizgi değildir yani bugün burada yarın orada değildir. Bir fotoğraf da değildir, hareket halinde bir filmdir, diyalektiktir. Her an daha önceki anları içinde barındırır, onların ötesini de içinde barındırır, onların sentezlerlerken her sentez de aslında bir tezatlık içerir. Yani o diyalektiği iyi anlamak gerekiyor. Ve bir an için durduğumuzda bir fotoğraf çektiğimizde bugün şudur dediğimizde evet yararlı o fotoğrafı çekmek ama aslında filme bakmak gerekiyor. Yani bugünkü söyleşide olduğu gibi aslında ilerleyeceğimiz noktalar var ama bir anına baksak belki de hiçbir şey anlaşılmayacak. Şimdi neredeyiz? Bir kere önemli bir yani evrimin ötesinde devrimsel ağa girdi insanlık. Sanayi devrimlerine baktığımız zaman ki dünyayı bunlar değiştirdi. Son birkaç yüzyılda bizden önceki kuşaklarla beraber yani yakın hafızamız açısından baktığımızda birinci sanayi devrimi buharla başladı 18. Yüzyılın sonunda. Akabinde tüm dünya değişti. Bir anda İngiltere’de parlamenter demokrasi doğdu çünkü buhar insanları, makineleri o kadar hızlandırdı ki fakat bu dediğimiz kopukluklar da oldu aynı anda. O sırada baktığımızda fotoğrafımızı çeksek her şey kopuk gibi. Sonra her şey birbirini buldu. Buhar makinesi, daha hızlı giden gemiler, trenler, hızlı çalışan makineler derken bir anda İngiltere’nin sanayi yapısı doğdu, toplumun yapısı değişti, parlamenter demokrasi doğdu. Ama aynı anda Fransa’da çatışma doğdu yükselme olan sınıflar arasında devrim oldu. Amerika’da İngiltere ile çatışma oldu, Amerika Birleşik Devletleri doğdu. Japonya’da sanayileşme başladı aydınlanma geldi. Almanya’da Prusya modeli Alman devletlerinin olduğu coğrafyada -o zaman birleşmiş değiller- o şekilde doğdu. Rusya’da yeniden kendini yenileyelim dedi, öyle bir hareket doğarken Osmanlı’da II. Mahmud’la sonra Abdülmecid’le hızlanacak olan yeni modern çağdaş devletleşme süreci tetiklendi. Bütün bunlar gerçekten dünya tarihini değiştirmiş olaylar. 19. Yüzyılın sonlarına gelindi bu arada tabii burjuva demokrasisi doğdu. Vergi verenlerin demokrasisi. İkinci sanayi devrimi 19. Yüzyılın sonunda elektrik, petrol iyice hızlandı tüm dünya. Çelişkiler başladı, Batılı devletler ham maddeler için başladılar dünyanın değişik bölgelerinde sömürgeler olayına, çıkar çatışmaları ama aynı anda yükselen bir halk sınıfı, işçi sınıfı, kentli sınıf, oy vermenin herkes için geçerli olması talebi ve halk demokrasisi doğarken birinci ve ikinci dünya savaşlarında uluslararası çıkar çatışmaları sistemi de doğdu. Üçüncü sanayi devrimi ikinci dünya savaşı sonrası. İkinci dünya savaşı sonrasında dijital teknolojiler, savaş sırasında da gelişti bunlar ve tüketim toplumuyla beraber aslında orta sınıf demokrasisi ve soğuk savaş düzeni doğdu. Şimdi bunların çok daha ötesinde bir sanayi devrimi, teknoloji devrimiyle karşı karşıyayız. Bu dördüncü sanayi devrimindeki devrim sözcüğü herhangi bir sözcük değil. Her şey çok daha hızlı değişiyor. Dijital teknolojiler, genetik teknolojiler, yeni temiz enerji teknolojileri, siber ve fizik sistemlerin bir araya girmesi, yapay zekâ, kuantum bilgisayarı ki her şeyi değiştirecek. Yani konulara da artık kuantum bakmamız gerekiyor. Belki eski klasik Newton fizik de değil de daha artık Einstein’in o garip dediği, tam açıklayamadığı ama çok iyi tespit ettiği o kuantum etkileşimiyle bakmak gerekir. Evrende birbirinden uzak fotonlar, atomlar birbiriyle konuşabilir, etkileşebilir hale geliyor ki toplum da aslında böyle değişiyor. Birbirinden çok uzak ve kopuk sandığımız her şeyin birbirine olan etkisi ve birbiriyle olan o etkileşimi zaman içinde bir araya gelip yeni enerjiler üretebiliyor.

