Ay Sonunu Getiremeyene, “Öleceksin” Denir mi?

Tarihte bir hastalığın Çin’den Avrupa’ya yayılması 20 sene sürüyormuş. Artık örneğin Pekin-Paris arası 8 saat. Afrika’dan sarı humma virüsünün İstanbul’a ulaşması da benzer süre alıyor…  Bir adet sivrisinek yetiyor!

Bu gördüğümüz ilk pandemi değil, son olmayacağını tüm bilim insanları söylüyor. İklim değişikliğinin başkaca marifetleri de olacak; örneğin büyük göç dalgaları, Suriyeli göçmen krizini aratacak potansiyele sahip olacakmış… Buna ihtimal vermiyorsanız, daha can alıcı örneklere başvurabilirim.

Antalya ve Adana’da kitle ölümleri gördüğümüzde mi, deniz suyu 70 metre yükseldiğinde mi ayılacağız?… Malatya’da kayısı, Çukurova’da pamuk, Konya Ovası’nda tarım olmadığında mı kavrayacağız? Ya çölleşecek ya sular altında kalacak olan topraklarımızı kaybettiğimizde mi yoksa gözbebeğimiz İstanbul’a yaptığımız yatırımlar pul olduğunda mı dizimizi döveceğiz?

Yok bunlara inanmam diyorsanız; acaba 1 Temmuz 2021 tarihinde sopayı gördüğümüzde bir şeylerin değişeceğini anlar mıyız; malum Avrupa Birliği (AB) karbon vergisi uygulamasını başlatıyor. Deniz bitti. Madem güzellikle yapmıyoruz, al sana sopa.

Prof. Dr. Levent Kurnaz, istikrarlı bir şekilde başımıza gelmekte olan felaketle ilgili uyarıyor, yorumluyor, duymuyoruz. O sözünü hiç sakınmıyor, biz de kendimizi aktardığı tehlikelerden sakınmıyoruz. Öyle ki, iklim krizi ve beraberindeki olumsuzluklardan korunma yolları, Türkiye ile aynı cümlede yan yana gelemiyor.

Prof. Kurnaz’ı henüz radarına almamış olanlar için kendisini kısaca tanıtmak isterim; katmerli Boğaziçili. Elektrik/elektronik mühendisi lisansı elektrik/elektronik ve fizik alanında yüksek lisansı var.  Pittsburg Üniversitesi’nden fizik doktorası, Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü’nde post doktorası…  Boğaziçi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü’nde öğretim üyesi. Aynı zamanda üniversitenin İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü.

Prof. Kurnaz, geçtiğimiz günlerde Meclis’te vekillere iklim kriziyle ilgili kapsamlı bilgi verdi. Çok dikkatle dinlemiş vekiller, tabii sorun şu; ülke yönetimindeki payları zayıf… Sonucu birlikte göreceğiz.

 Söyleşimiz youtube‘da, dinlemek isteyenler Spotify‘a davetli…

 

Yaprak Özer: Neden duymuyoruz sizi?

Levent Kurnaz: İnsanlara öleceksiniz deyince orada bitiyor konu. Aşk hikayesi anlatıyor olsam, belki biraz daha uzun konuşup; daha fazla eğlendirebilirim. “Yarın öleceksiniz” de demiyorum “Gelecekte öleceksiniz” ya da “Sizin çocuklarınız çok kötü günlerde yaşayacak” diyorum. “Boş ver ya, biz zaten ayın sonunu nasıl getireceğimize bakıyoruz” diyenlere uzun süre sonra neler olacağını söylemek, etki yaratmıyor. Türkiye yeterli ekonomik gelişmişliğe sahip olmadığı için başka konular ön sıraya çıkıyor. İklim ya da çevre problemleri de bu nedenle  dinlenmiyor. Ancak belirli bir kesim ki, onlar da zaten biliyorlar. Dolayısıyla da yaymak çok kolay olmuyor problemi…

Yaprak Özer: “Son Buzul Erimeden” başlıklı bir kitabınız ve aynı ismi taşıyan bir de web siteniz var. Kısa bir süre önce Meclis’te de önemli bir bilgi aktarımı sağladınız. Kime ne anlattınız, sizi dinlediler mi… neler söylediniz?

