Biz mi Yılı Deviriyoruz, Yoksa Yıl mı Bizi Deviriyor?

Biz mi Yılı Deviriyoruz, Yoksa Yıl mı Bizi Deviriyor?

Göğsümü gere gere bir yıl devirmek istiyorum. Olmuyor. Yıllar ülkeyi deviriyor. Boyu devrilesi bir grup insan bizi devirmeye çalışıyor. Kendileri, Hacı Yatmaz gibi… Devrilmiyorlar. Ben de karar verdim; ben devrilmeyeceğim, kafama göre yılları devireceğim.

Gece rüyamda gördüm herhalde, sabah “”İrlanda”” diye uyandım. Neden bilinmez. Anlaşılır gibi değil doğrusu. Doğru, İrlanda’ya gittim… Ama bu ülkeyi yazmam için geçerli bir neden değil. Üstelik hayatımın en kötü yolculuklarından biriydi… Başıma gelmeyen kalmadı bu seyahatte. Kısa bir iş gezisiydi. Ben kısa zamana pek çok aksilik sığdırmayı başardım. Alt tarafı bir toplantıya katılacak ve dönecektim. Önce türlü gariplikler yüzünden gidemedim. Sonra türlü gariplikler yüzünden dönemedim. Ve yaşadığım aksiliklerin hiç birinin İrlanda ile ilgisi yoktu.
Seyahat anılarımı anlatmayacağım merak etmeyin. Ama küçük bir iki şeyi anımsamadan geçemeyeceğim.

Her türlü olumsuzluğa karşın bir Irish Pub’a gitmeyi başardım. Günün en olmayacak saatinde bile içki içtim. İçenleri gördüm. Buz gibi bir havada, zamana karşı yarışarak sokaklarda dolaştım, yağmur altında yürüdüm. Dünyanın en eski kütüphanelerinden birine sahip bu ülkede kuyruğa girip kitapları ve kütüphaneyi inceleme şansını bile yakaladım.
O kadar…

Ve bayram değil seyran değil ben bu İrlanda’yı neden hatırladım.
Ben nedense uzun yıllardır İrlanda’yla ilgili bir şeyler gördüğümde zahmet edip okurum. Bu ülkeyi hiçbir bağlantım olmadığı halde uzaktan izlemeye çalışırım. Bir de Birleşik Arap Emirlikleri benim ilgimi çeker. İkisiyle de uzaktan yakından bir ilgim yoktur. Bugün Birleşik Arap Emirlikleri üzerinde durmayacağım. Sizi İrlanda konusunda sıkmaya karar verdim.
Yıl sonu yaklaştı. Bir yılı daha devirdik. Sanki yıl bizi devirdi… Evet evet aslında aynen böyle oldu.
1960′ların başında İrlanda’da da durum böyleydi. Onları da yıllar devirip duruyordu. Ama bu gidişe dur demesini bildiler.

Örnek Ülke
İrlanda, son 30 yılda ekonomideki performansıyla dünya üzerindeki örnek ülkelerden biri.
Benim de aklıma şöyle bir fikir geldi. Yazarsam, bakarsınız yetkili ve etkili birileri okur, merak duyar, esinlenir, hatta aklına bir şey gelir; “”Yahu bir yılı daha deviriyoruz, artık yıllar bizi devirmesin, ağırıma gidiyor!”” diyebilir.

Yıl 1969… İrlanda’da kişi başına düşen milli gelir 1,200 dolar. Bugün, 22 bin dolar. Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde.

İrlanda bugün yılda 70 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyor. Bu ihracatın yüzde 60′ı, bu ülkede yerleşik yabancı sermayeli kuruluşlardan kaynaklanıyor.
İrlanda’da kişi başına yabancı sermaye yatırımı 4 bin dolar.
Türkiye’de kaç dolar biliyor musunuz? Sıkı durun. Ülkemizde kişi başına düşen yabancı sermaye yatırımı 15 dolar.

Çabuk biri kolonya getirsin.
İrlanda’nın nüfusu 3.74 milyon. İşgücü 1.65 milyon. İşgücünün yüzde 4′ü tarım sektöründe, yüzde 35′i sanayide ve yüzde 65′i hizmetler sektöründe istihdam ediliyor. İşsizlik yüzde 4.1.
Yıl 1969… İrlanda’da üretimin önemli bölümü tarımsal.
Yıl 2000… üretimin önemli bölümü, yüksek katma değerli teknoloji ürünleriyle hizmetlerden oluşuyor.

Nasıl Başardılar
Ben gelecek yıl sonunda, yine bir yazı yazarken, İrlanda örneğini vermek istemiyorum. Ne yapmak istediğimi söyleyeyim size, ben Türkiye’yi örnek göstermek istiyorum, Türkiye’yi yazmak istiyorum.
Lafla peynir gemisi yürümez!

