Dış Politikanın İletişimle İmtihanı

Bir süredir ipnotize olmuşcasına Amerikan yönetiminin kullandığı dili, iletişim metodolojisini, lider iletişimini izliyorum. “Var mı?” diyebilirsiniz. Var. Uzun zamandır ifade etmek istediğim bu konu yıl sonu değerlendirmesi olarak okunmalı.

Kaotik bir strateji, oturmuş değil… diğer alanlarda olduğu gibi şaşırtıyor. Söylemleri birbirini reddediyor, çoğu zaman tehditkar, bir gün geliyor sağ gösteriyor diğer gün sol vuruyor. Dil politikanın aracı olarak ezber bozuyor.

Dış politika ayar işi. Dil önemli ayarlama aracı. Peki bizim dilimiz nasıl?

Kişilerden bağımsız gözlem ve tespitlerim sizin gibi yıllara dayanıyor. Aslında Türkiye uzun zamandır siyasetini ve dış politikasını iletişim alanında kuruyor. Yukarıdaki ifademle çelişkili bulabilirsiniz, değil; uzun soluklu strateji değil; iç siyasetin, seçim kampanyalarının, anlık mobilizasyon ihtiyaçlarının diline indirgenmiş bir yolda ilerliyor. Dış politikanın kendisinden çok, dış politikanın nasıl anlatıldığını tartışıyoruz.

Kavram mı, Kampanya Dili mi?

Örneğin “Stratejik özerklik” diyoruz, sıklıkla bu kavramı kullanıyoruz. Kulağa büyük bir iddia gibi geliyor. Çok kutuplu dünyada manevra alanı açmak isteyen bir ülkenin, Batıyla mesafesini koruyup Doğuyla iş birliğini çeşitlendirmesini aktarıyor. Fakat sorunlu. Çünkü  kavram, dış politika rehberi değil; seçim meydanlarının sloganı.

Söylem içeride güçlü. Mitingler, televizyon ekranları, kriz anlarının yüksek volümlü gündemleri… Stratejik özerklik, ulusal çıkar tartışması olarak değil; “biz ve onlar” ayrımının, “yerli olan” ile “Batı’nın iş birlikçileri”nin karşı karşıya getirildiği kurgu parçası. Kavram, uluslararası arenada konum arayan bir ülkenin uzun vadeli strateji ihtiyacına dokunmuyor. Kısa vadeli iç siyasi motivasyonları konsolide eden bir iletişim aracı.

Araçsallaştırılma

Türkiye’de her gerilim, her diplomatik hamle, her kriz, içeriye yönelik anlatının parçası olarak paketleniyor. Dış politikadaki her adım, içerde bir karşılık üretmek üzere anlamlandırılıyor; her söylem iç siyasetteki fay hatlarını besleyecek şekilde kurgulanıyor. Böylece dış politika, diplomatik bir araç olmanın ötesine geçip iç meşruiyet makinesinin dişlilerinden biri oluyor

Pakette tanıdık motifler eksik olmuyor: Ülkenin büyümesini istemeyen Batılı güçler, onların içerideki uzantıları, Türkiye’yi durdurmak isteyen ittifaklar, manipüle edilmiş muhalefet… Söylem yorgunu halkta yeterince karşılık bulduğunu düşünüyor musunuz?

Dilin sıkıştığı nokta

Dilin merkezinde mağduriyet duygusu var. Türkiye’nin her türlü iç sorununu dış güçlerin müdahalesiyle ilişkilendiriyor. Batı karşıtlığı iç siyasette kullanışlı bir mobilizasyon aracı. Dilimiz seçenekleri değerlendiren bir devlet dili değil. Sanki Batı’ya meydan okudukça güçlendiği iddia edilen bir duygu siyaseti. “Dünya Beşten Büyüktür” sloganı. Güçlü. Slogan. Slogan stratejinin yerini alamadı, anlatı üretimi sınırlı.

Türkiye’nin dış politika söylemi, ulusal güvenliği değil, rejimin güvenliğini önceliklendiriyor. Dış politika “iktidar stratejisinin” bir uzantısı olarak tasarlanıyor. Dış politika, milliyetçiliği artırmak, muhalefeti sıkıştırmak, toplumsal dayanışma yerine kutuplaşmayı pekiştirmek gibi domestik işlev görüyor. İç siyaseti tanzim eden bir iletişim kurgusuna dönüşüyor.

Güvenlik İletişimi

2023 seçimlerinde dış politika, bir “güvenlik iletişimi” kampanyasına dönüştü. İHA’lar ülkenin Batı’ya rağmen güçlendiğinin simgesi olarak sunuldu. Yerli otomobil, stratejik bir sanayi yatırımı olarak değil; “biz yapınca olmuyor diyenlere” verilen bir yanıt olarak kurgulandı.

