Anlamlı anlamsızlıklar

 

 

O, çok eski bir arkadaşım… Mutlu bir evlilik yaptı. Bebeği olana kadar “canavar kadın” olarak önüne geleni silip süpürüyordu. Demek istediğim, gün 24 saat ya… Bir dakikasını bile ziyan etmeyeyim diyerek öldüresiye çalışıyordu. Kemir dakikaları! Suyunu çıkart işlerin… Koş koş hiç durmayacak gibi. Sonra bir gün bebeğin olsun!… Hastaneye ziyarete gittiğimde de, “Bu bebek onun eline yapışır kalır” diye hükmetmiştim. O salya sümük, bebek ciyak ciyak ağlarken, acaba hangisine üzülsem diye düşünmüştüm. Hala doğum iznindeydi. Bir gün buluştuk. Canavar kısmı tarihe karışmış. “Süper anne” kostümünü giymiş. Bir öğle yemeği süresince ne konuşursunuz… Biz zamanı iyi kullandık. Mamadan girdik bezden çıktık iki aylık bebeği evlendirdik. “Ne zaman işe başlıyorsun?” dedim. “Ben artık çalışmayacağım. Geri dönmüyorum” dedi.

 

Önümüzdeki 25 yıl içinde Japon işgücü, sayı olarak yüzde 16 oranında azalacak. Bu ülkede  nüfusun neredeyse yüzde 20’si 65 yaşın üzerinde. Avrupa’da işgücündeki nüfus, emekli olan nüfusun dörtte biri oranında artıyor. Avrupa Birliği içinde 50-64 yaş arası çalışan grup önümüzdeki 20 yılda yüzde 25 artacak. Buna karşılık 20-29 yaş arasındaki Avrupalı sayısı yüzde 20 artacak. Avrupa’ya gidince gözleriniz genç insan arayacak. ABD’de de 55-64 yaş arası çalışan nüfus, 10 yılda yüzde 50 kadar artacak. Buna karşılık 35-44 yaş arası aynı dönem içinde yüzde 10 azalacak.

 

Yaş 70 işe devam. Genç yaşta emekli oldu. Normal karşılamadı. O emekliliği kendisine hiç yakıştıramadı. Bizim ülkemizde emekliye hayat yok. Birini öldürmek istediğinizde, emekliye ayırın temize havale. Canlı canlı mezara girmek gibi bir şey. Devlet onu emekli yaptı. O emekliliğe savaş açtı. Bir gün boş durmadı. Emekli olduktan bir süre sonra akademik kariyer diye tutturdu. Allahım ne heyecan. Son zamanlarda ders temposu rahatladı. Kendine de zaman ayırmaya başladı. Arada bir arkadaşlarıyla buluşuyor. Onların yanındayken çok komik çok… Sanırsınız 70 değil 17… Çalışmanın onu genç ve dinç tuttuğunu düşünüyoruz. O her işi aynı tempoda yapıyor. Başka türlüsünü bilmiyor. Hep bir yerlere yetişme telaşı yaşıyor.

 

Gelişmiş ülkelerdeki mühendislik mezunlarının sayısı azalıyor. İsveç ve İşviçre’de yaşlı nüfusun yeniden işgücüne kazandırılması ulusal politika olarak benimsenmiş. Otomotiv sektörü bozulan demografik yapıya çare arıyormuş. BMW Leipzig’deki fabrikası için çalışanlarını 45 yaş üzerinden seçiyor. IBM eski işçilerini proje bazlı işler için çağırıyor. Ernst&Young, işten değişik nedenlerle ayrılmış deneyimli eski elemanlarının “bumerang” dedikleri bir sistemle işe geri alıyormuş. Deloitte and Touche’un bin 400 şirket üzerindeki araştırmasına göre listedekilerin dörtte üçü, önümüzdeki 3-5 yıl içinde maaşlı çalışan sıkıntısı çekeceğini bildirmiş.

 

Artık eskisi kadar sık görüşemiyoruz. Birbirimizi çocuk denecek yaşlardan beri tanıyoruz. Ben ona “Ağustos Böceği” derdim. Gece yatmaz, gündüz kalkmaz… Çalışmanın “ç” harfi onun kullandığı imla kılavuzunda eğlencenin “e”siyle karışmış. Hiç mi çalışmadı; “hayır” dersem arkadaşıma ayıp olur, “evet” dersem çalışanlara. O gezdi tozdu, seyahat etti, yedi içti. Evlendi, çocuk yaptı. Boşandı. 40’ndan sonra iş kadını oldu. Eskiden seyahatlerinde kaldığı otelleri eğlence ve alışveriş merkezlerine yakın olanlardan seçerdi. Şimdi iş görüşmesinin olduğu yerlerden şaşmıyor. Sabahları zınk ayakta, zıp toplantıda… Olmayan bir iş dalı kurdu onu yönetiyor. Erkek egemen, kuralı olmayan bir sektörde çatır çatır iş yapıyor.

 

İstihdam şirketi Adecco işe yerleştirme operasyonlarını demografik bir değerlendirmeye tabi tutmuş. Fransa ve Almanya’da 50-65 yaş aralığındaki çalışanların, şirkete 25-30 yaş aralığındakilerden ortalama yüzde 60 daha fazla kazandırdığı görülmüş. İsviçre’de yasal emeklilik yaşından 5 yıl sonra işi bırakanların emekli maaşına bonus veriyorlar. Bu yüzden 55-64 yaş grubunun yüzde 60’ının çalışma hayatına devam ettiği gözlenmiş. İtalya ve Belçika’da aynı yaş grubunun yüzde 30’undan azı çalışmaya devam ediyor.

 

Geçenlerde bir başka arkadaşım hayatını değiştireceğini söyledi: “Uzun zamandır düşünüyorum. Bu böyle bir günde olmadı. Karımla konuştum, annemle konuştum, babamla konuştum. Her gece kendimle konuşuyorum. Kendime, ‘otur işte oturduğun yerde, işin iyi, paran iyi’ diyorum ama dinletemiyorum.” Sonraki diyaloğumuz kısa paslaşmalar şeklinde geçti; √ Ne yapacaksın. √ Bilmiyorum, karar vermedim. √ Ne zaman vereceksin. √ Bilmiyorum, bakıyorum. √ İş mi buldun, rakibe mi geçiyorsun? √ Hayır iş aramıyorum. Nereye gideceksin? √ Belki Güney’e. √ Karın da gelecek mi? √ İsterse gelir, ama o planlarını bana uydurmak zorunda değil. √ İlişkiniz mi kötü? √ Hayır değil, çok iyi. √ Annenlerle mi sorunun var? √ Benim kendimle derdim var, ben sıkıldım. Çok düşündüm, değiştiriyorum.

 

Olaylara bazen de küçük bakmak gerek. Küçük dünyalarda büyük ipuçları bulabilirsiniz. Dünya değişirken insanlar da değişiyor. Küreselleşme dediğiniz şey aslında biziz.

Paylaş