Dalganın Tersine Yüz

 Mükemmel Fırtına’yı ortaya atan, hepimizi endişeye sürükleyen Nouriel Roubini’nin mesai arkadaşlarından biri Şebnem Kalemli Özcan, Avrupa’nın, gurur meselesi yaptığı ve çok kararsız kaldığı için ekonomik soruna kesin ve hızlı çözüm üretemediğini, ABD ekonomisinin aldığı radikal kararlarla canlanmayı başlattığını, Türkiye’nin krizden etkilenmemesinin mümkün olmadığını, tasarruf kelimesiyle barışmamız gerektiğini ve cari açığın korkuttuğunu, üzerine bir de tüketim furyasının uyku kaçırabileceğini söylüyor.  “Dalganın tersine yüzersen güvende kalabilirsin” diye özetliyor.

 

Yaprak Özer: En fazla alıntı yapılan ikinci Türk kadın ekonomist olarak geçiyorsunuz, ne demek bu?

Şebnem Kalemli Özcan: Akademik olarak, akademik dergiler içerisinde bir sıralama var, ilk grup dergi, ikinci grup dergiler gibi. İlk grup dergilerin ilk üçünde, dördünde genelde yayınlarınız oralarda daha çok olursa bu sıralamalarda tabii daha yukarı gidiyorsunuz çünkü o yayınlara atıflar çok oluyor. Neden, çünkü benim alanım şimdi büyüme, gelişme, uluslararası finans… Dünya Bankası, IMF, Merkez Bankaları gibi kurumlarla da iç içeyim… Tabii bu alanlardaki politikalar şekillenirken sizin araştırmanıza başvuruluyor. Daha çok atıf yapılmasını, sıralamalarda yukarı çıkmanızı sağlıyor. Tabii çok onur verici, gurur verici bir olay.

 

Yaprak Özer: Bu seviyede yılda kaç yayın yapabilirsiniz?

Şebnem Kalemli Özcan: Çok zor, bir ya da iki maksimum. Hele hele eğer ilk sıradaki dergide yapmak istiyorsanız bunlar çok vakit alan şeyler. Öyle her yıl bir tane yapamazsınız çünkü arkasında derin ve uzun bir araştırma gerektiriyor.

 

Yaprak Özer: Dünya Bankası ya da IMF nereden buldu sizi? Neden siz?

Şebnem Kalemli Özcan: Dünya Bankası hikayesi ilginç aslında… Ben Avrupa finansal entegrasyonu üzerine çok çalıştım. Bu çalışmalarımın sonucunda 2008’de Avrupa Merkez Bankası beni Duisenberg Fellow olarak davet etti. Duisenberg, Avrupa Merkez Bankası’nı kuran kişi, ismine onurlandırıcı bir araştırma baş ekonomisti şeklinde bir pozisyonu var. Her sene iki üç kişi davet ediliyor bu pozisyonda kendi konularına göre. Ben de bu davet edilen üç kişiden biriydim. Enflasyon alanında uzman biri davet ediliyor, bütçe alanında uzman biri davet ediliyor, benimki de, Avrupa’da finansal ve banka entegrasyonu üzerinden riskin dağılımı konularında çok çalışmış olduğum için Avrupa finansal entegrasyonuydu.

 

Yaprak Özer: Krizin ortasında, değil mi?

Şebnem Kalemli Özcan: Evet, Avrupa’da yoktu daha o zaman ama ayak sesleri çok ciddiydi. Bu kadar büyük olacağı beklenmiyordu. Dünya Bankası olayı buradan esinlendi, bir gün beni aradılar. Ortadoğu’nun başındaki Başkan kendisi zamanında Pakistan’da Merkez Bankası başkanlığı yapmış bir kişi ve “ben bu Avrupa entegrasyonunu çok iyi çalışan birini istiyorum biz aynı şeyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yapmak istiyoruz, bölgede çok ciddi finansal entegrasyon, ticari entegrasyon, banka entegrasyonu şeklinde bir entegrasyon istiyoruz” dedi. Avrupa tabii çok iyi bir laboratuar, onun için beni davet ettiler.