Bu yüzden söylemler, dış politika üretemiyor. Dış politikanın iletişimini merkeze alıyor, Türkiye’nin konumunu güçlendirmek için değil, içerde seçmeni ikna etmek için kullanılıyor.

Gazze söylemi önemli kilometre taşı. 7 Ekim sonrası söylemimizde ani dönüş oldu, dış politikanın iç siyaset karmaşasından ne kadar etkilendiğini izlemeye başladık. Başlangıçtaki dengeli ton, birkaç hafta içinde yerini Hamas’ı “özgürlük savaşçısı” ilan eden, iç tabanın duygu dünyasına seslenen radikal bir dile bıraktı. Türkiye bir kez daha dış politika söylemini içerisi için geliştirdiğini gösterdi. Uluslararası alanda söylemin karşılığı sınırlı kaldı. İç siyasette güçlü bir mobilizasyon yarattı. Dış politikanın iç kamuoyu tepkisine göre kalibre edilmesi, Türkiye’nin uzun vadeli güvenilirliğini zedeleyen istikrarsızlık yaratıyor.

Muhalefet mi?

Muhalefet farklı mı, aynı hikayenin görece sessiz versiyonu. Bu iletişim evreninin dışına çıkmayı henüz başaramadı. Stratejik özerklik hedefi konusunda iktidarla aynı dili kullanıyor; Batı ile ilişkileri düzeltme iddiası aşağı yukarı aynı söylemde daha yumuşak tonda. Milliyetçi çerçeve ortamın ruhunu ele geçirmiş. Muhalefet zaten kendi dertleriyle meşgul, iktidarın anlattığı hikayenin daha ılımlı versiyonunu sunabiliyor.

Türkiye’nin dış politikası dar alanda kısa paslaşmalar. Gittiği kadar… Gittiği yere gidiyor, kısa vadeli manevralar oluyor, halkın isteklerine çok duyarlı… itirazlarda tereddüt etmeden yol değişebiliyor.

Dil anlatmıyor

Türkiye bölgesel güç olma iddiasını sürdürüyor, iddianın altını dolduracak dil yok çünkü strateji yok. Sloganlar güçlü, duygusu yüksek, iç mobilizasyona uygun. Biz anlayamasak da Türkiye dış politikada ne yapmak istediğini biliyor olabilir; nasıl anlatacağını bilmiyor olsa gerek. Dış politika iletişim işi Türkiye anlatısını bulmaya çalışıyor.

Dil neden anlatamasın; strateji arayışında ekonomisi zayıf. Stratejik özerklik gibi iddialı bir kavram neden akmıyor? Neden çok kutuplu bir dünyaya işaret ettiğini, Batı’nın zayıfladığını, devletlerin yeni ittifak kalıplarıyla ilerlediğini anlatamıyor. Türkiye’ye önemli bir alan açması gerekmez miydi? Nesi eksik? Vizyon söylem kadar güçlü değil. Hedef büyük, araçlar yetersiz; iddia yüksek, zemin kırılgan.

Türkiye’de dış politika uzun yıllardır geniş bir dünya perspektifinden ziyade yakın çevre dosyalarına daraltılmış bir güvenlik merceğiyle tartışılıyor. Bölgesel güç iddiası dile getiriliyor; iddianın gerektirdiği kavramsal altyapı, stratejik planlama ve tutarlı diplomatik çizgi oturmuş değil. Dış politika vizyonu “söylem düzeyi”nde.

Türkiye Hikayesi

ABD, Avrupa, Çin, Rusya…  hepsi ekonomik bağımlılık sinyali veriyor; ticaretimiz dengesiz. Enerji, finans ve teknoloji üretiminde stratejik sektör yok; taşıyıcı kolonların çoğu Batı sermayesine dayanıyor. Stratejik özerklik ülkenin uzun vadeli ulusal çıkarlarıyla ilgili. Kısa vadeli iç siyaset dinamikleri uzun vadeli çıkarları gölgede bırakıyor.

Bir ülkenin dış politika gücü top tüfek tank sayısıyla, ticaret hacmiyle ya da ittifaklarıyla aradığımız hikayeyi yazamıyor, yazmaz.

İnsan

Türkiye’nin hikayesi ne? Hikaye uluslararası kamuoyunda neden karşılık bulmuyor? Türkiye hikaye yazıyor, makale olsa okunmuyor, podcast olsa dinlenmiyor, reklam değilse izlenmiyor. Iskalıyor.

Bana göre hikaye insandır. İnsanına odaklanmayan hikaye yazabilir mi? Mümkün değil. Dizilerimiz ihracat rekoru kırıyor, beğenelim beğenmeyelim insan hikayesi anlattığından. Nobelli edebiyatçı, ekonomistimiz, bilim insanımız insana odaklandığından ödüllü. Hikayesi olan çok insan var. Bizim hikayemiz var. Bu karar verenin diline düşmüyor.

 

Paylaş