Bedeninle Barış, Onun Dilini Anla

Ne yemeli, nasıl yemeli, neden yemeli?… Ekonomik gücümüz artınca aklımızı yemekle bozduk. Çok yiyoruz, çok tüketiyoruz, hızla şişmanlıyoruz, hızla sağlığımızı yitiriyoruz… Her gün yeni bir diyet, yeni bir diyetisyen haberi çıkıyor. Kimi et ye, kimi yeme diyor… Kimi yumurta iyi, kimi değil diyor…

Ben anladım ki, herkesin kendisini ve bedenini iyi tanıması, spor yapması gerek. Kafayı yemeğe takmaması gerek. Normal olmaya çalışması gerek…

Yasemin Bradley’i televizyondan tanıyoruz. Bir süre spikerlik yaptı. Sonra mesleğine döndü. Tıp doktoru, beslenme konusunda çalışıyor. İnce bir fiziğe sahip. Üzerinde zorlama gibi durmuyor. İnsanın başarılı olması için bedenine iyi bakması gerek. Aklıma Yasemin Bradley’e sormak geldi. Bakın o kendi bedenine nasıl bakıyor:

Yaprak Özer: Biz sizi ilk olarak nerede tanıdık?

Yasemin Bradley: İlk olarak haber spikeri olarak tanıdınız. Yaklaşık 10 yıl spikerlik yaptım. Önce TRT’de, ardından uzun yıllar çok severek Kanal D’de çalıştım. 1999 Depremi’nden sonra fikir değiştirdim. Hem de televizyonda bir gelecek görmedim. Şunu görmüştüm; Türkiye’de kadın haber spikeri olduğunuzda biraz kırışıklığınız başladığında değişebilirsiniz. O yıllarda kırışıklıklarım yoktu; ama bunu önceden görmüştüm. Nitekim belli yaştaki kadınları ne yazık ki, göremiyorsunuz. En olgun oldukları, en verimli olabilecekleri çağda belli başlı televizyonlarda, ana haber bültenlerinde o kadınları görmek isterdim, sadece erkekleri değil.

Yaprak Özer: Aslında baktığımızda yaşını almış pek çok kadın da gençlerimizle beraber başarıyla işlerini yürütüyor.

Yasemin Bradley: Mutlaka. Ben ana haber bültenini erken sunuyordum. Şu an düşünüyorum, bambaşka bir alandayım; ama şu an sunsaydım çok daha başarılı olurdum. Ki 1996’da en iyi haber spikeri ödülünü almıştım.

Yaprak Özer: Bu arada hiç boş durmadınız ve 10 yıllık televizyon kariyerinizi bir tıp kariyerine dönüştürdünüz.

Yasemin Bradley: 10 yılı da aştı şu anda.

Yaprak Özer: Beslenme ve diyet konusunda faaliyet gösteriyorsunuz. Bu konuda çok fazla bilgi kirliliği var. Siz buna katılıyor musunuz?

Yasemin Bradley: Kesinlikle doğru söylüyorsunuz. Özellikle internette çok kirlilik var. İnternet, başta birçoğumuz tarafından en güvenilir mecra olarak görülmüştü ve kafamıza bir şey takıldığında hemen internete başvuruyorduk. Fakat, şu an o kadar karışık bilgiler var ki! Kesin bir kaynak, bir bilimsel araştırma gösterilmeden herhangi bir şeye inanmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben öyle yapıyorum en azından.

Yaprak Özer: Kesin kaynak derken neyi kastediyorsunuz?

Yasemin Bradley: Mesela geçen sene bir furya başladı: “Noni suyu için” ya da “Altın çilek yiyin, kanseri engelliyor. Altın çilek meyvelerin şahı”. Bu bir pazarlama tezgahı. Bir tıp doktoru ve bu işi yapan biri olarak açıkçası içim cız ediyor; çünkü maddi gücü yüksek olmayan pek çok insan medet umarak bunun peşinden koşuyor. Halbuki bilimsel araştırmalara baktığınız zaman görüyorsunuz ki altın çileğin de, noninin de bizdeki meyvelerden çok da bir farkı yok. Hatta çok geriden takip ediyorlar. Bu tür pazarlama olayları şu anda fazla. İnsanlar naifler ve toplumumuz bu konuda belli bir eğitim de almadığı için, tıp fakültelerinde bile özel bir beslenme eğitimi yoktur, ağzı iyi laf yapan kişilerin peşinden kolaylıkla sürüklenebiliyor.

