Değişiyorum Sizi De Davet Ediyorum

Her yıl bir öncekinden daha fazla arınmaya, hafiflemeye, sadeleşmeye çalışıyorum. Kağıtla ilişkimi kesmeye ramak kaldı, çünkü ağaçları seviyorum. Elektrikle arama mesafe koymaya karar verdim, elzem konular dışında “hayır” diyorum. Acıkmadan yemiyorum, aç olup yiyemeyenleri anımsamak iyi geliyor. Daha az yiyorum; örneğin, bilmem kaç işlemden geçmiş unları, içinde tatlandırıcı olan bin yıl kalsa da bozulmayan ürünleri eve sokmuyorum. Bedenim çöp kutusu değil. Dişimi fırçalarken suyu sorumsuzca akıtmıyorum, duştan sıcak su gelene kadar 10 dakika geçmesine tahammülüm yok, çözümü kolay evinize teknisyen çağırın halleder. Giysilerimi ihtiyacı olanlara özenle veriyorum, gözden çıkarmak ve çöpe atmak yok. Geçmişte bu verilmez ayıp, diyerek çöpe atabileceğimi düşündüklerimi biriktiriyorum, geri dönüşüm var. Aman yedeği olsun diye aldığım kozmetikleri artık sonuna kadar kullanıyorum, alırken de markanın hayvan haklarına ve sürdürülebilirliğe olan katkısını sınıyorum… Plastikten nefret ediyorum diyecektim ki, bir arkadaşım ders verdi (önümüzdeki günlerde size de aktaracağım) plastiklerle mücadelenin en güzel yolu onları değerli araçlara çevirmek, o zaman sağa sola sorumsuzca fırlatmayacağız. Ofiste sanal devrim yaptım. Ama bunun aşamaları beni ne çok yordu anlatamam. Kağıttaki bilgileri scan ettik, dijitalleştik… Bu kez de bir baktım dijital çöplük olmuşuz. Bu kez dijital çöplük temizledim “bulut”ları doldurmak arşiv yönetimi yapamadığınızın işareti. Uzatmayacağım. Öğreniyorum, daha çok yolum var. Keşke benim kuşağımda bu bilgileri hiç silinmeyecek şekilde verebilselerdi. Geçmişten çok kısa anımsadığım ve değerini sonradan anladığım haftaların haftası; “yerli malı haftası”.

 

Ketrin Gülük, H&M Türkiye Ülke Pazarlama Müdürü. Gülük’ün kendi sektörü ve firma çalışanları için yaptığı konuşmalarına denk geldim, gündemin en önemli maddelerinden bir tanesi olarak ifade bulan, sürdürülebilirlik konusunda atıfları dikkatimi çekti.  Ve gelecek trendleri. Sürdürülebilirlik ve trend bir araya gelince beni korkutuyor. Yeni bir moda yine bir moda mı yoksa?… İki kavramı da seviyorum ve yenik düşmemizi istemiyorum.

Ketrin Gülük’le sohbet konumuza giriş yapmak istiyorum. H&M tekstil geri dönüşümü yapıyor. Bakın ne demek olduğunu önce ben aktarayım. Türkiye’de kültürel anlamda ekonomik sıkıntısı olan ya da ihtiyacı olanlara giysi vermek yaygın, özellikle deprem gibi facialarda gözümüz görmeden her şeyi verdiğimizi biliyoruz… Bunlar bir kenara! Kaçık çoraplar-eski iç çamaşırları ayrı bir şey: yer bezi bilemediniz çöp. Hayal gücümüzü sınırlarını aşalım… toplayıp geri dönüşüme getirmek mümkün.

Tam da bu hisle ilk adımı attım ve Gülük de topu alıp devam etti;

“Sürdürülebilirlik şahsi olarak çok hoşlandığım bir konu, ama bunun dışında da aslında hepimiz için artık olmalı mı, olmamalı mı tartışmasını geçtiğimiz noktadayız. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı rakamlar çok ciddi, 2050 diyor. Önümüzdeki 10 sene bundan sonra neslimizin devamını ya da devamının gelmemesini belirleyecek dönem olarak gözüküyor. Dolayısıyla aslında hepimizin şahsi olarak görevleri var, sürdürülebilirlik büyük firmaların ya da devletlerin yapması gereken bir şey değil, onlarla beraber hepimizin bireysel olarak yapacağı küçük katkılar, büyüyünce büyük katkılara dönüşüyor. Ve bütün yaşama şeklimizi değiştirmemiz gerektiği bir dönemdeyiz şu anda.”

