Büyük Balık Küçük Balığı Yer mi?

Çıtır çıtır yer hem de. Büyük balık bugüne kadar küçüğü hep afiyetle indirdi mideye. Akvaryum kalabalık, balıklar çeşitli ve lezzetli.

Ohhhh… İndir mideye!…
akalım bu oyun daha ne kadar sürecek…

Kadın Amerikalı. Okumak için gitmiş bu ülkeye. Aslında Güney Amerika’nın az gelişmiş ekonomilerinden birinden geliyor.

Başarılı bir öğrenci, hem okuyor hem çalışıyor. Ve filmlerde olduğu gibi, aşık olup evlenip ABD’ye yerleşiyor.

45 yaşında. Mühendis. Kadın. Çok hırslı.

Üst düzey yönetici olarak çalıştığı firma ekonomik dar boğazdan kurtulamayınca, iflasını istedi.
Her sabah 04:00 civarında kalkmış oluyor, en geç 06:00′da iş başı yapıyordu. Mesaisi de buna göre erken bitiyor, böylece çocuğuna zaman ayırabiliyordu.

Erkek egemen bir işyerinde tek kadın ve en üst düzey profesyonel olarak hayatından şikayetçi olduğu söylenemezdi. Bütün hayatı boyunca çalışmıştı.
İş iyi, kazanç fena değildi. Eşi de çalışıyor, tek çocuklarıyla mutlu mesut geçiniyorlardı.

Neyse iş yeri kapanınca, karar verdi. Bundan sonra eskisi gibi çalışmayacaktı.

Part time çalışacakmış bundan sonra,

“”Yeter”” diyor. “”Günde 4 saatten fazla çalışmak istemiyorum artık.””

Ne yapacaksın dedim, “”Lisede öğretmenlik”” dedi. “”Kesmez seni”” demek istedim. Dilin gözü kör olsun, ne yaparsan yap bu tonlamayla söylemek mümkün mü?

Kadın zeki anladı, “”Keser”” demek istercesine, “”Unutma ben mühendisim. Matematik, fizik, benim işim.””

Ne tuhaf insanlar bunlar diye geçirdim içimden.

Yani sanki yapacak başka iş yok. Dört saat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçer… İstese istediği gibi iş bulacak. Yaşı genç. Son derece dinamik. ABD’de kadın mühendisler kapanın elinde kalıyor. Ekonomik krize rağmen şansı yüksek. O da biliyor. Ama inat işte…
Garip geldi.

Halbuki bizde olsa bir başka iş yerinde yöneticilik yapması daha uygun olmaz mıydı? Sonra etraf ne der? Karizman gitmez mi? İnsanın genel müdür, yönetici, yönetmen olması başka; bir lisede öğretmen olması başka…

Kimse alınmasın! Ben yerleşik değerlerimizden söz ediyorum. Hangimiz gideriz de lisede öğretmenliğe soyunuruz?

Akvaryumun Suyu

Çevremizde olanlara nedense fotoğraf çeker gibi bakmayız. İçindeysek körleşir, görmeyiz. Dışındaysak da, duymayız. Bir tür sağırlık yaşarız. Sonunda beş duyumuzu yitirir ama pek duyarlı davranırız.

Böyle olunca farklı hayatları izlemek kolay olmuyor. Binlerce değişik insan var. binlerce değişik karakter. Binlerce değişik beklenti.

İnsan kaynakları bu beklentileri, karakterleri bir arada tutan kalabalık bir akvaryum. Ne akvaryum ama… Böyle çeşit dünyanın hiçbir yerinde yok.

Ama bir de şöyle bir gerçek var, dünyanın neresinde olursak olalım hepimiz insanız, benzer istekler, talepler ve umutlar besliyoruz.

Çalışma hayatına bakışımız her coğrafyada diğerinden farklı olabiliyor. Bunu akvaryumun suyu belirliyor.

Sonra da soruyoruz, “”Neden büyük balık küçük balığı yutar?””

