‘Benim gibi bir kişi daha yok’

Bazılarımız doğduğunda Süleyman Demirel Ankara’da bir memur, müdür, bürokrattı. Daha sonra hayata gözlerini açanlarımız için siyasetçi… Hayatımızdan hiç çıkmayacak sandık. Bir anlamda gerçekten gitmedi, hayatlarımıza çakıldı kaldı! Tek başına iktidar oldu, muhalefet oldu, koalisyonun parçası oldu, yasaklı oldu, Cumhurbaşkanı oldu… Tarih yazdı ve tarih oldu! Tarih, başkalarının hayatına dokunanlar arasından, faydası olanlar ile gönüllerde taht kuranları anımsıyor. Bugünün siyasilerinin bu anlamda öğrenecekleri var.

Geçmişte Süleyman Demirel ile bir kez röportaj yaptım ve etkilendim. Söyleşide ağırlıklı dönem değerlendirmesi yapsak da ilgi alanım olan liderlik ve yönetim sorularından vazgeçemedim. Söyleşi 2003 tarihli, konjonktürel dar paslaşma kısımlarını ayıkladıktan sonra geriye kalan yönetim sorularını yeniden okuyup değerlendirdim. Tarih durmuş gibi hissettim. Oysa biz aradan geçen dönemde ne kadar da geliştiğimizi düşünmüştük!… Yazık diyorum. O zaman kullandığım başlık bile eskimemiş yine kullanmakta bir sakınca görmedim: “Benim gibi bir kişi daha yok” demiş Demirel. Doğrudur!

Versiyon ‘15 Türkiyesi

2003 yılında yapılan bir söyleşi bugüne ne taşıyabilir diye düşünebilirsiniz, yanıtını 16 Haziran 2015 tarihli Ortadoğu uzmanı Jim Zanotti imzalı Amerikan Kongresi Araştırma Raporu versin. Analist, Demirel’in vefat haberiyle eş zamanlı yayınlanan ‘2015 seçimleri sonrası Türkiye; AKP ve Erdoğan geride kaldı’  başlıklı analizin giriş bölümünde seçim sonuçlarını özetleyip, pek çok yerel ve uluslararası odağın beklediği Türkiye ayarının geldiğini ifade ediyor. O uluslararası ayar ki, bugün geldiğimiz noktaya taşımıştı bizi… Koalisyonların, kendi dinamikleri için faydalı olmadığını gördükleri için tek parti yönetimini destekleyen de Batılı yönetimler değil miydi?… Bizim için yazılan senaryo versiyonlarında ilerlerken, versiyon ’60 -’70 -‘80 hatta versiyon ’90 kalelerinden biri olan Süleyman Demirel düştü. Keşke Süleyman Demirel son kez koalisyon ya da işbirliği/ekip çalışması üzerine etraflı bir söyleşi daha verebilseydi.

Koalisyon fikri, versiyon ’15 Türkiyesi için yeniden uygun görülmüşken koalisyon ne demek anımsamak gerek; iletişim demek! Uzlaşma, sabır, müzakere, paylaşım, sükunet, hesaplama, proaktif olmak, insan kaynağı, ekip yönetimi, organizasyon, koordinasyon, çok seslilik, armoni gibi kavram ve sözcükleri anımsamalı.

Pek çok koalisyonun mimarı Süleyman Demirel, yukarıda saydığım konsept ya da sözcüklerin çoğunu içselleştirmişti. Doğuştan var olan iletişim yeteneğini zaman zaman anlaşılmamak üzere ya da çoğu zaman her yöne çekilebilsin diye kullandı. “Dün dündür, bugün bugün” gibi! “Yaparsın ama yapamazsın, bilirsin ama söylemezsin” gibi…

Demirel’in liderlik yönetim ve iletişim sorularıma verdiği yanıtları aktarmadan Zanotti analizinden birkaç değerlendirmeyi paylaşmak istiyorum. 3 soru soruyor:

“ABD ve dış politika ne olacak?”, “Erdoğan’ın kişisel gücü ne olacak?”, “Kürt konusu ne olacak?” İşte ABD’den görünen Türkiye! Bugüne bizi getiren Demirel, Ecevit ve diğerlerine de “Bravo size” diyebiliyorum. Sen koskoca Türkiye ol Amerikan Kongresi analizinde 3 sorudan fazla etme! Diğer taraftan da, sen koskoca ABD ol, her 10 yılda bir, bize yeni bir elbise dik, 3 soruya göm, üçüne de cevap vereme… “Sana da bravo”!