YAPRAK ÖZER: Çok da yeni olmayan geri dönüşüm projeniz var, ben yeni proje gibi dinlemek istiyorum.

 

Ketrin Gülük: Aslında dünya da üretilen tekstil ürünlerinin yaklaşık yüzde 80’i ne yazık ki çöpe gidiyor. Fakat aslında doğada çöp diye bir şey yok, doğa döngüsel. Doğada döngüselliği bozan ve onu düz yapan tek canlı insan. Biz insan olarak o kadar fazla tekstil ürününün kaynakları yok etmesine izin veriyoruz. Tekstil ürünleri yüzde 98’e kadar geri dönüştürülebilir, yani yeniden kullanılabilir. Bu ne olabilir yeniden ipliğe dönüştürülebilir, yeniden hammaddeye dönüştürülebilir ya da artık sizin için eski olan bir şey hala iyi durumdaysa başkası için yeni bir ürün olarak kullanılabilir. Biz 2013 yılından beri tüm mağazalarımızda istemediğiniz, kullanamadığınız tüm tekstil ürünleri ki, burada hatırlatma yapıyoruz; kaçık çorabınız, yırtık iç çamaşırınız yani kimseye veremeyeceğiniz ve gerçekten çöpe atacağınız hiçbir şeyi lütfen çöpe atmayın, bize getirin biz de onları geri dönüştürelim diyoruz.

YAPRAK ÖZER: Ne kadar topladınız şu ana kadar?

Ketrin Gülük: Şu ana kadar Türkiye’de şöyle 800-1000 ton gibi toplama yaptık

YAPRAK ÖZER: Anlamlı mıdır bu 800-1000 ton?

Ketrin Gülük: 800-1000 ton 8 milyon tişört için kullanılan enerji, su ve kaynak demek. Türkiye olarak  ilk 20 pazar içindeyiz. Tabli ki bazı Avrupa ülkelerinde zaten çok uzun zamandır belediye nezdinde, kıyafet toplama projeleri vardı. H&M buna ekstra bir lokasyon olarak eklendi. Fakat Türkiye’de geri dönüşüm için, kıyafet toplayan ilk biziz. Başladığımız yerden bugüne geldiğimiz hızda, kayda değer bir yerde olduğumuzu söyleyebilirim.

YAPRAK ÖZER: Sürdürülebilirlik trendlerinden birinden mi söz ediyoruz şu anda?

Ketrin Gülük: Trendlerden bir tanesi kesinlikle bu. Yok oluyoruz.

YAPRAK ÖZER: Ölüyoruz, yok olmayı durduralım. Fazla köşeli, çok gerçekçi bir trend.

Ketrin Gülük: Yeni nesil çok bilinçli, çünkü aslında iklim değişikliğine doğan bir nesil. Bizler, çocukluğumuzda dünyanın geleceğiyle alakalı bir stresimiz olmadan büyüdük. Ama bu nesil direkt bunun içine doğdu, doğduklarından beri bu konuşuluyor. Yeni nesil için doğduklarından beri daha az harca, daha az tüket, kaynaklarını daha iyi kullan dünyanın kaynakları sınırlı bunlar konuşuluyor.

YAPRAK ÖZER: Ama bir yandan da çok harcıyoruz, çok tüketiyoruz, nasıl doğuyor bu paradoks? Çok adette alıyoruz. Geçmişte bir adet aldığımız giysiyi, çok adet alabilecek olanağımız var. Yalnızca parayla ilişkilendirmeyelim, farklı yetkinlikleri de göz önünde bulundurarak söylüyorum.

Ketrin Gülük: Evet, paradoksal. İngiltere’de bir araştırma yapmışlar. Her 7 gençten, genç kızdan bir tanesi aynı kıyafetle iki kere fotoğrafının çekilmesini yanlış olduğunu düşünüyor. Bir kıyafeti giyme sıklığımız dramatik bir şekilde azalırken, sahip olduğumuz kıyafet sayımız gittikçe artıyor. Dolayısıyla aslında söylediklerimizle, yaptıklarımız tutmuyor gibi, ama gelen neslin markalardan, büyük şirketlerden çok büyük beklentisi var.

