Acelem var

 

 

Türkiye’de 4 ay gibi kısa bir sürede bir erken seçim ve iki cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Yetmedi şimdi bir de anayasa değişikliği yapılıyor. Türkiye’nin acelesi var, koşması gerek! Bir şey kaçırıyorum hissinden kurtulamıyorum, anlamıyorum, nedir bu telaş? Zaman ya çok  var, ya hiç yok. Yok mu bunun arası?

 

İyi yönetim genellikle dinamik, proaktif, seri gibi terimleri de içine alan tariflerle şekillendirilir. İyi yönetimin adı ne zamandan beri “pür telaş” bilmiyorum. Yönetimin içinde demokrasi, araştırma, iletişim gibi başka unsurlar da olmalı mı? Demokrasi; içine sindirme, öğrenme, karar verebilme hakkı, tercih yapabilme lüksü değil midir? Değilse nedir?

 

Anayasadaki birkaç maddeyi içeren değişiklik paketinin referandumu için gümrüklerde oy kullanma süreci 11 Eylül’de başladı, referandumun yapılacağı 21 Ekim günü saat 17.00’ye kadar sürecek. Ne olduğunu anlamadan anayasanın tümünü kapsayan ikinci bir çalışma başlatıldı. Değişiklikleri yapmak üzere kurulan 11 kişilik komisyon 27 Ağustos 2007 tarihinde ilk toplantısını yaptı. Devletin kuruluş felsefesini ve onun temel belgesini kökünden değiştirecek değişikliklerden söz ediyoruz. Anayasa yıllardır başımıza gelen her sorunda suçladığımız, her sıkıştığımızda başvurduğumuz bir belge. Eksikliklerinin nedeni bu telaş değil miydi?

 

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları başbakana odaklı başladı. Başbakan 24 Nisan’da Dışişleri Bakanını aday gösterdi. Hiçbir tartışma yapılmasına zaman kalmadan seçim başladı. 27 Nisan’daki Cumhurbaşkanlığı oylamasında 367 vekil hazır olmadığı için seçimler iptal edildi. Türkiye apar topar 22 Temmuz seçimlerine odaklandı. Partiler meydanlarda “mazot 1 YTL”; “elektrik bedava”, “ÖSS kaldırılacak” dedi… Bütün partiler birbirini halka şikayet etti, “kim ne veriyorsa biz 5 katını veriyoruz” kampanyası yürüttü. Seçim öncesi kampanya anlatma, öğrenme ve iletişim süreci değil midir? Değilse nedir?

 

Yine cumhurbaşkanı seçimine geçildi. Yine tartışma zemini yaratılmadı. 20 Ağustosta ilk turu yapılan seçimlerin 28 Ağustostaki üçüncü turunda, Abdullah Gül 339 oyla Cumhurbaşkanı seçildi.

 

Bugünkü yönetimimizin mimarları oldukları söylenen Amerikalılar ise kendi süreçlerini nedense daha farklı yaşıyor ve yaşatıyorlar. ABD’de başkan adayları, seçimlerden bir ya da iki yıl önce ortaya çıkıyor.

 

2008’de yapılacak seçim için potansiyel ilk kadın başkan Demokrat Parti’den Hillary Rodham Clinton, 20 Ocak 2007’de, ABD’nin ilk siyah başkan adayı Barack Obama, 10 Şubat 2007’de adaylığını açıkladı. Cumhuriyetçi Partiden John McCain, 18 Şubat 2007’de, New York Belediyesi eski Başkanı Rudy Giuliani, 13 Kasım 2006’da adaylığını ilan etti. O gün bugündür didik didik inceleniyor, halk önünde sınav veriyorlar.

 

Ben ABD başkan adaylarını bizim milletvekillerinden daha iyi tanıyorum. Kim kaç kez Irak’a ayak basmış, çalışma hayatı için vaadleri ne?… Ama kendi ülkemde Çalışma Bakanının istihdam konusunda düşüncelerini, konuyla ilişkisini, vaadlerini bilmiyorum. Duymadım.

 

Hillary Clinton, ekonomi politikalarını özetleyen 10 maddelik bir plan hazırladı: Kürtajın, kadının temel anayasal hakkı olduğunu savunuyor, silah denetimi getirme sözü veriyor, kök hücre araştırmalarını destekliyor. McCain, federal harcamaların nasıl dizginleneceğini anlatıyor. Giuliani, yasadışı göçü önlemek için tahrif edilemeyen kimlik kartları ve yüksek teknoloji yardımıyla yürütülecek bir mücadele sistemi öneriyor. Obama, sağlık sistemiyle ilgili, poliçe başına 2,500 Dolar tasarruf paketi öneriyor.

Bizimkiler ne dedi… Duymadım, bilmiyorum. Hükümet programı açıklandı ve güvenoyu aldı. Ne diyordu hükümet programı?.. Anayasada değişiklik yapılıyor. Kim anladı ne yapıldığını?

Suç kimde, seçilende mi onu seçende mi? Takım tutar gibi bir partiye oy verdik. Partiler arasında ideoloji ayrımının kalmadığını görmezlikten geldik. Oysa bizim zarfa değil içeriğe bakmamız gerekirdi. Atladık!… Türkiye’nin acelesi var. Acele etme Türkiye, ecele gitme!

Paylaş