Bu Tuhaf Bir Balık

İşte akvaryumdan bir balık daha… Aslında bize göre bir başka garip olay daha…
Olay yine Amerika’da geçiyor. İki orta yaşlı Amerikalı erkek konuşuyor. Birinin oğlu yanlarına gelip sohbete katılınca, diğeri genç adama soruyor: “”İşler nasıl?””

Genç adam, yüzünü ekşitip “”Çok sıkıştırıyorlar. Üzerimizdeki baskılar arttı”” diyor.

Durumun her zamankinden daha kritik olduğunu, iş yerine köpeğini götürmesine izin verilmemesine içerlediğini söylüyor. Baba ve arkadaşı ne diyeceklerini bilemeden bakıyorlar genç adamın yüzüne, ama o ciddi; kendisinin iş yeri için ne kadar önemli olduğunu, köpeğinin de kendisi için taşıdığı öneme iş yerinin saygı göstermesi gerektiğini ve dolayısıyla ileride ne yapacağını bilmediğini söyleyiveriyor. Yani, “”Ben bu işi, bu koşullarda her an değiştiririm arkadaş”” demeye getiriyor.

Siz de içinizden, “”Ben böyle çalışma düzenine kurban olayım arkadaş!”” diye geçiriyorsunuz biliyorum.
Tuhaf… Ben bile anlamakta güçlük çekiyorum. Yani iş yerinde köpeğin ne işi var diyebilirim boş bulunsam…

Tutuyorum kendimi derhal, benim gibi yönetim ve insan kaynakları yazıları yazan, düşünce üreten birine yakışmaz deyip oturuyorum. Hiç olmazsa ben geniş bakmalıyım mevzuya.

Dünyanın farklı coğrafyalarında insanlar farklı düşünüyor, faklı taleplerde bulunuyor, ihtiyaçlarını gerekçelendirirken değişik bir terminoloji kullanıyorlar.
Yine aynı noktaya dönüyorum.

Ama hepimizin ortak bir noktası var, hepimiz çalışıyoruz. Çalışmak zorundayız. Kimi salt para kazanmak için, kimi ün için, kimi her ikisi için… Ne fark eder, kaç değişik seçenek yaratabilirsiniz ki, herkes çalışıyor işte.

İşsizlik Haritası

Köpeğini işe götüremediği için sinirlenen, yöneticilikten ve sabah erken kalkmaktan sıkılıp evine en yakın lisede günde en fazla 4 saat ders verme işi bakan kadını bir kenara bırakırsak, “”Bizde durum ne?”” dersek, nasıl bir manzarayla karşılaşırız dersiniz?

Biz de durum aynen şöyle olur:

Hele bir köpeğimi ille de getireceğim deyin, gösterirler gününüzü, alırlar boy ölçünüzü…

Ya da…

Ben full time iş aramıyorum, part time varsa düşünürüm deyin de göreyim ben size ne diyeceklerini…
Bizde öyle yağma yok.

Ülkemizde 2 milyon 217 bin işsizin yüzde 30′u bir yıldan uzun süredir iş arıyor, yüzde 70′i ise son bir yıldır iş aramaya başladı.

Seçim döneminde siyasi partilerin işleyeceği sorunların başında işsizlik geliyor. Bence her şeyi bir yana bırakıp bunu tartışmak zorundalar.

Ama lütfen kimse memlekette işsizlik var ve bu da pek önemli bir konudur demesin sakın, biliyoruz çünkü. Rakamları da söylemesin… Getirecekleri somut çözümleri duymak istiyoruz. Rakamları ben size vereyim, siz de bulabilirsiniz. Bizim aradığımız somut politikalar.

Türkiye’de İşsizliğin Profili

İşsizler ordusu, Haziran 2002 sonu itibariyle 2 milyon 217 bin kişiye ulaştı. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) iş gücü veri tabanında yer alan verilere göre, işsizlerin iş arama süresine göre en büyük bölümünü 577 bin kişiyle son bir iki ay içerisinde iş aramaya başlayanlar oluşturuyor.

Üç beş aydır iş arayanlar 487 bin, altı yedi aydır iş arayanlar 301 bin, 9 – 11 aydır iş arayanlar ise 88 bin kişi civarında bulunuyor.