Yaprak Özer: Şu anda tam öyle bir noktadayız aslında yani belki toz duman bunu önümüzdeki günlerde, yıllarda baktığımızda daha iyi anlayacağız, algılayacağız. Bu şüphesiz ama tam da aslında istediğim yerdeyiz şu anda. O dışarıdaki etkileşimler, farklı farklı düşünen insanlar, çok değişik duygular, bugüne kadar bilmediğimiz ya da değer vermediğimiz duygular ve düşünceler bizi bambaşka bir noktaya getirdi. Siz ve toplumun her kesimi birbirinize yeterince yakın mısınız? Örneğin bir NATO var, bence hiçbir yere yakın olmayan bir kuruluş. Tezimi yaptığım bir kurum. Bakıyorum hala varlığını sorguluyor, bir tanım yapma/yapamama arasında büyük bir sancı içerisinde. Birleşmiş Milletler de öyle. Avrupa Birliği ile yaşadığımız sorunlar aslında biz ve Avrupa Birliği değil galiba siz bana belki bunu söylersiniz ama Avrupa Birliği’nin de kendi içinde ve dünya ile olan sorunlarıyla da alakalı. Diyeceğim o ki nereye gidiyor TÜSİAD, ne yapıyor? Demokrasi, dijitalleşme buralarda da görüşlerinizi almak isterim.

Bahadır Kaleağası: TÜSİAD değişimi en iyi anlamaya çalışan kurumlardan biri. Mecburen de tabii ki çünkü bulunduğumuz çevre bunu dayatmakta. Bulunduğumuz değişim bunu göstermekte. TÜSİAD açısından baktığımızda tüm geleceğe ki bunu çok yakın zamanda birçok konuşmada, kamuoyuna yönelik ve medyada basına açık konuşmalarda tüm siyasetçilerle cumhurbaşkanından muhalefet partilerinden, bakanlarla olan konuşmalarda, kapalı kapılar ardında ve topluma açık olarak da aynı şeyi söylüyoruz. Diyoruz ki, bu değişime Türkiye’nin ayak uydurabilmesi için üç temel alanda çok hızlı ilerlemesi gerekiyor.

Yaprak Özer: Nedir bunlar?

Bahadır Kaleağası: Birincisi demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti. Türkiye ne zaman ki dünyada hukuk devleti ve insan hakları konusunda güçlenmiştir o zaman daha ileriye giden bir ülke olmuştur. Bunun için bu alanlarda hızlı ilerlemesi gerekiyor. Evet Türkiye çok ciddi bir badire atlattı, bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Son derece haince düzenlendiği de ortaya çıkmakta. Bunun getirdiği olağanüstülüğü geride bırakıp bir an önce dünyada tekrar özgüvenli, bunu geride bırakmış ve tekrar insan hakları ile özgürlüklerle yükselen bir ülke olmalıyız. Toplum özgür değilse, girişimci değilse, toplum yaratıcı değilse ne ekonomi ne sosyal ilerleme olur. Özgürlük en önemli bizim kaynağımız. Özgürlük en önemli petrolümüzdür. En önemli enerji kaynağımızdır.

 

Yaprak Özer: Bilgiyi ya da teknolojiyi ya da hakikaten teknolojiyi ıskaladığımızı düşünüyorum.

