Daha İyi… Daha Daha İyi… En İyi!

Hemen hepimizin yaptığı önemli bir hata var. En beğenilen şirketleri bir duvar, bir masa, bir sandalye, bolca makine sanıyoruz. Yanılıyoruz. En beğeniler, şirketleri en beğenilen yapanlar, insanlar. Yani sizsiniz.

Neden bazıları daha iyidir?

Neden bazıları sizden daha iyidir?

Neden bazıları en iyisidir?

Neden bazıları iyi değildir?

Neden bazıları hiç iyi değildir?

Neden bazıları en kötüsüdür?


Mazeret Yok

Biraz size, biraz da şirketinize bakmaya ne dersiniz?

Bazı insanlar… ya da insanların çoğu, hatalarına bir mazeret arar dururlar. Hayatlarını da genellikle böyle geçirirler. Onların hataları olmaz, hatayı yapanlar mutlaka başkalarıdır. Onların ağzından sürekli olarak şöyle cümleler dökülür;

“… İyi adam yok bizde, olsa…”

“… Ama çok kötü bir briefingti…”

“…Keşke daha iyi bir ortağım olsaydı….”

“…Yeterli sermaye yoktu, olsaydı çok daha iyi yapabilirdik…”

“…Patron beni dinlemedi ki…”

“…Başkalarının işini yapmaktan kendi işimi yapamadım…”

“…Bana yeterli zaman tanımadılar…”

Öyle mi?

İyi gitmeyen, olumlu sonuçlanmayan işlerde başkalarını suçlamaktan vazgeç.

Suçlu sensin!

Bir yerlerden başlayacaksan, nerede hata yaptığını bulmak iyi bir nokta olabilir.

Bir şeye elini sürdüysen, bir zahmet sonuçlarına ve sorumluluklarına da katlanacaksın. Bir sorumluluk aldıysan, gereğini yapacaksın.

Mazeret yok!

Bu şekilde “iyi” olman mümkün değil.


Saklama

Ne biliyorsan söylemelisin, bilgini saklayarak bir yere varamazsın. Babanın, annenin, büyükbabanın günleri tarih oldu. Onlar bilgilerini rakiplerinden ve çalışma arkadaşlarından sakladıkça, daha güçlü ve daha iyi olmayı başardılar.

Ama devir değişti. Ne biliyorsan ortaya koyacaksın ki, bilgin artsın.

Hatırlar mısın? İlkokulda, hatta daha sonraki yıllarda bile, bir şey yazarken kağıdın üzerine kapanırdın. Kolunu öyle bir masanın üzerine koyardın ki, kağıda kol kanat gererdin. Yanındaki arkadaşın böylece hiçbir şey göremez, sen de iyi not alma şansını yükseltirdin.

Sana, o zaman kimse, ezberlediklerini değil, bildiklerini ve kendi yarattıklarını yazarsan daha iyi not alacağını öğretmemişti. Öğretmenin de büyük olasılıkla bütün öğrencilik hayatını, kağıdını ondan bundan saklayarak tükettiği, sınıfını bu yöntemle geçtiği için, senden de aynı şeyi yapmanı bekledi. Ezberlediklerini kağıda döktükçe senin öğrendiğini sandı, mutlu oldu.

Artık böyle değil.

Fikrini boşu boşuna kendine saklama, yazık olur. Çünkü çok kısa bir zaman içinde birileri benzer ya da daha iyi bir fikirlerle çıkacak. İstersen paylaş, böylece fikrin gelişir. Fikirlerini verirsen, “Ama bana bir şey kalmaz” diye düşünme. Sen böylece daha iyisini bulmaya çabalayacak ve inan bulacaksın.

Bana güven… Nasıl oluyor da oluyor bilmiyorum, ama güven bana, verdikçe daha çok miktarda, sıklıkla, daha iyi bilgiler gelip seni buluyor.

Kıskanma… Bilgi herkesin. Paylaş, göreceksin çoğalacak.

Daha “iyi” olmak için, daha “iyi”sini yapabilmek için…


Bekleme

Bazılarımız hep bekler. Daha iyi bir fırsatın gelmesini bekler. Daha iyi bir fırsat hiçbir zaman gelmez, gelmeyecek.

