“Kural Çok, Kapasite Az” Bir Türkiye Klasiği

Türkiye’nin finansal sistemi, giderek karmaşıklaşan bir dünyada tuhaf bir ikilemin içinde. Bir yanda dünya ekonomisi merkezsizleşiyor; paranın, ödeme altyapısının ve finansal enstrümanların kontrolü, devletlerden teknoloji şirketlerine ve “sahibi olmayan yazılımlara” doğru kayıyor. Öte yanda Türkiye, her yeni ekonomik dalgada olduğu gibi, bu dönüşümün tam ortasında ama çoğu zaman yanlış kavşakta duruyor.

Bir çelişkiyi hemen başa koyalım: Türkiye’de kural çok; kapasite az. Regülasyonlar, kısıtlar, yönetmelikler, yönergeler, istisnalar, yasaklar… Saymakla bitmez. Fakat bu kuralların uygulanması, denetlenmesi, sürdürülebilir hale gelmesi ve özellikle yenilikçi alanlara uyarlanması söz konusu olduğunda görünmez bir duvar çıkıyor karşımıza: insan kaynağı eksikliği, kurumsal kapasite geriliği ve kısa vadeli refleksler.

Kiminle bu konuyu tartıştım hemen ilan ediyorum; Türkiye’de teknoloji, inovasyon ve düzenleme kesişimini en iyi okuyan isimlerden biri olan stratejist ve politika analisti, Ussal Şahbaz.  Şirketlere dijital dönüşüm, rekabet politikaları, regülasyon ve gelecek trendleri üzerine danışmanlık veriyor. Kamu ve  TOBB -TEPAV gibi örgütlerde kamu politikası, teknoloji regülasyonları, fintech, yapay zeka ve veri ekonomisi üzerine çalışmış bir özel sektör temsilcisi. İlginç yazılarına muhtelif platformlardan ulaşabilirsiniz, dijital ekonomi, blockchain, kripto, merkeziyetsiz finans ve geleceğin para mimarisi üzerine yorum yapıyor.

Konuşmamızın başlığı “parasız çağ”. Bakalım çağ mı parasız, biz mi, anlayalım. Şahbaz’ın canlı yayındaki cümlelerinden biri bu tabloyu özetledi “Türkiye zaten kendi gelir seviyesine göre fazla regüle edilmiş bir ekonomi; ihtiyaç olan yeni kural değil, mevcut kuralları uygulayabilecek kapasite.” Türkiye’nin yeni finansal gerçekliği için bir mihenk taşı gibi ele almak mümkün. Çünkü bugün merkezsiz finansı, kripto varlıkları, fintech dünyasını, ödeme sistemlerinin yeniden yapılanmasını veya dolar-faiz sarmalının Türkiye’ye etkisini tartışırken aslında altyapıda aynı soruya dönüyoruz.Türkiye bu dönüşümü yönetecek iç kapasiteye sahip mi?

https://www.youtube.com/watch?v=N7684E9uGW4&t=13s

İleri Örnekten Geri Plana

Türkiye’de bankacılık sisteminin uzun yıllar boyunca dijitalleşmede “ileri örnek” olarak gösterildiğini biliyoruz. Mobil bankacılık uygulamalarının, kartlı ödeme sistemlerinin ve hızlı işlemlerin birçok gelişmiş ülkeden önce yaygınlaştığı bir ülke burası. Bu başarı, paradoksal bir şekilde fintech devrimini yavaşlatan bir faktöre dönüştü.

Bankalar geniş bir hizmet alanını çok erken dijitalleştirdiği için, fintech şirketlerinin doldurabileceği boşluklar daha sınırlı kaldı. Buna rağmen yine de POS cihazı, mikro ödeme sistemleri, yurt dışı transferleri, cüzdan uygulamaları gibi alanlarda fintech’ler ciddi bir alan kazandı. Bu alanların büyümesinin bir nedeni de klasik bankaların risk iştahının düşük olması; bazı müşterilere hizmet vermek bankalar için yeterince kârlı görülmedi.

Şahbaz’ın ifadesiyle: “Finansal kuruluşlar ellerindeki monopol gücü nedeniyle bazı müşterilere hizmet vermeyi ‘layık görmüyordu’. Teknoloji bu boşluğu açtı.” Asıl kırılma teknolojinin Blokzincir teknolojileri, Bitcoin, Stablecoin’ler ve merkezsiz finans gibi uygulamalarla bankacılığın dışına taşmasıyla gerçekleşti diyebiliriz.