 

Yaprak Özer: İki çocuk annesisiniz aynı anda Türkiye’de ve ABD’de çalışmalar yürüttünüz.  Duyduğuma göre günübirlik Türkiye-ABD gelişleriniz oluyormuş.

Şebnem Kalemli Özcan: Evet, öyle şeyler yaptım gerçekten evet. Ailede herkesin bana artık deli gözüyle baktığı, eşimin “Senin seyahat planlarını takip edemiyorum, anlayamıyorum” dediği zamanlar yaşadım. İnsanın içindeki huzur çok önemli biliyorsunuz. Küçük oğlum, “Üç gece gidebilirsin, bir gün yolculuk, ikinci gün sunuşun, üçüncü gün dönüş… Daha fazla gitmeye gerek yok” diyor.

 

Yaprak Özer: Başarı herhalde çok çalışmanın dışında başka bir şeyle gelmiyor değil mi?

Şebnem Kalemli Özcan: Çok çalışmak gerçekten önemli. Aslında akademisyen olmanın en büyük avantajlarından biri, kendi zamanınızın patronusunuz diyeyim. Zamanın kontrolü bende olduğu için çok önemli, yetişmesi gereken bir şey var, bir sunum var, bir rapor var onu bir şekilde hafta sonlarına sıkıştırıp, çocuklar uyuduktan sonra, seyahatlerde, uçaklarda çok çalışırım. Zaman kısıtı olunca çok verimli oluyorsunuz.

 

Yaprak Özer: Peki, ne olacak bu dünyanın hali? Yani bu kriz, daha mı kötüsü geliyor?

Şebnem Kalemli Özcan: Şimdi gerçekten durum şu anda belirsiz. Çok belirsiz ortamlarda en kötüsünü düşünmek bence normal. Bildiğiniz gibi şu anda “mükemmel bir fırtına” geliyor diyenler var. Ama başkaları da buna katılmış durumda.

 

Yaprak Özer: “Mükemmel Fırtına” Kriz Kahini Nouriel Roubini’ye ait.  Muhteşem mi olacak bu krizin dönüşü?

Şebnem Kalemli Özcan: Bir şeyler olacak gerçekten… Avrupa burada anahtar. Mükemmel kriz denmesinin sebebi de bence oradan geliyor. Roubini’nin son yazılarında olsun, diğer ünlü ekonomistlerin son yazılarında olsun Avrupa olayı öyle bir noktaya getirdi ki, bu iş birikti birikti işte mükemmel krizin öncesinde olacak her şey oturuyor böyle parça parça ve hala hiçbir şey yapılmıyor.

 

Yaprak Özer: Mükemmel kriz, şahane büyük olacak anlamında mı, yoksa kusursuz bir kriz anlamında mı? Sokaktaki adam nasıl anlasın, krizin daha mükemmeli nasıl olabilir, ne demek?

Şebnem Kalemli Özcan: Bu fırtına için kullanılıyor bir film bile var George Clooney’nin oynadığı. Burada mükemmel lafını koymak aynı fikirdeyim uymuyor, anlatılmaya çalışılan aynen bir fırtına öncesi işte nasıl hava kararır, bir sessizlik olur. Son ana kadar umarsın hala olmayacak gibi ama görürsün ki bütün işaretler oradadır ve sonunda patlar. Bunu anlatmaya çalışıyorlar aslında burada kullanılan benzetme bu. Yani bir fırtına benzetmesi; nasıl olur da bu kadar belliyken her şey, hiçbir şey yapmıyorlar.

 

Yaprak Özer: Biz zaten fırtınada değil miyiz? Avrupa’yı özellikle kastediyorum.

