Damdan düşer gibi gelmedim

Gazetecilik çok özel bir meslek. Mesleklerin en şahanesi. Yaşam boyu eğitim, bitmeyen enerji, merak, yenilik, yenilenmek, arınmak, aramak, değişime koşmak, hafızayı korumak, doğru yapmak, toplum için çalışmak… Kuşkucu, araştırmacı, sorgulayıcı olmak… Yılmadan çalışmak. Bilgiyle fark yaratmak. Şu bir gerçek ki, benim tariflemiş olduğum gibi algılansaydı, bugün bu tarifi yapmak zorunda hissetmeyecektim kendimi!  Bu yazıyı gazeteciliği anlatmak için yazmadım, gazetecilik sayesinde güzel işlerin her daim güzel kalabildiğini göstermek de değil niyetim! Sizler gibi ben de Koç Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un beklenmeyen vefatından etkilendim. Son günlerde ardı ardına kayıp yaşamak bu zamansız ölümle belki de bardağı taşıran damla oldu.

Zaman su gibi akıyor, ölümün üzerinden bir hafta geldi geçti bile. Ben 2003 yılında Mustafa Koç’u,  TRT2’de uzun yıllar hazırlayıp sunduğum ve beğeniyle izlenen “Kariyer Dünyası” programının “Zirvedekiler” temasına davet etmiştim. Mustafa Koç’un medya ilişkilerinden özenle uzak durduğunu hatta röportaj gibi süreçlerde arzulu olmadığını bilmeyen yoktu. Davetimi kabul etti. Program öncesinde detaylı sorular sordu, belli ki konuğum kolay biri değildi. Program formatına göre ne giymesi gerektiğine kadar detay aldı ve nezaketen bana “smart casual”  giyeceğinin bilgisini verdi. Bitmedi… Çekime başlamak üzere binaya gelmesine bir iki saat kala haberleşmeye devam ettik.  “Beni affetseniz” dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Anımsıyorum, can havliyle, “Yedeğim yok, çaresizim” dedim. Beni kırmadı, yanıtımı ikiletmedi, zamanından önce geldi. Çekim öncesi benimle hazırlık yapmak istedi. Çekimde sorduğum hiçbir soruyu geri çevirmedi, her soruyu samimiyetle yanıtladı. Ben de, o da dersimize çalışmıştık. İyi iş çıktığını düşünmüşümdür. İşte o nedenle aradan 13 yıl geçen bu söyleşi eskimedi.

Geçtiğimiz hafta Mustafa Koç vefatını çokça konuştuk. Şimdi gündem “Mustafa Koç’un yerine kim geçecek?” Oysa o 13 yıl önce verdi yanıtını. Ben yaklaşık 6 ay önce  Propeller Club’da Mustafa Koç’un “Koç Holding’de yönetim” temasındaki konuşmasını dikkatle dinledim. 13 yıl önce belki de ilk kez o detayda bana aktarmış olduğu yaklaşımın birebir aynısını buldum. Ne ders çıkardım diye kendi kendime sordum; damdan düşer gibi olmuyor. Uzun çalışma düşünme ve emek sonucu olunca, sürpriz olmuyor, devamlılık oluyor. İlk söyleşide de son söyleşide de eksen kayması yaşanmıyor! Bundan sonra Koç yolculuğunu, Mustafa Koç’un cümlelerinden okuyabilirsiniz.

Söyleşinin videosunu ve tam metni bloğumda (www.yaprakozer.com) bulabilirsiniz. 

Nasıl oldu, Ne oluyor?

Yaprak Özer: Rahmi Koç’un, “Zamanında çekilmek fazilettir” duyurusuyla görevi teslim aldınız. Genç yaşta büyük bir topluluğun başındasınız. Neler oluyor Koç Topluluğu’nda?

Mustafa Koç: Özel sektörün özelliği, içinde bulunduğumuz şartlar çok çabuk değişiyor. Türkiye’nin en büyük özel sektör kuruluşu olarak ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bu tabi çok kolay olmuyor. Benim bu göreve gelmemle ilgili “Bu nasıl oldu?” diye çok yerden soru yöneltildi. Madem kariyer planlaması ile ilgili programdayız, belirtmek istiyorum; 3-4 seneye yayılmış, çok dikkatli bir şekilde uygulamaya konulan kariyer programıyla ben bu göreve hazırlandım ve sonunda da bu görevi Sn. Rahmi Koç’tan geçen Nisan’da teslim aldım.

…Planlı ve programlı bir şekilde halloldu, zaten böyle olması gerekiyordu, bu kadar büyük bir kuruluşun başına damdan düşmüş bir şekilde tepeden gelinmez.

…İstanbul’da satış elemanı olarak işe başladım, 8 ay kadar çalıştım, benim için çok büyük bir tecrübe oldu.

…Eti senin kemiği benim şeklinde yöneticilere teslim edildim. Böyle olması gerekiyordu öbür türlü size kötülük yapılmış olur, yetişmede bu çok önemli…

Yapılanma…

Yaprak Özer: Siz göreve geldikten sonra “Aile Meclisi”, “Aile Ofisi” gibi değişik kavramlarla tanıştık.

Mustafa Koç: Aile Meclisi senelerdir olan bir şey. Muhakkak ki başka büyük aile şirketlerinde de vardır. “Aile Ofisi” diye bir şey kurduk,  baktığınız zaman Avrupa’da, Amerika’da çok uzun senelere dayanan bir kavram. Aile çıkarlarının en iyi şekilde yönetildiği birim. Aile çıkarlarının şirket çıkarları ile kesişmediği veya çelişkiler olduğu zamanlar oluyor. Orada ortak yolu bulabilecek CEO ile yakın çalışma ortamına giren profesyonelin çalıştığı bir ofis.