Yaprak Özer: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 15 yaş ve üstünün %16.9’u obez. Nüfusun %33’ü de fazla kilolu. Demek ki bizim kiloyla ilgili bir sorunumuz var. Ben Türkiye’nin şişman bir halk kategorisine gireceğini hiç düşünmezdim.

Yasemin Bradley: Şöyle ki, benim çocukluğumu yaşadığım ’70’li yıllarda bir tek şişman abla hatırlıyorum, o da çok beğenilen bir ablaydı. Mahallenin Fahriye Ablası gibiydi. Günümüzde artık şişmanlığa öyle bakılmıyor. Zayıflık bir başarı olarak kabul ediliyor. Biraz da medya bombardımanıyla oldu bu. Artık geriye dönüş yok, bu böyle. Avrupa basınında bunu biraz daha tersine döndürmeye çalışıyorlar; ama biz o noktada değiliz. TİK’nın 2010 yılında yaptığı araştırmanın verileri daha 15 gün önce açıklandı. Sizin de söylediğiniz gibi, nüfusun yaklaşık %50’si, yani her iki kişiden biri, fazla kilolu veya obez. Bu inanılmaz büyük bir rakam. İtalya’ya baktığımızda, ben geçenlerde İtalya’da yaptığım sokak gözlemime de dayanarak söylüyorum, her taraftan pizza ve makarna kokuları yayılıyor; ama bilimsel olarak da açıklandı, İtalya’da son 20 yılda obezite artmamış.

Yaprak Özer: Neden?

Yasemin Bradley: Çok yürünebilir toplumlar. Ayrıca, bunun sosyo-ekonomi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Obezite genellikle fakir grupların sorunu diyelim; çünkü İngiltere’de de en çok şişman olan gruplar Bangladeş, Pakistan ve Hint mahallelerde yaşayan insanlardı. Çünkü rafine yiyeceklerin birçoğu çok ucuza satın alınabiliyor. Kaliteli yiyecek daha pahalı günümüzde.

Yaprak Özer: Şişmanlık çok yemekten değil kalitesiz yiyecekten mi oluşuyor?

Yasemin Bradley: Köylerimizde değil; ama şehirlerimizde kaliteli yiyeceğe ulaşmak istiyorsanız, biraz daha fazla para ödemeniz veya parayı bir kenara bırakın, daha çok vakit harcamanız gerekiyor. Yemeği pişirmeniz gerekiyor.

Yaprak Özer: Kaliteli yemek ne demek?

Yasemin Bradley: Her şeyin çok ucuzu da var, biraz daha pahalısı da var. Ucuz yiyecekler alıp bunları birbirine karıştırıp hızlı bir yemek yapmak da var, fast-food dükkanına gidip bir öğününüzü çok ucuza kızarmış ya da katı yağlı yiyecekle ve içi tam etle dolu olmayan bir hamburgerle de geçirmek var. Böyle karnınızı doyurabilirsiniz. Ya da güzel bir parça biftek, yanında haşlanmış brokolileriniz veya Türk usulü zeytinyağlı fasulyeniz, ıspanağınızla daha kaliteli bir yemek de yiyebilirsiniz.

Yaprak Özer: Tencere yemeği de kaliteli yemek değil mi?

Yasemin Bradley: Tabii, aynı şey. Baklagillerden bir yemek pişirip yanına bulgur pilavı koyduğunuzda bu da kaliteli bir yemek olur. Dediğim gibi, biz şehirde yaşayanlar o kadar büyük bir hız içerisinde dönüyoruz ki eğer buna maddi olarak gücünüz yetiyorsa, birini tutuyorsunuz, yemek pişirtiyorsunuz. Bizim gibi kadınlar için söylüyorum. Ben hala kendi yemeğimi pişiriyorum, işim de bu olduğu için. Fakat, günlük koşturma içinde vakti olmayan pek çok insan var. Kalabalık gruplar daha ucuza karın doyurma telaşında. Bu nedenle şişmanlığın sosyo-ekonomik seviyeyi gösterdiğini düşünüyorum.

Yaprak Özer: Uzmanlar Türkiye’nin ciddi bir obezite tehlikesi altında olduğunu söylüyor. Biz neden tehlike altındayız?

