Ekonomi ciddi disiplin olsa da farklı bakış açılarına hatta mizaha yer olmadığını kim söyleyebilir? Birkaç örnek; pandemi döneminde insanların perakende, park, işyeri gibi mekanlardaki hareketliliğini ortaya koyan “Google hareketlilik verileri”, trafikteki araç yoğunluğuyla ekonomi ölçümü yapan “Araba plakası kirliliği endeksi”… duyduğumuzda şaşırtan ölçü kriterleri. Popüler kültüre kaydığımızda daha ilginç endikatörlerle karşılaşıyoruz; bir hamburgerin farklı ülkelerdeki fiyatıyla döviz kurunun denge durumunu ölçmeye yarayan “Big Mac Endeksi”, ekonomik durgunlukta bireylerin pahalı lüksten caymasına işaret eden “Lipstick Index”, Türkiye’de halkın günlük tüketiminden türetilen “simit-çay” ya da “menemen” endeksleri bazıları… Bunlar, halkın iletişimi, davranışların tercümesi. Yüksek yumurta fiyatları, azalan karton koli talebi ya da boş dans pistleri gibi işaretler de var. Üstelik yenileri de; düşük bel jean pantolonların dönüşü, kalabalık dans gösterileri olarak tanımlanan ‘flash mob’ etkinlikleri, Lady Gaga’nın pop müziğe dönüşü… Genç kuşağa göre bunlar yaklaşan küresel resesyonun işareti.
Ciddi olarak tanımlanan ekonomi yayını Wall Street Journal’in, “The Journal” podcastinde“Lady Gaga, Low-Rise Jeans, and the Next Recession” başlıklı bir bölüm yayınlandı. Programda Z kuşağının hemen her popüler kültür olayını esprili bir şekilde ekonomik durgunluğun habercisi olarak yorumlaması ele alınıyor. Ekonomistler geleneksel olarak resesyonu tahmin etmek için enflasyon, işsizlik gibi sert verileri kullana dursunlar, büyük bir kitle de, iç çamaşırı satışı veya etek boyu gibi alışılmadık göstergeleri takip ediyor…
Ekonomi deyince aklınıza karmaşık grafikler, faiz oranları ve tablolar gelebilir, dönüşümü okumanın bir yolu da tahminlerini farklı alanlardan işaretlerin üzerine inşa edenlerin dilini öğrenmek. Bu tek başına mizah değil, ekonomik duyarlılıkların yeni dili. Geleneksel değerlerin geçirdiği evrim ve özellikle sosyal medyada dışa vuran bir iletişim dili.
TikTok’tan Ekonomi Okumaları
İletişim mecraları Z kuşağının kültürel trendleri ekonomik sembollere dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Bu kuşak, ekonomiyi yalnızca TEFE – TÜFE veya işsizlik oranı üzerinden değil; TikTok videolarında paylaşılan esprili gönderiler, “recession indicator” etiketli caps’ler ve Starbucks’taki “cafe latte” fiyatları gibi gündelik semboller üzerinden algılıyor. Lady Gaga’nın yeni albümü, 2008 küresel kriz dönemindeki kültürel atmosferi hatırlattığı için Z kuşağı tarafından ekonomik belirsizliklerin sembolü olarak görülüyor. Pop kültürdeki nostaljik geri dönüş, yaklaşan resesyonun sezgisel habercisi sayılıyor. Düşük bel pantolonlar ve flash mob’lar, 2000’lerin ortasında küresel krizinden hemen önce zirve yapan kültürel trendlerdi; “tarih tekerrür ediyor” algısıyla ekonomik gerilemenin sembolik işaretleri olarak mizahi biçimde yorumlanıyor. Aynı zamanda belirsizlik dönemlerinde geçmişe tutunma refleksi olarak okunuyor. Z kuşağı için bu çağrışımların ekonomik uyarılarla eşdeğer olması, onların bilgiye erişim biçimleriyle doğrudan ilişkili.