Şebnem Kalemli Özcan: Tabii Avrupa şu anda fırtınanın içinde ama fırtınayı tekne gibi düşünürsek, bir yeri deliniyor su alıyor yama konuyor, oraya tahta çakılıyor, teknenin öbür tarafı deliniyor, oraya da bir tahta çakılıyor, sonuç teknenin batması.

 

Yaprak Özer: Avrupa’nın yapmadığı şey nedir?

Şebnem Kalemli Özcan: Avrupa’nın yapmak istemediği şey diyelim,  politik olarak maliyeti yüksek, bu işi kökünden kestirip atmak. Yani ne demek, Amerika’nın yaptığı şey. Amerika ne yaptı, 2008-2009’da, hatta 2010’da çok ciddi bir şekilde, çok gevşek para politikaları uyguladı, her türlü borcu direkt devlet üstüne aldı, her türlü garantiyi verdi ve Amerika Merkez Bankası başkanı ilk günden itibaren “biz bununla sonuna kadar savaşacağız, ne gerekiyorsa yapacağız” şeklinde piyasalara güven verdi. Avrupa böyle yapmadı, Avrupa bir kere başından beri “Bu ufak bir şey… bu Yunanistan’la ilgili… biz Yunanistan’a para yardımı yapalım çözülsün…” Şimdi İspanya ve İtalya’ya sıra geldi ama “Onlara da bir şekilde yardım edelim, bir şekilde çözelim…” Bir mali birliktelik olmadığı için, bir federasyon olmadığı için… Sonuçta bu iş merkezi bir otoritenin herkesin borcunu üstüne almasına dayanıyor, bunu yapmıyorlar.

 

Yaprak Özer: Sanıyorum şimşekleri üzerine çeken de Almanya değil mi? Bir anlamda momentumu kaybetmiş bir liderlik ve ülke görüntüsü veriyor, oysa çok güçlüydü. Avrupa onun arkasından daha güvenle gidiyordu ama bugün geldiğimiz noktada sanıyorum o sıkı duruş geçmişte kalmış bir anlayışı mı temsil ediyor?

Şebnem Kalemli Özcan: Öyle oldu, aslında Almanya’yı da anlamak lazım çünkü çok ciddi bir ikilem bu. Yine Amerika benzetmesi kullanacağım burada, şimdi Avrupa’da bir borçlananlar var bir de borç verenler var, büyüyenler ve cari fazlası olanlar, bir de cari açığı olup devamlı borç alanlar ve büyümeyenler. Şimdi Almanya öbür grupta güçlü bir ekonomi, son on yirmi yılda çok iyi yapmış bir ekonomi ve fazla tasarrufu olan, borç almayan, ekonomisi güçlü olan bir ekonomi. Öbür tarafta devamlı borç alan ama bu borcu üretkenliğe çevirmeyen hiçbir şekilde büyümeyen ekonomiler var. Şimdi Almanya nasıl kendi seçmenine anlatsın, biz bunların her türlü borcunu ödeyeceğiz. California ve Teksas diye düşünün; California aynı durumda, California aşağı düşüyor büyümüyor borçlu. Teksas büyüyen dinamik bir ekonomi… Federal seviyede oradan oraya para aktarılmıyor aslında. Federal seviyede bir şekilde bir havuzdan aktarılıyor, kimse buna karşı çıkmıyor ama Avrupa’da öyle olmayacak. Böyle merkezi bir otorite olmadığı için bunun politik maliyeti çok yüksek. Diyeceksiniz ki, tamam o zaman yapmasın, yani gitsin, çıksın Yunanistan, İtalya çıksın belki İspanya çıksın şu anda olay oraya gitti, sadece Yunanistan Euro’dan çıksın değil bunlar da çıksın! İşte bu ikilem geliyor.

 

Yaprak Özer: Yani bütün Güney mi çıksın şu anda?

