İktidarın cinsiyeti olur mu? Olur. İktidar katı bir erkek kimliğine sahip. Bunun temelleri ilk çağlara dayanıyor. Bu cinsiyeti değiştirmek de çağlar sonra sanırım bizlere düşüyor. Çünkü bugünün koşullarında Kül Kedileri, Pamuk Prensesler ve Uyuyan Güzeller’e yaşama şansı yok. ”;”
Son yıllar, son aylar, son haftalar, son günler Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi açısından tahminlerimin, hayallerimin, ufkumun ötesinde renkli geçiyor.
Bu renk cümbüşü, dünya üzerinde yalnızca Türkiye’ye bahşedilmiş bir zenginlik değil. Dünyanın büyük bölümü, içinde barındırdığı halkların çok da anlam veremediği bir devinim içinde.
Ben diğer halkları zaman zaman bir kenara bırakıp, bencil bir davranış şekliyle kendimize dönmeye çabalıyorum. Tüm çabalarım sonunda bir yere varmadan orta yerde kalıyor. Merak etmeyin, tam yakaladığımı sandığım, tam bundan sonra izlenebilir ve kendini tekrar edeceği için öngörülebilir bir yol bulduğumu sandığımda, ne yol kalıyor ne iz…
Kendimi, yıllar sonra Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yeniden okurken buluyorum.
Bir tür kabus!
Teorik dersleri çok sevmezdim. Öğrenmem gerektiği için bu derslere çalıştığımı bugün gibi hatırlıyorum. Yaşanan olaylar ve yakın tarihimizi ilgilendiren derslere bayılırdım. Çünkü her şeyden önce ben bir gazeteciydim. Geçmişin fazla haber değeri yoktu. Bilinenler biliniyor, bilinmeyenler de kimseyi ilgilendirmiyordu.
Üstelik yakın tarihe ait hiçbir şeyi ezberlemeye gerek yok. Kolay anlaşılabiliyordu ve gözümün önünde akıp geçiyordu. O dönemleri anlatacak bir yakınımı mutlaka bulabiliyor, istediğim kitaba ve kaynağa ulaşabiliyordum. Zaten kaynak ve kaynakça sayısı da sınırlıydı. Hayat daha kolay, daha düz ve daha anlaşılırdı. Bugün ise anlaşılmaz ve zor.
Irak’a operasyon ve yetki tezkeresi uluslar arası siyasetin, ulusal siyasete taahhükümü, devletlerarası politikalar ve siyasetçiler…
Kuğu gölü balesi… Başrole sizin canınız kimi çekiyorsa onu koyun.
Gösterideki sanatçılar fiziksel ve estetik açıdan göze hitap etmeseler de, bir sanat eserinin sahnelendiğini görmeyecek kadar kör olamayız.
İktidarın Cinsiyeti Olur mu?
Bu haftaki yazımı İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Cemal Bali Akal’ın “İktidarın üç yüzü” başlıklı kitabından esinlenip yazıyorum. Kitapta, sivil iktidar tipleri arasından biri olarak ulus-devlet kavramı; her toplumu yasanın belirleyiciliği altında düzenleyen ilişki açısından; bir de yöneten cinsin yönetilen cinsin üzerindeki baskısı ya da “siyasi iktidarın cinsiyeti” başlıklarıyla ele alıyor.
Ben kitabın son bölümüne sizin ilginizi çekmek istedim.
İktidarın cinsiyeti olur mu?
Siyasi iktidarları anlayamadığıma hükmederken, siyasi iktidar kalıplarını kendime uzak bulduğumu fark ettim. Eminim sizler de öyle. Üstelik bu duygunun günümüzde yalnızca kadınlara özgü olmadığını biliyorum. Bunları düşünürken elime geçen kitapta iktidar ilişkisi içindeki cinsiyet boyutu dikkatimden kaçmadı. Belki de yanıt bu.
İktidar erkek, ben kadın.
Belki de bu yüzden anlayamıyoruz birbirimizi.
Kitap piyasaya yeni çıkmadı. Birinci baskı 1998, ikinci baskı Ocak 2003 tarihini taşıyor.
Benimle buluşması yeni.
Aşağıda kadın erkek ilişkileri ile kadının siyasetle ilişkisine dair bir özet bulacaksınız. Kafanızı güç, siyaset, iktidar; sebep sonuç ilişkileri gibi kavramlarla yoruyorsanız tavsiye ederim bir pencere de “güç, cinsiyet ve iktidar” kavramı için açın.