Bahadır Kaleağası: Tabii zaten ikinci konu yapısal reformlar. Yani ekonominin kendi doğasındaki temel değerlerden yola çıkarak en önemli göstergelerden yola çıkarak aslında dönüşümün en önemli ivmesini kazandıracak olan teknoloji konuları, eğitim reformu, yine özgürlükçü bir eğitime ihtiyacımız var. Öğrenciler hem kodlama öğrenmeli hem İngilizceyi en erken sınıflarda en erken sınıflardan itibaren öğrenmeli ve bu Türkiye’nin ekonomik gücündeki bir ülke için son derece uygun. Türkiye gibi bir ülke, Türkiye’den çok daha fakir ülkeler bunu yapıyorken çok daha iyisini yapabilir. Kesinlikle fakir bir ülke algısına kapılmamamız gerekiyor.

 

Yaprak Özer: Değiliz ama yani fakirleştiğimiz ortada galiba değil mi entelektüel anlamda?

Bahadır Kaleağası: Eğitim reformunda bu bir fantezi değildir. İlk sınıflardan itibaren çok iyi İngilizce, çok iyi kodlama öğrenebilirler ama aynı zamanda bireysel düşünmeyi, aynı zamanda sosyal sorumluluk sahibi olmayı öğrenecek özgür nesillere ihtiyacımız var. Yani bunu Mustafa Kemal Atatürk çok güzel özetlemiş: Vicdanı hür, fikri hür nesiller gerekiyor. 21. Yüzyılda da geçerliliğini devam ettiren muazzam bir vizyonun çok iyi bir özetidir bu. Üçüncü konu Avrupa Birliği sürecini çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Avrupa Birliği hızla değişiyor, çok boyutlu bir yapıya doğru gidiyor. Artık entegrasyon çok daha basit, çok daha rahat olacak Türkiye gibi bir ülke için. Çünkü bu birkaç çemberle Avrupa Birliği’ne entegrasyonun çok esnek yapıları var. Yine Kophenag siyasi kriterlerine uymak, tek pazara uymak kaydıyla merkezi Avrupa’da yani federal Avrupa’da yer almadan geniş çember Avrupa’da yani bugünkü konfederal, geniş Avrupa Birliği olmak kolay.

 

Yaprak Özer: Aslında sözünüzü kesiyorum ama yani bugüne kadar itirazımız olan noktalar biz aslında merkezde yer almak istiyorduk ama onlar bizim önümüze çemberler getiriyordu ve zaten olacağı da belliydi. Yani şu andaki bu model bizim artık kabul ettiğimiz, farklı bir Avrupa ve onun içerisinde o çemberlerden bir tanesinde farklı ilişkiler için.

Bahadır Kaleağası: Hayır, yani şöyle: Türkiye’ye ayrıcalıklı ortaklık veriyordu. Bir takım çok densiz şeyler oluyor, efendim işte İngiltere ??? bir modeli alacak biz de aynı modeli alalım. O modelin ne olacağı belli değil artı İngiltere gibi bir ülkenin hukuk devleti, teknoloji, finans, eğitim olarak dünyadaki konumu farklı Türkiye’ninki farklı. O ayrı bir tartışmadır ve ucu belli olmayan bir şeydir. Benim dediğim konu Avrupa Birliği dışarıya doğru değil, kendi içinde çok çemberli bir yapıya doğru gidiyor. Zaten fiilen tüm ülkeler Euro bölgesinde veya schengende değiller ama AB üyesiler. Geniş çember yine bildiğimiz Avrupa Birliği, Kophenag Siyasi Kriterleri’ne uymak gerek. Tek pazara dahil olmak gerek ama illa daha federasyon olacak olan para birliğinin, vergi birliğinin, bankacılık birliğinin hemen üyesi olmak gerekmiyor. Bu fiili durumu daha yapısallaştırmaya başladı. Bu da şu demektir Türkiye açısından: kendisi için zaten gerekli olan sosyal kalkınma kriterlerine, hukuksal uyum kriterlerine, demokrasi kriterlerine uyarsa Türkiye -ki uymasa zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yaranına konular- Avrupa Birliği olsun veya olmasın Avrupa Birliği’nde yer alacak. Bu da Türkiye’yi dünyada tüm ülkelere karşı daha güçlü konuma getirecektir.