Yasemin Bradley: Geçtiğimiz yaz, Portekiz’de ‘Çocuk Obezitesi Konferansı’ vardı. Orada Dünya Sağlık Örgütü’nün haritasını gösterdiler. Bu haritada Türkiye, kırmızı bölgede duruyordu. Konferansa Türkiye’den katılan bir tek ben vardım,  birçoğu Avrupalıydı. Dedim ki; biz de artık kendimizi buralarda görmek istiyoruz. Bizden birileri katılsın, bizimle ilgili raporlar açıklansın. “O zaman Avrupa Birliği’ne üye oldun” dedi biri, açıkçası biraz da küstah bir şekilde.

Yaprak Özer: Başka nereler kırmızı bölgede?

Yasemin Bradley: Amerika’da biliyorsunuz bu oran şu an %70. Bu ne demek? Bir kere sağlık sigorta sistemine inanılmaz bir yük ve pek çok genç hasta demek. Amerika’daki durumun ise, hem sosyo-ekonomi, hem umursamazlık, hem de paket yiyeceğin aşırı lezzetli oluşuyla açıklanabilir.

Yaprak Özer: Annenin bebeğini emzirmesi de ileride sağlık probleminin olmaması ve obeziteye yakalanmaması için çok önemliymiş. Böyle bir ilişki var mı?

Yasemin Bradley: Bilimsel olarak böyle bir ilişki var. Hatta, daha da ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir araştırma daha var.  Annenin daha doğum yapmadan önceki beslenmesi, çocuğun şişman olup olmayacağı konusunda da bir gösterge olabileceği düşünülüyor. Diyelim, anne iyi beslenemiyor. Ya maddi açıdan yeterli yiyecek sağlayamıyor veya günümüzde pek çok kadında olduğu gibi, fazla kilo almamak için iyi beslenmekten kaçınıyorlar. Ben bunu çok eleştiriyorum; çünkü hamile annenin beslenmesi, bebeğin zekasından bağışıklık mekanizmasına kadar her şeyde etkili oluyor. Aynı şekilde, doğumdan sonra da sütü için beslenmesi çok önemli. Anne yetersiz beslenirse, çocuk bunu anne karnında bir tür açlık olarak nitelendiriyor ve daha anne karnında yağ depolamaya başlayabiliyor. Biz biliyoruz ki, belli bir yaştan sonra yağ hücre sayımız değişmiyor. Biz şişmanlayınca ne oluyor? Yağ hücresi büyüyor. Bu çocuk daha anne karnında o yağ hücrelerini depoluyorsa, demek ki ileride şişman bir birey olma olasılığı artacaktır.

Yaprak Özer: Siz hep böyle zayıf mıydınız?

Yasemin Bradley: Ben en fazla 60 kiloya kadar çıkmışımdır. Şu an 54-55 arası gidip geliyorum. Üniversite yıllarında, aradan 20 sene geçtiğini düşünürseniz, 51 kilo kadardım. Demek ki 4-5 kilo oynuyorum. Depresif ve çok yoğun olduğum bir dönemde 60 kiloya kadar çıktığımı hatırlıyorum.

Yaprak Özer: Neydi o 4-5 kilonun hikayesi?

Yasemin Bradley: Çok çalışıyordum. Akşam geç saatte eve geliyordum. Bütün gün hastalarla uğraşıp eve dokuzda geliyordum ve sofraya oturuyordum. Vejetaryen bir beslenme tarzı, ardından kuru yemiş ve çikolata yiyordum.

Yaprak Özer: İnsanın gözü mü dönüyor?

Yasemin Bradley: Çok çalışınca aşırı strese girebiliyorsunuz. Sonra onu dengelemeyi öğrendim.

Yaprak Özer: Ne yapıyorsunuz şimdi?

Yasemin Bradley: Daha erken bitiriyorum.

Yaprak Özer: Nasıl besleniyorsunuz?

Yasemin Bradley: Yurtdışı turları, ailem ve arkadaşlarımla buluştuğum zamanlar hariç, beslenmemi oturttum ve memnunum.  Pek çok insanda olduğu gibi, yemek düşlemem; ama tatlı düşlerim. Restorana gittiğimde önce tatlı menüsüne bakarım.

Yaprak Özer: Yani sizin de zaaflarınız var.

