TSRS’YLE İŞ MODELİ KURGUSU

TSRS, iş modelinizi yeniden kurgulamaya  davet ediyorum sizi. İlk 100 günü planlayan, veri ve senaryo omurgasını kuran ekipler denetimde de pazarda da öne geçiyor. Yönetim kurulu masasına, risk komitesine, finans departmanına ve sahadaki operasyona aynı anda seslenen, oyunun kurallarını değiştiren bir çerçeve. Kısacası sürdürülebilirliği anlatı olmaktan çıkıp karar ve sermaye tahsisi seviyesine taşınıyor.

İndeks İçerik İletişim Danışmanlık ve Konuşmacı Ajansı kurucusu olarak canlı yayın konukları ağırlıyorum. Güncel bir tartışma konusu olan TSRS’yle ilgi farkındalık yaratmak üzere Tulip Sustainability Center kurucusu Şafak Özsoy’dan değerlendirmesini istedim. Aşağıda bu söyleşiye ait transcript bulacaksınız.

Yaprak Özer:
Merhaba, ben Yaprak Özer. İndeks İletişim ve İndeks Konuşmacı Ajansı’nın kurucusuyum. Bugün zor bir konuyu otuz dakika civarında toparlamaya çalışacağız: TSRS – Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları. Bu yıl belirli ölçeğin üzerindeki şirketler için raporlama zorunlu. Geçen yıl denemeler yapıldı; pek çok rapor denetimde takıldı, ekipler zorlandı. “Ne olacak, ne isteniyor, neyi yapıyoruz, neyi yapamıyoruz?” sorularına bakacağız. Özünde şirketlerin iklim ve sosyal çalışmalarını raporlaması gerekiyor; zorlaşan kısım bunların finansal ve rakamsal ifadelere dönmesi.

Tek başıma anlatmayacağım; kıymetli konuğum Şafak Özsoy’u davet ettim. Yaklaşık kırk yıla yaklaşan çalışma hayatında yalnızca rapor yazmak değil, şirketlerin nabzını tutmak konusunda da deneyimi var. Yönetişim boyutunu ve bu işin rapora nasıl döküleceğini konuşacağız. Kısaltmalar kullanacağız; ara ara açıklayacağım. Farklı alanlardan izleyicilerimiz olacağını varsayıyorum. Şafak Özsoy; iklim politikaları ve acil müdahale planlamalarında öncü isimlerden. Danışman; Harvard’da sürdürülebilir şehirler eğitimi var. Tulip Sürdürülebilirlik Merkezi’nin kurucusu; iklim, karbon ve net sıfır konularında uzman. Hoş geldiniz Şafak Hanım.

Şafak Özsoy:
Çok teşekkür ederim. Sizinle birlikte olmak harika. Uzun zamandır çalışmalarınızı izliyorum; öncülük yapıyorsunuz. Teşekkürler.

Yaprak Özer:
Ben pek çok konuya giriyorum ama bu, o alanların hepsinde uzman olduğum anlamına gelmiyor; yerimi bilmem lazım. TSRS’nin açılımını az önce verdim. Yönetim kurullarından başlayalım: Bu çeyrekte yönetim kurullarını hangi üç kararı almaya zorlayacak bir raporlama sistemiyle karşı karşıyayız? Türkiye’ye yeni bir dönem geliyor; yönetim kurulları nerede sıkışacak, ne tür kararlar alacak?

Şafak Özsoy:
Önemli bir inisiyatif başlatıldı ve 2023’te duyuruldu. TSRS kapsamında şirketlerin raporlama yükümlülükleri gündeme geldi. Gönüllü sürdürülebilirlik veya entegre raporlama yapan şirketler vardı ama genel yaygınlık açısından “alışık olmadığımız” bir alan. Dünya da benzer bir durum yaşıyor denebilir. TSRS ve AB’nin Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ile birlikte—bilim temelli hedefler (SBTi) dâhil—bir dönüşüm fırsatı ve aynı zamanda ciddi bir adaptasyon yükü geldi. Yüksek uzmanlık istiyor; şirketler için yeni yükümlülükler doğdu.

Bir diğer kritik konu: stratejik senaryolar. İklime dayalı fiziksel riskler ve net sıfıra geçişteki geçiş risklerini modelleyip senaryolaştırarak, önemlilik konularını belirleyip yönetmek gerekiyor. Kolay değil.

Yaprak Özer:
Biz de içerik/iletişim ajansı olarak bu sürecin içindeyiz. “Bu işin adresi” şirketlerde sürdürülebilirlik komitesi mi, risk komitesi mi? Uygulamada ne görüyorsunuz? Parçalara bölersek, henüz başlamamış olanlara yol gösterebiliriz.