Hemline’dan Ruj Endeksine
Geleneksel kalıpları yıkan göstergeler üretme ve duygu ile düşünceleri ifade etme eğilimi yeni değil. 1920’lerde türeyen “Hemline Index” (Etek Boyu Endeksi), refah dönemlerinde etek boylarının kısaldığı, resesyonlarda ise uzadığı iddiasıyla moda akımlarını ekonomiyle ilişkilendiriyordu. 2001’de ise “Lipstick Index” (Ruj Endeksi), tüketicilerin büyük harcamalardan kaçınıp küçük lükslere yönelmesini bir işaret olarak okudu.
Dünyanın en kritik kurumlarından biri kabul edilen ABD Merkez Bankası’nın eski başkanı efsane Alan Greenspan de geleneksel olmayan ifadelerle ekonomiyi açıklamaya kalkmamış mıydı? Öyle bir endeksten söz etti ki, unutulması mümkün değil: “erkek iç çamaşırı endeksi”. Bu kadar ciddi bir şahsiyet bu kadar ciddiyetsiz mi sizce… Sayılmaz; kriz zamanlarında insanların temel ihtiyaç dışı ürünlerde harcamalarını kıstığını gösteriyor bu yaklaşım.
Pandemi dönemi pek çok kalıbın yıkıldığı unutulmaz bir dönemdi. Torunlara anlatılacak tuhaflıklar yaşadığımız tutsak ve korku dolu günleri Google hareketlilik verileri, elektrik tüketimi ve gece ışığı yoğunluğu üzerinden anlamlandırma çabalarımız unutulabilir mi? “Big Mac Endeksi” gibi gayriresmi ölçütler döviz kurlarının denge durumunu anlatmak için gazetelerde, ekran ve sohbetlerde sıklıkla kullanılıyor. Değişim böyle normalleşiyor.
Geleneksel Göstergeler Ne Kadar Geçerli?
Büyüme oranı, enflasyon (manşet ve çekirdek), işsizlik, faiz oranları, cari denge, kamu borçluluğu, kredi büyümesi gibi veriler hala merkez bankalarının ve ekonomistlerin ana referans noktası. Bu göstergelerin sokaktaki bireyle kurduğu bağ giderek zayıflıyor. Kaldı ki, enflasyon göstergesi olan ENAG ve TÜİK verileri arasındaki fark gibi örnekler, resmi verilere olan güvenin zedelendiğini gösteriyor. Neden aramaya gerek yok, halk yaşadığı ile kendisine anlatılan arasında bağ kuramıyor. Kağıt üzerinde ekonomi iyi olacak hasta, gerçekte hissedilen can çekişen biçare…
Türkiye’de son 20 yılda ekonomik göstergeler ile halkın algısı arasında giderek açılan fark için çok gerilere gitmeye de gerek yok 2008’de “teğet geçecek” söylemi, 2021’de “faiz sebep, enflasyon netice” tezi üzerine kurulan ekonomi anlatıları, tarih metni değil masalımsı içeriklere dönüştü. Halkın kendi göstergelerini yaratması kaçınılmaz ve doğal; simit-çay endeksi, menemen enflasyonu, asgari ücretle kaç litre benzin alınabildiği gibi gündelik hayattan doğan göstergeler, resmi verilere alternatif olarak konuşuluyorlar. Verilere duyulan güven zedelendiğinde halk deneyimlerine dayalı ölçütler üretmeye başlıyor.
Kuşaklara Göre Ekonomiyi Anlama Biçimleri
Resmi kanallarda ise ekonomik duyarlılığı ölçmek üzere hala düşük doz mizahi yanı olan davranışsal ve algısal ölçütlerden söz ediliyor. Tüketici güven endeksleri, PMI verileri, sektörel istihdam anketleri ya da en ileri gidebilen sosyal medya analizleri…
Yapılan araştırmalardan izlenimim şu; X kuşağı için faiz oranları, mortgage, emeklilik fonları gibi göstergeler önem taşırken, Y kuşağı işsizlik, konut fiyatları ve borçlulukla ilgileniyor. Z kuşağı ise ekonomik verileri sosyal medya üzerinden takip ediyor ve TikTok videoları, X caps’leri, internet memeleriyle ekonomiyi anlama çabası içine giriyor.“Starbucks Endeksi” ya da “Lady Gaga Endeksi” bu kuşağın belirsizlik üzerinden okuduğumuz ekonomiyle kurduğu ilişkiyi gösteriyor.