Şöyle düşün, daha iyisi ve hatta en iyisi zaten elinde. Şikayet etme. Elindeki senin fırsatın, daha iyisini bekleme; bunu iyi yapmaya çabala.

Daha iyi bilgi, daha çok bilgi, daha fazla para, daha büyük şans versinler diye bekleyip duruyorsun. Daha iyisini vermeyecekler, görüp göreceğin bu kadar.

Yaptığın projeden nefret ediyorsun, “Bitse de daha iyisini yapayım” diyorsun. Nasıl da yanılıyorsun. Daha iyisi yok ki, en iyisi elindeki.

Neden daha iyisini yapmak için yeni bir projenin kucağına düşmesini bekliyorsun?

Neden daha iyi bir sonuç alabilmek için bir fırsat daha verilmesini istiyorsun?

Neden, şu an yaptığın işte, en iyisini yapmaya çalışmıyorsun? Neden, “Tamam ben en iyisini yaptım” diyemiyorsun?…

Daha iyi olmak istiyorsun. Unuttun mu…

Hoşgörü

Hep övülmek istiyorsun. Değil mi?… Hadi itiraf et! Hepimiz övgüden hoşlanırız.

Güzel gözükmek, başarılı durmak, birinci olmak, daha iyi olmak… Hepimizin arzusu.

Unutma, eleştirilmek, bazen övgü almaktan daha iyidir.

Biliyorum böyle bir şey olmaz, bundan hoşlanan biri olsa olsa mazoşisttir diyorsun.

Sen bilirsin. Övgü zaman zaman gözü kör edebilir. Dikkatli ol.

Çoğu insan hep iyi şey söyler. Eleştirdiği zaman sevimsiz olacağını bilir. Seni yanıltır. Düşüncelerini saklar.

Çoğumuz bu insanlardan kaçarız, gün boyu aldığımız mesajların içindeki olumsuzlukları ayıklar, olumlulara konsantre oluruz. Kim bilir belki de iyidir.

Hiç düşündün mü, acaba bu seni  nereye götürür?

Kendine, nerede hata yaptım diye sordun mu hiç?

En son ne zaman sormuştun?

Kendine, daha iyi nasıl yapabilirim diye sordun mu?

Nasıl daha iyi olmak istiyorsun, söyler misin?


İki Vakte Kadar

Bir de şirketler tarafına bakalım. İnanın hiçbir farkı yok. Tabii yukarıdaki sıralamayı 10 Emir gibi algılamayın. ‘Hepsi bu mu?’ diye de küçümsemeyin rica ederim.

Çok taze bir araştırma geçti elime. Hay Group hazırlamış. Bu da şirket tarafına ışık tutuyor. Hay Group, Fortune dergisiyle birlikte her yıl En Beğenilen Şirketler sıralaması yapıyor. Yıllardır aldıkları sonuçlardan yola çıkarak bir başka araştırma yapmışlar. En beğenilen 150 şirketi yeniden gözlemlemişler. Bulguları sistematik bir şekilde sıralamış ve sunmuşlar. Araştırmada yöneltilen temel soru şu; Neden en beğenilen şirketler en iyileri?

Ortaya, hepsinde ortak olan bazı özellikler çıkmış.

Ayıptır söylemesi, bizde de, En Beğenilen Şirketler sıralaması yapılıyor. Bazıları sonuna kadar hak ediyor da, bazılarının nasıl aldıklarını bilen biliyor, bazen de pek akıl sır ermiyor.

Bundan kısa bir süre önce bir firmanın genel müdürüyle konuşuyorum. Bana şirketini nasıl en beğenilen, en iyi en… yapmak istediğini anlattı.

Anlamakta güçlük çektiğimi itiraf edeyim ama dinledim. İletişim stratejisi aynen şuydu; “Bu yıl erken olur, gelecek yıl en beğenilen şirketlere girmek istiyorum, daha sonraki yıl ilk üç içinde yer almalıyım….”

Ismarlama.

Oğlum bana şundan iki porsiyor en beğenilen şirket ver…

Sonrasını zaten tahmin ediyorsunuz.

Üçüncü yıl turnayı gözünden vuracak. “En beğenilen” olacak.

Aslında anlamak kolay, adamımız,  “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim…” tekerlemesini söyleyerek, şirketi falan umursamıyor, umursadığı tek şey kendisi. Ödül almak istiyor.


