Arkadaşıma Mektup

Bir arkadaşım var. Elini taşın altına koymaya karar verdi. Vekil olmak için aday oldu. Siyasete giriyor anlayacağınız. Mücadele edecek, toplumsal konularda fikir geliştirecek, çözüm üretecek.

Bir arkadaşım var. Elini taşın altına koymaya karar verdi. Vekil olmak için aday oldu. Siyasete giriyor anlayacağınız. Mücadele edecek, toplumsal konularda fikir geliştirecek, çözüm üretecek.

Sevgili arkadaşım Zeynep,

Siyasete atılma kararı vermiş olmana ne kadar sevindiğimi bilemezsin. Neden bu kadar çok sevindiğimi maddeler halinde tam liste şeklinde sıralayamayabilirim. Çünkü sevinmek için gerekçelerim çok fazla.
Ama yine de içimde bir yerde çok kabarık bir liste yaptım.

Seviniyorum böyle bir karar vermiş olmana çünkü, sen bir kadınsın.

Seviniyorum çünkü iyi eğitimlisin. Evet, şanslı olabilirsin ama ailenin ya da bu devletin sana verdiği şansın üzerine sen daha fazlasını ekledin bu açıdan Ankara’ya gelecek diğer vekillere örnek olacaksın. Çünkü durmadın okudun, yılmadın inceledin, bıkmadın uzmanlık peşinde koştun.

Seviniyorum çünkü kendinden çok başkalarını düşüneceğini biliyorum. Biliyorum çünkü, eğer başkalarının refahı ve iyiliği için çalışmayacak olursan, kendi refah alanını daraltacağını fark edecek kadar donanımlısın.

Seviniyorum çünkü bir misyonla bu işe soyunduğunu biliyorum.

Seviniyorum çünkü sen bu işi bir meslek olarak yapmayacaksın. Çünkü senin zaten bir mesleğin var. Çünkü senin milletvekilliğinden kazanacağın üne, paraya ihtiyacın yok. Orada göreceklerin ve yaşayacakların başını döndürmeyecek.

Seviniyorum çünkü sen bu davaya baş koyacaksın. Daha önce de gördüğüm için biliyorum.

Seviniyorum Çünkü

Seviniyorum çünkü yabancı dil biliyorsun, bir değil iki yabancı dil üstelik… Dünyayı tanıyorsun, Türkiye’yi değişik noktalara taşımak için fikir geliştiriyorsun.

Seviniyorum çünkü sen bir annesin. Böylece kendi çocuklarının bile farkında olmayan bir sürü adama onların da bu ülkede var olduğunu anlatabilecek, haklarını savunabileceksin. Üstelik çok eminim ki, yeri geldiğinde onlara, bir gün onların da çocuk olduğunu söyleyebileceksin. Ve belki de çocukluklarını yaşayamadıkları için bu kadar katı, bu kadar hoyrat…

Seviniyorum çünkü gazetecisin. Sorarak ve öğrenerek beslenen bir insan olarak hep soracak hep bir şeyler öğreneceksin. Anlamadıklarını kabullenmeyeceksin. Mantığı kurmaya çalışacaksın.

Seviniyorum çünkü ortaya bir şeyler çıkarmanın, bir şeyleri başarmanın seni heyecanlandıracağını biliyorum.

Seviniyorum çünkü hepimizden birisin. Böyle hissediyorsun, hissetmeye devam edeceksin.

Seviniyorum çünkü benim, vekilim olmaya aday bir arkadaşım var ve ben ona mektup yazabiliyorum.

“”Daha dur dereyi görmeden paça sıvanır mı?”” diyeceksin
Boş ver kolları sıvamanın zamanı geldi de geçiyor bile…

Yazıyorum Çünkü

Sana bu mektubu yazıyorum çünkü, artık dünya başka bir dili, başka bir ajandayı konuşuyor. Aslına bakarsan çok uzun zamandır çevremizdeki insanlar birbirinden farklı konuları konuşuyor ve tartışıyor, sorunlarına çare bulmaya çalışıyor.
Biz ise aynı kısır davalar içinde kavga edip duruyoruz.

