Bayram Şekeri mi Demeli

Önümüzde koca bir bayram tatili var. Türkiye’de hayat bayram havası içinde. Alkışladığımı sanıyorsunuz değil mi? Yanıldınız işte! Neyin bayramını yapıyorsak…”;”

İşsizlik bizde, ekonomik durgunluk bizde, savaş bir kapı ötemizde, terör bizde, fakirlik bizde… Hayır ama… Olur mu hiç öyle şey! Biz tatil yapmalıyız. Üstelik bu tatili 10 gün gibi uzun döneme yaymalıyız. Tatil bizim de hakkımız.

Bazılarınızın bana kızacağını, işgüzarlık yaptığımı söyleyeceğinizi biliyorum. Haklı da olabilirsiniz. Ama ne yapalım ki, bu durumu haklı bulmuyorum. Türkiye’nin ayranı yok içmeye, tatile çıkıyor 10 günlüğüne…

Günlerdir bayrama çıkacağız diye hazırlık yapıyoruz. İki günlük işi bir güne sığdırıyoruz. Günler yaklaştıkça tempomuz giderek artıyor. Bayram, sonunda bir işkenceye dönüyor. Çünkü bayrama kadar iş yetiştireceğim diye zombi gibi oluyorsunuz. Hayat duracak ya, durmadan yakalamak lazım. Bayrama kadar acil olan işleri yapabilirseniz, yaptırabilirseniz, şanslısınız. İşler yetişmediği için sizinkiler de ele alınmak üzere sıraya girebilir.

Bunun bir de geri dönüşü var tabii. Kimse onu düşünmüyor. Bıraktığınız hayatı geri alabilmek için uğraşıyorsunuz. Adaptasyon… Birikmişler. Normallere hiç sıra gelmiyor. Nasıl gelsin Allah aşkınıza! Ben üstüme vazife olmasa da,  bu 10 günlük ayrılığı yaşanmıyor kılmak, kavuşmayı sancısız yapmak için sizi birbirinden sevimsiz haberlerle bırakacağım. Göreceksiniz dönüşünüz sancısız olacak. Herkes bayramda şeker ikram eder, biz kinin.

Bolluk Yüzünden Kıtlık

Dünya ekonomisinde tuhaf gelişmeler yaşanıyor. Örneğin ABD ekonomisi son 20 aydır büyüyor. Bu mutlu bir haber olarak algılanabilir, ama değil. ABD’de iş piyasası küçülüyor.

ABD önlenemez bir iş kaybı içinde. Alliance Capital tarafından hazırlanan bir raporda ABD’nin sürekli iş/meslek ihraç  ettiği belirtiliyor. Ancak rapor yalnızca ABD’nin değil, dünyanın 20 büyük ekonomisinin 1995 ile 2002 yılları arasında 22 milyon iş kaybettiğini ortaya çıkardı. Şu sıralar, neredeyse en hızla gelişen tek ülke olan Çin’de bile iş kaybı yaşanıyor. Alliance Capital ekonomistlerinden Joseph Carson’a göre sorun, bolluk içinde yaşamamız. Bayram bolluğu da bunların içinde sıralanabilir. Sorun, hiç bir şeyden az olmaması. Diğer bir ifadeyle çok üretim yapılıyor… Bolluk yüzünden kıtlık yaşıyoruz ve bolluk nedeniyle gelecek her zamankinden daha puslu. İşin garibi gelişmiş ekonomiler son ekonomik krizi 30 yıl önce yaşamışlardı. Yaşanmış olanlar zaman içinde biraz unutuldu, unutulmayanların ise bugün yaşananlara çok benzemediği söyleniyor. Aşağıda gözünüzden kaçmış olabileceğini düşündüğüm haberler var. Her nerede olursanız olun bu bayram, bolluk içinde yaşadığınız tatil günlerini renklendirmek için aşağıdaki bayram bonbonlarını size sunuyorum.

Ekonomi Büyüse de İşsizlik Artacak

Viyana Karşılaştırmalı Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (Vienna Institute for Comparative International Economics) tarafından yapılan son araştırmaya göre, AB’nin son genişlemesi bir yanda ekonomik büyümeyi artırırken, diğer yanda işsizlik oranlarını da yukarıya çekecek.

Gelecek Mayıs’ta AB’ye katılacak olan 10 yeni üyenin şu anda neredeyse büyümeyen AB ekonomisine yeni bir ivme kazandıracağı varsayılıyor. AB’ye yeni üye olacak ülkelerin yıllık büyüme oranları, mevcut AB üyelerine göre ortalama yüzde 2 daha yüksek ve uzun dönemde de bu farkın korunması bekleniyor.