Şafak Özsoy:
Yeni rejimde karar boyutunda yönetim kurulu, uygulama boyutunda genel müdür ve ilgili icracı müdürler birlikte çalışmalı. Sürdürülebilirlik tek bir konu değil; çevresel, sosyal ve yönetişim başlıklarını bir araya getiriyor. Bu yüzden tek bir bölümle değil, birden fazla bölümün koordineli çalıştığı bir mekanizma gerekiyor. Bölüm sayısı arttıkça liderlik ihtiyacı artıyor: tüm bölümleri aynı frekans ve motivasyonda çalıştırıp sonuçları üst seviyede, yönetim kuruluna raporlayacak bir yapılanma şart.

Bu da yönetim kurulu seviyesinden başlayarak tüm hiyerarşide görev tanımları ve organizasyon şemalarının yeniden yazılmasını gerektiriyor. Risk yönetimi zaten vardı; şimdi ESG risklerinin (çevresel, sosyal, yönetişim) risk komitesi tarafından ele alındığı bir mekanizmaya evriliyoruz. Standart özetle şunu diyor: “Sürdürülebilirlik ve iklim risk/fırsatlarını tanımla, risk yönetimine entegre et, ardından stratejik yol ayrımlarını tarif et.”

Yaprak Özer:
Tüm şirketler “eyvah” demeyecek elbette. Kapsam kimleri hedefliyor? (Yanlışsam düzeltin.) 250+ çalışan ve 500 milyon TL–1 milyar TL bandında net satış eşiği gibi ölçüler konuşuyoruz. Sektör bağımsız bir çerçeve mi? Ayrıca önemli bir soru: İklim ve sürdürülebilirlik riskleri gelir tablosuna nasıl dönüştürülecek? Sayılara nasıl tahvil edilecek?

Şafak Özsoy:
Uyumluluk, Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) çerçevesinde belirlenmiş sürdürülebilirlik uzmanı ile kolaylaştırılıyor; eğitim ve sınav var. Ancak sadece 6–8 günlük eğitimle bu sistemi yönetmek mümkün değil. KGK bu rolü şirket içinde bir odak noktası olarak kurguluyor. Verilerin toplanması, analizi ve yönetimi daha üst düzeyde ele alınmalı: yönetim kurulu seviyesinde sürdürülebilirlikten sorumlu bir üye/yönetici, icrada direktörlük düzeyi…

İklim tarafı ayrıca derin bir uzmanlık gerektiriyor (TSRS-2/IFRS S2 iklim standardı). Verilerin kullanımı, analizi, senaryo çalışmaları ve iş süreçlerine entegrasyon ciddi uzmanlık. Bu yıl yaşanan zorluklardan biri buydu. Denetim firmaları kadrolarında sera gazı emisyonları konusunda yetkin personel oluşturmakta zorlandı; özellikle demir-çelik, çimento gibi karmaşık sektörlerde emisyonların doğru hesabı yüksek uzmanlık gerektiriyor.

2009’dan beri Türkiye’de 14064 (sera gazı emisyon yönetimi) eğitimleri var; yine de “yasal zorunluluk” olmadıkça uygulamaya geçmiyoruz. CBAM (Sınırda Karbon Düzenlemesi) itici güç oldu. KGK, iklim çerçevesindeki TSRS raporlamalarının süresini 31 Ekim’e uzattı; önce daha erkendi. Denetim şirketleri “tüm hesaplamalara hâkim olayım, hepsini ben yapayım” yaklaşımıyla çok detay indi; bu pratikte şirketleri zorladı. Oysa büyük firmalar doğrulama zorunluluğuna tabi; Çevre Bakanlığı ve tedarik zinciri doğrulamalarına makul güven duymamız gerekiyor.

Yaprak Özer:
İlk raporlar 2025’te yayımlanacak; kapsadığı dönem 1 Ocak 2024 itibarıyla başladı. TSRS-1 genel sürdürülebilirlik açıklamaları, TSRS-2 iklimle ilgili açıklamalar. “Finansallara tahvil” meselesi zor; yapay zekâya verileri verip rapor almak mümkün mü? Bana hâlâ insan işi gibi geliyor.

Şafak Özsoy:
Yapay zekâdan pragmatik ölçüde yararlanıyoruz ama yüksek uzmanlık hâlâ şart. Yayınlanmış raporları taradık; KGK sayfasında 75’in üzerinde rapor var. İklim konusu gündeme geldiğinde fiziksel riskleri senaryolarla ortaya koyup finansallaştırmak gerekiyor. Bölgesel iklim modelleri üzerinden veri ihtiyacı var; veri yönetimi şu an en problemli alanlardan biri.

Örneğin tarım ya da meyve suyu sektöründe, yaz aylarında ürün miktarı, önümüzdeki on yılda sıcaklık/don olayları ve mevsim değişimleri üretimi etkiler. Fiziksel riskler şirketin varlıklarına nasıl yansır? Binalar, açık-kapalı depolama ihtiyacı, sigorta giderleri… Bunları yatırım kalemlerine veya varlık değerlerine yazmak gerekir.

