BU AB BİZE DOKANIR CANIM

 

 

Avrupa Konseyi, 17 Aralık’ta Türkiye ile ilgili çok önemli bir karar verdi, 3 Ekim 2005’te müzakereler başlayacak. Bu demektir ki; AB’nin hukuki çerçevesi içerisinde yapmamız gerekenleri yerine getireceğiz.

 

31 ana başlıkta yaklaşık 20 bin kanun, kararname, tüzük ve yönetmelikten oluşan, 320 bin “A4” boyu daktilo sayfasına sığabilen müktesebat, siyasi yapıdan kaldırımların yüksekliğine kadar hayatın her alanında değişimi ve standartları zorunlu kılıyor. Yalnızca 85 bin sayfalık bölüm görüşmelere konu edildi, kalan bölüm başvuru yapan her ülke tarafından görüşmeler yapılmadan kabul ediliyor.

 

Uzmanına sorduğunuzda, 3 Ekim 2005’e kadar sokakta hiçbir şey değişmeyecek diyor. Tam üyelik müzakerelerine ilişkin 31 dosyanın açılacağı ve görüşülmeye başlanacağı dönemden sonra sokağa yansımaya başlayacakmış. En az 10 yıl sonra da bu işin ekonomik ve sosyal nimetlerinden yararlanmaya başlayabilirmişiz…

 

Ama ben size söyleyeyim ne değişeceğini. Birkaçını sıralayayım da görün başımıza gelecekleri…

 

Her meslek için ayrı bir eğitim gerekecek ve sertifika alınması zorunlu hale gelecek. Dönerci mi olacaksın, sertifikan nerede? Biliyorsunuz, Almanya’daki vatandaşlarımızın önemli bir bölümü dönerci. Ben orada nasıl sertifika verdiklerini merak ediyorum.

 

Mühendis ve mimarlar imza yetkisine, ancak yüksek öğrenimden sonra 2 yıl şantiye ve 2 yıl şirket merkezinde çalıştıktan sonra sahip olabilecekler. Böylece her depremde kağıttan ev gibi yıkılan binalarımız olmayacak. Annesinin karnından müteahhit doğanları zor günler bekliyor. Kendi evini kendin yap devri bitecek.

 

Kafamızdaki, köylü (Avrupa’da buna çiftçi diyorlar) imajı yıkılacak. AB tarım ve çevre politikaları sonucunda hijyen ön plana çıkacak örneğin, bizim köylü inek sağarken eldiven takacak. Tarlasında alafranga tuvaleti olmayan, ürününü satamayacak ve ihraç edemeyecek. Kombine tesislerde hijyenik ortam olmazsa süt sağılamayacak. Sanırım çocuklarımız süt içemeyecek.

 

Her istenen ürün ekilemeyecek ve AB’nin yaptığı planlamanın dışına çıkılamayacak. Organik tarımla birlikte tarımdaki ırgat anlayışı bitecek, ağalık sistemi darbe alacak. Tarım politikası deyip geçmeyin, bu durum bizim siyaseti yerle bir edecek.

 

Vatandaşlık haklarımız da etkilenecek. Sel gibi felaketlerde yöneticilere dava açmak mümkün hale gelecek. Bunun bir sakıncası var tabii… Ortada yönetici falan kalmaz. Her yağmurda evleri su bastığı düşünelecek olursa…

 

Enerji iletim hatlarının güvenliğinin korunması konusunda AB standartlarına uyulmasıyla birlikte kaçak üretim kullanımı düşecek. Kaçak kullanıcılara çok ağır cezalar verilebilecek. Şimdi bu durumda sıradan vatandaş ciddi darbe alacak ama kaçak elektrik kullanan onca fabrikaya ne olacak acaba…

 

Sokak aralarında megafonla satış yapılamayacak, kırmızı yanar yanmaz kimse kimseye korna çalamayacak… Gürültü kirliliği önlenecek. Ev kadınları tüpçünün geçtiğini nasıl bilecek peki?… Eskici, zerzavatçı… Özleyeceğim valla! Ben en çok tüpçülerin sesini beğeniyorum.