Yasemin Bradley: Tabi ki. Bir tüyo verebilirim. Son akşam yemeğimi, arkadaşlarımla buluşmadıysam, 5 ve 6 arası yiyorum. 40 yaş ve sonrası tüm kadın ve erkeklere bunu öneririm; çünkü inanın, kiloyu korumakta çok başarı sağlıyor. Çok geç saatte yemek yemeyin. Şöyle düşünün; nasıl çiçekler güneşi gördüklerinde taç yapraklarını açıyorlar ve gülümsüyorlar; ama güneş ortadan kaybolduktan sonra kapanıyorlar. Bizler de birer canlıyız. Işık varken açıyoruz, vücudumuz daha iyi çalışıyor. Saatte 100 kalori kadar yakıyoruz. Oysa bu kalori harcamamız akşam saatlerinde 70’lere düşüyor.

Yaprak Özer: Uzun saatler çalışıyoruz ve o saatte son yemeğimizi yeme şansımız yok. Peki, ne yapacağız o zaman?

Yasemin Bradley: Çok basit iş yerindeyken 5 ile 6 arası, eğer küçük bir buzdolabınız varsa, probiyotik yoğurt  ve yulaf ezmesi bulundurursunuz. Yulaf ezmesini okside olmasın diye buzdolabında bulundurmak güzel bir şey. Taze meyve de bulundurursunuz. Bunları karıştırıp akşam yemeğinde bunu yersiniz.

Yaprak Özer: Peki, gözümüz nasıl doyacak?

Yasemin Bradley: Eve gittiğinizde meyve yersiniz. Çok acıkırsam, o diyet bisküvilerden yarım paket kadar yiyebiliyorum. Kuruyemiş bir avuç kadar yiyebiliyorum, daha fazla değil. Örneğin sayılı badem yiyorum; 10-15 tane gibi veya bir kapalı avuç fındık yiyorum.

Yaprak Özer: Bir grup insan bu duyduklarından hiç mutlu olmuyordur.

Yasemin Bradley: O zaman sizin gibi genetik olarak ince olmaya programlılarsa, öyle görünüyorsunuz, o zaman ince kalırlar. Benim gibi genetik olarak ince olmaya programlı değillerse, dikkat etmedikçe şişmanlayacaklardır.

Yaprak Özer: Ne demek genetik olarak ince olmamak?

Yasemin Bradley: Ailemde kilolu insanlar var. Babamın tarafında özellikle şişman ve aşırı şişman insanlar var. Demek ki, benim genetiğimde de var. Nitekim, iki ablama baktığımda hep şunu gördüm; 40’tan sonra kilo almaya başladılar. Dedim: “Benim de geleceğim böyle. O zaman benim daha dikkatli olmam lazım”. Annemin fotoğraflarına bakıyorum; beş doğum yapmış olmasına rağmen, diğer Türk kadınlarıyla kıyasladığımızda hala ince sayılır; ama gösterge ortada. Bizler anne babamızın ve akrabalarımızın genetik olarak değerlerini taşımıyor muyuz zaten? Demek ki, ben de kilo alabilecektim. Nitekim yemeği biraz arttırdığımda, az önce söylediğim gibi, şişmanladığımı gördüm. Benim hayatım boyunca dikkat etmem gerekiyordu.

Yaprak Özer: Bu yönetmek değil mi?

Yasemin Bradley: İnsanın kendi bedenini yönetmesi.

Yaprak Özer: Sabah ne yersiniz? Çok yer misiniz?

Yasemin Bradley: Hayır, öyle çok büyük bir kahvaltıyı anca çok özel bir kahvaltıysa yaparım. İngiliz kahvaltısını severim. İngiltere’ye gittiğim zaman mutlaka İngiliz’lerin fasulyeli, yumurtalı kahvaltısını yaparım.

Yaprak Özer: Peki, ne yiyorsunuz sabahları?

Yasemin Bradley: Sabahları küçük bir kase, bazen yoğurdu kendim yapıyorum, probiyotik yoğurdun içine iki kaşık kadar yulaf ezmesini ve mutlaka ya bir elmanın rendesini ya da ufak bir muzu ekliyorum.

Yaprak Özer: Siz çok değişik besleniyorsunuz. Ekmek, peynir, zeytin, çay nerede bunun içerisinde?