Levent Kurnaz: Meclis, başımıza gelecek felaketlere nasıl uyum sağlarız diye, bir araştırma komisyonu kurmuş. O araştırma komisyonu da bütün bakanlıkları, yetkilileriyle bazı bilim insanlarını davet etti… Ben de bu davete icabet ettim.

Meclis’te iktidar ve muhalefet, iklim problemini nasıl çözeriz gibi bir konudansa, çok daha ileri bir şekilde, “Biz birbirimizin altını nasıl oyarız?” kavgası içindeler. Onun için, bilim insanlarının konuşmaları biraz daha iyi dinleniyor. Kimse benim üstüme saldırmadı. Ve iki taraf da tabiri caizse güzel öğrenciler olarak dinledi… Akıllı insanlar milletvekilleri… Not aldılar, soru sordular. Bayağı uzun ve güzel, iki saate yakın vakit geçirdik. Tabii önemli olan, milletvekilleri artık Türkiye’nin sistemi içerisinde karar merci değiller. Karar merci Türkiye’de, tek nokta… Bu tek noktanın verdiği kararlarla Türkiye yönetildiği için, milletvekilleri de bu konuda bilgi sahibi oldular. İnşallah bundan sonra yapacakları kanunlarda ya da kanun tekliflerini düşünürken, iklim değişikliği diye bir problem akıllarında bir yerde tutar. O zaman ben başarılı oldum demektir.

Yaprak Özer: Cumhurbaşkanı’nın açıklamasında, “Biz Paris Anlaşması’na bağlıyız” ifadesi dikkatimi çekti, takiben karbon salımını yüzde 25 oranına indireceğiz kısmı… Öncelikle “Paris Anlaşması’na bağlıyız” demek bir şey ifade ediyor mu? Yüzde 25 indirsek, Türkiye’ye ve dünyaya ne fayda sağlıyor? Neden taahhütler ortalarda uçuşuyor?

Levent Kurnaz: Öncelikle Paris Anlaşması, bizim 1992 yılında altına imza attığımız bir Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin, “2020 ila 2030 yılları arasında devletler ne yapacak?” sorusuna cevap veren kısmıyla ilgili…

Daha önce Kyoto Protokolü diyorduk. Kyoto Protokolü 2008’le 2012 arasında ne yapacağımızı söylemeye çalışıyordu; Paris Anlaşması da 2020 ile 2030 arası… Ve 1992’de altına imza attığımız anlaşma, temelde Türkiye Cumhuriyeti’ne, “Arkadaş siz karbon salımlarında 1990 seviyesinin altına düşeceksiniz”. Paris Anlaşması çok saçma sapan bir şey, başta… “Bağlıyız” demek çok önemli bir şey değil. Gelişmekte olan devletlerle gelişmiş ülkeler arasında ciddi bir fark var bu karbondioksit salımlarına baktığımızda… Gelişmekte olan ülkeler diyorlar ki, “Siz bu kadar geliştiniz, bu gelişme hakkımızı yediğiniz ve de atmosferi kirlettiğiniz için oldu. Bir gelişme yapılacaksa, taşın altına elinizi koymanız gerekiyor”.

Yaprak Özer: Bu özellikle Çin’in taahhüdüydü değil mi?

Levent Kurnaz:  Sadece Çin de değil, Çin’in birlikte olduğu G-77 denen grup bütün gelişmekte olan ülkeleri aynı çatı altında topluyor, Çin de önderliğini yapıyor. Bu grup diyor ki, “Biz önce gelişmiş ülkeleri hareket etmeleri için bekliyoruz…” Türkiye ise, bunların hepsinden farklı, “Siz bir anlaşma yapmış ya da yapmamışsınız umurumda değil. Ben gelişmemi karbondioksit salarak yapacağım”.