İcraat

En beğenilen olabilmek için önce şirket içinde en iyi ve en beğenilen olman gerekiyor.

Hay Group araştırmasına göre, en beğenilen şirketlerin temelde ortak bir özelliği  var; düzgün bir strateji kurguluyor, bu stratejiyi yönetebiliyor; plan ve hedeflerini izleyebiliyor, yerine getirebiliyor ve kısacası iş bitiriyorlar.

İşin özünde icraat en beğenilen şirketlerin tek ortak noktası.

En Beğenilen şirketleri diğerlerinden ayıran önemli özellik, idealleri gerçeğe dönüştürmek.

Bu şirketlerde çalışanların rol ve görevleri her kademede açıklıkla belirlenmiş, beklentiler ortaya konmuş, ölçümler kriterlere bağlanmış.

Kurumun yapısı ne kadar büyük ve karmaşık olursa olsun, karar verme süreçleri birbirinden bağımsız birimler arasında yönetilebilen bir yapı içine oturtulmuş.

En beğenilenlerin, en beğenilen özellikleri insan kaynakları. Sistemi kurmak, sistemi harekete geçirmekle yetinmiyorlar. Sistemi, onu çalıştıracak, sistemi geliştirecek kişilere emanet ediyorlar. Yani iyi eleman alıp, geliştiriyor ve tutuyorlar.

En beğenilen şirketler, başarıları için kritik olan tüm fonksiyonları sistemin içine tanımladıklarını söylüyor; stratejik hedefleri daha basit ve somut eylem planlarına dönüştürebiliyor; şirket çalışanlarından ne istediklerini ve ne beklediklerini zamanlama, ölçümleme ve ödüllendirme diliyle açık ve net ifade edebiliyorlar. Daha da önemlisi, söylediklerinin anlaşıldığını garanti altına alıyorlar, böylece herkesin anladığı bir ortak alt payda yakalanıyor.

Bu yapılarda herkesin sorumlulukları kesin ifadeler ve tanımlarla ayrılmış. Kimsenin görev ve sorumlulukları, bir diğerininkinin herhangi bir bölümüyle çakışmıyor.

En beğenilen şirketlerin en beğenilen ortak özelliklerinden biri de, bu şirketlerde lider olarak görev yapan kişilerin çevrelerinde kendilerini övgülerle göklere çıkaran insanların bulunmaması. Diğer taraftan bakacak olursak, burada insanlar çevrelerinde kendilerini eleştiren sesleri bulundurmaktan korkumuyorlar. Böylece çalışanın gerçek fikirlerini ifade edebilmesi teşvik ediliyor.


Bir Masa, Bir Sandalye

Hemen hepimizin yaptığı önemli bir hata var. En beğenilen şirketleri bir duvar, bir masa, bir sandalye, bolca makine sanıyoruz. Yanılıyoruz. En beğeniler, şirketleri en beğenilen yapanlar, insanlar. Yani sizsiniz.

Hay Group araştırmasından ortaya çıkan bence önemli bir ortak özellik daha var.

İnsan unsuru, bu şirketlerde yalnız ve yalnız insan kaynaklarının el süreceği bir konu olmaktan çıkarılmış. Tüm üretim, denetim, yönetim hattı yöneticileri, insan geliştirme, elde tutma, performanslarını geliştirmekten sorumlu tutuluyorlar.

Çalışanlar yalnızca insan kaynaklarına emanet edilmeyecek kadar değerli.

Tabii bir  de kimseyi boşuna yönetici yapmıyorlar. Yönetmek kelimesinin tanımı biraz geliştirilmiş, insan kaynakları fonksiyonlarının bazılarını da içine katmış.

Bizim şirketlerimiz, iki ilan bir şak şak, üç tak tak, sponsorumsu şeyler; üç beş güler yüz; on onbeş yalan dolanla en iyiler arasına girmek için çabalayacaklarına, içeride ne yapacaklarına konsantre olsalar, zaten seneye en beğenilen olacaklar, haberleri yok.

Ödüle odaklanma, o bir araç;

Modaya kapılma, o gelip geçici;

İşine, konuna, çalışanına odaklan, göreceksin geçerliliğini her zaman koruyabilecek “iyi”” şeyler yaratacaksın.

 

Paylaş