(Kaynak: Congressional Research Service/Turkey After June 2015: Erdogan and the AKP Fall Short)

Zamansız alıntılarla Süleyman Demirel

Deneyimlerime göre söyleşileri birçok kategoriye ayırabilirim. Bunlardan biri, sonu geldiğinde ne olduğunu anlamadıklarınız ile başlamadan sonunu bildikleriniz… Süleyman Demirel söyleşilerini hiç kaçırmadan okumuş ya da izlemişimdir. İletişimci olarak birini takip etmek, fikirlerine katılmak demek değildir. Teknik olarak izlersiniz, çıkacağınız maça hazırlanırsınız. Söyleşi bir sanattır. Sonunda keyif ve galibiyet vardır. Söyleşiyi veren akıllıysa, asla “hep ben ve hep bana” demez, karşısındakiyle mutlaka paylaşmasını bilir.

Süleyman Demirel, iletişim fakültelerinde okunması gereken derslerden biridir. Aşağıda yıllar önce gerçekleşmiş bir söyleşinin ‘zamansız’ olduğunu düşündüğüm bölümlerinden alıntılar bulacaksınız.

Ondan bir tane daha yok

Kendinizi nasıl bir lider olarak tanımlarsınız? 

Kişinin kendisini tanımlamasının o kadar önemi yok. Eğer tanımlama kişiye kalsa, kişi kendisini istediği gibi tanımlar. Olmayan meziyetlerini var sayar, kendisini çok parlatır. Kişinin kişiyi değil, başkasının kişiyi değerlendirmesi asıldır. Ben yalnızca size şunu söyleyeyim, ben 50 yıl kamu hizmetinde bulundum. 50 yılın 10 yılı memuriyettir. Onun da büyük bölümü yüksek idare, yani umum müdürlüğü yaptım. Daha sonra siyasette değişik kademelerde bulundum. Parti genel başkanlığı, milletvekilliği, başkan yardımcılığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptım. Yasaklı dönemler geçirdim. Velhasıl bir insanın kolay kolay gelemeyeceği birçok yere geldim. Birçok övgü, birçok eleştiri aldım. Benim gibi ikinci bir adam bulmakta zorluk çekersiniz. Şu sebeple; hem bu kadar uzun yıl siyaset hayatının içinde, hem de bu kadar çeşitli kademelerin hemen hepsinde bulunmuş olacak…

Zaman zaman indiniz, zaman zaman çıktınız. Her inişten sonra çıkmasını bildiniz. Sizi her defasında biraz daha yükseğe çıkaran halkın nesini iyi tanıdınız?

Halkın neyin peşinde olacağını ya da halkın neyi arayacağını iyi fark ettiğim kanaatindeyim. Halk gerçekleri arar. Halkı kandırmak mümkün müdür? Mümkündür! Ama halkı kandırmaya kalkanların hayatı uzun sürmez. Siyasi manada söylüyorum. Ben, beğenilsin beğenilmesin, fikirlerimi olduğu gibi halka söyledim. Önce vicdanımda tarttım, sonra söylerken iyi söylediğim kanaatindeyim. Söylemenin de bir şekli var. Ben dört başı mamur söylediğim kanaatindeyim. Zaten söylediğim bir şeyi kendim anlamamışsam söylemem, mutlaka kendim iyi anlamalıyım.

Pek çok liderden farklı yönleriniz var. Geleceği nasıl öngörebildiniz?

Benim öyle bir iddiam yok, başkaları da öngörmüştür. Benim de gördüğüm zamanlar olmuş, göremediğim zamanlar olmuştur. Ben bir şeyden vazgeçmedim, bazı şeyler var ki, kendisinin olmasını bekleyemeyiz, olmasını sağlamamız lazım. Demokrasi onlardan birisidir. Yani Türkiye’de ne istiyorsunuz; halkın hür iradesiyle seçilmiş parlamento ve güvenoyuna dayanan hükümet. Bunu hedef olarak koyduktan sonra, olur mu olmaz mı şüphesi içinde olamazsınız, ulaşmak için gereğini yaparsınız. Biz bunu yaptık.

Geçmişte yapmak isteyip bazı nedenler yüzünden yapamadığınız bir şey var mı?

Çok.

Ne yapamadınız? 

Hepsini sayamam, ama yaptığımız şeyler, yapmak istediklerimizin büyük kısmıdır ve bu bizi tatmin eder.Yapamadığımız şeyler de vardır.

Zamanı geri alsak, ama tecrübelerinizi cebinize koysak, tarihi de 1960’lara çevirsek neyi bugünden farklı yapardınız? 

Tabii ne zamanı geri almak mümkün, ne de bugün benim karşıma o gün çıkan sorunları getirmek mümkün. O gün çıkan sorunları, o günkü aklımla çözdüm. Eğri çözdüm ya da doğru çözdüm… Çok şikayetçi değilim.

 

Paylaş