Yasemin Bradley: Haftanın 3-4 günü bahsettiğim şekilde besleniyorum. Diğer günlerde bir tane haşlanmış yumurta, iki dilim ekmek, bir tatlı kaşığı kadar zeytinyağı, bir dilim light peynir veya sürme peynir yiyorum. Keçi peynirini çok seviyorum. İzmir taraflarında Armola diye bir peynir var. Herkese tavsiye ediyorum, Fransızlar bile peşinde o peynirin. Balı çok seviyorum. Anneannem 97 yaşına kadar yaşadı ve her gün tereyağı ve bal yerdi. Ben de diyorum ki, genetiğimde olduğuna göre demek ki, onun izinden ben de devam edebilirim. Zaten haftada en az iki kere, bazen daha fazla o tereyağı balı yapabiliyorum.

Yaprak Özer: Ya öğlen?

Yasemin Bradley: Öğlenleri proteinimi ve salatamı alırım. Haftada iki kere mutlaka, kendim pişiyorum ve güzel pişiririm, baklagillerden yiyorum. Onları zerdeçallı veya kimyonlu yapıyorum. Bunların anti-kanserojen oldukları da belirlendi. Güzel bir nohut köri veyahut mercimek köri, yanında da yasmin pirinci mutlaka yiyorum. Geri kalanında da, haftada bir kere kırmızı et yiyorum. Kırmızı etle aram çok iyi değil açıkçası.

Yaprak Özer: İyi olmalı mı peki?

Yasemin Bradley: Belli bir yaştan sonra çok iyi olmasa daha iyi olur; çünkü Dünya Kanser Araştırma Vakfı’nın geçen yıl yayınladığı raporda haftada 300 gr, maksimum 500 gr kırmızı et tüketilmesi yazıyor. Çünkü kolon kanserleri tüm sıralamada akciğer ve memeden sonra üçüncü sırada yer alıyor. Gitgide de sıralamada diğerlerini zorluyor.

Yaprak Özer: Onların yanı sıra balık ve tavuk mu tüketiyorsunuz?

Yasemin Bradley: Balığı akşam da yerim. Tavuğu ara sıra yiyorum; ama ben daha çok balıkçıyımdır. Omletle çırpılmış yumurtayı da çok severim. Proteinimi oradan alıyorum. Öğleden sonra da, dediğim yoğurtlu yulaflı karışımımı yiyorum eğer evdeysem. Dışarıda yemek için birileriyle buluşacaksam da mutlaka diyorum ki; saat dokuzda değil, yedide buluşalım. Bunun için zorlarım insanları. Türkiye’de biraz geç buluşuluyor ve sonra yemekler sindirilmiyor. Brunch hiç sevmem ve gitmem. Beni çağırsınlar istemem. Çok ekmek yeniyor, o zaman da şişiyorsunuz.

Yaprak Özer: Çalışan insanlar neye dikkat etmek zorunda? Nasıl beslenmeli?

Yasemin Bradley: Benim hayatımda motto edindiğim bir takım sözler olur. Bu şimdiye kadar ‘kapı çalana açılır’ diye bir sözdü. Kısa bir süre önce Apple’ın kurucusu Steve Jobs’ın hayat hikayesini okudum. Çok güzel bir roman herkese öneririm. Ben biraz teknoloji özürlü bir tipimdir, teknolojiye daha çok ilgi duymamı sağladı bu kitap. Orada bir söz okudum ve çok hoşuma gitti. Bob Dylan, ünlü Amerikan şarkıcı ve şair, diyor ki “Doğmakla meşgul olmayanlar, ölmekle meşguldür”. Çok hoşuma gitti bu. Şimdi bundan sonra, bunu motto edineceğim. Amacım ömür boyu çalışmak. Ölene kadar çalışabileceğim şekilde ilerlemek istiyorum. Belki ileride bu kadar aktif olmayabilirim. İngiltere’de küçük kanserle savaş mağazaları vardır. Yaşlı kadınlar giderler, haftada iki gün çalışırlar. Emin olun o kadar yaşarsam, öyle bir şey yapmayı düşünüyorum.

Yaprak Özer: Uzun süreli ayakta kalabilmenin sırrı nedir?