Sonra mı?
Bu konuda haklı haksız olmayacak… Ortada tarih var. Bugün yaşadıklarımız var. Bunların üzerine olsa olsa sizin zengin yorumlarınız olabilir. Dilerseniz bu sütunda hep birlikte pek de görülmemiş bir tartışma başlatabiliriz. Biliyorsunuz, tartışmak kavga etmek değil, görüşlerimizi paylaşmak. Aslında aşağıda okuyacaklarınız da kadın ve erkek arasında bir tür tartışma kültürü eksikliğinden kaynaklanıyor.
Kim bilir belki biz yakalayabiliriz, yakalayamazsak da yaratabiliriz.
Cinslerin Farkı
Nicole-Claude Mathieu’nun “Differences des sexes” adlı çalışmasından bir alıntıyla başlayalım;
“Siyasi iktidarı hedef alan çalışmaların gözden uzak tutamayacağı bir gerçek şudur; kadınlar, bir erkekler dünyasında, işgücü olarak toplam çalışma saatlerinin üçte ikisini karşılar, buna karşılık toplam gelirin yalnızca onda birini alır ve maddi zenginliklerin yüzde birine bile sahip olamazlar.”
Kadın ile erkek arasındaki güç mücadelesi yakın tarihe ait bir olgu değil. Tabii bazılarınız hangi güç mücadelesi diye soruyor doğal olarak. Ortada öyle bir mücadele görmek mümkün değil. Kadınlar düpe düz erkeklerin egemen oldukları bir düzen içinde yönetiliyorlar.
Şu anda yazarken, kendi kendimi yanlış ifade etmekten de çekindiğimi söylemek zorundayım. Koyu bir feminist olarak algılanmak niyetiyle yazılan bir yazı değil bu. “Feminist misin?” diye soracak olduğunuzda ise yanıtım, “”Evet feministim, hayır neden olayım; bütün bunlara ne gerek var, konumuz bu değil” şeklinde olacak.
Bir kadın ve bir kız çocuğu annesi olarak kadın ve kadın haklarına sonuna kadar duyarlı olmam beni feminist yapıyor, kadınların çalışma hayatında arzu edilen yeri bulmalarını sağlamak için elimden geleni yapmam feminist olma gerçeğini üzerime giydiriyorsa doğrudur, olabilirim, hiç sakıncası yok. Ama körü körüne bir kadın söylemi tutturmak ve bir grubu diğer gruba karşı korumak ve ayırım yapmak ise bunlara zamanım yok. Zaten aktarmaya başladıklarım ve bundan sonra aktaracaklarım yeterince enerjimizi tüketti. Zamanımızı çaldı.
Georges Balandier ,“Le politique des anthropologues” adlı eserinde ise, Mathieu’nun ifade ettiği gerçekten yola çıkıyor;
“Her toplumda sosyal ve siyasi farklılaşmanın ilk işaretini kadın/erkek ayırımında görenler için, siyasi iktidarı cinselliğe gönderme yapmadan düşünmek mümkün değildir.”
Toplumun uyduğu ilk yasanın, toplumun toplum olarak kurulmasını sağlayan ilk iki kuraldan birinin haram birleşme yasağı olduğunu savunan Balandier, cinsel ilişkilerin böylece düzene sokulmasıyla, toplum içi ilişkilerin de belirlendiğine dikkat çekiyor.
Ayrılık İlk Çağlara Uzanıyor
İlk çağlardan itibaren erkekler kadınlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmışlar. Bunu da kadınları bir yandan potansiyel bir tehlike, diğer yandan aşağı bir sosyal katman olarak sunmaya çalışarak ortaya koymuşlar. Tabii kadının doğurganlığı ve bu sayede elde ettiği üstünlük çoğu zaman onu saf dışı etmek üzere yapılan girişimleri engellemiş ama… Her zaman değil.
Tam burada bilim adamlarının ortaya koyduğu bir başka gerçek duruyor. Kadınlara karşı çeşitli sosyal tekniklerle onları denetlemek için kurulan hakimiyetin bir unsuru erkeklerin düşünsel ve bedensel uyguladıkları şiddetse de, bir diğer unsur, kadınların erkek baskısına gösterdiği rıza.