Şebnem Kalemli Özcan: Öyle konuşuluyor şu anda. İtalya’yı koymak istemiyorlar çünkü çok büyük bir ülke ve politik olarak İtalya’yı çıkarmak çok maliyetli ama İtalya dışında diğer Yunanistan ve Güney çıksın denmeye başlandı.

 

Yaprak Özer: Bu fantastik bir tartışma mı, hakikaten düşünülebilecek bir olasılık mı?

Şebnem Kalemli Özcan: Şimdi o zaman şu ikileme tekrar gelmek istiyorum, o zaman niye devamlı bu arada kalış… Tamam kolu keselim, bacağı keselim niçin bu bekleyiş? Ben 2008’de Avrupa Merkez Bankası’nda geçirdiğim zamana atıf yapmak istiyorum. Anladım ki gerçekten inanılmaz bir gurur tablosu Avrupa Birliği ve Euro. O kadar uğraşılmış ki, 1960’lardan, 50’lerden gelen bir çalışmanın ürünü. Rapor arkası rapor, bir gurur tablosu olarak bakılıyor. Yüzyıllarca savaşmış milletler bir araya geldi, ne olursa olsun Euro’yu kurtaracağız diyorlar. Sonuna kadar beklenmesi buradan geliyor.

 

Yaprak Özer: Senaryo sizce nasıl olacak? Son çeyrekte ne öngörüyorsunuz?

Şebnem Kalemli Özcan: Öngörü tabii ki ilk başta İtalya ve İspanya’nın borç alma maliyetleri çok çok yükselecek bu durumda bunun piyasalara etkisi olacağı için Yunanistan zaten tamamen o noktada batacak. Yunanistan büyük ihtimalle bir şekilde çıkacak.

 

Yaprak Özer: Ne demek batmak, yani ne anlayacağız?

Şebnem Kalemli Özcan: Yani borcunu ödeyemeyecek. Son nokta kimsenin maaşını ödeyememek. Şimdi düşünün buraya devamlı bir para akıyor borçlarını ödesinler, borç dönsün ki oradan bütün herkesin maaşları ödensin diye. Şimdi İtalya- İspanya’nın derdi yüksek bir noktaya geldiği zaman kime ne parası yollayacaksınız? Çek yazamaz hale geldiğiniz zaman birini feda edeceksiniz o ilk başta Yunanistan. Şu anda öyle gözüküyor. Ama hiçbir şey yapmazlarsa, eğer bu şeye girerlerse bütün ekonomistlerin dediği borcun bir araya gelmesi, konsolidasyon, mali birliktelik, Avrupa bonolarının başlaması olursa o zaman kurtuluyorlar.

 

Yaprak Özer: Mükemmel fırtına önce bir tepki aldı bakıyorum, destekleyenler çoğaldı, yalnızca yurt dışında değil Türkiye’de de destekleyenler var. Neden desteklemeye başladılar?

Şebnem Kalemli Özcan: Evet, yani Avrupa politikacılarının gerçekten bu kadar bekliyor olması ve piyasalardaki güvensizliğin devamlı bunun sonucunda artıyor. İtalya ve İspanya gibi ülkelerin bu kadar yüksek borçlanıyor olması artık bir yazı-tura meselesi… İşte iki tane tavuk birbirine koşuyor, kim kime çarparsa öbürü ölür. Son ana kadar beklersek ikisi de çarpıp ikisi de ölür benzetmesine geliriz. İnsanlar gittikçe daha pesimist ve bunun bir felaketle sonuçlanacağına inanır hale geldiler. Yani mesela bazı politikacılar çıkıp öyle şeyler diyorlar ki, ekonomistler ve piyasalar ağzı açık kalıyor. Bir ay önce çok çok üst seviyede bir Alman diplomatı, “…ne var ki İtalya ve İspanya bu kadar yüksek %8’ler, %9’lardan da alabilir…” ne olacak ki işte gelişmekte olan ülkeler hatta Türkiye, Brezilya örneğini göstermesi… reel faizi, nominal faizi anlamamak demek. Bu insanların reel faizde eksi enflasyonu yok, bizim gibi ülkelerin enflasyonu olduğu için tabii ki verdiği nominal faizi yüksek olacak. Anlamamak mı yoksa istememek mi, stratejik olarak mı söyleniyor.