Yasemin Bradley: Bence insanın yaptığı işi sevmesi çok önemli. Hayatta en büyük motivasyonum para kazanmak olmadı, yaptığım işi sevmek oldu. Örneğin, haber spikeri olmak için TRT sınavlarını kazandığım zaman annem ve babam, ama özellikle çocuklarından birinin doktor olmasını isteyen babam, çok üzüldü ve kırıldı. Onun aklına starlık sistemlerinin döndüğü, insanların magazinlerde görüldüğü alanlar geliyordu.  Sonra kendimi nasıl koruduğumu, nasıl istikrarlı bir şekilde gittiğimi gördü. En son ödül aldıktan sonra dedi ki: “Evet, sen bu işi çok iyi yapıyorsun” ve bu benim için bir gurur kaynağı olmuştu; ama açıkçası tekrardan doktorluğa dönmemden daha çok memnunlar, onu görüyorum. Ben haber spikerliği yaparken, işimi çok severek yapıyordum. Şimdi yaptığım işi de inanılmaz severek yapıyorum. Konferanslara hevesle gidiyorum, insanları hevesle görüyorum, şirketlere severek danışmanlık yapıyorum. Mavi ya da beyaz yakalılara toplu bir şekilde bir şeyler anlattığım zaman, bunları severek yapıyorum.

Yaprak Özer: Bunları yapabilmek için bir enerjiye ihtiyacımız var. O enerjiyi nereden alacağız?

Yasemin Bradley: İstanbul’da uyanık olmak mümkün mü, emin değilim. Bugün camı açtım, inanılmaz bir hava kirliliği vardı. Bir toplumun oksijen almadan çok uyanık olması, çok mümkün değil. Bu incelenmesi gereken bir konu; ama son dönemde her konferansa gittiğimde açıkçası tebrik etmeye başladılar, ekonomik açıdan çok iyisiniz diye, Türkiye’nin bu durumu karşısında gururlandım açıkçası. İlk defa böyle tepkilerle karşılaşıyorum son bir yıldır. Bence belli bir kiloyu koruyabiliyorsanız, kendinizi aktif ve genç hissediyorsunuz. Fazla kilo insanların kendini hantal, ağır ve orta yaşlı hissetmelerini sağlıyor. Tabi ki yaşlarımız ilerliyor. Artık bir genç kız olmadığımı ben de biliyorum; ama yaşım ilerlese bile, belli bir kiloyu koruduğum için yataktan fırlayarak ağrılarım olmadan kalkabiliyorum. Benim yaşımda bazı insanların bel ağrıları başlamış olabiliyor. Kilolu olduğu için daha 40 yaşında bile merdiven çıkmakta zorlanan insanlar var. Ben çok rahat jean’imi çekip dışarıya çıkabiliyorum. İnsan kendini genç hissettiği sürece ve duyargalarını topluma açtığı sürece çok daha ileriye gitme şansı yüksek.

Yaprak Özer: İdeal kilo nasıl olmalı?

Yasemin Bradley: Kilonuzu boyunuzun karesine böleceksiniz. Metrekare başına düşen kilo eğer 20 ile 25 arasında ise normalsiniz. 25 ile 30 arasında ise, fazla kilolusunuz. 30 ile 40 arasında ise, obezsiniz. Eğer metrekare başına 40’ın üzerinde kilo düşüyorsa, gross obez denir ki bu; kliniklerde tedavi edilmesi gereken bir orandır. Bu tür istatistiklerde oranlar geniş tutulabiliyor. İnsanları ‘ben nasıl olsa normalim’ fikrine sürükleyebiliyor. Bir nokta daha ilave edebilirim. Dünya Kanser Araştırma Vakfı’nın kansere karşı korunmak için özellikle üzerinde durduğu sekiz ana kural var. Bunlardan bir tanesi de; olabildiğince ince olun; çünkü yağ dokusu artık bir endorfin organ kabul edildi ve bir takım hormonlar salgılıyor.

Yaprak Özer: Meme kanseri için değil mi özellikle?

Yasemin Bradley: Sadece meme kanseri değil, bir rahim kanseri türü var. Onda da yağ dokusu en büyük tetikleyicidir. Yağ dokusu ile kadınlardaki bazı kanser türleri arasında direk ilişki vardır. O yüzden, mümkün olduğunca ince olmaya gayret edelim. Ayrıca, Türk halkında yapılan bir takım incelemelerde yağ dokumuzda bir takım tarım ilaçlarını bulundurduğumuzu görmüş bilim adamları. Bu şaşılacak bir şey değil, yağ dokusu toksinleri daha fazla biriktirme eğilimindedir. Ne kadar yağ dokunuz fazlaysa, o kadar çok toksin biriktirirsiniz, yani zehir biriktirirsiniz.