Yaprak Özer: Nasıl söyleyebiliyor, altına imza attığı anlaşma var…

Levent Kurnaz: Altına imza attığı anlaşma öyle saçma sapan bir anlaşma ki, buna izin veriyor. Çünkü bu, Çinlilerin 2014’te tasarladığı bir anlaşma. Kilitlenme üzerine Çin, “Herkes ne yapmak istiyorsa yapsın ve biz bu bazda bir anlaşma yapalım” dedi. Paris Anlaşması dediğimiz şey bu… Yani dünyadaki bütün ülkeler arka planda kafalarının dibinde bir yerde iklim değişikliğini tutsunlar ama ne yapmak istediklerini söylesinler. Türkiye Cumhuriyeti, “Biz, 2030 yılında salımlarımızda, 1990 seviyesinin 6 katına çıkacağız. Gelişmiş ülkeler bize maddi destek verirlerse, karbondioksit salımlarımızı azaltmak için, o seviyeden yüzde 21 azaltacağız” dedi. Cumhurbaşkanımız, yüzde 21 azaltacağız lafına atıf yapıyor. Evet karbon salımını azaltacağız ama önce 6 katına çıkartıp; ondan sonra yapacağız. Diplomatik şekilde konuşmam gerekirse dünya ülkeleri buna çok sıcak bakmıyorlar.

Yaprak Özer: Çin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğinin öncülüğünü yapıyormuş gibi… Bu, “Gelişimimi tamamladım. Şimdi karbon salımına ihtiyacım yok” demek mi, yoksa bizim söylem gibi bir şey mi, gerçek nerede?

Levent Kurnaz: Çin’in söylemi, her ikisinden de biraz. Zaten baştan beri, “Ben hala büyümeme devam ediyorum ve 2030’a kadar karbondioksit salımlarımı arttıracağım, 2030’dan sonra azaltacağım ve 2060’da da sıfıra düşürmüş olacağım” diyor. Baktığımız zaman çok kötü bir söylem değil. ABD’nin söylediğiyle kıyaslandığı zaman, Çin’in söylediği daha makul. Çünkü Çin diyor ki, “Benim hala gelişmem lazım. Kişi başına düşen milli gelirim 40-50 bin dolarlarda değil. Büyümemi de kömürle yapacağım ama benim bir planım var; 2030’da bitecek bu. Ondan sonra düşmeye başlayacağım”. Türkiye de buna benzer bir söylemde bulunsaydı, o zaman hiçbir sorun yoktu. “Biz de 2030’a kadar çıkacağız, sonra da 2070’e kadar 0’a düşeceğiz” gibi bir söylem olsaydı, dünya en azından aşağıya nasıl bir yolla düşeceğimizi biliyor olurdu. Maalesef şu anda aşağıya doğru bir yön yok, sadece “Çıkışımızı birazcık yavaşlatacağız” diyoruz. Bu da dünya için çok kötü bir şey tabii…

Yaprak Özer: Ne olacak peki, “Beğenmedik söyleminizi, değiştirin…” mi diyecekler kibarca? Yoksa bu, başka bir şeye mi tercüme edilecek? Nedir bu işin uluslararası boyutu?

Levent Kurnaz: Burada iki ana oyuncu var. Bu iki ana oyuncudan bir tanesi, dünya geneli… Dünya geneli birbirine sopa göstermemeye çalışıyor, çünkü herkesin eksikleri var. Sadece “5 senede bir, bir önce verdiğiniz sözü yerine getirdiniz mi getirmediniz mi ortaya koyun. Sonra da bir öncekinden daha iyi bir söz verin” deniyor. Paris Anlaşması’nın temeli bu. 2018 yılında bizim bir önce verdiğimiz sözü iyileştirmemiz gerekiyordu, yapmadık. 2023’te bir kez daha iyileştirme şansımız var. Büyük ihtimalle orada az da olsa iyileştireceğiz. Şu an hiçbir şey yapmıyoruz iyileştirmek için. Bizim olmamız gereken yer, 2020 senesi için yaklaşık 580 milyon ton karbondioksit salmak olacaktı. Gerçekte ne kadar saldığımıza bakarsanız, rakamlar henüz kesin olmamakla beraber 480 milyon salım. Yani bizim 6 kat arttırdığımızdaki plan 580’di, 480 saldık. Yurt dışından yardım almadan yapıyoruz bunu. Bir dahaki sefer, “Bakın, yardım almadan yaptık” diyebilecek durumdayız. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı Meclis’ten geçirmemesi için hiçbir sebep yok, şartları yerine getiriyoruz.