 

Şehir içinde ve yerleşim yerine yakın eğlence yerlerinde, yüksek sesli müzik yayını yapılamayacak. Hatta ev aletlerinin bile gürültüleri ölçülerek, standarda uygun olmayan cihazlar satılamayacak. Birden aklıma geldi… İyi ki AB’ye girmeden ofisin tadilatını yapmışız. Kapıya ikide bir bekçiyi yollayanlar, AB komiseriyle geleceklerdi yoksa…

 

Alışveriş ve ilgili sözleşmelerde özel hususların açık ve anlaşılır bir dille açıklanması şart. Sözleşme metinleri, tüketicinin daha kolay okuyup anlayabilmesi için 12 puntodan küçük harflerle basılamayacak. Ben, ilaç reçetesi, ürün garanti belgesi, bir de bankaların elime tutuşturduğu sözleşmeleri okuyamıyorum. Okusam anlamıyorum.

 

Öğrenci servisinde emniyet kemeri bulundurmayan araçlar trafikten men edilecek. Çok güzel!… Yetkisiz olarak otopark ücreti toplayanlara da hapis ve para cezası verilecek. Yetkisizler kadar yetkililer de var. Yani kentin tüm sokak ve kaldırımları  yetkili birileri tarafından işgal edilmiş. Büyük şehir, küçük şehir…

 

Radar, video kamera ve benzeri cihazlarla yapılan kontrollerde sürücüsü tespit edilemeyen araçların plakalarına ceza yazılabilecek. Öyle yakalanınca polise gidip “Neyse verelim abi, ceza yazma” demek yok artık.

 

İlk ve orta dereceli okullara uygulamalı trafik ilkyardım dersi konulması zorunlu hale gelecek. Çocuklar babalarına gün boyunca “Farım da açık yolum da…“ nakaratını tekrarlatacaklar.

 

AB’de zorunlu eğitim 12 yıl. Bizde 8. Gerçekleşeni söyleyeyim de başınız tavana vursun mu?… Türkiye’de nüfusun ortalama eğitim süresi kırsalda 4, şehirlerde 6 yıl. 6 milyon çocuk ve genç eğitim olanağından yararlanamıyor. (Eğitim-Sen, ‘2005 yılı Başında Eğitim Sisteminin Durumu’ raporu.)

 

Çalıştırılan her 50 şoför için işletmeler trafik uzmanı istihdam edecek. AB’ye uyum sürecinde, sürücü belgelerinin sınıfları da yeniden düzenlenecek. Televizyon ve radyoların yapacakları haftalık eğitim programlarının en az 30 dakikasının trafik eğitimi ile ilgili olması zorunlu olacak. Ben buna karşıyım işte. O güzelim yarışma ve dizilerden yarım saat çalınmasını istemiyorum.

 

Türkiye’de yedi değişik evlilik çeşidi olduğunu biliyor muydunuz: Berdel, beşik kertmesi; başlık paralı evlilik; kan bedeli evlilik; kuma evliliği; kayın evliliği ve  akraba evliliği. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW) Türkiye Komitesi’nin ülke  raporundan aldım bu bilgiyi. Dört kadınla evlilikten neden söz etmemişler acaba… Bir de normal evlilik yok. Birincisi siyaseten olabilir, ikincisinin modası mı geçti dersiniz…

 

Serbest dolaşım hakkı gerçekleşecek olursa, istediğiniz yerde gidip çalışma hakkınız olacak. Almanya’da yaşayan Türkler gibi bizde de Alman, Fransız, İtalyan yaşayacak ve bunlar belediye seçimlerinde aday olabilecek.

 

Kurban bayramı öncesi etrafı kaplayan kurbanlıklardan ve bayramın birinci gününden hiç söz etmedim farkındaysanız.

 

AB’ye hazır mısınız?

Bayramınız kutlu olsun!

Paylaş