Sana bu mektubu yazıyorum çünkü, içimi dökmek istiyorum. Çünkü benim içimden geçenler aslında insanca yaşamak isteyen milyonlarca insanın kafasından geçenlerin aynısı.

Sana bu mektubu yazıyorum çünkü, biliyorum ki sen, senden öncekiler gibi, “”Benden sonra tufan”” demeyeceksin, çünkü sen çevrendekileri dinleyeceksin. Ve sen umuyorum fırsatı yaratacak başkalarının gözü kulağı ve dili olacaksın.

Sana yazıyorum çünkü bizim anladığımız siyasetten daha önemli konular da var hayatta. Ve onlar siyasetin ta kendisi. Ajandanın tam ortasındalar, ama çevrelerine en azından şimdilik çıkar çiçekleri saçmıyorlar. Dolayısıyla albenileri yok.

Sürdürülebilir Kalkınma

Bak Ankara’da yer yerinden oynarken, Cumhurbaşkanı sessiz sedasız Güney Afrika’da düzenlenen bir toplantıya katıldı. Bu toplantı belki de son yılların en önemli konferanslarından biriydi. Sürdürülebilir kalkınma konusunu tartıştılar. Bundan tam on yıl önce Rio de Janeiro’da düzenlenen Earth Summit’in devamı niteliği taşıyordu.

Konferansın özünde dünyanın, savaşlar olmasa, açlık yaşanmasa, doğal afetlere karşı önlem alınabilse, eğitim eşit yayılsa, çevre kirliliği önlense, demokrasi rejim olarak yaygınlaşsa, yolsuzlukla mücadele mümkün olabilse ne kadar güzel bir yer olabileceği tartışıldı.

Cumhurbaşkanının Johannesburg’da dünyanın önde gelenlerine ne anlattığını bilmiyoruz, çünkü burada onunla kimse ilgilenmedi. Konferans boyunca dünyanın önde gelen liderlerinin ne anlattıklarını da bilmiyoruz çünkü ilgimizi çekmiyor. Ama Cumhurbaşkanına ta oralardan iç siyasetle ilgili soru sorup yanıt alıp ana haber bültenlerinin birinci sırasına koymayı başardık.
Sence bu gazetecilik olabilir mi?

Bak ne diyeceğim, canını sıkan konularda yazdığımı biliyorum. Ama bundan sonra senin canını hoplatan konular pek olmayacak. Alışsan iyi olur.

Bu Yaz Ne Tuhaftı

Bu yaz da, geçtiğimiz her yaz olduğu gibi orman yangınlarını seyrettik. Falanca ormanlık arazinin bilmem ne kadar noktasında aynı anda ansızın çıkan yangınların sorumlularını aradık durduk. Yanmış ahır, sera ve evlerini göstererek ağlayan yaşlı köylülerin anlaşılmaz feryatlarını dinledik. Biz sürekli bir sorumlu ararken, başka yerde başka ormanların tutuştuğunu öğrendik. Yine olayların yanlış taraflarıyla ilgilendik.

Tüm bir yaz boyunca, bundan sonra da her gün olduğu gibi elimiz yüreğimizde dolaştık. Bize ve yakınlarımıza bir şey olmasın diye dua ettik durduk. Trafik kimseyi dinlemiyor çünkü. Her gün, trafik kazalarında ölenlerin gazetedeki resimlerine baktık, yazılanları okuduk, sonra yine unuttuk.

Bu yaz hiç alışık olmadığımız kadar çok yağmur yağdı. Evleri su bastı. Sel sularına kapılarak ölenlerin sayısı dudaklarımız uçuklattı. Yollar kaydı araziler çöktü. Yağmur yağdı da yağdı. Neler olduğunu anlamadık. Bazıları doğanın intikam aldığını söyledi ama… Kim bilir?

Küresel ısınma hepimizin hayatını etkiliyor ama kimse kafasını çevirip bakmıyor. Küresel ısınmanın o kadar basit gibi duran ancak bir o kadar karmaşık görünen sonuçları var ki, insan düşünmek bile istemiyor.