İrlanda yurtdışına beyin göçü veren ülkelerin başında geliyor. ABD’de 40 milyon kişinin etnik kökeninin İrlanda olduğu biliniyor. Dünya üzerinde 70 milyon İrlandalının yaşadığı tahmin ediliyor.
Yanlış anlaşılmasın, kimseye, “”Bir yerlere gidin, memleket kurtulsun”” demiyorum. Beni izleyenler bu konuda tutucu olduğumu düşünüp beni eleştiriyorlar. Vicdanım kimsenin bu ülkeden gitmesine izin vermiyor. İçim yanıyor. Hatta “”Gitmeyin”” diyen yazılar yazıyorum.

Zaten İrlanda örneğinin başarısı, beyin göçü vermesi değil, yurt dışındaki beyinlerini, zamanı geldiğinde ülkeye çekmeyi başarabilmesi. Önce bir envanter çıkarıyorlar. Hangi ülkede ne kadar İrlandalı çalışıyor ve okuyor diye. Ardından bunlara nasıl ulaşılabileceği üzerinde kafa yoruluyor. Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak geriye dönmesi istenenler belirleniyor ve teklifler götürülüyor, ikna turları atılıyor.

Koruma Orada da Vardı
İrlanda 1930-1960 yılları arasında bugün bizim yaşadığımız gibi fazlasıyla korumacı bir ekonomiye sahipti. 1960 itibariyle dışa açık ekonomi politikaları benimsendi. Özel sektörün, ülke ekonomisinin lokomotifi olması kararlaştırıldı. Bu doğrultuda adımlar atılması, teşvikler verilmesi, uzun dönemli stratejiler benimsenmesine karar verildi. Devlet desteği sağlandı. İrlanda, kalkınma modelini oluşturduktan sonra , bunu gerçekleştirmek için önce zaman kaybına neden olacak her türlü çatışma ve çekişmenin ortadan kaldırılması benimsendi.

Çatışma konularının başını çeken siyasi hesaplaşmalar ve kamplaşmalar bir kenara bırakıldı. Devir akıllı olma devriydi. Sağ da, sol da; “”Çatışmaya değil, çalışmaya ihtiyacımız var”” diyerek kolları sıvadı.

Alınan önlemlerden biri de devlet yönetiminde süreklilik sağlanabilmesiydi. Gelen hükümet, giden hükümeti karalamadı, öbürünün icraatını kötülemedi, o yaptı ben sileyim anlayışı benimsenmedi.
Bundan 30 yıl önce, uzun vadeli bir strateji benimsendi ve adım adım uygulamaya kondu. Kendi kendilerine çok önemli bir soru sordular; “”Acaba hangi sektör ya da sektörler İrlanda’nın uluslararası rekabet gücünü geliştirir?””
Yanıt da verdiler: “”Yüksek katma değerli sektörlerde İrlanda için gelecek görüyoruz.””
İkinci soru : “”Bu yüksek katma değerli sektörler hangileri olmalıdır?””
Üç değişik sektör tespit edildi: Bilgi teknolojileri; İlaç ve kimya; Uluslararası alanda ticaret imkanı olan hizmet sektörü.

Biz de Soralım mı?

Sizce Türkiye’yi uluslararası rekabette ön plana çıkaracak strateji nedir? Hangi sektörler Türkiye’nin önünü açabilir? Bu sektörleri nasıl belirleyebiliriz, belirlemek için ne tür kriterleri göz önünde bulundurmalıyız?

Siz bu tür soruların sorulduğunu şahit oldunuz mu?
Ben size sormuş olayım sizce yukarıdaki soruların bizim cephemizden önemini bana yazın.
İrlanda örneğine geri dönersek, aklınıza, “”Bunlar da ne kadar akıllı adamlarmış. Her şeyin yanıtını biliyorlarmış”” gibi şeyler gelebilir. Unutmayın böyle bir şey yok. Tabii ki yanılgılar olmuş, tabii ki yanlışlar yapılmış geriye dönüp baktıklarında bunların nerelerde yapıldığını görebilmiş ve yanlışı düzeltme yoluna gitmişler.

İrlanda’nın Türkiye’ye ya da Türkiye’nin İrlanda’ya benzeyen bir yönü var, o da genç nüfusu. Nüfusun yüzde 40′ı 25 yaş altında. Yüzde 50′si 29 yaş altında. Ama bütün benzerlik burada bitiyor. Onlar gençlerini okutuyor, ülke ekonomisinin sıhhatli büyümesi için yollarını açıyorlar. Biz de ise durum farklı. Bu yıl genç ve eğitimli işsizlerimizin oranı, toplam işsizlerin içinde yüzde 28.7′ye tırmandı. Oran kentlerde yüzde 32′leri buldu.

