Atatürk İndeksi, Emekli Tümgeneral Cemil Özer’in özenle hazırladığı, Nutuk’tan alınan özgün bölümleri Mustafa Kemal’in kendi diliyle anlatan özel bir derleme.
Ne yorum içeriyor, ne araya bir ses karışıyor… yalnızca Atatürk’ün kendi kelimeleriyle bir ülkenin hafızasını yeniden kuruyor.
Kronolojik bir akışla ilerliyor; fotoğraflarla, kısa açıklamalarla, dönemin ruhunu aktarıyor.
Bir kitap olmanın ötesinde, bir zihin atlası, bir dil dersi, bir iletişim rehberi gibi okunuyor.
Bu eser, İndeks İletişim tarafından, kuruluşunun felsefesine uygun biçimde, “ülkesine karşı sorumluluk hisseden bir kurum” bilinciyle hazırlanmıştı.
Çünkü İndeks, yalnızca içerik üretmez, içerikle değer yaratır. Kurumsal iletişimi “anlam” ile buluşturur. Bu nedenle Atatürk İndeksi, bizim için bir yayın değil, bir armağandır. Cumhuriyet’e, topluma ve geleceğe sunulmuş bir teşekkür olarak değerlendirmenizi dilerim.
Atatürk İndeksi kitabına buradan ulaşabilirsiniz:
Asker Kaleminden
Cumhuriyet Bayramı arifesinde yayımlanan bu bülteni, doğum günü de yaklaşmış (1 Kasım) bulunan, iki yıl önce sonsuzluğa uğurladığımız Cemil Özer’e adamak istiyorum. O, hem bir baba, hem bir Cumhuriyet askeri, hem de hayatı boyunca iletişimin özünü, insanı anlamaya çalışan biriydi.
Cemil Özer, görevini onurla tamamlamış bir askerdi; ama onu benim gözümde farklı kılan, “ifade ve söz” ile var olmayı özümsemiş olmasıydı. Askeri disiplinin içinden doğan bir iletişim sezgisi vardı. Cümleleri ölçülü, duyguları derindi. Belki de bu yüzden yazdığı her satır, bir çağrı gibiydi.
Atatürk’ün Dili ve İletişim
Cemil Özer’in eseri, Atatürk’ü bir komutan, bir devlet kurucusu – bir fikir insanı ve bir iletişim ustası olarak gösteren bir yayın, bu özelliğiyle biricik. Atatürk’ün dilini, üç temel özelliğiyle anlatmak isterim. Böylece neden zamansız olduğunu da dolaylı olarak göstermek yerinde olacak:
- Açıklık: Atatürk’ün söylemlerinde belirsizliğe yer yoktur. Her kelime ölçülüdür.
- Ritim: Sözlü ve yazılı ifadelerinde yer alan tekrar, vurgu ve sessizlikler anlamı derinleştirir.
- Sadelik: Dikkat edin Mustafa Kemal Atatürk en karmaşık fikri, en sade biçimde anlatır.
Bir liderin başarısı, kitleleri yönetmek kadar onun temel taşı olan, anlaşılmakta yatar. Atatürk neden kalıcı diye soranlara yanıtım; hiçbir koşulda yıkılmayan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve kurduğu dil sayesindedir. Örneğin; “Ya istiklal ya ölüm” yalnızca bir slogan olamaz; anlamı ve sesiyle, kolektif bir bilincin doğum anı, değil mi? Cemil Özer, bu dili yeniden duyurmayı seçerek, bu çalışmayı yaptığında aslında bize sözcüklerin kökenine dönmeyi hatırlatmıştı. Ve öyle bir çalışma bıraktı ki bize, her sene yeniden bakıyor, yeniden zamansız olduğunu görüyorum.