Dijital Altın

Makale içeriği

Bitcoin, her ne kadar gündelik hayatta bir ödeme aracı olmasa da, Türkiye dahil birçok ülkede “dijital altın” muamelesi görüyor. Stablecoin’ler daha pratik: 1 dolara sabit bir dijital varlık, uluslararası ödemelerde kur riskini ve transfer süresini azaltıyor. İhracatçının parasını dakikalar içinde dünyanın herhangi bir yerine aktarabilmesi, geleneksel bankacılığın en kırılgan noktalarını görünür kılıyor.

Finan altyapımız ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Güvenlik sorunumuz var. Merkezsizleşen finans, aynı zamanda sorumluluğu ve garantiyi dağıtıyor. Düşünsenize Bitcoin ağının “başkanı” yok. Hata ya da dolandırıcılık olduğunda kapısını çalabileceğimiz düzenleyici yok. Devletlerin rahatsızlığı burada başlıyor.

Ne Deve Ne Kuş Misali

Türkiye’nin açmazı ne diyecek olsanız; bu söyleşinin seyrinden çıkan sonuca göre yeterince büyük değil, yeterince küçük değil derdim. ABD finansal sistemin kural koyucusu. Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Hong Kong gibi küçük devletler fintech ve kriptoyu kendilerine çekerek küresel merkez olma yarışı içinde. Türkiye, ne ABD gibi kural koyacak küresel ağırlığa sahip ne de küçük-çevik devletler gibi agresif inovasyon politikaları uygulayacak yapıda. Türkiye ne oyunu belirleyebilen ne de oyunun kurallarından bağımsız bir konumda.

Türkiye’ye gelen finansal inovasyonlar genellikle iç pazara yönelik. Türkiye bir “hub” değil; bir “deneme alanı” değil; bir “pazar”. Bu da riski artırıyor. Çünkü regülasyonlar, tüketicileri ve küçük yatırımcıları korumak için çok daha kritik hale geliyor.

MASAK Örneği

Türkiye kripto varlıklarla ilgili ciddi adımlar atmaya başladı. Kanun çıktı, çerçeve oluştu. Ussal Şahbaz, “fena değil, hatta beklenenden iyi” diye nitelendiriyor bu mevzuatı. Sonraki adımlar tuhaf. MASAK tarafından getirilen transfer kısıtlamaları, Türkiye’yi dünyada tek örnek haline getiriyor. Kripto transferlerinde 48 saat bekleme zorunluluğu bulunuyor. Günlük ve aylık limitler söz konusu. Ödeme kuruluşları üzerinde aşırı baskı var… Türkiye risk gördüğünde çıtayı çok yukarı çekiyor, inovasyon söz konusu olduğunda ise en alt noktaya iniyor. Sorun da bu! Bu uygulamaların çoğu FATF tarafından istenmiyor. Yani “uluslararası baskı” gerekçesi geçerli değil.

Şahbaz, “Bir bu tarafa gidiyoruz, her şeyi serbest bırakalım. Bir bu tarafa gidiyoruz, her şeyi yasaklayalım. Ortayı bulmakta zorlanıyoruz. Bu dalgalanma, şirketlerin uzun vadeli plan yapmasını engelliyor. Yabancı yatırımcıyı da ürkütüyor. Sektör içindeki tüm oyuncular neyin ne zaman değişeceğini bilmiyor.” diyor

Neden Ortayı Bulamıyoruz?

Türkiye’nin düzenleme problemini açıklamak finans örneğiyle bu kadar can acıtmazdı. Kartalkaya otel yangını meseleyi o kadar iyi anlatıyor ki… Yangın yönetmeliği var. Denetim prosedürü var. Tahliye kuralları var. Güvenlik standartları var. Uygulayan yok. Finans sektöründe de sorun yeni kurallar yazmaya gerek yok. Kuralları anlayan insan kaynağı yetiştirsek keşke. Denetim mekanizmalarını geliştirsek keşke. Kurumlar teknolojiye ayak uydurabilse keşke. Devlet içindeki kapasite kaybı olmasa keşke. Keşke…

Gençler düşük ücret nedeniyle kamuda çalışmayı tercih etmiyor. Kritik uzmanlık alanlarında personel bulunmuyor.“Yaşlı başlı ama deneyimli” üst kadrolar iyi işler çıkarıyor, sürdürülebilir değil. Özel sektörde Fintech’i anlayan yönetici sayısı sınırlı. Nitelikli gençler özel sektörde de mutsuz; yurt dışına gidiyor. Şirketler kısa vadeli finansal hedeflerle yönetiliyor. Türkiye yeni finansal düzeni karşılayacak kurumsal gücü üretmekte zorlanıyor.