Buna göre işsizlerin 1 milyon 453 bini son bir yıl içerisinde işsiz kaldı ya da ilk kez iş gücüne dahil oldu.

Bir iki yıldır iş arayan işsizlerin sayısı 425 bini bulurken, iki üç yıldır iş arayanlar 160 bin, üç yıldan fazla bir süredir iş arayanlar ise 87 bin civarında seyrediyor.

Buna göre işsizlerin 672 bini bir yıldan daha uzun bir süredir iş arayanlardan oluşuyor.

Bir yıldan daha uzun süredir iş arayanların yüzde 30 gibi yüksek bir paya ulaşması, kriz nedeniyle konjonktürel nedenlerden kaynaklanan işsizlik probleminin giderek yapısallaşmaya başladığını gösteriyor.

Mevcut işsizlerin 844 binini hane halkı reisleri oluşturuyor. 1 milyon 373 bini ise diğer aile üyelerinden meydana geliyor. İşsizlerin 1 milyon 75 bini evli. 1 milyon 73 bini ise bekar. Diğerleri ya boşanmış ya da eşini kaybetmiş bulunuyor.

Türkiye’deki 2 milyon 217 bin işsizin 171 binini, okuldan yeni mezun olanlar oluşturuyor.

Ekonomik krizin özellikle finans sektörünü etkilemesi, eğitimli işsizlerin sayısını önemli ölçüde artırdı. 2000 yılı sonunda 135 bin olan üniversite mezunu işsizlerin sayısı Haziran 2002 sonunda 205 bine, lise dengi meslek okulu mezunu işsizlerin sayısını 130 binden 272 bine, lise mezunu işsizlerin sayısı ise 276 binden 321 bine çıktı. İşsizlerin 74 bini okuryazar değil, 40 bini okuryazar ancak bir okul bitirmemiş, 1 milyonu ise ilkokul mezunu. 284 bin işsiz de ortaokuldan mezun.

Tartışılan Yasa

Fırtınalar koparan iş güvencesi yasa tasarısı üzerinde duralım biraz isterseniz.
Seçim dönemi ya…

Politikacı olan bunu da tartışır herhalde.

İş güvencesi ile ilgili 4773 sayılı yasa, bir bakan yemekle kalmadı, partileri seçim arifesinde birbirine düşürdü. Ağır topların oradan buraya transferine neden oldu.

İşin siyaset kısmı beni hiç ilgilendirmiyor.
Ha Ali Veli, ha Veli Ali.
Siyasetçiler bu parti olmazsa o partide oluyor, olabiliyor.

Bir gün bir bakıyorsunuz ki, o güne kadar inkar ettiği görüşleri benimseyen bir partiye girivermiş, ya da vaktiyle futbol takımı tutar gibi bir partiden öbürüne geçmiş. Eeeh, şimdi geri dönüyor.

Peki, işsizler nereye geçecek? Onları oradan oraya alacak iş yeri yok. En azından siyasi parti sayısı neredeyse istihdam sağlayan iş yerlerinden daha fazla.

Tabii bu işin biraz esprisi ama kim özüne itiraz edebilir ki?

Yeni iş gücü yasasının sanayinin rekabet gücünü azaltacağı iddia edildi. Sermayenin yurt dışına kaçacağı söylendi. Hatta 300-400 bin kişinin işinden olacağı konusunda tahminler yürütüldü.

Devleti yönetenler birbirinin kafasına anayasayı fırlattı, kimse ülkeyi terk etmedi. Neden bu yasa yüzünden terk edecek bilmiyorum.

Başbakan iş göremeyecek kadar hasta oldu, ülkeyi kimse terk etmedi.
Derviş haftalarca hangi partiye geçeceğini bilemedi. Memleket batmadı.
Bu memleket neler gördü neler…

Keyfiyet Yok

İş güvencesi yasası 2001 yılının Mart ayında Avrupa Birliği’ne sunulan Ulusal Programın kısa vadeli hedefleri arasında yer alıyordu. Yani bir yıllık bir taahhüt söz konusuydu.