Yaprak Özer: Doğru sandığımız bazı yanlışlar var hayatımızda. Bunları bir de size soralım. Su içersem zayıflar mıyım?

Yasemin Bradley: Su, zayıflamaya yardımcı bir ajandır; çünkü 0 kaloridir. Örneğin; Amerikalı Prof. Barry Popkin’in bir savı var. Bir günde bir Amerikalının şekerli içeceklerden aldığı kalori yaklaşık 300. Sadece bunu suya çevirsek bile, kilo vermede başarı sağlayabiliriz.

Yaprak Özer: Sigarayı bırakan herkes kilo alır mı?

Yasemin Bradley: %90’ı kilo alır. Ben hastalarıma bunu hemen söylemeyi tercih etmem; çünkü bazıları sigarayı kilo vermek için kullanma eğilimine giriyorlar. Özellikle genç kızlar için konuşuyorum; çünkü sigara tat alma duyunuzu baskıladığı için, aynı nezle olduğunuz zamanı hatırlayın, yiyeceklerden keyif almazsınız. Bir nezle boyunca 1-2 kilo kaybedenler olur ve hatta, sonra sevinirler hiç olmazsa kilo verdim diye. Hemen hemen aynı mekanizma gibi düşünün. Nikotin ile kalın bağırsak arasında bir ilişki var. Bir şekilde tuvalete çıkmanızı kolaylaştırır; ama kabızlığı çözmek için bunu kullanmak yanlıştır. Bir de tat alma duyunuzu baskıladığı için iştahı baskılar. Sigarayı bırakan kişi de tekrar yiyeceklerin tadını almaya başlıyor. Keyfi yerine geliyor ve yemek yemeye başlıyor.

Yaprak Özer: Detoks yapmak iyi bir şey midir?

Yasemin Bradley: Detoks havalı bir sözcük, detoks içecek kavramı adeta yerleşti. Detoks içecek kavramını ben şöyle görüyorum; sağlığa yararlı toksinleri atmanıza yararlı olacak bir içecek. Nedir? Bir takım meyve  ve sebze suları. Ancak üç gün, beş gün veya bir hafta sadece sebze, meyve suyu içirilen programlar var. Bunu çok tehlikeli buluyorum ve vücudu yorabileceğini düşüyorum. Bu vücut için bir travmadır. Öyle bir mekanizmamız var ki, kararında yediğiniz zaman her şeyi metabolize edebiliyoruz, sindirebiliyoruz, bir problem yok. Her insan eşsiz. Kimimize iyi gelen kimimize iyi gelmeyebiliyor.

Yaprak Özer: Yani kilo vermek bir şablona bağlı değil mi?

Yasemin Bradley: Herkes için farklı.

Yaprak Özer: Elma sirkesi içersem zayıflar  mıyım?

Yasemin Bradley: Böyle bir etkisinin olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış değil; ama bakın şu olabilir, az önce Habertürk Gazetesi’nde gördüm, İngiltere’de hipnozla bir kadına midesine kelepçe takıldığı inandırılmış ve bu kadın inanılmaz kilo vermiş. Bu örnek, beynin vücut üzerindeki etkisini o kadar güzel gösteriyor ki; çünkü genelde kilo almanın en büyük nedenlerinden biri, kişinin geleceğe karşı umutsuz olmasıdır. Özellikle kadınlarda bu çok yaygın. Dikkat edin, genelde çalışmayan ev kadınlarında, maddi durumu da iyi değilse, kilo çok görülür.

Yaprak Özer: Tuz kullanıyor musunuz?

Yasemin Bradley: Tansiyonum düşük olduğu için kullanıyorum. Kışın tuz kullanmam; çünkü bütün yiyeceklerde var; süt, ekmek, yoğurt…

Yaprak Özer: Süt içiyor musunuz?

Yasemin Bradley: İçiyorum ama soya sütünü tercih ediyorum. Daha çok yoğurt yiyorum, zaten yoğurtta kalsiyum daha fazla. Eğer şöyle bir karşılaştırmalı bakarsanız, kutu üzerlerinde göreceksiniz. Yağsız yoğurtta daha da fazladır. Nedeni konsantre olması.

Yaprak Özer: Uzmanlar bizi işlem görmüş malzemelere karşı uyarıyor.