YAPRAK ÖZER: O zaman ben bu trendin içerisine şöyle şeyleri sıkıştırabilir miyim? Aldığınız çok pahalı bir şey olduğunda, ondan vazgeçmeniz mümkün değildi. Ucuz alma kalitesiz olur gibi birtakım algılarımız var. Bir tane al ama iyi al gibi… Ve tabii ki dolaplarda duruyor.

Ketrin Gülük: Evet, aslında şöyle bir şey var. Markaların daha sürdürülebilir üretim yapmalarını istiyorlar ki, onlar suçluluk hissetmeden tüketmeye devam edebilsinler bu bir tanesi. Ama biz hep diyoruz ki, müşteri en önemli paydaşlardan bir tanesi çok güzel bir örnek verdiniz. Bir kazağa 100 lira verdiğinizde o kazağa başka türlü davranıyorsunuz, 70 bin lira verseniz çok daha farklı davranıyorsunuz. Özenle katlanıyor, yere düşülmesine izin verilmiyor, çantanın içine sıkıştırılmıyor o yüzden biz diyoruz ki, ne kadar verdiğiniz önemli değil, bu ürün satın alındı onun hayatını ne kadar uzatırsanız sürdürülebilirliğe o kadar katkıda bulunabilirsiniz.

YAPRAK ÖZER: Peki, yani müşteri tarafı böyle üretici markalar tarafı nasıl, unutmayalım, farklı bir döngüye girdik, yılda 2 sezon yaşayan konfeksiyon yılda 4 sonra daha da fazla sezonlar yaşar oldu. Şeytanın avukatlığını yaparsam; ne kadar masum markalar. H&M hızlı modanın öncüsü olarak, ortadaki aracıyı keserek direkt üreticiden tüketiciye satarak modayı demokratikleştirip yaygınlaştırdığını  savunanlardan. Demokratikleştirme mi bu?

Ketrin Gülük: Evet, çünkü H&M başladığında fikir şöyle çıkıyor, 2 Dünya Savaşı; açlık, sefillik çok zor zamanlar, yokluk var! Ama moda dediğinizde Dior var, arada inanılmaz bir uçurum var. O yüzden de ilk fikir neden moda herkes için olmasın, neden herkes o kadar pahalı olmasa da çeşitli-güzel  giyinmesin diye başlıyor. Bunu nasıl yapabilirim işte ortadaki o alıcıları kesmem lazım vs. derken aslında inovatif ve ezber bozan bir iş modeli ilk çıkışı. Burada demokratikleşme vurgusu var, herkes için olmalı diye başlangıç noktası bu. Ondan sonra işin içine kalite giriyor, çünkü insanların satın alma güçleri artıyor, Dünya Savaşı’nın etkisi geçiyor. Satın alma gücüyle beraber kalite sadece fiyatla ölçülen bir şey değil, iphone örneği, dünyada ne kadar çok iphone satılıyor, ama kimse iphone’nun kalitesinin düşük olduğunu düşünmüyor, bir şeyi çok fazla adet üretip satıyor olmak illaki onun kalitesiz olduğu anlamına gelmiyor.

Ve özellikle şu anda teknoloji sayesinde, çok güzel ürünleri, çok daha uygun fiyata üretebiliyoruz. Bunu da kabullenip, faydasını bütün toplum olarak yaşamamız lazım, bu çok güzel bir şey. Sonra da tabi bu H&M için sürdürülebilirlik çok eski bir konu.  2000’li yıllarda sürdürülebilir olarak çok ciddi adımlar atmamız lazım, çünkü biz modanın sürdürülebilir olmasını istiyoruz. Bizden sonraki neslin de bizim yaşadığımız rahatlıkta kendilerini ifade edebilmelerini istiyoruz. Bu trendlerin böyle hızlı geçmesi, evet aynı insan bir yerine iki alıyor, belki üç alıyor ama düşünecek olursanız dünya pazarı o kadar büyük ki, biz burada bunu sürdürülebilir olarak yapan marka olmak istiyoruz.