Eugene Enriquez “De la horde a L’Etat (Sürüden Devlete) adlı eserinde kadının erkek hakimiyetine gösterdiği rızayı açıklayabilecek çeşitli nedenleri şöyle sıralıyor;
- Erkekler gibi kadınlar da, hakim erkek ideolojisinin değerlerini benimsemiş olduklarından, bazen erkek baskısına karşı çıkarak, ama aynı zamanda, hem hayranlık duyabilecekleri hem de lanetleyebilecekleri bu koruyuculara boyun eğmekten mutlu, gönüllü kurbanlara dönüşürler. Bu çerçevede kadın, erkeği erkek rolü içinde tutmayı hedefleyen bir sosyal düzen bekçisi olabilecektir.
- Kadınlar cinsel silahlarından yararlanmaya, baştan çıkarma, şefkat, terk ve belli ölçüde histerik duygu ifadelerine dayanan bir cinsel iktidarı kullanmaya eğilimlidirler. Böyle bir üstünlüğünse, doğrudan buyurmaya yönelik görevlerde kullanılması zordur.
- Duygusal ve dünyevi değerlerin taşıyıcısı olan kadınlar, kendileri için çok karmaşık bir sosyal dünyaya karşı kayıtsızdırlar. Bedenlerine ve küçük çevrelerine kök salıp, uygarlığa karşı çıkarak, ailelerine bağlanırlar. Aile ve çocuklardan oluşan bu çevrenin merkezinde kalabilmek için, bağımlı yaşamayı, nankör ev işlerini ve yorucu bir çalışma yükünü kabul ederler.
- Kadınlar iktidarı kullanmanın, aile hayatıyla iş hayatı arasında kurulması çok güç bir denge istediğini bilirler. Ayrıca, iktidarın, fallusla özdeşleştiğini ya da kadını cinsel özelliğinden uzaklaştırdığını bilirler. Bu nedenle birbirine aykırı yükümlülükler almaktan, bir tür kimlik bunalımına girmekten kaçınırlar.
- Kadınlar düpedüz iktidara karşıdırlar. Son aşamada iktidarın güç ve savaş olduğunu sezerler. Onlar için sosyal olan, erkekler arası bir düzenli çatışma alanıdır. Erkekler kadar deneyimli olmadıkları bir alana girip, kurumsal oyunların tuzağına düşmekten kaçınırlar.
Aynı Mitoslar
Yazıların hepsine katılmak zorunda değilsiniz. Kendinizi mağdur ya da canavar gibi hissetmek zorunda hiç değilsiniz. Tek istediğim kimilerine katıldığınız kimilerine içinizden sövdüğünüz fikirleri görebilmek için camdan dışarı kafanızı uzatıp bakmanız.
Unutmayın tarih daha sonra yazacak… Kadınları ayrıcalıklı kılan yalnızca doğurganlıkları değil. Farklı fikirlere yaklaşımları, onları hazmedebilme yetenek ve olgunlukları…
Cemal Bali Akal, kadın ve erkeklerin aynı mitosları ezberlediklerini söylüyor;
“Bunlar da hayatın yaratılması ve sürdürülmesi işlevinde, kadının tabii gücünü gizler ya da düpedüz inkar ederler. Aslında yaratılış mitoslarının çoğunda, başlangıç aşamasının hayat ve kültür oluşturucu güçleri, kadın güçleridir. Ama erkeklerin sonradan ellerine geçirdikleri bu güçlerle, hayatı yaratma işlevinde öncelik kazandıklarını, üstünlüklerini kadınlara rağmen ve onlara karşı kullandıklarını anlatan dersi, kadın/erkek tüm toplum öğrenir.
Çelişki gibi görünse de bu mitik kurnazlık siyasi açıdan anlamlıdır. Kurulu düzeni ya da erkek hakimiyetini meşrulaştıran mitoslar, kaçınılmaz olarak, bu dönem öncesini bir kaos diye sunacaklardır. Böyle bir karalamadan sonra da erkeğin devreye girmesinin sosyal açıdan ne kadar hayırlı olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Erkek söylemine göre kadın yaratıcılığı yalnızca tehlikeli ve ölçüsüz olabilir. Kadın, hakimiyetini sürdürdükçe bir düzensizlik kaynağı olarak kalır. Öyleyse bu hakimiyetin ondan alınması tüm toplum açısından yararlıdır; şu andaki durum en iyi durum, erkeklerin kurduğu düzen en iyi düzendir.””
