Balon Olmasın

Benim balonlarım vardı… Onları kimler aldı… Mutluydu bütün çocuklar…

Benim hayallerim vardı… Onları kimler aldı… Mutluydum ben hayallerle… Biliyorum, bu şarkıyı, yarım yamalak ve yalan yanlış anımsıyorum. Ama böyle bir şarkı vardı. Hatırlasanıza, “Baloncu Amca” söylerdi. Türkiye’de o zamanlar böyle çocuksu şarkılar her yerde çalar, herkes tarafından dinlenirdi.

Daha mı mutluyduk o zamanlar. Yine bir yıl. Yine yeni bir yıl. Her yıl adetten herkes yılın bilançosunu yapıyor. Dikkat ediyorum, son günlerde artık yılın bilançosunu yapmak yetmiyor; herkes hayatının bilançosunu döküyor. Herkes birbirine anlam yüklü mesajlar gönderiyor. Pek çoğunda güzel güzel cümleler alt alta sıralanıyor;

Bu yıl kaç kere başını kaldırıp bulutlara baktın?
Bu yıl kaç kez günü, doğarken yakaladın…
Bu yıl kaç kez seni seviyorum dedin
Bu yıl kaç kez bir çocuğun gözlerine baktın, başını okşadın…

Hayallerim Balon, Balonlarım Hayal

İtirazım yok. Güzel şeyler bunlar ama… Yazan kişinin yazdıklarının hiç birini yapmadığından adım gibi eminim, ama olsun. Söylenenlerin hepsi güzel. Yılda bir kez söylenmeleri bile… Ama…

Düşünsenize, binlerce insan zaten gün ağarırken sokaklara dökülüyor. Onların böyle bir sevinci ne yazık ki olamıyor. “Kaç kere teşekkür ettin?” diye sormak isterdim bu satırların arasında. Dikkat ettim o yoktu. O kadar kabayız ki… Teşekkür etmek hakaret etmek gibi algılanıyor. Başka şeyler de sormak isterdim o satırlarda… Örneğin, kadınlara seslenip, “Geçtiğimiz 365 gün içinde kaç gün kocan seni dövmedi ve sana sövmedi. Say ve mutlu ol” derdim… Bu yıl okula gitmeyen/gidemeyen çocuklara, “Gitmek ister miydin?” diye sormak isterdim. Elimden gelse hepsini okula yollamak isterdim. En çok da küçük kız çocuklarını.

Ekonomi Balonu

Allah’a Şükür, ekonomi iyi gidiyor, erkekler çalıştıkça, kadınlar da, daha çok evlerinde oturma olanağı yakalıyor. Ekonomiden sorumlu Devlet  Bakanı Sayın Ali Babacan, 20 Aralık 2003 tarihli demecinde 2003′ü ve ekonomiyi değerlendirdi. Bu arada kadınları ve onlara verdiği değeri de unutmadı; “Çalışmak zorunda olan kadınların eşleri iyi kazandığı için evde oturmayı tercih ediyor. Bu iyi bir şey.” En genç bakanımız bu sözleriyle tarihe geçti…

Biliyorsunuz, Allah bizi evde oturmamız için dünyaya getirdi. Bir şeye karışmayalım, çocuk doğurup; çocuk büyütelim, evi silip süpürelim ki, erkekler rahat etsin. Eve geldiklerinde bir kap yemek bulsunlar önlerinde. Çocuklar temiz pak olsun.

Neyin nereden ve kaça alındığından erkeklerin haberi olmasın ama memleketi ve ekonomiyi yönetsinler. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Böyle bir zihniyeti rahatlıkla dillendiren, görüntüsü genç ve çağdaş, ruhu ve  kafası (yaşlı demiyorum) eski yöneticiler varken… Kız çocuklarını okula göndermeyip, önce kafalarını sonra bedenlerini eve hapseden siyasilerimiz dururken… Çocuklarını sözde demokrasinin beşiği ABD’de okutan liderlerimiz varken… Hayal kurmak benim neyime!

Balonlarımı Kimseye Vermeyeceğim

Ama ben inadına hayal kuracağım. Öncelikle kimseye muhtaç olmama hayalim var. Biz kadınlar kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız. Biz kadınlar her şeyi bırakıp kız çocuklarımızı kendi ayakları üzerinde duracak kadar iyi yetiştirmeliyiz. Ne babaya ne kocaya mahkum olmayan  kadınlar yetiştirmek zorundayız. Özgür ve bilinçli.