 

Yaprak Özer: Yani olasılığı yakın. Ankara’nın da sıcak baktığı bir…

Bahadır Kaleağası: Fizibilitesi olması gerekir. Ankara resmi olarak hala bu konuyu destekliyor gözüküyor fakat daha uygulamaya geçilmesi için yapması gereken çok önemli atılımlar var. Bir an önce demokrasi, yapısal reformlar, sosyal ilerleme, siyasi üslup konusunda. Bu da tabii Türkiye’yi tüm dünyada güçlendirecek. Çünkü ancak Avrupa’da güçlü olan bir Türkiye dünyada güçlü oluyor. Önce dünyada güçlü olan bir ülke de Türkiye’de Avrupa’da güçlü oluyor. Bunlar birbirini tamamlayıcı unsurlar. Avrupa’yı bırakalım Asya’ya bakalım, Asya’yı bırakalım sadece Avrupa’ya bakalım, bunlar en nazik tabiriyle çocukça diyeceğim ama çocuklar çok daha akıllıdır.

 

 

 

 

Yaprak Özer: Biraz geçmiş dönemin herhalde düşünce tarzı. Yapay zekâ ile ilgili konuşuyorsunuz. Niye yapay zekâ ile ilgileniyorsunuz?

Bahadır Kaleağası: Yapay zekâ çok simgesel bir şekilde çok iyi tanımlıyor bu dönüşümü. Sadece yapay zekâ değil: nesnelerin interneti, temiz enerji teknolojileri, bio teknolojiler, kuantum bilgisayarının getireceği büyük devrim. Şimdi bütün bunlar bir araya geldiğinde şunu görüyoruz ki artık dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

 

Yaprak Özer: Ama zaten o gün bugün yani.

Bahadır Kaleağası: On yıldan bahsediyoruz yani 20-30 yıllık bir şeyden bahsetmiyoruz. Üretim ilişkileri farklılaşacak, insanların ihtiyaçlarına olan ulaşım ve o ihtiyaçların da insanlarla buluştuğu tüm bu ortam çok farklılaşacak. Bunun içine üç boyutlu yazıcıları da koyduğunuz zaman yani eskiden bilim kurgu filmlerinde ütopya olarak bize sunulan geleceğin içine son süratle gidiyoruz.

 

Yaprak Özer: Siz ne yapıyorsunuz TÜSİAD olarak? Yapay zekâ TÜSİAD’ın, Robotix ya da Sanayi 4.0’ı anlayabilirim ama biraz daha teknoloji, biraz daha gençlik var mı sizin içinizde? Yani bununla ilgili plan, program, daha fazla tutunma, dokunma gerçekleştirme gibi son çalışmalar nasıl?

Bahadır Kaleağası: Çalışmalarımızın %80-%85’inde dijital dönüşüm ve yeni teknolojiler sabit etken olarak var. Yani %100’e yakın. Ayrıca tüm çalışmalarımızda silikon vadisi ile kurduğumuz yeni yapılanmadan tutalım tüm temsilciliklerimizin çalışmaları, uluslararası katıldığımız toplantılar, burada ürettiğimiz tüm tutumlar, belgeler, devletle paylaştığımız ve olması gerektiğini söylediğimiz politikalar… bütün bunların içinde belirleyici bir unsur olarak yer almakta. Yani yatırım ortamı mı konuşuluyor veya vergi politikasının geleceği mi konuşuluyor, çevre politikaları mı, eğitim reformu mu? Bunların hepsi ve şunun dikkate alınması gerektiğini söylüyoruz: bütün bunlar hızla değişen teknoloji çağında olmalı. Tabii şirketlerimizle ilgili olarak, KOBİ’lerle, gençlerle ilgili olarak birçok proje var. Onların hepsi internet sayfamızda var tabii. Bu Gençlikte İş Var gibi projelerden gençlik platformu Anadolu’nun her tarafına yayılan tüm KOBİ’ler.

