Ketçap mayonez, top tüfek

Ne bu!… Bizim hayatımız “Bi savaş… Bi de deniz kum eğlence” olamaz. Daha fazlası ve daha güzelini yaşadık, yine yaşarız. Kendi hikayemizi, kendimiz… anlaşılır dille, hakkıyla anlatmalıyız.

Bir teknoloji konferanı sonrasında, “önce insan” diye yazmak yel değirmenlerine karşı gelmek mi? Sanmam. 150’cden fazla ülkeden gelen toplam 71 bin kişilik kalabalık ve binlerce yatırımcı… ne gürültüydü anlatamam… sanki doğru yoldayız diye birilerini inandırmak için söz birliği etmişler. Bu kez beni eskisi kadar heyecanlandıramadılar. Farklı platformlarda yazdığım Web Summit Lisbon yazılarımda ifade ettiğim görüşlerden burada tek bir resim ortaya koymak istiyorum.

Web Summit teknoloji, iletişim, girişimcilik ve ekonominin nereye kıvrıldığını görmek için ideal bir laboratuvar. Bu yıl gördüklerimi birkaç başlıkta anlatacağım, kavramların şifresini birlikte çözelim.

Start-up Evreni Ergenlikten Çıkmış

Bu yıl yalnız değildim; etrafa bakan herkes “Bu kalabalık biraz büyümüş sanki” diyebilir. Evet, hala sırt çantalı gençler var; ama aralara gri saçlı kadınlar ve erkekler karışmış.

Uzun süre teknoloji dünyası “gençlik kültü” üzerinden yürüdü: 25’i geçen girişimciye “piyasanın yaşlısı” muamelesi yapıldığı yılları hatırlıyorum. Şimdi sahnede mentorlar, ikinci üçüncü start-up’ına girişen seri girişimciler, başarısızlıktan geri dönebilenler, hatta eski bürokratlar… Bu sadece demografik bir değişim değil; ekonomi diliyle söyleyeyim, risk iştahının olgunlaşması.
Artık “çılgın fikir” yetmiyor; ürün-pazar uyumu, sürdürülebilir gelir modeli, regülasyona takılmayacak mimari arıyorlar. Rekor yatırımcı katılımına rağmen para, eskisi kadar kolay ve ucuz değil.

Kısacası, bu platformların ruhu artık “ergen” değil; 30’larını, 40’larını hatta 50’lerini görmüş bir ekosistem var karşımızda. Benim gibi uzun zamandır bu işleri izleyenler için umut verici diyebilirim, mutluyum.

“bi savaş bi tatil”

Unicorn Factory Lisbon projesini zamanınız olursa göz atmak için bir kenarda tutun. Bu ülkeye ilk gelişim 25 yıl kadar önceydi, “daha da gelmem” dediğimi anımsıyorum. Hiç büyük konuşmayacaksın derdi büyüklerim, konuşmuş olmalıyım son 6-7 yıldır en az bir kez geliyorum. Aklınıza, yatırım yaptı, dükkan ya da ev aldı, schengen vizesi ya da Portekiz pasaportu gibi şeyler gelebilir, bir tek TC pasaportum var, öyle de kalacak.

Zirve’yi fikir bababsı Lisbon Belediye Başkanı açıyor. “Kültür, inovasyonun gizli sosu” dedi, bu ülkede de şu anda Avrupa’da dalgalanan ve zaten genlerinde bulunan uyku halindeki Faşizm her an kendini gösterecek gibi duruyor.

Türkiye standının önünden geçerken cümleyi bir kez daha düşündüm. Bizde “sos” deyince hala ketçap-mayonez, bilemediniz “deniz-kum-güneş” ve araya serpiştirilmiş “Invest in Türkiye” sloganı yer alıyor. Bu nasıl bir iletişim stratejisi, bu nasıl bir halkla ilişkiler… Oysa yalnızca bu zirvenin değil, hayatın tek para birimi; insan hikayesi. Genç yazılımcımız, tasarımcımız, oyun stüdyomuz, sağlık teknolojisi girişimcimiz için bir sahne kurmak yerine, gökyüzüne uzanan silah sistemlerini öne çıkardığımızda şu mesajı veriyoruz: “Bizim hikayemiz bi savaş ve bi tatil.”

Çin, Medya ve Çipler

Çin kaynaklı donanım ve yazılım şirketleri, fonlar ve platformlar artık kenar süsü değil, sahnenin sahibi. Çin bulduğu her fırsatı dolduruyor. Sistemli ve cesur.

Aynı zamanda ABD-Çin gerilimi, özellikle de yarı iletkenler ve yapay zeka donanımı etrafında, dönen bir dünyamız var. Hayatın görünmez fon müziği gibi. Her yerde aynı parça çalıyor. Burada da sahneye çıkıp yeni nesil çipleri aktaranlar aslında küresel jeopolitiğin teknolojiye nasıl yapıştığını gösterdiler. Konunun devamında karamsar bir medya gördüm; The Atlantic, New York Times, Washington Post’tan Euronews’e ve ruhu şu sıralar her yerde olan BBC’ye kadar pek çok yayın kuruluşunun temsilcisi, “Medyayı yapay zeka çağında nasıl ayakta tutarız?” sorusunu tartışıyordu.