DİE’nin 2003 yılı III. Dönem hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre istihdam edilenlerin yüzde 29’unu (6,5 milyonunu) kadınlar oluşturuyor. İstihdam edilen kadınların yüzde 63’ü tarımda çalışıyor. Bunların yüzde 83’ü ücretsiz aile işçileri. Uzun lafın kısası Türkiye’de  istihdam edilen 6,5 milyon kadının yüzde 55’i (3,5 milyonu)  maaş almadan, sosyal güvenlikten bihaber çalışıyor.

2003 yılı III. döneminde kadın istihdamı % 6,6 azaldı ve 454 bin kadın daha işsiz kaldı.
Mutlu olun sayın bakan, kadınlar zaten işsiz kalıp evde oturuyorlar.

Renkli Balonlarım Olacak, Onları Ben Uçuracağım

Şimdi diyeceksiniz ki, “”Aman canım, kadın çalışıyor da ne oluyor?”” Haksız sayılmazsınız. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine bakacak olursak, çalışanların yüzde 32.4′ü kadın, yüzde 67.6′sı erkek. Ama esas iş gelirlerindeki payda ise kadınlar sadece yüzde 10.4′ü, erkekler geri kalan yüzde 89.6′yı alıyor. Ücret ve maaşla çalışanların yüzde 18.7′si kadın ama bunların toplam esas iş gelirinden aldıkları pay yüzde 15.1. Bu tablo işverenlerde daha da bozuk. İşverenlerin yüzde 97.2′si erkek ve bunlar toplam esas iş gelirinin yüzde 98′i alıyor. Çalışan kadınlar esas işten ortalama yıllık 1 milyar 236.7 milyon lira kazanırken, erkeklerin geliri 4 katı daha fazla, 5 milyar 83.9 milyon lira.

Bu nasıl bir çelişkidir ki, sayın bakanın üyesi olmak için ulus adına çaba gösterdiğini ifade ettiği AB’de, kadınların istihdam oranları 1997’de yüzde 45di. Alınan tedbirlerle  2001 yılında yüzde 55′e ulaştı. AB, bu oranı 2010 yılı itibariyle yüzde 60’a çıkarmayı hedefliyor. AB, kadının işgücüne katılımını şiddetle teşvik ediyor ve aldığı kararlara bakılacak olursa;
2010 yılına kadar istihdam ve işsizlik oranlarındaki  cinsiyet farkları tüm üye ülkelerde önemli oranda azalacak. Özellikle kadın-erkek ücret farklarının  altında yatan nedenler sektör ve meslek ayırımı, eğitim ve öğrenim fırsatları, meslek sınıflandırmaları ve ücret sistemleri açısından incelenecek ve azaltılmasına yönelik politikalar geliştirilecek. Kadın istihdamının artırılmasını sağlamak üzere çocuk bakım hizmetleri geliştirilecek ve  2010 yılına kadar, her bir üye ülkede  0-3 yaş arasındaki çocukların en az üçte biri çocuk bakımevi hizmetlerinden yararlanacak.  3 yaş üzerindeki çocuklar için ise bu oranın yüzde 90 olması hedefleniyor.

Türkiye AB’ne aday ülkeler arasında kadın istihdamı oranı ile son sırada yer alıyor. Sizce bizi AB’ye alırlar mı? Sizce bizi AB’ye almalılar mı?

Balonlarım ve Hayallerim Hep Olacak

Hayalim; bu ülkede bütün çocukların eğitim alabilmesi. Hepsinin okula gidebilmesi. Gittikleri okulda yetkin bir öğretmenle buluşması. Kış günü dondurucu soğukta tezek yakmak zorunda kalmaması. Biraz daha ısınmak için sobaya tiner döküp, kendini yakmayan pırıl pırıl çocuklarımızın olması.

Hayalim idealist gencecik öğretmenlerin, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde eğitim vermek için çabalarken, ısınabilmek  uğruna cayır cayır yanmaması… Bugün Aralık ayının son günü. Bu gece yılbaşı. Yarın 2004…

İki gencecik kadın öğretmenimizin evinde matem var. Çünkü onlar modern Türkiye’nin yakacak olmadığı için tezek yakılan köylerinde öğretmenlik yaparken, soba alev aldığı için yandılar. Artık yoklar. Kuru kuru nutuklar duymak istemiyorum artık.