YAPRAK ÖZER: Peki, tüketici tarafında neler görüyorsunuz? Yeni trendler neler?

Ketrin Gülük: Sürdürülebilirlik bunlardan bir tanesi konuştuk zaten. Yeni gelişen pazarlarda özellikle Doğu’da, bu nesil ne yazık ki o sürdürülebilirlikte özellikle sosyal etkide, çok zor şartlarda büyüyen bir neslin çocukları. Belki de o fabrikalarda çalışan anne, babaların çocukları.

YAPRAK ÖZER: Doğu derken neyi kastediyoruz?

Ketrin Gülük: Sadece Çin değil, Çin’den başlayıp bütün Asya, Vietnam, Hindistan, Afrika’ya kadar gelen, ve şu anda aslında 3’üncü nesil şehirler dedikleri, alım gücü artan ülkelerin hepsi. Alım gücü orada artmaya başladıkça bütün global markaların da o tarafa yönelmekten başka çaresi yok. Bir yerde ilk defa geçen sene Çin’in moda cirosu Amerika’yı geçti.

YAPRAK ÖZER: Moda cirosundan ne anlamalıyım?

Ketrin Gülük:  Amerika her zaman moda perakendesinde bir devdi. Hem çok marka var hem ülke büyük ciro çok yüksek dönüyor. İlk defa geçen sene Çin, çok büyük bir artı olmasa da eşitledi ve geçti.

YAPRAK ÖZER: Ticaret savaşları boşuna değil yani…

Ketrin Gülük: Onun da etkisi var muhtemelen. Ama şöyle bir şey de var, Çin artık bir üretici değil, aynı zamanda bir tüketici. Ve Doğu dediğimizde Çin artık, pastanın ufak bir parçası. Hindistan geliyor ya da geldi bile. Dolayısıyla orada bir tüketici var ve bu tüketici için sürdürülebilirlik önemli, çünkü kendi hayatını çocukluğundan beri bilfiil etkiliyor, oralar bizim üretim alanlarımızdı, artık tüketim alanlarımız. İkinci trend, benim en çok hoşuma giden sahip olma, tadını çıkar ya da sahip olma, tecrübesini yaşa.

YAPRAK ÖZER: Bunu bir sürü konuda anlayabiliyorum da tekstilde nasıl anlayacağımı ben de bilemiyorum. Giyimde sahip olmadan nasıl tadını çıkartacağım?

Ketrin Gülük:  Bir sürü şey olabilir, kiralama model olabilir. Türkiye’de farklı örnekler var. Genişliyor artık, ille çok lüks olması gerekmiyor. Ondan sonra aksesuar geliyor, çanta, ayakkabı çünkü onlar da yine çok rahat kullanabileceğiniz şeyler. Şimdi yeni, daha orta segment dediğimiz markalarda kiralama başladı. Orada kiralama bir servisi satıyor, çünkü kıyafet sadece üzerimizi kapattığımız bir şey değil, kendimizi ifade etme şeklimiz. Ve ifade ederken sahip olup, dolabın bir köşesine koyup unutmaktansa, o günkü duygularımızı en iyi ifade edecek olanı alıp, giyip sonra geri vermek çok mantıklı olabilir.

YAPRAK ÖZER: Bilmiyorum, nesil farkı bu olsa gerek…

Ketrin Gülük: Bazen de çok çabuk alışıyoruz. Annem için AirBnB evini kiralamak inanılmaz bir düşünce. Çünkü onun için koltukların üzerinde başka bir yabancının oturuyor olması ve belki de çıplak oturuyor olması, kabul edebileceği bir şey değil. Ama yeni nesil için gayet doğal. Dolayısıyla başkasının kıyafeti, bir sürü insanın giydiği kıyafeti giymek belki şu anda bize alıştığımız bir şekil gelmiyor, ama 1-2 sene sonra belki de çok doğal olacak ve orada markaların üstlenebileceği başka bir sürü servisler de var.

YAPRAK ÖZER: Ne gibi, nasıl?

Ketrin Gülük: Moda danışmanınız olabilir aynı zamanda. Dolayısıyla size, evinize o ay için yaşadığınız şehir ve hava şartlarına uygun bütün ihtiyacınız olan gardırobunuzu yollayabilir.