Yeni yasa keyfi ve hukukun genel prensiplerine aykırı gerekçelerle işçi çıkarılmasını zorlaştırıyor. Sendikaya üye olmak, hak aramak ve hasta olmak nedenleriyle bir kişi işten çıkarılamıyor.
Dili dini, cinsiyeti, inancı yüzünden ayrımcılığa tabi tutulamıyor. Çalışan bu sıralanan nedenlerle işten çıkarılamıyor.

Yeni yasa 2003 Mart ayında yürürlüğe girecek.

Şu anda yürürlükte olan yasaya göre işveren çalışanı işten çıkarırken hiçbir gerekçe göstermek zorunda değil.

Yeni yasa çalışana, işten çıkarılması halinde yargıya başvurma hakkını veriyor.

Bu arada yeni yasa 10 işçinin altında işçi çalıştıran işletmeleri kapsamı içine almıyor. Geçtiğimiz günlerde elime geçen bir araştırma notunu sizinle paylaşmak şu noktada anlamlı olabilir:
Türkiye’de 753 bin iş yeri var. Bunların 20 bini kamu iş yeri. Geriye kalan 733 bin işyerinin 672 bini 10 kişinin altında personele sahip. Bu iş yerlerinde toplam 1 milyon 612 bin çalışan var. Böylece yasa kapsamı içine giren işçi sayısı sadece 3.6 milyon.

Bu araştırmaya göre yeni yasanın sınırlayıcı özelliklerinden biri de 6 ay kıdem koşulu. Türkiye’de işe giriş ve çıkış oranı (sirkülasyon) yüzde 20′nin üzerinde. Bu 3.6 milyon çalışanın da zaten yüzde 20′si 6 ay kıdem tazminatı koşuluna da uyamıyor.

Ben, yüzlerce insanın çalıştığı iş yeri çalışanlarından, küçük işletme çalışanlarından, kısa süre önce işten atılmış, uzun zamandır iş arayıp bulamayan insanlardan mailler, mektuplar alıyorum. Hepsinin ortak bir noktası var; neden atıldıklarını bilmemek.

Yani başarısızlıkları yüzünden atılmamışlar. Bunu biliyorlar. Başarısız olsalar birileri onlara söyleyecek.
Atılıyorlar.

Memleket krizde. İş yeri krizde.

Esnek Çalışma Geliyor

Yeni yasanın çalışma hayatımıza getireceği yeniliklerden biri esnek çalışma koşulu. Bugüne kadar yasa dışı yollarla ve hiçbir güvence olmadan, çok sınırlı olarak uygulanan esnek çalışma yöntemleri, bundan sonra somut düzenlemeler çerçevesinde işleyecek.

Vatandaşın önüne seçenek olarak konabilecek. Esnek çalışma bana göre Türkiye’nin işsizlikle mücadele edebilmesi için yararlı silahlardan bir tanesi. Ama altını çizerek söylemek gerekirse, işsizlikle mücadelede kullanılacak tek silah asla değil.

Esnek çalışma yeni yasada ödünç işçi verilmesi, kısmi süreli çalışma ve çağrı üzerine çalışma olarak gruplandırılıyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde yaygın olarak kullanılan esnek çalışma yöntemi, iyi uygulandığı ve iyi niyetle uygulandığında, olumlu sonuçlar yaratabilecek bir yöntem.

Ancak aralarında bazı Avrupa ülkelerinin de bulunduğu dünyanın değişik bölgelerindeki uygulamalarında çalışanın esnek çalışma adı altında sömürülebildiğini biliyoruz.

Cezalar Artmış, Faydasız

Yeni yasayla çocuk işçi çalıştırmanın cezası 1 milyar lira… 14 yaşın altında işçi çalıştıran iş yerleri 1 milyar lira ceza ödeyecekler. Cezalar bu kadarla sınırlı değil.

İş yeri bildirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen işveren ve usulsüz olarak toplu işten çıkarmaya gidenler, işçi başına 300′er milyon lira ceza vermek zorunda kalacaklar. Müfettişin iş yerinde yapacağı denetime engel olmaya çalışılması halinde ise para cezası 5 milyar lira olarak belirlenmiş.