Onlara Balon Hediye Edelim

Bu yıl Türkiye’de  13 milyon 700 bin öğrenci, bunların  52 bin 650 okul öncesinde olmak üzere, ilköğretim ve ortaöğretim kurumunda eğitim görüyor. Bu çocukları eğiten 558 bin  öğretmenimiz var.

2001’de yapılan bir araştırmaya göre okullaşma oranları okul öncesi eğitimde yüzde  12,5; ilköğretimde yüzde  96,5 ve ortaöğretimde yüzde 61 düzeyinde. Eğitime erişim ve eğitimli olma düzeylerinde AB üyelerinden gerideyiz. 2010 yılına kadar AB’de; 22 yaş  nüfusun en az yüzde 85’i  lise veya daha üstü eğitim düzeyine ulaşmış olacak; yaşam boyu öğrenme sürecine yetişkin  (25-64 yaş grubu) katılımı en az yüzde 12,5 olacak. İnsan kaynaklarına yatırımı teşvik eden politikalar oluşturulacak; özellikle işletmelerin ve bireylerin  verimliliği, rekabet yeteneğini ve aktif yaşlanmayı sağlayacak eğitim yatırımlarının artırılması sağlanacak. Bu da bir hayal olabilir mi? Benim gelecek için hayalim.

Gençler Hayalleri ve Balonlar

Bir başka hayalim de gençlerle ilgili. Gençler işsiz kalmasın. Türkiye’nin çalışan kesimi eğitimsiz, çalışmayanları eğitimlilerden oluşmasın. Halen var olan bu manzara tarihe karışsın.

Dünya Bankası Türkiye’de yoksulluk, işsizlik ve istihdam üzerine bir proje hazırlatıyor. Proje kapsamındaki ön raporda, Türkiye’de yaşanan işsizliğin ‘çok tehlikeli’ olarak adlandırılan ‘eğitimli genç nüfusun’ iş bulamaması olarak hızla yükseldiği vurgulanıyor.
Bilmediğimiz bir şey değil…

Rapora göre, şu anda Türkiye’deki 20-24 yaş arasındaki gençlerden lise mezunlarının yüzde 45’i, üniversite mezunlarının da yüzde 31’i iş bulamıyor. Bu oran 25-29 yaş arasında lise mezunlarında yüzde 23, üniversite mezunlarında yüzde 10 düzeyinde görünüyor.

2002 yılında 15 yaşından yukarı erkeklerin yüzde 65’i ile kadınların yüzde 25’i belirli bir işte çalışmaktaydı. 2003’lere gelindiğinde ise 15-24 yaş grubunda olup lise eğitimi düzeyindeki gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 30’lara yaklaştı.

Miniklere Mini Mini Balonlar

Sokakta yüzlerce sahipsiz minik var. Her gün daha fazla minik, anne ve babasını polise şikayet ediyor. Her geçen gün daha çok minik sahipsiz bir şekilde cami avlularına terk ediliyor.

Türkiye’de 6-17 yaş arasında 2 milyona yakın çocuk aktif olarak çalışıyor. Bu çocukların haftalık çalışma süreleri de 37 saati aşıyor. Benim bir hayalim var, miniklerimize sahip çıkmak.

Geçtiğimiz günlerde bir haber yayınlandı: “”Sosyal Hizmetler İl Müdürü Kahraman Eroğlu, çocuğunu sokakta çalıştırdığı için 600 aile aleyhine dava açtıklarını, bu davalardan 75’inin kurum lehine sonuçlandığını, diğer davaların da sürdüğünü bildirdi.”” ‘Benim çocuğum, istediğim gibi davranırım, kimse karışamaz’ dönemi bitsin.

Balonlarım, Hayallerim, 2004 ve Ben

Benim balonlarım vardı… Onları kimler aldı… Balonlarımızı  almalarına izin vermeyelim. Patlayan balonlarımızın yerine yenisini koyalım. Balonlarımızın hepsini şişirelim.
Yeni yılı binlerce rengarenk balonla karşılayalım.

Bu kadar balonu nereye mi sığdıracağız? Kafamızın içine, gönlümüze. Gönlünüzce yeni bir yıl diliyorum. Sağlıklı, mutlu ve umutlu olsun. Unutmadan… Biraz da gerçekçi. Umudu yabana atmayın sakın. Umut olmadan yaşanmaz. Umut edilmeden yarın olmaz. Gerçekleri unutmadan, çünkü onlar bizim çıkış noktamız. Umutlarımız yukarıda, ayaklarımız da yerde olmalı.

Hepinize, hepimize iyi seneler.

 

Paylaş