Halkın Kafa Karışıklığı ile Cesaret Arasında

Türkiye’de geniş kitlelerin kriptoya ilgisi sadece ekonomik krizle açıklanamaz. Düşük eşikli bir yatırım aracı olması tercih nedeni. 5 dolarlık Bitcoin alabiliyorsunuz. Banka hesabına ihtiyaç yok. Limit yok, zaman yok. Klasik tasarruf araçları güven vermiyor. Stablecoin, doların dijital versiyonu gibi algılanıyor.

Bankaların iflası, servet vergisi söylentileri, hesaba el koyma kaygıları… Daha sayayım mı?… Korkular Türkiye’de kriptoyu bir “kaçış kapısı” haline getiriyor. Her şeye karşın halkın risk iştahının yüksek olması, yeterince bilgi sahibi olduğu anlamına gelmiyor. Şahbaz, “Türkiye’de kripto kullanımının büyük kısmı al-sat. Tasarruf ya da teknoloji merakı değil. Halk sisteme güvenmiyor ama sistem dışına çıkarken de ne yaptığını bilmiyor” diyor.

Merkezsiz Finans: Tehdit ve Fırsat

Finansal sistemin iki gücü var, biri devletler ve geleneksel bankalar. Diğeri, merkezsiz finans uygulamaları, teknoloji devleri, algoritmalar. İki güç arasında bir hakimiyet savaşı yaşanıyor. Bitcoin’in “sahibi” yok, muhatabı yok. Stablecoin’lerin arkasında ABD doları ve özel şirketler var. Küresel finans altyapısı SWIFT, (kartlı ödeme sistemleri, muhabir bankalar) ABD’nin etkisinde. Diğer devletler inovasyon ihtiyacı, riskler karşısında ve hukuk boşluklarında piyasayı yönetmekte zorlanıyor. İnovasyon devasa, riskler yüksek, hukuk geriden geliyor.

Türkiye için bu tabloda fırsat ve risk bir arada. Yeni teknolojiler sayesinde altyapı bağımlılığı azalabilir. Swift benzeri yerli çözümler geliştirilebilir. Fintech ekosistemi güçlenebilir. Buna karşın kapasite eksikliği nedeniyle yanlış regülasyonlar sektörü boğabilir. Kripto dolandırıcılıkları artabilir. Küresel yaptırımlar Türkiye’yi daha da kırılgan hale getirebilir.

Dönüşümün İletişimini Yapacak Bir Dilimiz Yok

Finansal dönüşüm teknik bir alan; kavramlar karmaşık, mekanizmalar görünmez. Kamu kurumları anlatmıyor. Şirketler bilmiyor. Halk anlamıyor. Medya yüzeysel. Akademi kopuk. Daha ne diyeyim! Kimse finansal dönüşümün ne olduğunu, neden olduğunu, nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatamıyor. Türkiye finansal dönüşümün iletişimini kuramadığı için reaktif bir ülke. Olaylar oldukça tepki veriyor; risk perdesi her adımda kalınlaşıyor.

Ne Yapmalı?

Bu yazıyı sadece sorunu anlatarak bitirmek istemiyorum. Yeni kurala ihtiyacımız yok, yeni kapasite gerekiyor. Uzman yetiştirelim. Regülasyon teknolojileri kuralım. Güçlü denetim kurgulayalım. Kamuya yetenek çekelim. Uzun vadeli kurumsal reformlar yapalım.

Biz ne Singapur kadar agresif olabiliriz, ne de Amerika kadar kural koyucu. Türkiye kendi olabilir.  Bölgesel fintech hub’ı olmak hayal değil. Stablecoin operasyon merkezleri yaratabiliriz. Trade finansmanı çözümleri geliştirebiliriz. Startup sandbox’ları neden olmasın. Veri güvenliği ve dijital kimlik inovasyonları bize de lazım değil mi?… Kendi ödeme ağlarımızı geliştirip, blokzincir tabanlı projelere alan açalım.

Finansal Okuryazarlık Devlet Politikası Olsun

Türkiye’nin finansal mimarisi yeni dünyayı anlamak için fazla eski, eski dünyayı sürdürecek kapasite için fazla zayıf. Kuralların değil, kapasitenin belirleyici olduğu bir dönem başlıyor.Türkiye, finansal inovasyonun sadece tüketicisi değil, aynı zamanda mağduru olma riski taşıyor. Finans, sadece para değil ki! Atyapı, egemenlik, güven ve iletişim meselesi.

Paylaş