Siz bu cezaları nasıl buldunuz bilemeyeceğim ama ben kesinlikle caydırıcı görmüyorum. Çocuk işçi çalıştırmanın bedeli 1 milyar lira mı olmalı sizce?

Yasada toplu işten çıkarmanın tarifi var. Buna göre,20 ile 100 işçi çalıştıran iş yerlerinde en az 10 kişi,101 ile 300 kişi çalıştıran iş yerlerinde en az yüzde 10, daha fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde ise en az 30 işçinin işten çıkarılması durumunda toplu işten çıkarma söz konusu olduğu anlaşılacak.

Günde değil, saatte 30 kişinin hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldığı bir kaç ay öncesine kadar yapılanlar, yapanın yanına kar kalacak anlamını çıkarıyorum ben. Sanırım 2003 Mart ayına kadar işçinizi işten çıkardınız çıkardınız, yoksa başınıza bela olacak…

Yasanın gelecek yıl mart ayında yürürlüğe girecek olmasını bir türlü anlamadım ben. Neden yürürlüğe hemen girmez ki… İşten çıkarmada keyfi davranmak için biraz daha süre anlamına mı geliyor bütün bunlar?

Ama bazı görüşler, benzer zihniyettekilerin üzülmelerinin yersiz olduğunu söylüyor. Çünkü bu görüşe göre, örneğin yeni yasa keyfi işten çıkarmaları zorlaştırıyor ancak bunları tamamen engelleyemiyor.

Yumuşak Yasa

Yasa işçiye işten çıkarılması halinde yargıya başvurma hakkını veriyor ama işçi davayı kazansa da işine dönemeyebiliyor. İşçinin 6 ile 12 aylık ücretini ödeyen işveren işçi davayı kazansa dahi işçiyi işten çıkarabiliyor.

Eski yasada iş yeri sendika temsilcileri koruma altındaydı. Yeni yasa iş yeri sendika temsilcilerinin üzerindeki bu korumayı kaldırıyor, işten çıkarılmaları halinde işe iadelerinin söz konusu olmadığı belirtiliyor.

Bu yasada kıdem tazminatı da yumuşatılıyor. Yasayı hazırlayan bilim kurulu kıdem tazminatı konusunda iki öneriyle ortaya çıktı. Kazanılmış haklar saklı kalmak kaydıyla, kıdem tazminatı fonu kurulacak ya da kıdem tazminatı 15 güne indirilecek.

İş yasasına göre işveren ekonomik ve teknolojik ve yapısal ve benzeri işletme gerekleri doğrultusunda toplu işten çıkarma hakkına da sahip olabilecek. Böyle bir durumda en az 30 gün önce sendika temsilcisine ve işçi temsilcisine ve çalışma bölge müdürlüğüne ve Türkiye iş kurumuna bilgi vermesi yeterli olacak.

Uzman görüşlerine başvuracak olursanız, yeni yasa eskiyle kıyaslandığında, önemli yenilikler getiriyor ancak bu yeniliklerin hiçbiri bu yasayı AB uygulamalarıyla aynı çizgiye oturtmuyor. Yeni iş yasası AB standartlarının gerisinde durmaya devam ediyor.

Al Birini Vur Ötekine

Türkiye yeni ve yine bir seçim döneminin arifesinde. Umarım her Türk vatandaşı duyarlı davranacak. Sandık başına gidecek. Ve mutlaka bir partiye oy verecek. “”Al birini vur ötekine”” diyerek oyunu boş kullanmayacak.

Bu, al birini vur ötekine söylemini haksız çıkarmayacak tabii ki, ama birey iradesini kullanacak, bir başkasının onun iradesini ele geçirmesine izin vermeyecek.

Unutmayın, bu dünyanın en renkli ve en kalabalık akvaryumu. Akvaryumda büyük balıklar küçük balıkları yutuyor. Yutulmamanın yolu akıllı ve bilinçli olmaktan geçiyor.

Küçük balıkların kaderi büyük balıklar tarafından mideye indirilmek olmamalı.

 

Paylaş