 

 

 

Yaprak Özer: Bir sürü şey yapıyorsunuz, haklısınız ve hoşuma giden projeler ama yine de steril kaldığı kanaatine varmadan yani bunu ifade etmek zorundayım. Gençlik, yığın Türkiye’nin aslında en büyük gücü ama o gençliğin yalnızca küçük bir parçası dokunabildiğiniz. Oysa herhalde bütün bu gelecek ve anlatılan şu küreselleşme eğer oralarda buralarda bir yerlerde olacaksa orada o gençliğin olması icap ediyor. Bu da bilgiyle. Yani nedir, burada çoğunlukla da umutsuzluğa kapıldığımız noktalar da var tabii ki. Tabii ki umutsuzluğa kapılmamak bizim sorunumuz ama ne yapmalı?

Bahadır Kaleağası: Değişim ile ilgili yapılacak olan konularda hiçbir zaman bu kadar yeter denilemez. Türkiye sathına yayılan gençlerle ilgili birçok platform, birçok çalışma var. Gençler TÜSİAD’a çok ilgi gösteriyorlar. Bakıyoruz geçen yıl TÜSİAD’ın internet sitesinden 750 bin kadar -ki dünya rekoru- belge indirilmiş. Sadece bakılanlara ek olarak. Bunların büyük bir çoğunluğunun gençlik olduğunu hissediyoruz ama daha fazla tabii ki yapmak gerekir. Sadece TÜSİAD gibi kurumların da şu konuda çok dikkatli olması gerekiyor: bu muazzam değişim ve toplumu ileriye götürecek olan dinamikler sadece özel sektör değildir, sadece devlet, sadece sivil toplum, gençlik değildir. Bütün bunların kendi arasındaki dinamiktir. Herkes kendi alanını çok iyi doldurmalı, herkes birbirine karşı açık olmalı. Bütün bunları yaptığınız zaman zaten o dinamizm oluşur, zaten bunların hepsi birbirini bulabilir. Yani gençlik de elinden tutulup bir yere götürülmesi gereken bir olgu değil. Bir kere gençlik dediğimiz Türkiye’de çok farklı kesimler. Onlar aslında kendileri ne yapacağını çok daha iyi bilip kendi geleceklerini hazırlarken aradıkları her şeyi daha iyi bulmalarını sağlamak ve şu an yaptığımızdan daha da fazlasını daha iyi yapmak tabii bizim sorumluluğumuz. Ama şunu da biliyoruz ki hiçbir zaman gençliğe sonuna kadar A’dan Z’ye bir rehberlik söz konusu olamaz. Gençliğin doğasına aykırıdır bu.

 

Yaprak Özer: Bunu kastetmedim. Türkiye ancak o gençliğiyle sanıyorum yarını yakalayabilecek.

Bahadır Kaleağası: Lider gençliğin kendisidir.

 

Yaprak Özer: Evet lider gençliğin kendisi fakat herhalde Türkiye gençleriyle, gençler Türkiye ile ama yurt dışına gitmeden ya da o bilgiyi buraya da tekrar aktararak olması gereken bir şey. Çok üzülüyorum ki çok beyin göçü var yurt dışına. Bu da yadsınamayacak bir şey. Ben son bir soru sormak istiyorum süreyi daha iyi kullanabilmek için. Ben TÜSİAD’ın Türkiye’nin bir yumuşak güç olması konusunda fazlaca söylem geliştirmediği kanaatindeyim. Zaten bu yumuşak güç olma konusu da Türkiye’de çok…

Bahadır Kaleağası: Uluslararası ilişkilerde mi?

 

Yaprak Özer: Her türlü ilişkide. Yani içinde tabii ki onun da sanatı, kültürü var ve Türkiye’nin gücü. Burada ben mi fark etmedim acaba yani aslında haksızlık da ediyor olabilirim, hemen geriye adım da atabilirim bu noktada ama yumuşak gücü yüksek olan bir Türkiye orada daha fazla yer edinir diye düşünüyorum. Görüşünüz ne?