Yaprak Özer: Neden geçirmiyoruz peki? Konuyla ilgili bilgimiz mi eksik yoksa bunun altında başka türlü şeyler mi aramalıyız? Bu da siyasi bir konu mu?

Levent Kurnaz: Yukarıda bilgi yetersizliği var bu konuda. Ve maalesef görüldüğü kadarıyla, Cumhurbaşkanlığı makamına aşağıdan çok az bilgi ulaşabiliyor danışmanların süzgecinden geçtikten sonra.

Yukarı doğru çıktıkça, ilgilenmeniz gereken konuların sayısı artıyor. Ve hani bir tanesini merak ediyor olsanız, o konuda kendinizi çok rahat derinleştirebilirsiniz. Biliyorsunuz 1990’larda ABD’de Al Gore bunu yapan kişiydi. Kendisini iklim konusunda derinleştirdi. Türkiye’nin gündeminde iklim yok; ekonomi var; salgın var. Başka konular varken, yumuşak politika dediğimiz konuların tepeye ulaşması zor olabiliyor.

Yaprak Özer: İklim krizi güvenlik sorunu olarak kabul edilebilir mi? Göç, çölleşme, kuraklık, açlık… Bu, yalnızca hava ısınıyor sorunu mu, başka sorunları da barındırıyor mu?

Levent Kurnaz: Başka korkunç sorunlar barındırıyor ama bu sadece bizim ülkemizle ilgili bir şey değil. Politikacıların olay ufku bir sonraki seçime kadar. Bizim için olay ufku 2023-2024 civarında… Ötesinde Türkiye’de neler olacağı, olabileceği gündemin çok altlarında. Meclis’teki konuşmamda, “Bakın bu sene Afrika’nın boynuzu denilen Somali, Etiyopya bölgesinde çok ciddi bir çekirge salgını oldu. Bu çekirgeler oradan çıkarak Hindistan, Pakistan öbür tarafta da Gana’ya kadar ulaştılar ve çekirge sürüleri milyonlarca insanın yediği kadar besin tüketiyorlar bir günde. Bir de yakın zamanda Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Büyük Rönesans Barajı denilen sorun var. Nil nehri üstündeki barajdan dolayı sular çok ciddi ısınacak. Bir tarafta Mısır ki, dünyanın sanıyorum 14. büyük nüfusuna sahip; öbür tarafta Etiyopya 12. büyük nüfusa sahip. Bu iki devlet çatışacak olursa, bizim sınırımıza doğru bir anda 20-30-40-50 milyon insan gelebilir. Bu 2021’de mi, 2023’de mi, 2026’da mı olur bilinmez ama olacak. Bu olduğu zaman göreceğiz esas problemi, insan hareketliliğini…”.

Yaprak Özer: Aslında ciddi bir ekonomi problemi, bir sağlık problemi, pandemiyi de herhalde küresel ısınmayla özdeşleştirebiliriz değil mi?

Levent Kurnaz: Birebir baktığınız zaman, küresel ısınmayla pandeminin bir alakası yok. Ama küresel ısınma çok ciddi anlamda nüfusumuzun fazlalığından kaynaklanıyor. Thanos Çözümü; biri parmağını şıklatıp dünyanın nüfusunu yarıya indirecek olsaydı, bugün yaşadığımız pek çok sorun yaşanmıyor olurdu. İklim değişikliği de bunların en başında.

Pandemi olmasının nedenlerinden birincisi, insanların olmaları normal kabul edilebilecek alanlardan çok daha fazla bir alana yayılmış olmalarından kaynaklandı. İkincisi de küreselleşmeden… Cengiz Han zamanında bir hastalığın Çin’den Avrupa’ya yayılması 20 sene sürerken Beijing’den Paris’e gelmesi 8 saat sürüyor artık.

Bundan sonra iklim değişikliği nedeniyle çok daha fazla hastalık göreceğiz. Evvelki sene Atatürk Havalimanı’nın çevresinde dört tane Batı Nil Virüsü vakası oldu, Afrika’dan direkt uçuşla Türkiye’ye gelen ve orada hastalığın yayılmasına sebep olan bir konteynerin içindeki 3-5 tane sivrisinektir bu. Çok zor değil. O kadar kısa uçuşlarda sivrisinekler yaşayabilirler. Bunlarla baş etmek zorunda kalacağız. Bir yanda küreselleşme, öbür tarafta iklim değişikliği… İkisi el ele verdiğinde çok daha değişik ekonomik sorunlar bizi bekliyor olacak.