Ancak, genişlemenin bir başka ekonomik sonucu da işsizlik oranlarındaki artış olacak. AB’de mevcut işsizlik oranı yüzde 8.3. Yeni üye olacak ülkelerde bu oran ise ortalama yüzde 15. Enstitü’nün araştırmasına göre hızlı ekonomik büyümeye karşın, bu oranlar değişmeyecek.

En Yüksek İşsizlik Türkiye’de

İş-Kur Çalışma Raporu’na göre Türkiye, Ağustos 2003 itibariyle, OECD ülkeleri içinde işsizliğin en yüksek yaşandığı dördüncü ülke oldu.

Ağustos 2003 itibariyle ortalama işsizlik oranı, Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerde yüzde 8.8, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 7.3 oldu.

Türkiye,  Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri içinde, Polonya, Slovakya ve İspanya’nın ardından işsizliğin en yüksek yaşandığı dördüncü ülke.

Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, İşsizlik oranı yılın üçüncü çeyreğinde sınırlı oranda gerileyerek yüzde 9.4’e indi. Toplam işgücüne katılma oranı ise yüzde 50.5 olarak gerçekleşti. İşsizlik oranı kentlerde yüzde 13.5 iken, kırsal yerlerde yüzde 4.6 düzeyinde bulunuyor. Eğitimli genç nüfusun işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 30.7’den yüzde 31.8’e yükseldi. Eğitimli gençler arasında işsizlik, en çok kentsel yerlerde gözlendi. Kentsel yerlerde eğitimli gençler arasında işsizlik oranı toplamda yüzde 34.2, erkeklerde yüzde 31.5, kadınlarda ise yüzde 38.4 olarak tahmin edildi. Kırsal yerlerde bu oran toplamda yüzde 25.7, erkeklerde yüzde 24.2, kadınlarda ise yüzde 29.4 oldu.

Bizdeki İşsizlik Çok Tehlikeli

Dünya Bankası, Türkiye’de yoksulluk üzerine yaptırdığı genel çalışmanın bir parçası olarak, işsizlik ve istihdam üzerine hazırlattığı projeyi bir ön raporla duyurdu. Dünya Bankası’na göre, Türkiye’de yaşanan işsizlik ‘çok tehlikeli’.

Rapor, Türkiye”deki işsizliği, ‘eğitimli genç nüfusun’ iş  bulamaması olarak nitelendiriyor ve hızla yükseldiğine işaret ediyor. Şu anda Türkiye’deki 20 – 24 yaş arasındaki gençlerden lise mezunlarının yüzde 45’i, üniversite mezunlarının da yüzde 31’i iş bulamıyor. Bu oran 25 – 29 yaş arasında lise mezunlarında yüzde 23, üniversite mezunlarında yüzde 10 düzeyinde görünüyor.

İnşaat İşçileri, Kadınlar ve Kamu

Dünya Bankası raporuna göre, Türkiye’de inşaat sektörü gün geçtikçe küçülecek. Bu nedenle de özellikle köyden kente göç eden ve çoğunluğu vasıfsız işçi olarak inşaat sektöründe çalışan popülasyonun karşısında ciddi bir işsizlik tehlikesi bulunuyor.

Türkiye’de ayrıca çalışması gereken, yani çalışma yaşındakilerin yalnızca yüzde 46’sı bir işte çalışıyor. Bu oran Avrupa’da işsizliğin en yüksek olduğu İspanya’da bile yüzde 55 düzeyinde. Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 62.Türkiye’de çalışabilecek durumdaki özellikle kadın nüfus artık iş bulabileceği umudunu yitirdiği için iş aramıyor.
İstihdam edilenlerin yüzde 52’si herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışıyor.

Asgari ücret ise imalat sanayi ortalama ücretinin dörtte biri düzeyinde. Asgari ücretin ortalama standarda yükselebilmesi için iki kat artması gerekiyor. 1990’larda yaşanan ekonomik krizlerin çalışanlar üzerindeki etkileri ele alındığında, Türkiye’de imalat sanayiinde 1990 – 1995 arasında ortalama 6 bin 377 dolar olan yıllık ücret düzeyi, 1996 – 2000 arasında 4 bin 917 dolara kadar geriledi.