Deniz suları ısınıyor. Isınan deniz suyu mercan yuvalarını bozuyor. Bu bozulma denizde yaşayan canlıların yeterince besin bulmasını engelliyor. Balıkçılık etkileniyor, turizm sekteye uğruyor.

Atmosferdeki aşırı ısınma kuraklığa neden oluyor. Kuraklık tarım ürünlerini vuruyor. İnsanlar yetersiz besleniyor. Küresel ısınma yüzünden yağmur çok, buna bağlı olarak nem fazla oluyor. Nemin arttığı ortamlarda bazı hayvan türlerinin, özellikle de böcek türlerinin çoğalması kolaylaşıyor. Böylece sıtma ve benzeri hastalıklar artıyor.

Ormanlar Yanıyor Denizler Isınıyor

Kuru hava ve sıcaklar orman yangınlarının en büyük nedenleri arasında yer alıyor. Ben yeni öğrendim, dünya üzerinde 76 ülke kendi coğrafyalarındaki ormanları kaybetmişler. Dünya üzerindeki belli başlı orman alanları Brezilya, Kanada ve Rusya’da bulunuyor.

Araştırmalar gelecek yüzyılda deniz seviyesinin yükseleceğini gösteriyor. İnsanlar meydana gelecek şiddetli kasırgalardan büyük zarar görecekler. Nehirler taşacak insanlar zor durumda kalacak.

2020′de aşırı sıcaklardan ölenlerin bugüne kadar sıcaklar yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısını ikiye katlayacağı tahmin ediliyor. Güneş ışınları havadaki kiri insan sağlığını tehdit edecek kadar kötü boyutlara taşıyabiliyor.

Küresel ısınma insanları evlerinden ve yurtlarından da ediyor. Seller ve benzeri doğal afetler yüzünden birçok insan barınaksız kalıyor. İşte sana bir örnek,1998 yılı içinde Çin’de sel felaketi yüzünden yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalan insanların sayısını 230 milyona ulaştığı belirtiliyor.

Gelecek yıllarda su kaynaklarının herkese yetmeyecek olması, su savaşlarının habercisi olarak görülüyor. Açlığın insanları birbirine düşürmesinden endişe ediliyor.

Biliyor musun dünya üzerinde 1.1 milyar insan sağlıklı su kaynaklarından uzak yaşıyor. Yaklaşık 2 milyon kişi her yıl ishal yüzünden hayatını kaybediyor. Dünya üzerinde bugüne kadar gelmiş geçmiş en korkunç hastalık olarak kabul edilen AIDS’in 2010 yılında bugüne kadar yaptığı tahribatı doruğa ulaştırmasından korkuluyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın son verilerine göre dünya üzerinde 1.6 milyar insan elektrikten mahrum yaşıyor.

Dünya doğal kaynaklarının yüzde 80′i dünya nüfusunun yüzde 16′sı tarafından kullanılıyor. Dünya petrol rezervlerinin üçte birinin şu ana kadar çıkarılarak kullanıldığı, bunun hesapsız kitapsız yapıldığı; geri kalan üçte ikinin dünyanın enerji gereksinimini karşılamaya yetmeyeceği belirtiliyor.

İnanmayacaksın ama halen dünya üzerinde 216 adet çok uluslu ekoloji anlaşması var. Ama biz nedense düzgün bir çevrede yaşayamıyoruz. Bizi bırak çocuklarımız nerede yaşayacak düşünmüyoruz.

Yazacak Çok Şey Var

Sevgili arkadaşım,

Daha yazacak o kadar çok şey var ki, sana anlatamam. Bir tek sorun var Türkiye’de bu tür konuları kabul ettirmek güç.

Ancak aklımdan silip atamadığım bir konu var. O da zaten bu yazının temelini oluşturuyor.

Sence ben boş işlerle mi uğraşıyorum? Bu yazıyı unutayım ve çöpe mi atayım? Ben insan kaynakları konusunda yazmalı ve ücret artışları, bordrolama, kıdem tazminatları gibi konulara eğilmeli gerisini düşünmemeli miyim? Acaba insan konusuna bu kadar farklı bakmak iyi mi, yoksa değil mi?