Yaprak Özer: Kitle ölümleri öngörebilir miyiz? Kötü bir resim ama gerçekçi bir resim çizebilir misiniz ne olacak?

Levent Kurnaz: Meclis’te kitle ölümleri olacak, dedim. Bunu içgüdüsel olarak söylüyorsunuz bilim insanı olarak. Altı ay önce yayımlanmış bir McKinsey raporunda Hindistan’da olabilecek sıcak hava dalgalarından bahsediyor. 2050 yılında bugünkü Pakistan’da, yaklaşık 70-80 milyonu öldürebilecek tür sıcak hava dalgalarının var olma olasılığı yüzde 70 oluyor 2050 yılında… Yani 29 sene sonra…

Yaprak Özer: Hiçbir şey değil, zaman kalmamış.

Levent Kurnaz: Hiçbir şey değil. Yüzde 70 korkunç bir olasılık.  Antalya civarındaki otellerin turizm kapasiteleri ne olacak iklim değişikliğiyle diye bir analiz yaptık. Öyle bir yere geldik ki; turizmcilerin hiç düşünmediği bir faktör. Onlar iyi turizm, kötü turizm diye bakıyorlar. Hava açık olursa, artı 1 puan… yağışsız olursa, 1 puan daha… Normal sıcaklıkta olursa, 1 puan; fazla sıcak olursa 0… eksileri yok. Bu yüzyılın sonunda Antalya’da ıslak termometre 35 dediğimiz bir durum var. İnsan vücudu serinlemek için terlemek zorunda. Eğer dışarısı sizin terlemenize izin vermeyecek kadar sıcaksa ölürsünüz. Bu kadar basit bu konu. Buna da ıslak termometre 35 deniyor. Dışarısı sizin terlemenize izin vermeyecek kadar sıcak olacak. Antalya’da Adana’da bu günleri göreceğiz bu yüzyılın sonuna doğru. Ha bu günler böyle her sene 15-20 gün olacak değil. Ama bu günlerden bir tanesinin olması çok sayıda insanın hayatını tehlikeye atacak. Unutmayalım 2003 yılında Paris’te 17 bin kişi öldü iki haftada sıcaktan. Avrupa’nın önemli başkentlerinden bir tanesi, imkanı olan bir ülke… Aynısı olur mu diye Türkiye’ye baktığımızda, “E canım klimaları açarız” diyoruz. Hesabını yaptığımız zaman, Türkiye’nin en fazla enerji tükettiği gün, yaklaşık olarak 27-28 Temmuz. Havanın en sıcak olduğu gün. Güvendiğimiz termik santrallerin en az elektrik üretebildikleri güne bakarsak, o da 27-28 Temmuz… Yani bir tarafta enerji ihtiyacımız tepeye, öbür tarafta enerji üretimimiz dibe vuruyor. Bu ikisini birleştirdiğimizde, klimalar çalışmıyor olabilir. Bunu düşünmemiz gerekiyor.

Yaprak Özer: “Son Buzul Erimeden” diyorsunuz… O son buzul, o çok büyük buzul kopmadı mı? Daha nasıl bir felaket bekliyoruz?

Levent Kurnaz: Daha felaket geliyor. Bunlar hiçbir şey değil. Son buzul erirse Antarktika, Grönland, Kuzey Kutbu… Deniz seviyesi yaklaşık 70 metre yükseliyor. Deniz seviyesi 70 metre yükseliyor deyince, kimse bunu gözünde canlandıramıyor.  Taksim, ada oluyor. Çamlıca’dan Taksim’e kayıkla gideceğiz. Çünkü arada başka hiçbir yer olmayacak. Çukurova dediğimiz yer yok, Söke Ovası yok, Çarşamba yok, İzmir yok, İstanbul’un büyük çoğunluğu yok, Adana yok, Antalya yok… Böyle bir hayattan bahsediyoruz.