Silkelemek ve Silkelenmek
Birbirini takip etmeyen bazı cümleleri yazarın ve alıntı yaptığı düşünürlerin affına sığınarak alıyor sizlerle paylaşmak istiyorum. Kitaptan alıntılar ilginizi çekecek olursa önünüzde ilginç bir literatür olduğunu unutmayın.
Dipsiz bir kuyuyu anımsatıyor. Kafanızdakileri biraz çalkalıyor, biraz silkeliyor, hani girmesem daha mı iyi olurdu gibi düşünebiliyorsunuz. Olsun, karmaşa her zaman iyidir. Yeter ki yönetmesini bilin.
“….Kadın tabiatının düzen karşıtı özelliğinden kaynaklanmış gibi sunulan erkek korkusu, siyasi ve kültürel kökenlidir. Kadını kadın, erkeği de erkek yapmak için harcanan çabalar, kadınla erkeği birbirinden uzaklaştırmak için başvurulan teknikler, hakimiyetin kadına karşı kurulmasından kaynaklanır. Kadın farklılaştırılır, dışlanır ve ona yakıştırılan sözde tabiatıyla korkutucu kılınır; kadına karşı kurulan erkek hakimiyeti ancak bu yoldan sürdürülebileceği için…
… Kadın bir erkek hakimiyeti uğruna, insanlık dışına itilir ve orada tutulur.
Dışlanan her sosyal kümenin, korkutucu tabii özellikler, cinsel farklılıklarla donatılması, hakim olanların yaygın biçimde başvurdukları bir tekniktir.
…Ayrımcı, kendisinden ayırıp anormalleştirdiği ötekine bakarak, kurduğu düzeni normalleştirmeye ve meşrulaştırmaya çalışır. .
…Kadın tabiatı ve cinselliği diye adlandırılan şey ayrımcı bir erkek söylemi tarafından yaratılmıştır. Bu söylemde kadın, erkeğin normalliğini kanıtlama aracı olarak oluşturulmuştur sapkın ve hayvansı bir mitos yaratığından farklı başka şey olamaz.
Elisabeth Batinder’in “Biri Ötekidir” adlı eserinde şu bilgi ve yorumlara rastlanıyor;
“Hiçbir toplum, kadınlarla erkeklerin mutlak anlamda simetrik olmalarını sağlayamamıştır… Kadın düşmanlığı bir hastalık değil, erkeklerin yaratıcı güçlerini sağlama almak için kadınları sistemli olarak karalamalarını öngören bir siyasettir… Erkek hakimiyeti siyasi bir sistemin ifadesi, kadın/erkek ilişkisi ise sosyal ilişkileri yönlendiren siyasi bir sistemin parçasıdır. Bu doğrultuda siyasi iktidarı tanımlamanın yolu, kadın/erkek ilişkisini belirlemekten geçer…”
Kadın Falan Görmüyorum
Siyasi iktidar kavramına hem kendi ülkemde hem de uluslararası boyutuyla bakmaya çalışıyorum. Ortada kadın falan gördüğüm yok.
“Olsa bir şey değişir miydi?” diye düşünebilirsiniz. Bu düşüncenizde haklı da olabilirsiniz.
“Ben siyasi iktidarın cinsiyeti olur mu?” diye daha önce kafa yormadığımı fark ettim. Evet, ulusal mecliste kadın sayı olarak temsil edilmiyor, iş yaşamında kadın karar veren pozisyonlarda yeterli sayıda bulunmuyor… Ancak bu daha farklı bir durum.
İktidarın cinsiyetinin erkek olmasını istemiyorum. İktidarın bir cinsiyeti olacaksa ve ille de iki cinsten birini tercih edeceksem bu pekala kadın da olabilir.
Denenmemiş… Biz denenmemişleri denemeyi, onlara fırsat vermeyi seven bir milletiz. Her ne kadar denenmemişler, tecrübesizliklerini bir artı olarak topluma sunup, bu yolla aldıkları oyları, iktidara geldikten sonra tüm denenmiş yöntemleri kullanarak tüketseler de, ben ortada kadın görmüyorum. Onları deneyelim diyorum.
Şu öneriye de açığım; Ne gerek var birini tercih etmeye biz cinsiyetsiz bir iktidar oluşturabiliriz. Herkesin ihtiyacını eşit olarak karşılayan ve herkese eşit mesafede; çağdaş.
Oluşturabilir miyiz acaba?