 

Yaprak Özer: Kehanet, gece istiareye yatmakla olmuyor neye bakıp da aslında kehanette bulunur ekonomistler? Ya da siyasiler neden bulunamaz?

Şebnem Kalemli Özcan: Şöyle bir şey var şimdi siyasilerin görevi her zaman için  optimizm. Onlar her zaman için optimizm olacak ve optimizmi bizim açımızdan hep olumlu bakacaklar. Şimdi o optimizm ne kadarı retorik ne kadarı gerçek yani mantığa dayanan kısım. Şimdi Roubini gibi insanlar genelde mantığa dayanan kısıma çok baktıkları için kötümser kısım daha ağır basıyor. Kehanet oradan geliyor. Bizim elimizdeki veriler geleceğe ait değil bizim elimizdeki veriler geçmişe ait. Geçmişe ait ama yüz yıl geçmişe gidebilirsiniz ve bir sürü kriz olmuş bir sürü indikatör var yani krizlerden önce neler olduğuna bakarak bu tahminler  yapılıyor.

 

Yaprak Özer: Geçmişteki hangi veriler, yani bir krizi ne kadar ekonomik matematikle anlattık bugüne kadar tabii ki matematik çok önemli de, krizin ne kadarı ekonomik ne kadarı başka?

Şebnem Kalemli Özcan: Şimdi dediğim gibi tabii ki bu geçmiş verilere bakıldığı zaman ilk önce ekonomik indikatörlere bakıyoruz. Neye bakıyoruz; bütçe açığı, cari açık, enflasyon bunlara bakıp işte bu ekonomi tehlikeli durumda gibi şeyler seviyesine getirebilirsiniz. Fakat, krizin ekonomik kriz olmaktan çıkıp sosyal anlamda daha büyük bir olay haline gelmesinin en önemli indikatörü bu krizin ne kadarının borç üstüne olup, bankaların payının ne kadar olmasıyla çok çok alakalı. Eğer bir 1970’lere, 80’lere gidecek olursanız enflasyon çok daha önemliydi, bir sabit kur çok daha önemliydi onun için krizler böyle çok ekonomik düşünülürdü. Sabit kurunuz var, işte bu kuru sabit tutamıyorsunuz. Birisi geliyor size spekülatif bir şeyler yapıyor, bu spekülatif yatırım geri gidiyor, kur parçalanıyor falan; Türkiye de bu yollardan geçti, bütün ülkeler geçti. 1992’de Avrupa da geçti bu yoldan, o zamanlar ekonomik bakılabiliniyordu, küçük bir pencere içerisinde küçük bir kutu içerisinde hapsedebiliyorduk, tek bir indikatör var o yanlış gidiyor patlıyor şeklinde. Şimdi bu krizler ilk Asya’yla başladı 1997’de… çok içerikli. Neden çok içerikli çünkü bir sürü sektörün ekonomide başı belada, Yani sadece bir sabit kur, sadece bir para politikası değil olay.

 

Yaprak Özer: Şimdi sorumu şöyle yineliyorum psikoloji var galiba bunun içinde, sosyoloji var, antropoloji var, tarihsel, kültürel?