Yaprak Özer: Alışıla gelmiş bir birim değil…

Mustafa Koç: Bizde değil. Bir çalışma içerisindeyiz, dışardan bir sürü model getirdik onları inceliyoruz.  3. Kuşağın da sorunsuz bir şekilde bu portföyü yönetme konusunda birbirleri ile ilişkilerini düzenleyecek enteresan bir oluşum.

Aile ile şirket ilişkisi

Yaprak Özer: Çıkar çatışmasına doğru mu gidiliyor?

Mustafa Koç: Hayır. Öyle bir şey yok, bizde böyle bir şey söz konusu değil fakat elimizde olan şeylerin daha iyi kullandırılıp, daha iyi değerlendirilmesi konusunda çok önemli rol alacağını düşündüğümüz bir oluşum. Amerikalı danışmanımız senelerce söyledi, göz ardı ettik. Son bir-iki sene içinde gündeme geliyordu, ben de bu görevi devraldıktan sonra kurulması için biraz ısrarcı oldum, buna kardeşlerim de çok katılıyorlardı karar verdik; şu anda yürüyor.

Yaprak Özer: Üçüncü kuşak olarak niye rahatınızı bozdunuz?

Mustafa Koç: Rahatımız bozmak değil… hem iş birimi yönetiminde, hem holding yönetim kurulunda olursanız, o iş birimi ile ilgili hesap veriyor, hesap soruyor pozisyonunda oluyorsunuz. Batı’da böyle bir şey yok. İş birimlerini yöneten profesyonel pozisyonlardaki aile fertlerinin, holdingin yönetim kuruluna girmeleri bundan sonra olmayacak. Ne zamanki bırakırlar ve bir ortak şapkasını giyerler o zaman. Bu tabi ki yönetişim.

Yaprak Özer: Aile fertlerinin hepsi bu karara sevecen baktı mı?

Mustafa Koç: 2. Kuşağa anlattık. Mahsurlarını anlattık, mantığını anlattık… hepsi “haklısınız” dediler ve o şekilde de bir karar almış olduk. Öbür türlü çok kavram kargaşası ve çelişki oluyordu.

CEO ile Başkan ilişkisi

Yaprak Özer: Yönetim Kurulu Başkanı olarak sizin göreviniz, sorumluluklarınız nerede başlar, nerede biter… CEO’nunki nerede… Roller çakışır mı?

Mustafa Koç: Bugün en müesseseleşmiş grubuz, profesyonellerin ağırlığı tartışmasız çok büyüktür Koç grubunda. Eninde sonunda büyük ortak olarak aile ana hedefleri koyuyor karar veriyor. Sonra yönetimi icraata bırakıyor. Bu icraatın başı CEO (Chief Executive Officer) dediğimiz şahıs. Yönetim Kurulu Başkanı da Yönetim Kurulu üyeleriyle CEO’nun arasındaki köprüyü sağlayan, aynı zamanda da büyük ve küçük ortaklara karşı Yönetim Kurulu’nda sorumlu olan kişi. Direkt bana muhatap CEO’dur. Günlük işe karışmak CEO’dadır. Tabi bu herhangi bir başkanla birtakım bilgi alışverişinde bulunmayacağım veya bir şey sormayacağım demek değil.

4. Kuşak

Yaprak Özer: Bir röportajda “… Biz Allah’a şükür 3. Kuşağa kadar geldik…” diyorsunuz…

Mustafa Koç: Doğrudur. Şimdi 3. Kuşakta işin içinde olan insanlar olduğu için bu problem değil ama bundan sonraki 4. Kuşakta yaşları genç olanların işle herhangi bir ilgileri bulunmazsa yapacak fazla bir şey yok. Ortak olarak kalıp tamamen profesyonellere devretmek zorunda kalırlar işleri.

İK stratejisi

Yaprak Özer: İnsan kaynakları politikanız…

Mustafa Koç: En önemli adım performans değerlendirmesinde yaptığımız değişimdir. Eskiden suyu getirenle, testiyi kıran aynı muameleyi görürdü. Bu tamamıyla değişiyor. Bundan sonra herkes sene başında bir üstü ile el sıkışmış olduğu performans kriterlerine göre değerlendirilecek. Neyi getirdi neyi getiremedi, nerede başarılı oldu nerede olamadı ona göre ödüllendirilecek veya ödüllendirilemeyecek. Yani burada artık; “Benim adamımdı, senin adamındı, bu yönetici burada 20 senedir çalışmış, kıdemi var” devri artık bitti.

Yaprak Özer: Acımasız bir sistem…

Mustafa Koç: Acımasız değil, adil. Ama bu içinde bulunduğumuz şartlar da bunu dikte ediyor. Bugün eğer başarılı olmak istiyorsanız bir koyundan iki, üç post çıkarma devri bitti. Çok çetin şartlarda iş yapıyoruz. Hata olasılığımız çok az. O bakımdan en iyi elemanı en doğru pozisyona getirmekten başka hiçbir çaremiz yok.

Hayaller

Yaprak Özer: Size hayalinizi sormak istiyorum.

Mustafa Koç: Türkiye olarak soruyorsanız; önümüzdeki diyelim 10 sene içerisinde inşallah daha müreffeh, özgür, demokratik bir şekilde Avrupa Birliği’nin önemli bir üyesi haline gelmesi.  Onun dışında komşusuyla hiçbir sorunu olmayan ve her türlü şeyini halletmiş üretime ağırlık veren, iç sosyal barış sağlamış bir ülke.

Topluluk olarak soruyorsanız; tabi bunun içerisinde yine bir numarayı teşkil eden, inşallah bu benim hayalim; şirketlerimizden bir veya birkaçının New York Borsası’nda kote olması benim için çok önemli bir hedef.

Paylaş