Bahadır Kaleağası: Yani hiçbir konuda şu kadarı yeterli, bunu çok iyi yapıyoruz diyemeyiz. Mutlaka her konuda, bu konuda da daha fazla ve daha iyi yapmak zorundayız. Yeterli dediğimiz an zaten varlık nedenimiz bitmiş olur. Tabii ki daha iyisini yapmamız gerekir. Yumuşak güç konusu benim veya diğer yönetim kurulu üyelerimizin tüm konuşmalarında ve tüm aşağı yukarı basın bildirilerimizde, etkinliklerimizde aşağı yukarı %10-15’lik bir yer alıyor. Türkiye’nin uluslararası marka değeri budur, yumuşak gücü budur, toplum içinde şunlardır, toplumu ileri getiren özgürlük, hukuk bu konular çalışmalarımızda yer alıyor tabii. Daha fazla yapmak gerekir mi? Mutlaka.

 

Yaprak Özer: Yani siyasetin o kadar üstümüze büyük bir örtü olarak örtüldüğü ve ondan bir türlü çıkamadığımız bir gündemi yaşıyoruz. Başka şeyler konuşmak sanki lüks ya da belki de ayıpmış gibi yani siyaset varken konuşulur mu acaba diye ama bunları özellikle dile getirmek istiyorum. Bazı noktalar konuşulmalı artık.

Bahadır Kaleağası: Özel sektör kurumları zaten siyaset yapmaz. Çünkü siyaset partizan olarak şu partiye oy verin, şuna oy verin demektir. Özel sektör kurumları siyasa yapar. Siyasa sözcüğü ise Türkçeden düşmüş bir sözcüktür çünkü bu siyasetin fazla bir örtü haline gelmesinden yani İngilizcedeki politics ve policys farkıdır. Özel sektör konuları şu siyasa iyidir, bu siyasa kötüdür veya devletin, hükümetin şu siyasası kötüdür, iyidir şeklinde tavır alır ve olması gereken kendince, kendi analiziyle dünya görüşüyle olması gereken siyasayı önerir, bunun için araçlar önerir ve bunun için olan politikaları destekler. Bazı siyasaya da karşı çıkar, bu kötüdür burada yanlış yapılıyor der veya şu tarafında yanlış yapılıyor der. Şimdi Türkiye’deki genel ortam çok fazla siyaset, çok az siyasa odaklı olduğu için siyasasız bir topluma doğru dönüşme riskiyle karşı karşıyayız. Bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. Hayır! Bırakın siyasetin o tarafını, magazin veya dedikodu tarafına dönüşüyor artık ister istemez. Tamamen kişiler odaklı olarak veya şu parti bu parti olarak. Önce somut hedefleri görelim, sonra bu somut hedeflere doğru hangi siyasi parti veya siyasi grup neyi öneriyor, hangi hedeflerle, hangi takvimle, hangi kaynakta, hangi etkiyle bunu görelim. Tabii yapay zekadan bahsediyoruz, bunlar zamanla yeni bir demokraside bunu çözecek birçok şey olacak. Yani gün gelecek elimizde öyle bir yükseltilmiş gerçeklik aletleri olacak ki tüm vatandaşlar birebir eş zamanlı olarak bir belediyeden, devletinden, uluslararası örgüte kadar gündeme gelen konuları çok daha rahat görecekler, fikirlerini belirtmeden önce bilgi sahibi olabilecekler.

 

Yaprak Özer: Tabii ki. Farklı bir demokrasiden söz ediyoruz aslına bakarsanız.