Benzer Yönler Az
Benzer yönlerimizi bulmak zor. Bulunca, gördüğünüz gibi kaybetmek de pek kolay. Gönül isterdi ki, birbirinin peşi sıra benzerliklerimizi sıralayayım. Şimdi bir ayrılık noktasından daha söz etmek zorundayım. Eğitim konusunda yapılanlar dudaklarınızı uçuklatacak cinsten.
Neden yıllar onları artık devirmiyor… Nedeni basit. Eğitim. Ama böyle uzun dönemli bir strateji benimsemek de her baba yiğidin harcı değil.
İrlanda’da hükümetler, devlet bütçesinin yüzde 20′sini eğitime ayırıyor. Bu yıllardır izlenen bir milli politika.

Nüfusun yüzde 90′nı temel eğitimden sonraki ikinci derece eğitimi tamamlamış. Diğer bir ifadeyle 18 yaşına kadar eğitim almış gözüküyor. Nüfusun yüzde 54′ü üçüncü derece eğitimini geride bırakmış.
Yüksek eğitim alanların yüzde 65′i teknoloji ve iş idaresi alanlarında yoğunlaşıyor. Gördüğünüz gibi ülkenin uzun dönemli stratejileriyle, günlük faaliyetler birbiriyle örtüşüyor. Seçilen stratejik sektörlere ilişkin eğitimler yoğun olarak veriliyor. Alakasız konularda, olmuş olsun diye eğitim olanakları yaratılıp, başkalarının olanakları kısıtlanmıyor.
İrlanda, Avrupa Birliği yardımlarını iyi değerlendiren ülkelerden. Yardımların çok önemli bir bölümünü eğitime aktarmışlar.

Teşvikler
İrlanda hükümeti 20 yıl süreyle kurumlar vergisini yüzde 10′da tutma kararı aldı. Aldığı kararları yabancı yatırımcılar ve yerli yatırımcılar diye bir ayırım gözetmeden uygulayacağını açıkladı.
İrlanda Kalkınma Ajansı kuruldu. Bu ajansın bürokrasi çarkında boğulmaması için gerekli önlemler alındı. Çalışanların, siyasilerin baskısından ve ilgi alanından kurtulabilmesi için Ajansın yönetim kuruluna kamudan hem de özel sektörden üyeler seçildi.
İrlanda yatırım yapılacak ülke ilan edildi.

Halen İrlanda’da 1278 yabancı sermayeli şirket bulunuyor. Bunlar 141 bin kişiye istihdam sağlıyor. 130 bin kişi dolaylı olarak istihdamdan yararlanıyor.

Yabancı yatırımların yüzde 45′i sanayide istihdam sağlıyor; yüzde 60′ı ihracatta yüzde 70′i ise sanayi ürünlerinin ihracatında istihdam yaratıyor.
İrlanda’ya yatırım yapan ülkelerin başında ABD geliyor. Toplam 524 Amerikan şirketi faaliyet gösteriyor. Amerikan şirketlerini İngiliz ve Alman şirketleri izliyor. Geri kalan çoğunlukla diğer Avrupa Birliği ülkelerinden gelen şirketlerden oluşuyor.
Pek çok bilgi teknolojisi şirketi üs olarak İrlanda’yı kullanıyor. Pek çok şirket back office diye anılan destek birimlerini İrlanda’ya yerleştiriyor.

Tersine Beyin Göçü
İrlanda 30 yıl önce 2.9 milyon kişiydi. 30 yıl sonra 3.74 milyon nüfusa sahip. Alınan önlemlerden biri de yurt dışından beyin göçünü sağlamaktı. Yani yıllar önce kaybettikleri bireyleri geriye çağıran tersine beyin göçü… Bunun için rekabetçi ücretlerin verilmesi ve değişik pozisyonların açılması benimsendi. İrlanda işlerini yurt dışında yürütmek üzere değişik coğrafyalarda ofisler açtı. Buralara, “”Hamili Kart Yakinimdir”” diyen kişiler yerine konularında uzmanları full time çalışmak üzere yerleştirdi.
Yıllar mı bizi devirecek biz mi yılları devireceğiz?
Sorumu bir kez daha sormak istedim.
Çünkü yılların bizleri, irademiz dışında devirmesinden bıktık usandık. Kaderimizi kendi ellerimize almaya kalkıyoruz, olmuyor. Devrilmesi gerekenler ayakta, ayakta kalması gerekenler devrik.
Pek çok genç, kaderini değiştirmenin yollarını arıyor. Ne acı değil mi?…
Pek çok genç bu yıl başını bir başka coğrafyada kutlayacak. Tabii ki, ülkenin genç ve yetenekli insanları görgü ve bilgilerini artırmak adına, geçici bir dönem için, bir yerlere gönderiyor olması büyük keyif. Onlar kendi kaderlerini kendi avuçlarında şekillendirmeye çalışanlar. Ama kaderlerini başkalarına teslim etmemek için zorunluluktan gidenlere ne diyeceğiz…