Şebnem Kalemli Özcan: Onların hepsi var. Kriz bir kere olduğu zaman çok fazla boşluk varsa ekonomide; finansal kriz, ekonomik kriz olmaktan direkt çıkıyor. Direkt reel sektöre geliyor. Reel sektöre geldiği anda işsizlik, eşitsizlik, her türlü olaydan başlıyorsunuz. Anında işini kaybedenler, psikolojik etkileri, ileriye dönük etkilerini düşünsenize… Çocuğunuzu okutup okutamamaktan, ailenizi geçindirememeye kadar her türlü etkisi olabilir… Bunun sizde ve bu olay arttıkça ülkenin büyük bir kesimi etkilendikçe, işvereni etkiledikçe, işçiyi, çalışanı, şirketi, öğretmeni, hane halkını herkesi etkiledikçe olayın boyutu çok büyüyor. Onun için bu krize büyük daralma deniyor, neye atıf yapılıyor; Büyük Buhran’a… 1929’da işsizlik yüzde 30’lara yaklaşan çok büyük bir rakam. Şu andaki işsizlik Amerika’da yüzde 10’lara kadar çıktı. Avrupa’da İspanya’da 25 yaş altındaki nüfusun yüzde 50’si işsiz. Bu inanılmaz bir rakam yüzde 50 ne demek düşünebiliyor musunuz?

 

Yaprak Özer: Ya yastık altında bir para var ya da aile desteği, ya da başka türlü bir kayıtsız bir ekonomi var orada.

Şebnem Kalemli Özcan: Kayıtsız ekonomi kesinlikle var, yani çünkü bu zaten biliyorsunuz genelde Güney Avrupa ülkelerinin olsun, gelişmekte olan ülkelerin olsun bir özelliği… Ama şu an İspanya’da çok ilginç bir olay oluyor, çocuk ve anne-baba, ikisi birden şu anda anneanne ve babaanne tarafından finanse ediliyor, inanılmaz bir olay.

 

Yaprak Özer: 2001 bizim için çok başarılı, çok acı çektiğimiz bir dönüm noktası. Böyle mi yorumluyorsunuz siz?

Şebnem Kalemli Özcan: 2001 çok ciddi bir krizdi ama biz bu krizden bir şekilde çıktık. Yani bir şekilde dediğim, çok acılı bir şekilde çıkıldı. O zamanın standart reçetesi olan ister IMF’nin, ister Dünya Bankası’nın standart reçetesini uyguladık. Yani Meksika’nın, Arjantin’in, Brezilya’nın herkesin uyguladığı reçeteyi uyguladık. Bankalar battı, insanlar işsiz kaldı, ciddi bir kemer sıkma politikası uygulandı. Şu anda soru, kemer sıkma politikası yapılsın mı yapılmasın mı? Amerika yapmadı, Avrupa yapıyor hangisi doğru tartışılıyor. O zaman bu tartışılmazdı bile. Yani siz krize girersiniz gelişmekte olan ülke olarak size reçete verilir, uyguladığın zaman IMF sana para verir ve yapılırdı,  tartışması bile olmazdı. Yapıldı ve biz bir şekilde bu politikalarla çıktık.

 

Yaprak Özer: 2012’nin sonundayız, 2001’den öğrendik mi, müthiş fırtınaya yakalanmayız diyebilir miyiz?

Şebnem Kalemli Özcan: Diyemeyiz bence, diyemememizin iki tane sebebi var. Bir, dünyanın tamamen küresel olması ve ticari finansal bağların çok çok artık bir örümcek ağından daha da karmaşık halde olması… Yani yanı başımızda Avrupa gibi bizim bir numaralı, hala ticaret yaptığımız bir yer batarken bizim bundan etkilenmememiz gibi bir şey söz konusu değil. Bence böyle ama yaparsak herhalde tarihe geçeriz. Avrupa’da olan bir krizin burayı etkilememesine imkan yok. Bu kısım bağlantıdan dolayı yani ticari bağlantımız, finansal bağlantımız. Bir de ikinci boyutu var yapısal reform boyutu; şimdi biz 2001 krizinden çıkarken finansal alanda bankalara çok çok reformlar yapıldı. Yani şu andaki finansal sektörümüzün etkilenmemiş olmasının büyük sebebi de bu; çünkü risk alımı çok daha sınırlı. Diğer Amerikan ve Avrupa bankalarının yaptığı şeylerin çoğunu Türk bankaları yapamıyor, öyle bir piyasa yok.