Bahadır Kaleağası: Gündemdeki tüm konuların verilerini bir kere teyid edebilecekler. Doğru veriler üzerine düşünecekler, yalan dolan, dezenformasyon, insanlara karşı o kötü bu kötü böyle değil. Gerçek veriler üzerinde fikir sahibi olacaklar. Hamaset değil, etki analizi yapabilecekler kendileri ve yaşamları açısından, aileleri, çocukları, şirketleri kurumları açısından. Ondan sonra görüşlerini siyasete birebir aktarabilecekler. Yani yapay zekâ aslında bütün bunları sağlayabilecek yeni algoritmalar demektir demokrasi açısından.

 

Yaprak Özer: Başkalarının yorumunu kendi yorumları yapmayacaklar aslında. Kendileri yorum yapabilecekleri bilgiye ulaşabilecekleri. Bu da tahmin ediyorum farklı bir demokratik yapı, farklı bir belki siyasi yapı nasıl ekonomi artık iflas etti diyebiliyoruz bazı modeller için, sanıyorum bu içinde bulunduğumuz siyaset, demokrasi, bir takım başka hani o eski ve düzgün güzel kavramlar da bugün bazı şeylere yetmeyebiliyor. Bu da kabul edilip aslında geliştirilmesi gereken bir şey.

Bahadır Kaleağası: Kesinlikle. Yani bu farklılığın adı devrim. Demokraside de bir devrime doğru gidiyoruz. Geçerken bu devrime evet diyalektiktir, anti tez dönemlerinden geçebiliriz, yükselen popülizmler bunun bir simgesidir. Artan dünyadaki birtakım çalışmalar bunun bir göstergesidir, olabilir ama diyalektik olarak yeni sentezlere doğru gidiyorken kaçınılmaz olarak kötü dönemlerden, daha karanlık dönemlerden dünya geçebilir, bocalayabilir, çelişkiler, kopukluklar olabilir, kurumlar yalpalayabilir ama insanlık daha iyiye doğru gidecektir. Teknoloji mutlaka inanıyoruz ki çözülecektir. Bunu çözerken evet yapay zekâ belki genetik devrimle beraber daha farklı bir insan türü de getiriyor olabilir. Bilmiyoruz. Ama mevcut insan türünün dünyayı getirdiği hal ortadayken…

 

Yaprak Özer: Biraz ürkütücü o kısımlar filmlerdeki gibi ama yani tabii kaçınılmaz bir gerçek.

Bahadır Kaleağası: Yani mevcut insanlar bu hale getirdiler. Belki daha yeni gelişmiş teknolojilerin insanları çok daha iyisini getirecektir. Evet bazı filmlerin öngördüğü 1984 Matrix filmlerindeki gibi kötü senaryolar da var. Teknolojinin bunu çözebilmesi de mümkün, bir süre çözememesi de mümkün. Bunu bilmiyoruz ama önemli olan insanlığın daha ileriye gitmesi için çalıştığına inanmak ve çalışmak.

 

Yaprak Özer: Son merak sorum: popülizme ne kadar avans ya da süre veriyorsunuz? Bütün dünyayı hegemonyası altına almış bir popülizm var. Ne kadar devam eder?

Bahadır Kaleağası: Bu dalga aşağı inmekte. Şu anki mevcut dalga aşağı inmekte, kaybetmekte fakat eğer örneğin Avrupa’da Merkel önümüzdeki dönemde başarısız olursa yeni bir dalga beklemek mümkün. Veya Türkiye’de siyasa odaklı somut toplumu ileriye götürecek odakta bir siyaset gündemine geri dönemezsek, hamaset içinde giden bir ülke olursak Türkiye’nin de aynı riske kapılması söz konusu. Bütün dünyada, aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri. Şu an azalan bir dalga var ama bitmiş bir dalga değil. Her an tekrar gelebilir, dikkatli olunması gerekiyor.  Ve dediğim gibi insan odaklı politikalarla, insan odaklı düşünerek geleceği kurgulayabiliriz. Devletlerarası oyun bitti.

 

Yaprak Özer: Devletlerarası oyun bitti. Göreceğiz. Çok teşekkürler, çok keyifliydi. Fikir Buluşmaları’nda buluşmak üzere bir sonrakinde.

Paylaş