Kamu sektöründe istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3.5 azalışla, 3 milyon 32 bin kişi olarak tahmin edildi. Kamu sektöründe çalışanların yüzde 74.3’ü kentsel yerlerde bulunmuşken, toplam istihdam içinde kamu istihdamının payı geçen yılın Eylül ayı sonu itibarıyla yüzde 13.8 iken, 2003 yılının üçüncü döneminde yüzde 13.5 olarak gerçekleşti.

AB, Bilgi Çalışanı Yoğun

Avrupa Topluluğu İstatistik Ofisi Eurostat’ın Topluluk İşgücü Araştırması’nda yer alan bir rapora göre, 2002 yılı itibarıyla AB’de istihdam edilen 163 milyon çalışanın yüzde 7.4′ü yüksek teknoloji ve orta derecede yüksek teknoloji kullanan sektörlerde, yüzde 33.3′ü ise bilgi-yoğun hizmet sektörlerinde  çalışıyor.

Avrupa Birliği’nde bilgi yoğun hizmet sektörlerinde istihdam edilen çalışan sayısı gittikçe artıyor. Bu sektörlerde 1997-2002 arası ortalama istihdam artışı yüzde 3.1 oldu. Yüksek ve orta dereceli yüksek teknoloji ile üretim yapan sektörlerdeki büyüme nispeten daha yavaş ve yıllık ortalama yüzde 0.9 olarak gerçekleşti.

AB’de çalışanların yüzde 40′tan fazlası yüksek teknoloji ve bilgi-yoğun sektörlerde istihdam ediliyor. Bu sektörde çalışanların oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 11.4 ile Almanya. Almanya’yı yüzde 7.4 ile İtalya ve Finlandiya izliyor.

AB’de hizmet sektöründe istihdam edilen 111 milyon kişiden 54 milyonu bilgi yoğun hizmet sektöründe çalışıyor.

20 Yılda Bir Trilyon Borç Yapmışız

Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) araştırmasına göre, Türkiye 20 yıllık dönemde 243 milyar doları dış borç olmak üzere toplam 1 trilyon dolar borçlandı.

Türkiye, son 20 yılda 1 trilyon dolardan fazla borç aldı, bu dönemde 316 milyar dolar da faiz ödedi, yatırımlara ise yalnızca 170 milyar dolar ayırabildi. ATO’nun , “Borç Ekonomisinin 20 Yıllık Seyri” araştırmasına göre Türkiye, 1983-2003 döneminde 243 milyar doları dış, 811 milyar doları da iç borç olmak üzere toplam 1 trilyon 55 milyar dolar borcun altına girdi. Türkiye, aynı dönemde 81 milyar dolar dış, 235 milyar doları da iç borçlar için olmak üzere toplam 316 milyar dolar faiz ödedi.

Bir trilyon dolardan fazla borçlanmaya gidilen bu dönemde, kamu yatırımları için ayrılan para ise 170.1 milyar dolar düzeyinde kaldı. İç ve dış borç faizlerinin milli gelire oranı 1983’teki yüzde 3.2’lik düzeyinden 2001 yılında yüzde 25.3’e ulaştı. Bu oran 2002’de yüzde 17.9’a, 2003’te yüzde 14’e geriledi.

Araştırmaya göre, Türkiye bugünden itibaren hiç borç almasa bile 2010 yılına kadar 123 milyar doları iç, 147 milyar doları da dış borç olmak üzere toplam 270 milyar dolarlık geri ödeme gerçekleştirecek.

2008′e Kadar 70 Milyar Dolar Ödeyeceğiz

Hazine verilerine göre, bu yıl Eylül sonu itibarıyla 2003-2008 yılları arasında konsolide bütçe dış borç anapara ve faiz geri ödemeleri toplam 70.5 milyar dolara ulaşıyor.

Bu ödemelerin 53.3 milyar doları anapara, 17.2 milyar doları da faiz ödemelerinden oluşuyor. Aynı dönemdeki ödemelerin yüzde 43’ü (30.1 milyar dolar) tahvillerden, yüzde 57’si (40.4 milyar dolar) de kredilerden kaynaklanıyor.

Verilere göre, 70.5 milyar dolarlık toplam borcun yüzde 78’inin 2006 sonuna kadar ödenmesi öngörülüyor. 2006 yılındaki borç servisinin 10.7 milyar dolarlık bölümü ise Uluslararası Para Fonu’na yapılacak ödemelerden oluşuyor. IMF geri ödemelerinin 2006 yılında yoğunlaşması, 2004-2005 yılları arasında erken ödeme seçeneği yerine normal ödeme seçeneğinin kullanılmasından kaynaklanıyor.