Bireylerin önünü açmak için ileriyi gören, yöneticiler gerekiyor. İleriyi görmek gelecek yılı görmek anlamına gelmiyor. İMF, 2002 için, büyüme oranını yaklaşık yüzde 4 olarak tahmin etti deyip gülücükler saçmanın kimseye faydası yok.

Gelecek 30 yılda ne tür stratejiler oluşturduk? Yedek stratejilerimiz var mı?
İşsizlik en çok genç nüfusumuzu etkiliyor. Üstelik de, hem genç hem eğitimli nüfus işsizlikten en fazla zarar görenler. Yurt dışına göç vermekten şikayetçiyiz. Peki ne yapıyoruz? Tüketimi artırmak için kampanyalara bel bağlıyoruz . İMF ile stand-by anlaşması imzalama rekoru bizde. Ne yaparsak, başkaları istediği için yapıyoruz. Birileri tehdit ettiği için parmağımızı kıpırdatıyoruz. Neden, “”Benim için bunun bir faydası olabilir mi, olursa ne tür bir fayda sağlarım”” diye düşünmüyoruz?
“”Ben ne yaparsam daha fazla kazanır, daha çok zenginleşirim, daha mutlu ve sağlıklı olurum, kendimi ve başkalarına mutluluk saçarım”” diye sormuyoruz?

Noel Baba Nerede?
Bir yıl daha geride kaldı işte. Hani 2000′lerin tılsımı nerede? Noel baba mı getirecek?
Evde çam ağacı kurduk, süsledik. Yılbaşından önceki gece camı aralık bırakacağız. Noel Baba, haftalar önce defalarca listelediğimiz oyuncakları getirecek. Sabah kalktığımızda bir bakacağız ki, tam da istediklerimizi çamın altına bırakıp gitmiş.
Kızım, anlattığım bu hikayeyi çok seviyor ve inanmak istiyor ama kafasına yatmayan bazı şeyler olduğunu yüzünde görebiliyorum: “”Neden camı açık bırakıyoruz? Listelerim nerede? Nasıl bu kadar çok çocuğa gidebiliyor? Benimkileri başkalarıyla karıştırmaz mı?…””
Var bir mantıksızlık ama ne? Henüz beş yaşında. Gelecek yıl bu hikayeye inanacağını sanmıyorum. Bana kahkahalar atarak gülmesinden korkuyorum .
Peki benim gülebileceğim bir şey var mı? Ya da ben neye inanabilirim?
Benim inanmak istediğim şeyler de var tabii. Gelecek yılın bu yıldan çok daha iyi olmasını istiyorum. İnanmak istiyorum buna. Akil adamların ülkeyi yönetmesini istiyorum. Başkalarının aklını kullanmalarını değil, sizin-bizim ortak aklımızı kullanarak bizi yönetmelerini istiyorum… Din adamlarının, devlet adamlarının, askerlerin, akademisyenlerin, vatandaşın bir araya gelip, ortak akıl üretmesini istiyorum. Üretebileceğine inanmak istiyorum. Geleceği ellerimize alalım istiyorum. Buna gerçekten inanıyorum. Camiden çok okul, okuldan çok öğretmen, öğretmenden çok kitap görmek istiyorum. Ortak çıkarlarımızı birlikte belirleyelim istiyorum. Eğitime önem verelim istiyorum. Biz de bütçeden yüzde 20 ayıralım. Kaç yüzde 20′ler yıllardır hortumlanıyor. Hortumlanan paralarla çocuklarımızı okula gönderebilseydik keşke… Türkiye bugün böyle mi olurdu.
Yıllar mı bizi, biz mi yılları devirirdik?
Ben söz verdim kendi kendime, yıllar beni değil, öyle ya da böyle ben yılları devireceğim.
Hacı yatmaz gibi yıkılıp yıkılıp kalkanlar mı?… Onların devrildiğini görmek istiyorum. Sonra düşünüyorum da onlar her sağa sola yalpaladıklarında ölüp ölüp diriliyorlardır herhalde. Yoksa kahkahalara mı boğuluyorlardır sizce.
Gelecek yıl bu zaman, dimdik ayakta duran insanları yazacağım, dimdik ayakta duran insanları okuyacaksınız. İstiyorum ve inanıyorum.

 

Paylaş