Bana göre sahne süper güçlerin kendi arasında – medynına teknolojiyle bilek güreşiyle doluyor. Regülasyon savaşları ciddi. Türkiye’nin “deniz-kum-silah” anlatısının tek boyutlu kaldığını vurgulamama gerek var mı?

Para Nereye Bakıyor?

Organizatörlerin açıkladığı rakamlara göre bu yıl Web Summit’te rekor sayıda yatırımcı vardı ve geçmiş yıllara göre çok daha büyük bir kısmı, doğrudan yapay zeka ve veri tabanlı iş modellerine bakıyordu.

PITCH yarışmasının kazananı tesadüf değil: Portekiz merkezli Granter. Granter, şirketlere ve KOBİ’lere yapay zeka destekli hibe ve fon bulma asistanı sunuyor; uygun fonu bulup başvuru metnini de yazıyor. Algoritma yatırım kararı vermiyor, “paraya nasıl ulaşacağını” da anlatıyor. Bu balonun ne zaman son bulacağını birlikte göreceğiz.

OneTrust’un kurucusu Kabir Barday, kısa süre önce Web Summit sahnesinden, “yakında regülatörler, hatalı veya yasadışı veriyle eğitilmiş modellerin tamamen silinmesini isteyebilir” diye uyarıda bulunduğunda ne kadar ciddiye alındığını ölçmem mümkün değildi. “Olacağını bak” derim.

Avrupa’nın “AI Act “sürecini yöneten isimlerin kafasındaki soru buydu: “Veriyi temizleyemezsek algoritmayı çöpe mi atacağız?”

Değerleme Şenliğinin Sonu mu?

Ekonomi açısından bakınca tablo net; yatırımcı, yapay zeka (AI) ve öğrenen makinalar (ML) şirketlerine akın ediyor; ama artık “değerleme şenliği” değil, ölçeklenebilir ve regülasyona dayanıklı modeller arıyor. “Tool AI” denilen, belli bir problemi çözen dar yapay zeka uygulamaları daha cazip; AGI rüyası ortalıkta dolaşsa da, kimse tüm riskleri üzerine almak istemiyor. Veri yönetişimi, hukuka uygunluk ve etik, karlılığın bizzat parçası haline geliyor.

Türkiye’de yapay zeka uygulamalarını konuşurken hep “maliyet düşürme” ve “verimlilik” üzerinden gidiyoruz. Web Summit’te ise asıl soru şu: “Bu teknoloji, müşterinin güvenini artırıyor mu, yoksa yeni bir risk kalemi mi yaratıyor?” Yapay zeka artık sadece teknolojik değil, finansal ve hukuki bir ürün. Biz bunu anlamakta gecikirsek, treni kaçıran ülkelerden oluacağız

İnsan Hikayesi: Yaratıcı ve Özgün

Future of Media panellerinin ortak teması, “Haber kim için ve kim tarafından üretiliyor?” sorusuydu. UnHerd CEO’su Freddie Sayers’ın “Nobody cares about journalism” cümlesi, bu yılın gerçeklerinden biri olarak aklımda kaldı.

Aynı gün, bir başka sahnede Bluesky COO’su Rose Wang ve Hootsuite CEO’su Irina Novoselsky, “AI yaratıcılığı öldürmez, büyütür” dedi; ama eklediler; “Asıl mesele, içerik üreticilerinin rızası ve verilerinin nasıl kullanıldığı.”

Şu iki paneli yan yana düşünün: Bir tarafta, dikkat ekonomisinin en zayıf halkasına dönüşmüş gazetecilik; diğer tarafta, veri ve içerik üzerinde hak iddia eden yaratıcı endüstriler… Her ikisinin de kesiştiği nokta “otantik olmak”. Şu meşhur authenticity.
Her hikaye, “gerçek benlik”, “şeffaflık”, “samimiyet” kelimeleriyle süsleniyor; ama pratikte otantiklik çoğu zaman bir performans.

Jameela Jamil örneği enteresandı. Beden olumlama hareketinden toksik influencer kültürü eleştirisine uzanan hikayesiyle “kusursuz değilim, gerçeğim” mesajı veriyor. İzlenebilir bir marka. Ne kadar otantik bilemem siz karar verin. Bana biraz “dikkat ekonomisi”nde alınıp satılan bir ürün gibi geldi İletişim stratejisi olmayan markaların da, liderlerin de işi zor. Hani onlara da marka ya da ider denir mi, onu da bilemem…

Dilimi tutamayacağım; Web Summit’te sahne alıp konuşan Türk, yine yok… yine yok; elde var sıfır.

Karbon Zehirlenmesi

Bu yıl duyduğum en traji-komik haber, Lisbon Havalimanı’nın kapanması oldu. “Pardon, daha fazla özel jet alamıyoruz” dediler. İspanya’ya inen “jet tekno girişimciler” lüks araçlarla 3-4 saatte konferansa ulaştı. Bizi zehirlediler. Canları sağolsun diyemeyeceğim. Bu tuhaflıklar zinciri, önümüzdeki on yılı anlamak isteyen herkes için okunması gereken bir tablo.“Anlamak zamanı.”

Buraya kadar okuyarak geleceği anlamaya yönelik bu küçük denemeye eşlik ettiniz. Teşekkür ederim.

Paylaş