Yaprak Özer: Greta Thunberg. Al Gore, Bill Gates farklı sözcüler… Üniversitedesiniz, gençlerden umutlanabilir miyiz?

Levent Kurnaz: Evet. Gençler çok iyiler, zıpkın gibiler. Onlar gerçekten bu problemi anlıyorlar. Ama Türkiye’de genç var genç var. Eğitebildiğimiz, birtakım şeyleri gösterebildiğimiz, konuşabildiğimiz, anlayan ve anlamak isteyen gençler, problemin ne olduğunu görüyorlar. Bütün hedefim, onlara bunu anlatmak; “Gidin annenizden babanızdan hesap sorun. Çünkü gelecek sizin geleceğiniz. Biz şurada daha ne kadar yaşayacağız? Ama siz çok daha uzun süre yaşamayı planlıyorsunuz ve şu anda insanlar sizin gelecekteki dünyanızı öldürüyorlar. Onun için sizin savaşmanız lazım” diyorum.

Özellikle bu “Fridays For Future” denilen grup, çok sağlam ayakları üstünde duran, çok iyi bilen ve çok iyi düşünen gençlerden oluşuyor. Benim ümidim var her zaman gençlikten.

Yaprak Özer: Suda yavaş yavaş ısınan kurbağaya benzetiyorsunuz bizi… Bir yandan da çok da umutlusunuz ve pozitif şeyler de söylüyorsunuz. Diyorsunuz ki, ufacık ufacık önlemlerle bir şeyler yapabiliriz. Kurumlar ne yapabilir? Bireye ne düşüyor? Çözüm ne?

Levent Kurnaz: Öncelikle ben devletlerin ve kurumların varlığına inanmıyorum.

Yaprak Özer: Çürüttünüz bütün sorumu…

Levent Kurnaz: Yok hayır, devletler ve kurumlar kişilerden oluşur. Devlet dediğimiz zaman, devletin sorumluluğu, devletin suçu, kurumun suçu… demeye inanmıyorum. Demek biz istiyoruz ki, o iş oluyor. Dolayısıyla birincil sorumluluğumuz bunu istemektir. İklimi toparlayacak olsak, ekonomi kendiliğinden düzelecek zaten… Bunları insanlara anlatmak gerekiyor.

Birey olarak davranış biçimlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü iki tane problemimiz var, iki problemin çarpımı ana sorunu yaratıyor. Birincisi, sayımız çok fazla. İkincisi, çok fazla tüketiyoruz. Bu ikisinden en az birini azaltmak zorundayız, mümkünse ikisini birden… Şu anda nüfusumuzun yarısı olacak olsa bu tüketim sistemiyle idare edebilirdik. Bu kadar olup tüketimimizi yarıya düşürecek olsak yine idare edebilirdik. Karar vermek zorundayız.  Böyle gitmeyecek bu iş.

İçten yanmalı motor kullanan araçları kullanmayı bırakmalıyız. Otomobile binmeyeceğiz, toplu taşımayla, bisikletle, yürüyerek gideceğiz. Ne yapacaksak yapalım, otomobil yok…

En önemlisi uçak yok!

Sonra et ve süt ürünlerini azaltmak zorundayız. Bunu tabii Türkiye toplumunda konuştuğumuzda, “Zaten bizim eve ayda 250 gr. kıyma giriyor” diyenleri biliyorum. Sorun onlardan çıkmıyor. Sorun, üç öğün et yiyenlerden çıkıyor. O üç öğün et yiyenlere söylüyorum bırakmaları gerektiğini.

Ve lüzumsuz hiçbir şey satın almamalıyız. Yani işte üstümüzde bir tane gömlek var mutluysak 10 tane daha değişik renklerde gömleğe ihtiyacımız yok. Bir tane olsun, sağlam olsun temiz olsun giyelim. Bunu her tarafa yayabilirsiniz konu olarak. Cep telefonumuzu 3 ayda bir 6 ayda bir değiştirmeye gerek yok, gibi…