YAPRAK ÖZER: Ne şahane olur, değil mi?

Ketrin Gülük: Evet, bir de mevsimler de değişiyor. Hiç beklemediğiniz bir anda eylül çok sıcak olabiliyor ve ara sezon şeylere ihtiyacınız oluyor. Aslında servis aldıkça, müşteri zaten onu çok kolay kabul ediyor. Hep beraber göreceğiz. Müşteri mümkün olduğu kadar rahat ve keyifli bir alışveriş deneyimi yaşamak istiyor. Dolayısıyla da markalar onu sunmak için çok yaratıcı çözümlerle gelecek bence.

YAPRAK ÖZER: Peki içinde bulunduğumuz siyasi konjonktüre bakarsak nereye doğru gidiyoruz, içinde bulunduğumuz çalkantılar bitmiyor, anlık krizler oluyor bunlar sizi nasıl etkiliyorlar?

Ketrin Gülük: Aslında globalleşme bütün ticareti etkiliyor. Hem çok globaliz, eskiye göre artık gerçekten çok bütün gibiyiz hem trendler anlamında hem de iş yapış şeklimiz anlamında. Üzerimize giydiğimiz kıyafet kaç ülkeden birleşiyor. Pamuğu bir yerden, ipliği bir yerden dikilmesi başka bir yerden, dolayısıyla aslında çok globaliz. Dolayısıyla da uçlarda olan politika etkiliyor, Rusya, senden domates almayacağım diyebiliyor, Amerika ben Çin’den bir şey almayacağım diyebiliyor. Dolayısıyla siz orada marka olarak onu en iyi şekilde pozitife döndürmek zorundasınız. “Made in Amerika” şu anda orada çok trendy, ama zaten çok büyük bir şansları yok. Başka bir yerde üretemeyecekse, orada üretecek, yani sonuçta üretmeye devam edecek. Ama bunu yaparken de bu yeni trendi kendisi için olumlu bir şekilde kullanması lazım, bu yüzden etkiliyor mu evet etkiliyor.

YAPRAK ÖZER: Moda bizi çok etkileyen bir alan. Magazin dünyasından ünlülerin de öncü olduğu bazı şeyler moda yaratabiliyor bizde var mı?

Ketrin Gülük: Kiralama bunlardan biri, şu anda trendi değiştireni diyebilirim. İkinci el eskisi kadar “vintage” ya da “bohem” olmayacak bence, herkes için çok doğal bir şey olacak. İkinci el tercih eden insanlara verdiğimiz bir persona var ya artık öyle bir şey yok, o kadar bohem değiller. Birinci el gibi herkesin kullanabileceği ve “smart shopping” anlamında onlara daha geniş gardırop açabilecek bir şey. Dünyadaki moda trendleri de hala hem bir trend var şöyle anlatayım, eskiden moda evleri insanlara bu ceketi giyeceksin, altına bu eteği giyeceksin, bu ayakkabıyla iyi gider diyordu, şu anda müşteri onu kabul etmiyor. Kendi yolunu bulmak istiyor. Fütüristtik bir kıyafeti 1940’larda anneannesinden kalmış bir fularla bağdaştırmak istiyor, kişiselleştirme var. Kişiselleştirme istiyoruz diyoruz ama dünyada her markada her yerde satan ürün aynı. Hem kişiselleştirmeden bu kadar konuştuğumuz zamandayız, hem de bir ürünün bütün dünyada bu kadar çok sattığımız bir durumdayız. Aslında aynı şeyleri istiyoruz ama onları ufak dokunuşlarla değiştirmek istiyoruz burada da o ikinci el mağazaları bence çok değerli.

YAPRAK ÖZER: Buradaki kilit bir konfor, iki ekonomi değil mi?

Ketrin Gülük: Aynen.