Hikayeleştirme, İletişim, Algı ve Gerçeklik
Ekonomi, verilerin nasıl anlatıldığıyla çok ilgili. Geleneksel medya platformlarından sosyal medyaya, siyasi söylemlerden sokak diline, kahve sohbetlerine ve sanata göstergelerin dışa vurumundan söz ediyoruz. Bizim gibi ülkelerde TÜİK gibi kurumların bağımsızlığı sorgulandığında, göstergelerin arkasındaki niyet konuşulmaya başlıyor. İletişimin paha biçilmez rolü böyle zamanlarda ortaya çıkıyor.
Akademik anlatıcılarda dönüşen dil; Shiller, Acemoğlu ve Roubini
Nobel ödüllü ekonomist Robert Shiller’in “Narrative Economics” Davranışsal Ekonomi kavramı, ekonomik kararların sadece veriye değil, anlatılara da dayandığını vurgular. Z kuşağının anlattığı hikâyeler, bu teoriyi somutlaştırıyor. Shiller’a göre insanlar grafiklere değil, hikayelere inanıyor.
İçimizden biri; Nobel ödülü sahibi ekonomi biliminin önde gelen ismi Daron Acemoğlu’nun vurgusu ise göstergelerin sadece sonuç olduğu yönünde. Asıl mesele kurumsal kalite, eğitim, teknoloji, hukuk sistemi gibi altyapı unsurları. Verilerle oynayarak sorunlar gizlenemez.
Kriz sinyallerini erken fark ettiği için erken konuşan ve bu nedenle “Kriz Kahini” olarak ünlenen ekonomist Nouriel Roubini ki, kendisi de bu topraklardandır, klasik göstergelerin ötesine bakmanın önemini her fırsatta hatırlatıyor. Bu nedenle kahin değil mi; 2008 krizini öngördü, 2020 sonrası megatehditleri sıraladı: iklim riski, borç yükü, jeopolitik çatışmalara isim koydu… Şimdi hepsini birer birer yaşıyoruz!
Ekonomiyi Kim Anlatacak?
Ekonomiyi ekonomistlerın yanı sıra iletişimcilerin, veri bilimcilerin, sosyologların, sanatçıların anlatıma katkısının kaçınılmaz olduğu bir dönemdeyiz. Ekonomik göstergelerin ne söylediği kadar, kimin nasıl anlattığı ve halkın ne anladığı belirleyici faktörlerden. Buradaki kakafoniden rahatsız olmadığımı söyleyemem… Herkesin konuşması bir gürültü vesilesi. Hepsi ayrı tartışma konusu. Ancak iletişimin tek yönlü bir yol olmadığını da konuşmak gerekiyor. Halkın dili!… Yönetenlerin de halkın ne konuştuğunu anlaması gerek. Önce duymaları gerek.
Resesyonu TEFE-TÜFE yerine Lady Gaga’yla konuştuğumuz bir dönemdeysek, daha pek çok şeyin göz açıp kapayıncaya kadar değişeceğini beklemeliyiz. Mizah, ironi ve kolektif bilinçaltı, ekonomik anlatının yeni araçları. Bir sonraki büyük kriz, önce TikTok’ta bir caps olarak karşımıza çıkabilir, Bloomberg’e haber atlatması işten bile değil.
Değişen iletişim jenerasyonlar arasında en ciddi konularda bu denli farklı şekillerde karşımıza çıkıyorsa, olanı biteni “böyle gelmiş böyle gider” politikalarıyla anlatamayız. Bu gerçeği görmemekte direndikleri takdirde iş, siyaset, akademide yöneticilerin zamanın ruhunu yakalaması mümkün değil. Lady Gaga Endeksi ile resmi enflasyon analizlerini aynı dilde konuşmanın yolu göstergeleri yalnızca rakam olarak değil, bir anlatı olarak da okumayı öğrenmekten geçiyor.