Rapora göre, Türkiye’nin tercih etmesi durumunda 2006 ve sonraki yıllarda da IMF’ye yapılacak geri ödemelerde erken ödeme planından normal ödeme planına geçme hakkı da bulunuyor.

Yılın son üç ayında 23 katrilyon, 2004 yılının ilk dokuz ayında ise yaklaşık 110 katrilyon liralık iç borç servisi yapacak.

Gelecek yılın ilk üç çeyreğinde yapılacak kesinleşmiş iç borç ödemelerinin yaklaşık 40 katrilyon liralık kısmı faiz, 70 katrilyon lirası ise anapara ödemesi olacak. Gelecek yılın ilk üç çeyreğinde yapılacak dış borç ödemelerinin tutarı ise 13. 2 katrilyon lira olarak gerçekleşecek.

Polonya/Macaristan Kadar Olamadık

Türkiye’de  doğrudan yabancı sermaye yatırımı 2001 yılında 3,2 milyar Dolardan, 2002 yılında 1 Milyar Dolara düştü.2002 yılı sonunda Türkiye’deki yabancı yatırım stoku 18,5 milyar Dolara ulaştı.

AB’ye üye olacak olan Doğu Avrupa ülkelerinden örneğin Çek Cumhuriyeti’nde yabancı sermaye yatırım stoku 38,4 milyar Dolar, Macaristan’da 24 milyar oldu.

Polonya’da 1995 yılında 97 milyar Euro olan ulusal gelir, 6 yıl içinde 100 milyar Euro artarak 2001 yılında 196 milyar Euro’ya tırmandı.  Macaristan’da 1995 yılında 34 milyar Euro düzeyindeki ulusal gelir 6 yılda 24 milyar artarak 2001 yılında 58 milyar Euro oldu.

Polonya’da aynı zaman diliminde kişi başına düşen ulusal gelir de iki katına çıktı. Polonya’da 1995 yılında 2 milyar 700 milyon Euro tutarındaki yabancı sermaye girdisi, 2001 yılında hemen hemen üç katına çıkarak 6,5 milyar Euro’ya fırladı. Bu süre içerisinde enflasyon da çok ciddi oranda düştü. Polonya’da 1995’te yüzde 28 olan enflasyon, 2001’de yüzde 5’e indi. Macaristan’da ise 1995 yılında yüzde 28 düzeyindeki enflasyon 2001 yılında yüzde 9 gibi tek rakamlı bir seviyeye indi.

Avrupa’nın Bize İhtiyacı Var mı?

Gelecek 20 yılda Avrupa’da ciddi biçimde çalışan nüfusa ihtiyaç olacak. Genç nüfusun azalıp yaşlı nüfusun artması ekonomideki dinamizmi düşürüyor. 64 yaş üstü nüfusun hızla arttığı ülkelerin başında Almanya Fransa ve İngiltere geliyor.

Almanya’da nüfus azalmasının ciddi sorun oluşturmasına ve işsizlik oranındaki artışa rağmen yüksek teknoloji gerektiren sektörlerde çalışacak kalifiye personele büyük ihtiyaç bulunuyor.

Fransa Ekonomi ve Sosyal Konseyi (CSE) tarafından hazırlanan bir rapora göre, Fransa’nın 2010 yılına kadar 150 bin göçmen işçiye daha ihtiyacı olacak. Fransa’da nüfusun giderek yaşlandığına dikkat çeken rapor, iktidardaki sağ hükümetin uyguladığı politikaların tam tersine, Fransa’nın her yıl en az 10 bin göçmen işçi kabul etmesi gerektiğini vurguluyor. Fransa’da aktif nüfus içinde işsizlik oranının  yüzde 10’a ulaşmasına rağmen, Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre, yaklaşık 300 bin civarında iş kadrosu boş.

Gerek Almanya’nın, gerek Fransa’nın bugün ve gelecekte ihtiyaç duyacağı işgücü eğitimli ve kalifiye işgücü. Eğitimin GSMH içindeki payına baktığımızda; Türkiye yüzde 2.2’lik bir oranla (4.4 Milyar Dolar) Almanya (yüzde 4.8-109 Milyar Dolar ), Fransa (yüzde 6.0-88 Milyar Dolar ), İtalya (yüzde 4.9-57 Milyar Dolar), İspanya (yüzde 5.0-28 Milyar Dolar)  -oransal olarak çok düşük görülmese de- mutlak değer olarak oldukça gerisinde kalıyor.

 

Paylaş