YAPRAK ÖZER: Fonksiyon bazlı veya sağlıkla ilgili bir sürü şey devreye giriyor. Siz bunları göz önüne alıyorsunuz değil mi çok hızlı tüketilen şeyler ve üstelikte şıklıkla bağdaştırılan ürünler yaparken işinizin çok zor olduğu kanaatindeyim; hızlı tüketim, hızlı hayat, ekonomi, savaşlar, riskler değişik cinsel tercihler gibi…

Ketrin Gülük: Biz Türkiye ve global olarak markanın gücü, ekibin çok güçlü olması ve çalıştığı değerlerden dolayı, olaylara çok doğru ve çok hızlı bir şekilde tepki verebiliyoruz. Geminin rotasını değiştirmesi gerekiyorsa değiştirebiliyor ama bunu yaparken de hep kendi altında bazı değerleri var mesela sürdürülebilirlik bunlardan bir tanesi. Onlardan vazgeçmeden ödün vermeden yaptığı sürece de müşteri bunu anlayıp zaten onun karşılığını geri veriyor oluyor.

Yaprak Özer: Tüketicide neler değişti?

Ketrin Gülük: Özellikle yeni gelen nesilde benim çok sevdiğim iki tane kısaltma var duymuşsunuzdur; “yolo” ve “fomo”.  Yolo, “You Only Live Once” yani hayatı sadece bir kere yaşarsın. Fomo ise “Fear of Missing Out” gündemi kaçırma korkusunun kısa söylenişi. Gençler artık her an her yerde olmak istiyor hani biraz bu sosyal medyanın da etkisiyle aynı anda bir sürü arkadaşının ne yaptığını görebiliyor, bazen imreniyor, bazen kendisi yapmak istiyor. Bazı şeyleri hayatta tecrübe etmek istiyor, çünkü sadece tek bir hayatı var ve onu ertelemek, beklemek istemiyor. Dolayısıyla bu iki trend de aslında bizim işleyişimizde değiştiriyor çünkü herkes zaman fakiri, yani kime sorarsanız sorun benim ilkokuldaki oğlum bile zamanı olmadığından şikayet edebiliyor. Hepimizin 24 saati var diyoruz, markaların ve bu tarz servislerin pürüzsüz, hızlı, hayatı kolaylaştıran şekilde olmasını istiyorlar. Eskiden bakkaldan alışveriş yapmak bir zamanı harcıyordu şimdi ben beş dakikada süpermarkete sipariş veriyorum, 16:00-18:00 arasında gelsin diyorum 18:00’de hala gelmediyse “nerede kaldınız sizi bekleyemem” diyorum ki, hepimiz bu konfora çok çabuk alışıyoruz. O yüzden de markalar olarak sırtımıza, sürekli daha iyisini vermeliyiz, daha hızlı olmalıyız, hayatlarını kolaylaştırmalıyız gibi bir yük demiyim, güzel bir motivasyon getiriyor. Kendimizi yeniden bulmaya çalışıyoruz, daha iyisini nasıl yapabiliriz diye bütün markaların konuştuğu…  Şu anda dronla sevkiyat çalışmaları yapılıyor, gidilemeyen yerler oluyor, eskiden 1 hafta süren yerin şimdi aynı gün içinde ve ayrıca tüm dünyada dağıtılıyor olması gibi şeyler var. Hız çok önemli, çok hızlı yasıyoruz hiç sabrımız kalmadı, bir şeye şu anda sahip olmazsak iki gün sonra artık istediğimiz şey değiştiği için bir anlamı kalmıyor.  Biz de hıza uyum sağlamaya çalışıyoruz. Deneyim çok önemli yani artık çok güzel bir şey var, hiçbir zaman bir mayo satın almıyorsunuz, Capri’de bir yatın üzerinde bir tatil yapma hayalini satın alıyorsunuz çünkü size marka ürünü anlatırken hikâyeyle beraber anlatıyor. Ve siz o ürünü giydiğinizde aslında sadece o mayoyu giymiyorsunuz, bütün o duygularınızla beraber geliyor ve kendinizi o havada hissediyorsunuz.

YAPRAK ÖZER: Öğrenme süreci neler yapıyorsunuz?

Ketrin Gülük: Çok fazla podcast dinliyorum. Özellikle yürümeyi de sevdiğim için, kolay oluyor. Video seyretmek zor oluyor, ama podcast çok daha rahat oluyor. Mümkün olduğu kadar çok okumaya çalışıyorum, çünkü imrendiğim, hoşuma giden insanların ortak özelliğine baktığımda hepsi çok fazla kitap okuyor. Kitap, makale vs. neyse. Mümkün olduğu kadar çok okumaya çalışıyorum. Öğrenmek zaten çok hoşuma gidiyor. Google en yakın arkadaşlarımdan bir tanesi, hızlı öğrenme şekli benim de hoşuma gidiyor, daha iyi kullanmaya başladım Google size bulunduğunuz coğrafya ve sizin daha önceki trendlerinize göre neyi ön plana çıkaracağınızı gösteriyor. Ters kelimelerle arayıp, benim görmediğim bir şey var mı diye onu kullanmaya çalışıyorum.