 

Yaprak Özer: Avrupalı bankalarla evliliklerin de olduğu piyasayız.

Şebnem Kalemli Özcan: Evet bu çok ilginç. Avrupa ofisi yapıyor, Türkiye ofisi yapamıyor.

 

Yaprak Özer: Sonuçta orada kolu bacağı kesecekse buradaki kolu bacağı da kesecek yani bu tehlikeli değil mi?  

Şebnem Kalemli Özcan: Evet bu tehlikeli işte, yani Avrupa bağlantıları küresel olmanın ve bağlantının getirdiği tehlike… Bu zaten kaçınılmaz. İkinci tehlike de bence biz 2001 krizinden sonra yapısal reformlarla biraz geriye düştük. Tasarruf olayı yani bizde genelde tasarrufu teşvik edici sanayileşmeyle, tasarrufun beraber gittiği yapısal reformlar geri planda kaldı.

 

Yaprak Özer: Tasarruf kimsenin ağzından da dökülmüyor değil mi?

Şebnem Kalemli Özcan: Ama cari açığı kapatmanın başka bir yolu yok. Şu anda yanlış bir şey bizim için bu. Çin’in tüketiyor olması lazım, bizim tasarruf ediyor olmamız lazım. Yani her zaman için dalganın tersine gidersen kendini güvenceye alırsın. Düşünsenize çok para kazandığınız zaman tasarruf etmeniz lazım az para kazanıp ekonomi durgunlaştığı z  aman o tasarruflardan kullanmanız lazım ki bir düzgün bir seyir olsun.

 

Yaprak Özer: Amerika’nın başarıyla yaptığını söylediğiniz şey tüketimi durdurmamak için aldığı önlemlerdi diyorsunuz değil mi?

Şebnem Kalemli Özcan: Kriz sırasında evet ama biz krizde değiliz. Kriz sırasında ne yapıyorsun, kriz öncesi normal zamanlarda ne yapıyoruz? Şu anda Türkiye’de yüzde 10’luk bir cari açık olduğu için konuşuyoruz bu da yine geçmişe gidiyor. Dediniz ya geçmişten ne öğreniyorsunuz, ne veriye bakıyorsunuz, bir indikatör bu yani yüzde 10’luk, yüzde 8’lik düzeyindeki bir cari açık her zaman için krizle sonuçlanmış.

 

Yaprak Özer: Dönen para yatırıma gitse siz yine de bu kadar korkar mıydınız gelecekten?

Şebnem Kalemli Özcan: Hayır ama yine burada geçmiş verilere atıfta bulunacağım; özellikle cari açık bu kadar büyük rakamlara ulaştığı zaman hep bu tüketimle alakalı olduğu için ulaşıyor. Genelde yatırımdan dolayı yani uzun dönem yatırım dediğimiz fabrika açma, teknoloji getirme dediğimiz yani büyümeye yararlı yatırımlar fazla bir cari açığa sebep olmuyor. Her ay bir fabrika kurmuyorsunuz siz, bir tane fabrika kuruyorsunuz; onun geliri ve onun yarattığı iş oranı önümüzdeki beş yıl boyunca yayılıyor. Cari açık yüksek rakamlara ulaştığı zaman u tüketim bazlı olduğunu biliriz.

 

Yaprak Özer: Peki bir popüler kelimemiz var, büyümek! Hep büyümekten söz ediyoruz. 16. büyük ekonomi, bunlar tabii çok gurur verici şeyler. Büyümek zorunda mıyız?

Şebnem Kalemli Özcan: Yani büyümek zorundayız tabii. Çünkü büyümeyle gayri safi milli hasılayı arttırıyoruz.