Miras Kalan İletişim Modeli
Bana kalırsa, Cumhuriyet, bir iletişim biçimi. Bir halkın kendisiyle konuşma, kendi sesini duyurma biçimi. Bugün de coşkuyla kutlanabiliyor olmasının nedeni, bu diyaloğun canlı olması. Bence Atatürk’ün bize bıraktığı en büyük miras, sözcüklerin gücüyle kurulan eşitlikten başka bir şey değil.
Cemil Özer’in hayatı da bu düşüncenin vücut bulmuş hali bana göre. O, rütbesini araç, değerlerini mesaj, yaşamını ise bir itibar öyküsü olarak taşıdı. Çalışkan, azimli bir Cumhuriyet insanıydı. İmkanı ne olursa olsun her gencin, azimle ve dürüstlükle başarıya ulaşabileceğini gösterdi. Örnekti.
Atatürk İndeksi, benim için bir iletişim mirası. Cumhuriyet’in 102. yılında, bu mirası paylaşmak; bir evlat ve iletişimci olarak borcum. Bir ülkenin diline, değerine, vicdanına sahip çıkmanın en sade yolu, hatırlamak. “Atatürk’ü anlamak için en doğru kaynak, Atatürk’ün kendi sözleridir” diyen Cemil Özer’e selam olsun…
Ayten Alpman – Memleketim
Bu satırları yazarken, zihnimde bir melodi dönüyor: memleketim…” Sosyal medyada sıkça karşıma çıkan paylaşımlardan biriydi… Reels: Joy FM – DJ Barthez “Memleketim Hikayesi”
Normalde bu denli dolaşan videolara dikkat kesilmem. Bunu baştan sona izledim, sevdim. Hikaye, Cumhuriyet’in hikayesi.
DJ Barhez’in ses kurgusuyla yeniden hayat bulan Ayten Alpman’ın “Memleketim” yorumu, müzikle anlatının, duyguyla belleğin nasıl birleşebileceğine dair iyi bir örnek. “Memleketim” gibi şarkılar kolektif hafıza taşıyıcıları; ses, hikaye, duyguyla kimliğe dokunan iletişim anıtları.
Hikayenin kurgusu yalın ama etkili: Cumhuriyet’in kadim öğelerini taşıyor; umut, neşe, gurur ve sebat. Ben çok daha farklı kültürlerde doğmuş ve yaşamış bir melodinin neredeyse ulusal marşa dönüşme hikayesini bilmezdim…
Ayten Alpman, her kelimesini taşır gibi söylüyor bu şarkıyı. Kelimelerden çok, sesin içindeki duru sevinç konuşuyor. Bir sanatçının kendi kimliğini bu kadar sade, bu kadar güçlü biçimde taşıyabilmesi, iletişimin en temiz hali olsa gerek.
Bu bülteni okurken ya da Atatürk İndeksi’ni elinize aldığınızda, önerim “Memleketim”i dinleyin. Şarkının da kitabın da aktardığı seste hepimiz varız.
Farklı Coğrafyalarda Benzer Duygular
Bazı işler zamanın dışına çıkar çünkü ortak duyguları besler, kişisel olanı evrenselleştirir. Bu yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Dünyada da “Memleketim” benzerlerini evrensel ölçekte yaşıyoruz;
“Imagine” – John Lennon (1971)
Barışın ve eşitliğin simgesi. Lennon’un sade sesi, evrensel bir hayalin yankısı haline geldi.
“Asimbonanga” – Johnny Clegg (1987)
Apartheid’a karşı yazılmış, Nelson Mandela’ya adanmış bir parça; cesaret ve umudun müziğe dönüşmüş hali.
“Bella Ciao” – İtalyan Direniş Şarkısı
Aslında 2. Dünya Savaşı döneminin direniş türküsü; yıllar sonra Netflix dizileriyle bile yeniden dirildi.
“La Marseillaise” – Fransız Ulusal Marşı
1790’lardan bugüne hâlâ aynı duyguyla söyleniyor; çünkü anlatısı sadece savaş değil, özgürlük arzusudur.