Ama şirketlere geldiğimizde, şirketlere karşı bizim bir şey yapmamıza gerek yok. Avrupa Birliği zaten şu anda canımıza okumak üzere bu konuda harekete geçti. Avrupa Yeşil Mutabakatı denilen şey temelde; “…benim gibi yaşamayacak olursanız, ben sizi iflas ettireceğim” demek.  ABD bile Avrupa’ya, “Tamam hemfikirim birlikte yapalım ama az bir dur şöyle iki sene sabret” diyor. Avrupa Birliği ise “Hayır, 1 Temmuz 2021’den itibaren, büyük sektörlerde karbon vergisi uygulamaya başlayacağım” yanıtını verdi. Buna biz de mecbur kalacağız, çünkü Avrupa Birliği uyguluyor. Ya biz bu vergiyi Avrupa Birliği’ne vereceğiz ya da Türkiye Cumhuriyeti’ne vereceğiz. Yani o kadar açık ki bizim bunu Türkiye Cumhuriyeti’ne vermeyi tercih edeceğimiz, önümüzdeki üç ay içerisinde… oraya girmek zorunda kalacağız. Hiçbir zaman havuçla yapmıyoruz bu işi…

Yaprak Özer: Sopa…

Levent Kurnaz: Bize sopa gerekiyor. Maalesef.

Yaprak Özer: Hazır mıyız Allah aşkınıza? 2021 Temmuz!…

Levent Kurnaz: Evet. Özel sektör uzun zamandır esasında bunun farkına varmaya çalışıyor ve farkında. Devlet, tünelin ucundan gelen trenin ışıklarını gördü; üstüne doğru geldiğini fark etti… Şimdi onlar da panik içerisinde hareketlenmeye çalışıyorlar. Devlet mutlaka hareketlenecek, çünkü iklim politikası maalesef özel sektör tarafından belirleniyor dünyanın her tarafında. Yani devletler şu anda sadece özel sektöre uyuyorlar ve özel sektör iklim değişikliğine karşı koyacak önlemleri almanın daha ucuz olduğunu görüyor. Devletler kabul etmiş değiller. Ama şirketler görüyor… daha fazla kâr ediyorlar bu konuda. Daha fazla kâr ettiklerini gördükleri anda da o yöne doğru gidecekler. Avrupa’daki bir şeyi üçe üretirken sen beşe üretiyorsan, satamazsın. Bu kadar basit. Onlar da üçe üretmeyi öğrenecekler.

Yaprak Özer: Avrupa kendi içinde hazır mı böyle bir şeye?

Levent Kurnaz: Avrupa kendi içinde hazır. Avrupa diyor ki, “Ben mecbur kaldım bunu yapmaya; o zaman bana mal satıyorsanız, siz de mecbur kalacaksınız”. Mantıklı. Bir şey diyemiyorsunuz.

Yaprak Özer: Polonya, Macaristan, Portekiz…

Levent Kurnaz: Onlar değiller. Ama Avrupa Birliği genelinde öyle. Şimdi yavaş yavaş onlar da kendi içlerindekileri doğru yola ittirecekler.

Yaprak Özer: Amerika birdenbire iklim fanı oldu. Gelip geçici bir şey mi? Başkan Biden politikalarının önemli bir bölümü bunların üzerinde duruyor. Yanlış okumuyorum herhalde değil mi?

Levent Kurnaz: Biden’ın son yaptığı açıklama… “2005 seviyesine göre yüzde 50 azaltacağım” diyor. En yüksek seneyi söylüyor, normalize edilecek seviye 1990 seviyesi… Yaklaşık yüzde 40’a karşılık geliyor ABD’nin azaltma planları. İmkanı yok o sayıyı tutturmaları… Hiçbir şansları yok. Çünkü eğer Biden o sayıyı tutturmak için ekonomiyi düzenleyecek olursa, bir dahaki seçimi kazanamaz.

Yaprak Özer: Yaşı pek müsait değil…

Levent Kurnaz: O olmasın, Kamala Harris olsun… Demokratlar kazanamaz yani önümüzdeki seçimi… Ve Trump gelir. Trump geldiği an, Amerika’nın politikası 180 derece döner. Onun için, ben Amerikalıların bu noktada yapacakları hiçbir şeye güvenmiyorum. Hepimiz gördük neler olduğunu 6 Ocak’ta… Trump herhangi bir anda tekrar ortaya çıkıyor olabilir. Garip bir ülke oldular…

Paylaş