 

Yaprak Özer: Büyüyor muyuz peki, kağıt üstündeki büyüklükle sokaktaki büyüklük arasında neden bir fark var?

Şebnem Kalemli Özcan: Şimdi büyüme işini bir paranoya haline getiriyorlar. Yıllık rakamlar altı aylık rakamlar o kadar önemli değil aslında. Diyelim bir ekonomi var, yüzde 6-7 büyüyor, beş altı yıl önce böyle büyüdü. Ondan sonraki beş altı yıl boyunca yüzde 1 büyüyorsa sizin on yıllık büyümeniz oldu size zaten sıfır hiçbir şey alamadınız. Genelde gelişmekte olan ülkelerin bu tipik karakteristiğidir. 1960’lardan beri baktığınız zaman bu ülkeler çok hızlı büyür. Böyle yüzde 8-9-10 birkaç yıl ondan sonra batar, olur sana yine sıfır. Gelişmiş olan ülkelerin başardığı şey endüstri devriminden beri küçük küçük rakamlarla devamlı sabit şekilde büyümek. Yüz yıl boyunca yüzde 2-3 sürdürebildiği için. Kağıt ve reelde gördüğümüz arasında bir fark var, çok ciddi bir kayıt dışı ekonomi var. Türkiye eşitsizlik açısından gayet eşitsiz ülkeler içerisinde. Son 30 yıla bakarsanız, belki yine dünyanın genelde eşitsizliğinin yüksek olduğu ekonomilere bakarsanız; son on yıldır, son beş yıldır, bunun çok çok düzeldiğini görüyoruz. Yani düzelme yok değil, var ama yine de hala çok fakirim diyen adamla İstanbul’da bir yürüdüğünüz zaman gördüğünüz arasındaki fark bundan dolayı.

 

Yaprak Özer: Size öykünen bir sürü öğrenciniz var ne tavsiye ediyorsunuz özellikle de kız öğrencilerimize tavsiyeleriniz?

Şebnem Kalemli Özcan: Kadınların ilerlemesi, ister Türkiye olsun ister dünyada bence çok önemli. Yani ben kadınların gerçekten değişimin perileri değişimin avcıları olduğuna inanıyorum. Değişim gerçekten kadınlarla geliyor ve şöyle bir dünyada büyümenin zor bulunduğu, bu kadar krizin olduğu, bu kadar yeteneğin zor bulunduğu bir dünyada; Türkiye olsun, diğer ülkeler olsun, nüfusun yarısının ikinci sınıf vatandaş şeklinde olması, hak ettiği ücreti alamaması, hak ettiği eğitimi alamaması bence çok çok acıklı ve gerçekten sosyal politikalar açısından en tepede direkt hedeflenmesi gereken bir olay. Bir kere, çalışmak çok önemli, gerçekten çalışmak çok önemli. Önünüze engeller çıkacak, bu engelleri aşmak için her türlü şeyi yapmak içerisinde çalışmak, başta yılmamak yani sürdürebilir olmak, kadınların önüne çok daha fazla engel çıktığını biliyorum ama yılmamak, çalışmak çok önemli.

 

Şebnem Kalemli Özcan

Çok genç ve dünyaca başarılı bir ekonomisti sizlerle tanıştırmak istiyorum: Şebnem Kalemli Özcan. Geçtiğimiz akademik yıl Koç Üniversitesi’nde ziyaretçi profesör olarak çalıştı. Gelecek yaz yine ders vermeye devam edecek. Şu anda University of Maryland’da tam zamanlı profesör. Aynı zamanda IMF’de yarı zamanlı danışman ekonomist. Dünya Bankası’nda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu (2010-11)  baş ekonomist olarak görev yaptı. En fazla alıntı yapılan ekonomistler arasında yer alıyor. Türkiye’den listeye giren iki kadın var biri Kalemli Özcan. ODTÜ mezunu ve iki çocuk annesi…

Paylaş