Yasemin Bradley: Kilo probleminiz varsa, light yoğurt yemeniz daha doğrudur; çünkü orada amaç kilo verdirmeye çalışırken, kişinin bir günde aldığı kaloriyi kısması. Diyelim, kişi ben yağsız peynir yiyemem, tam yağlı peynir isterim derse; küçük yer ama yağlısından yer. Bu problem değil. Böyle dengeleyebilirsiniz.

Yaprak Özer: Tuz yazın var, kışın yok dedik.

Yasemin Bradley: Çünkü bütün bitkiler, sebzeler yediğiniz marulun, ıspanağın içinde tuz var. Sodyumu topraktan çekiyorlar zaten, fazlasına gerek yok. Annelerimiz çok yapardı. Tuzun içine pirinç koyarlardı ki nemi alsın ve tuz yapışmasın. Aynen onun gibi düşünün, tuz da vücutta tutulan sıvıyı tutuyor. O zaman ne olacak? Vücutta dolaşan sıvı miktarı artacak ve kalbiniz daha fazla yükle savaşmak zorunda kalacak. Tansiyon artıyor, kalp yetmezliği…

Yaprak Özer: Tatlı yemeği seviyorum demiştiniz.

Yasemin Bradley: Kendim evde tatlı yaptığım zaman meyve ya da içecek hazırladığımda bal karıştırıyorum. Balı seviyorum, doğal bir şeker olduğu için.

Yaprak Özer: Canınız çok istediğinde yapıyor musunuz?

Yasemin Bradley: Yapıyorum tabii.

Yaprak Özer: Yasaklarınız var mı?

Yasemin Bradley: Patates kızartması çok severim. Bu benim en büyük yenilgim diyebilirim. Fakat, evimde patates kızartması yapmıyorum. Yılda iki maksimum üç kere dışarıda yiyorum. Bunu itiraf edebilirim; bayıldığım bir şey. Bazen millet yerken ağzım sulanarak bakıyorum; ama çok yemiyorum, kesin kansorejen, onu biliyorum.

Yaprak Özer: Peki un, o da yasaktır.

Yasemin Bradley: Yasak diye bir şey yok bence. Her şeyi yiyebilirsiniz; ama kararında yiyebilirsiniz. Ben o zaman bir zararının olacağını düşünmüyorum; ama kesin kanserojen olduğu bilenen kesin şeyler var. Alın işte, patates kızartması. Artık bunu bile bile oturup her gün yerseniz, ondan sonra ne olur bunu ben bilemem.

Yaprak Özer: Kırmızı şarap iyi midir, değil midir?

Yasemin Bradley: Kırmızı şarap en son İngiltere’de Leicester Üniversite’sinden Will Steward, bakın hep isimle konuşurum ki bilginin nereden çıktığı belli olsun, en son Antalya’da katıldığım kanser ve beslenme konferansında bunun sunumunu yaptı. Fransa’nın güneyinde kanser oranı %40 az. Araştırdıklarında görüyorlar ki 1/3 şişe kırmızı şarap içiyor bu insanlar. Bu kadar miktarın içinde 5 mg kadar üzümün kabuğunda bulunan resveratrol maddesinin olduğunu buluyorlar. Araştırmalara bakıyorlar ki kanseri engelliyor. Biz şarap içen bir toplum değiliz. Çok yaygın değil Türkiye’de. Biz üzüm yiyebiliriz, üzümün kabuğundan alabiliriz bunu.

Yaprak Özer: Spor yapar mısınız?

Yasemin Bradley: Haftada beş kere evimde bandım var. Bantta 40-45 dakika yürüyorum. O kadarına dayanabiliyorum. İtiraf ediyorum, bence sıkıcı bir şey.

Yaprak Özer: Bunun dışında sportif faaliyetleriniz var mı?

Yasemin Bradley: Dansı çok severim. Bantta yürümekten sıkıldığım zaman, çeşitli dans dersleri de aldım, tek başıma dans ediyorum. Diyelim o gün 40 dakikayı dolduramıyorum, son 15 dakikasını istediğim müziği koyup dans ederek tamamlıyorum. Hareket edeyim, o ter devam etsin diye. Açıkçası ben çözümü böyle buldum. Toplu spordan hoşlanan insanlar da var. Bence gitmeliler tabi ki; ama ben yapamıyorum.

Paylaş