Yaprak Özer:
Demek ki her şirket kendine özgü: bulunduğu yer, yaptığı iş, ekipman, yapı… Standartlar üstte ortak; alta indikçe dinamikler farklılaşıyor. Denetçi sadece bugün denetleyip gidiyor mu, yoksa geriye dönüp bakıyor mu? Geriye dönük beyanlara itiraz edebiliyor mu? “Bu yılı geçtik, bitti” gibi görünmüyor.

Şafak Özsoy:
Raporlarda düzeltme yapma hakkınız var; hatalı veri sonradan düzeltilebilir. İlk yıllarda kıyas beklenmiyor; sonraki dönemlerde gerekecek. Amaç, rapora ödül vermek değil; uluslararası yatırımcı güveni sağlamak, denetim kapasitesi ve veri kalitesini güçlendirmek ve dönüşüm yolculuğunu yönetmek. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi—dünyada 2050—ile uyumlu, Paris Anlaşması çerçevesinde ilerliyoruz. İklim raporlaması yeni değil; süreç 2006’dan beri evriliyor, 2023’te IFRS çerçevesiyle hızlandı. Tedarik zincirinin sisteme entegrasyonu ve yatırımcı güveni temel hedef.

KGK’nın denetim yetkisi verdiği yaklaşık 27 firma var (sayı artıyor); bu firmalarda yetkin personel de artacaktır. Ancak insan kaynağı kısa sürede yetişmiyor. Sürdürülebilirlikte uzmanlaşma artarken, iklim özelinde ayrı bir uzmanlık alanı daha belirginleşiyor. Senaryo analizlerinin stratejiye entegrasyonu için yeni rol tanımları gerekebilir.

Fiziksel riskler daha firma/tesis özelidir; örneğin Denizli’de dere kenarında bir fabrikanız varsa ve 10–15 yıl içinde sel riski yüksek görünüyorsa fabrikanın taşınması ya da altyapısının güçlendirilmesi bir yatırım kalemi olarak finansallara yazılmalıdır. Geçiş riskleri (politika değişiklikleri, pazar riskleri) ise daha genel olabilir.

Yaprak Özer:
Tarım ve imalat örnekleri verdik ama finans sektörü çok kritik. Sektörler açısından kimler daha aktif olmalı? Ayrıca geçen sene kaç TSRS raporu yayımlandı, biliyor muyuz?

Şafak Özsoy:
Başta 300+ şirket kapsamdaydı; bazılarına erteleme geldi. KGK sayfasında yaklaşık 75 firmanın TSRS-2 kapsamında raporlama yaptığını görüyoruz. Bunların yaklaşık 12’si entegre rapor içinde yayımlandı; sonra KGK içerik şartlarını güncelledi. 30 Ekim itibarıyla sayının artacağını öngörüyoruz.

Bankacılık kritik çünkü finansmanı sağlıyor. Türkiye’de yeşil taksonomi ve emisyon ticaret sistemi gündemde. Kredi tahsisinde ESG/iklim kriterleri belirleyici olacak; yeşil kredi öncelikleri taksonomiye göre verilecek. Stres testleri, bankaların müşteri sektörlerinde fiziksel ve geçiş risklerini ölçmesini gerektirecek. Ayrıca biyoçeşitlilik kayıpları da gündeme giriyor; Frankfurt’ta IFRS toplantısında biyoçeşitliliğin stres testlerine dâhili konuşuldu. Yatırımların bölgesel biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri analiz edilmek zorunda.

Yaprak Özer:
Sözleriniz uzmanlık gerektiriyor; konuyu böyle bağlayalım. Son bir cümleyle kapatalım ister misiniz?

Şafak Özsoy:
Bu, ciddi bir dönüşüm fırsatı. KGK’yı tebrik ediyorum; tüm firmaların sürece destek vermesi gerek. “İklim yüzyılı”nda yeni bir modele geçiyoruz. Bu model yüksek uzmanlık kadar zihniyet dönüşümünü de zorunlu kılıyor: yetkinlik, kalite ve eğitimi ön plana alan bir bakışla yola devam.

Yaprak Özer:
Programımızın adı “İklim Riskinden İş Modellerine: TSRS ile Zorunlu Değişim.” Bugün TSRS, yarın başka bir kısaltma olabilir; iletişimci olarak kısaltmalar için özür dilerim ama daha kısa anlatmanın yolu yoktu. Bu bir raporlama değil, bir yaşam biçimi. 75 şirket, 12 şirket… Bunlar şirketlerin uhdesinde gibi görünse de aslında hepimizin yaşamla ilişkisini düzenleyen bir süreç. Raporlar bizi dönüştürüyor; dönüştürmesini istiyoruz. Küresel çalışıyoruz; burada dereyi mahvedip biyoçeşitliliği tahrip edersek, Almanya’da, Amerika’da, Çin’de, Japonya’da karşımıza çıkacak konular bunlar. Yayınımız X, LinkedIn ve YouTube’da kalacak. Çok teşekkürler Şafak Özsoy. Bir başka sefer görüşmek üzere. Herkese iyi günler.

Şafak Özsoy:
Çok teşekkürler. Hoşça kalın.

 

Paylaş