Bir gün

Bugünü ya da bir günü nasıl geçiriyor, geçirmeyi planlıyorsunuz? Saatleri mi, yoksa biten işleri sayanlardan mısınız? Ünlülerin bir günlerini nasıl geçirdiklerini biliyor musunuz?

Dikkatimi çeken bir araştırmadan söz etmek istiyorum. “Hayata yön veren ‘bir gün’!” gibi bir başlığı var. Hepimizin tanıdığı isimlerin bir günlerini anlatıyor. Tanıdığımız isimler demişken baktım çoktan tarih olmuşlar. Tarih olmuşlar olmasına da, tarih yazmışlar!…

Dışarıdan görüntü, çalıştıklarını düşündüğümüz zamanlarda bile zevk’u safa içinde oldukları! Çoğunlukla çay kahve içmişler, uzun yürüyüşler yapmışlar… Sohbetlere dalıp, gecelere akmışlar… Düşündüm de, aralarında Gustave Flaubert, Thomas Mann, Immanuel Kant, Pyotr Ilyich Tchaikovsky, Honore de Balzac gibi isimler yer alıyor… Onlarda bir yanlışlık olmadığı kesin! Bu adamlar tarihe iz bırakan eserlerle anıldıklarına göre, bir türlü işini bitiremeyen ve tarih yazamayan bizde mi bir gariplik var acaba?…

Yaratıcılığın yalnızca birkaç şanslı adama doğuştan hediye olduğu sanılsa da… yaratıcılık ayrıcalık gibi adlandırılsa da… ve aslında bu söylediklerimde gerçeklik olsa da… yaratıcılık, sistem, düzen ve tekrar etmek-sürdürmek ve nihayetinde çalışmak istiyor! Yetmiyor, yaratıcı olmak için zamanı doğru kullanmak gerekiyor. Günün büyük bölümünü çalışarak geçirmek, başarı ölçütü değil ne yazık ki. Tarihteki başarılı kişilere de bakınca şaşırtmıyorlar! Anlaşılan o ki, hangi dönemde yaşarlarsa yaşasınlar, yaratıcı ve üretken insanlar yaratıcılığı her şeyden önce günü yaşama şekillerinde kurgulamışlar. Vücut saatlerine uygun bir program yaparak verim almışlar. Sabah güne, “bugün ne yapacağım?” diye başlayıp, geceleri “ben bugün ne yaptım?” muhasebesiyle tamamlamak sıkıcı bir rutin gibi görünse de işe yaradığı söylenebilir.

Fransız edebiyatının yapı taşlarından “Madame Bovary”nin nasıl kaleme alındığını biliyor musunuz? Gustave Flaubert, 19. yüzyıla damgasını vuracak olan bu romanı yazarken günde 7 saat uyuyor; 2 saatini soğuk çikolata keyfine, en az 1 saatini de annesiyle sohbet etmek için ayırıyormuş… Flaubert, günümüz koşullarına göre rahat bir yaşantı içindeymiş belli ki…  Sadece gece 22:30 – 03.00 saatleri arasında yazarmış. Zaman ve kalite kilogramla ölçülmüyor, günde birkaç saatlik çalışma gibi görünüp önü arkası unutulan bu nitelikli eylem, “Madame Bovary”nin tamamlanması için yeterli olabilmiş.

Alman yazar Thomas Mann örneğin… Günde 8 saatten aşağı uyumazmış. Mann, zamanını yürüyüş yaparak, ailesiyle çay içerek ya da bir şeyler okuyarak geçirmeyi tercih edermiş. Kahvaltı ve sigara keyfi ise birkaç saate yayılırmış. Sabah 09:00-12:00 saatlerini yazma eylemi için ideal zaman seçmiş ve günlük 3 saatlik çalışma başta “Venedik’te Ölüm” olmak üzere birçok başyapıtı kaleme alması için yeterli olmuş.

Hayattan ve insanlardan kopuk yaşayan görüntülerinin aksine, tarihsel şahsiyetler gündelik rutinlerine devam etmişler. “Sefiller” romanıyla edebiyat tarihine geçen Victor Hugo sabahları büyük aşkı Juliette’in mektuplarını okur, öğlen saatlerinde buz banyosu yaparmış. Günlük olarak berbere giden Hugo, her gün misafir ağırlamaktan ve arkadaşlarıyla kağıt oynamaktan asla vazgeçmezmiş.

Diğer taraftan, dikkatimi çeken en önemli özellik hayatla bağlarını sürdürmüş olmaları, toplumla iletişimi kesmeyen sıradan hayatlar sürmüşler. Bu isimlerden biri de aydınlanma felsefecilerinden Immanuel Kant. Akıl ve ahlak üzerine yazdıkları Modernizme ilham kaynağı olan Kant, 40 yıl boyunca mantık dersi verdi. Yaratıcı fikirlerini gençlerle etkileşim içerisinde geliştirmiş. Alman filozof, akşamları Şair Joseph Green ile birlikte dolaşarak hayatın içinde olmaktan da ayrı bir keyif almış.

Bir ilginç özellik de şu;  gündemden kopmazlarmış. Günlük işleri arasında gazete ve dergi okumaktan, düzenli olarak basını takip etmekten vazgeçmemişler. Rus besteci Tchaikovsky günde sadece 2 saatini müzik çalışmalarına ayırırmış. Gelmiş geçmiş en büyük bestecilerden biri olan Tchaikovsky, her gün 2 saat de çay eşliğinde gazete okurmuş. Diyebilirsiniz ki, o zamanın haberleriyle bugünküler, o günkü devinimle bugün kıyas kabul etmez… Olabilir!

Tabii ki, hepsi “süper sosyal” değilmiş…  Balzac gibi, uyumak dışında kalan tüm saatlerini yazı yazarak geçiren isimler de var. Kariyerinin zirvesinde olduğu yıllarda dahi, sosyal yaşantısında başarıyı yakalayamayan Fransız yazar, evden dışarı neredeyse hiç çıkmazmış. Balzac günde yaklaşık 50 fincan kahve içermiş.

Bu müthiş insanların hayatlarına dair ipuçlarını öğrenmek çok ilginç. Daha ilginç olan ise bizler gibi olmaları. Dolayısıyla, onlar gibi olmak da mümkün…

Paylaş