Ama işte bir kurt dürtüyor beni içimden. Tamam güzel… Ücretler, kıdem tazminatları bordrolama… Hepsi insana dair.

Yukarıda sıraladığım konuların hepsi aslında tek tek uluslar arası iş dünyasının ajandasından alınma…
Bizim iş dünyamız pek duyarlı değil bu tür konulara. Bir gün gelecek zarar gördüklerinde ilgilenecekler mutlaka.

Liste çok daha kabarık ama benim sana üstelik de daha ilk mektupta sıralamaya cesaret edebildiklerim bunlar.

Anlayacağın artık disiplinler arası duvarlar yok. Bizim dışımızdaki insanların ajandasında muhteşem bir kokteyl var. Kimse dar kalıplar içinde düşünmüyor. Ben bunu okudum, bundan anlar yalnızca da bununla ilgilenirim demiyor çünkü her şey bir diğerini etkiliyor.

Biliyorum Sen de inanıyorsun

Sen de benim gibi yukarıda saydığım konuların yeni ajandanın çok küçük bir parçası olduğunu düşünüyorsun.

Sen de insanı ilgilendiren her konunun siyasetin vazgeçilmez bir parçası olduğuna inanıyorsun.

Sen de konunun küçüğü büyüğü olmaz, en küçük konular bile çok büyüktür diyorsun.

Gerçekten sen de benim gibi çocuğunun geleceğinden, kendi geleceğinden, annenin babanın eşinin geleceğinden, memleketinin geleceğinden endişe duyuyorsun. Sen de benim gibi çocuğunun her gece yatarken dua etmesini, önce şükredip, sonra zor durumda olan arkadaşları için yardım dilemesini teşvik ediyorsun.

Sen de her sabah kalktığında kötünün kötüsü haberler okumak istemiyorsun.
Ben geçen sabah gazeteyi elime alıp birinci sayfayı şıp diye bitirip sayfayı çevirdiğimde üçüncü sayfadan ileriye geçemedim, biliyor musun? Umurumda olmadı o gün hangi parti başkanının diğerine söylediği söz-verdiği yanıt, bilmem ne şirketinin cirosu, karı ve zararı…

Ben o sayfaya mıhlandım. Oysa hep okuduğum kanıksadığım haberlerden biriydi.
Ne olacak…

Trafik kazasında ölmüş genç bir karı koca. Ne olmuş yani… Her gün ölüyor insanlar. Ne olmuş arkalarında iki küçük çocuk bırakmışlar.

O sayfaya bir daha dönemedim. 11-12 yaşlarında annesinin tabutuna mı, babasının tabutuna mı kapanacağını bilemeden çaresizlik içinde ağlayan küçük kızın cenazede çekilmiş fotoğrafına bakamadım. Cami avlusunu diğer tarafında bir akrabasının kucağında ellerini Allah’a doğru açmış yakaran taş çatlasa 3-4 yaşındaki o güzeller güzeli oğlan çocuğunun yüzüne bir daha bakamadım.

Ne ilk ne de sonuncular. Tatildeydiler anne babaları onları almaya geliyordu. Gelemediler. Trafik kazasında öldüler.

Bu ne acı!

Yarın bizim başımıza, sevdiklerimizin başına gelse bu acı diyecek sözümüz olacak mı?

Sevgili arkadaşım, bu yazıyı biraz daha bekleyip milletvekilliğini garantiledikten sonra yazma fikrini de düşündüm.

Barajı aşamayacaklarını görüp telaş içinde seçimleri erteletmeye çabalayanları görünce, yazmamam gerektiğini de düşündüm.

Sonra şimdi yazmamın aslında daha iyi bir fikir olduğuna karar verdim.
İçimden öyle geldi.

Ben ajandamı değiştirdim. Dünün ajandasıyla yaşamıyorum artık. Kimsenin ajandasını da almış değilim.

“”Adı insan””ın bir ajandası olması gerekir diye düşünüyorum.
Duyarlı, kararlı, bilgili, sorgulayan, merhametli, yaratıcı, güvenli, azimli, çalışkan.
Sana bol şans diliyorum.

Yolun açık olsun.

 

Paylaş