YAPRAK ÖZER: Evet ezber bozmaya gayret ediyoruz değil mi? Sürdürülebilirlik tartışırken markaların artık başka bir çıkış yolu olmadığı kanaatine vardıklarını anlattık.  Öbür tarafta bizler, çocuklarımıza iyi bir dünya bırakmıyoruz dedik. Yeni deneyimleri sıraladık… Kiralama gibi.

Ketrin Gülük: Evet ve bütçenizi çeşitlendirmenize yardımcı oluyor. Çünkü bir şeyi satın aldığınızda herkesin cebindeki para belli. Başka bir yerden kesmeniz gerekiyor. Ama kiraladığınızda belki bir sinemaya, bir tiyatroya, bir konsere bir kere daha fazla gidip o deneyimi yaşama şansınız oluyor.

YAPRAK ÖZER: Birde ben şunu anladım yani burada interdisipliner konuştuk siz tekstil-konfeksiyondasınız. Bana, eskiden olsa üzerine hiç vazife değil bu hanımefendinin diyebileceğim şeyler söylediniz, savaştan, ekonomik krizden söz ettiniz, oysa moda yalnızca stildi, bu bana başka şeyler öğretiyor diyor ki, artık hayata farklı gözlüklerle bakıyoruz.  Ve erkeklerden konuşmadığımızı fark ettim.

Ketrin Gülük: Erkek hala daha ihtiyaç bazlı alışveriş yapıyor en azından bizim ülkemizde. Kadın daha duygusal alışveriş yapıyor, dolayısıyla erkek gerçekten hava ısındığında, hava soğuduğunda alışveriş yapma ihtiyacı duyuyor.

YAPRAK ÖZER: Son bir sorum var, hiç yaşla ilgili konuşmadık çocuktan, gençten konuşuyoruz sürekli. Ciddi bir yaşlı nüfus var ve sizin markanız onlara sanki ev sahipliği yapmıyormuş gibi geliyor bana.

Ketrin Gülük: Trendleri tabii ki alttan gelen belirliyor, çünkü onların hep satın alma gücü bize göre gittikçe artıyor. Dolayısıyla belki de o yüzden onlardan daha çok konuşuyoruz. Ve yaş ilerledikçe fikirler sabitleniyor, fikirler alışkanlıklara dönüşüyor ve çok değişmiyorlar diye olabilir. Bizim markamızda 7’den 70’e gerçekten hala alışveriş yapan var 3 nesil beraber torun, anneanne ve anne beraber gelip alışveriş yapanları çok da fazla görüyoruz ve hepsi kendine göre bir şey bulabiliyor ama tabii ki, anneanne oraya geldiğinde ne istediğini biliyor, ürüne doğru gidiyor öbürleri birazcık daha duygusal ve aslında kendilerini ifade etmek için bir arayışta oluyorlar.

YAPRAK ÖZER: Bilmiyorum katılır mısınız? Bundan sonra daha fazla yaş almış kitleden konuşacağımızı, konuşmak zorunda kalacağımızı görüyorum. Gri saçlı, enerjik efendim, kendisini kalıplarında görmeyen bir sürü insan görüyorum.

Ketrin Gülük: Belki de gerek de yok, çünkü ben de annemin benim yaşımda yaptığı gibi hareket etmiyorum ve giymiyorum muhtemelen. Dolayısıyla da aslında o içimdeki şeyle beraber 20 yaşındakiyle aynı alışverişi yapabiliyorum. Belki de markanın beni ayrıştırmaması hoşuma da gidiyor, çünkü zaten kendime yaş aldım diyerek kalıplara girip bu yaştan sonra böyle giyinilir –  böyle yapılır diye bir şey olmaması hoşuma gittiğinden, bu iletişimsizlik bir anlamda pozitif geliyor olabilir.

Söyleşiyi youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.

Paylaş