Vasatizm

Bir varmış bir yokmuş… Dünyanın en güzel coğrafyalarından birinde, tarihiyle dokusuyla güzel bir ülke varmış. Bu ülkenin içinden yalnızca güzelim doğa değil, güzelim bir tarih geçmiş. Tarih boyunca gelen geçen kavimler bu coğrafyada soluklanmak istemiş. Çocuklar burada daha güzel büyüyüp serpilmişler, matematik, gök bilimi bu coğrafyada yeşermiş, dünyaya söz geçiren, bölgeyi yönetenler buradan çıkmış. Hamurundan mı suyundan mı havasından mı bilinmez…

Yaratan da bonkör, bu ülkeye olabilecek her şeyi vermiş. İnsanlara da bol keseden akıl dağıtmış. Ama o kadar çok gelmiş ki akıl, ne yapacaklarını bilemedikleri zamanlar olmuş. Her yolu denemişler, sonunda bu ülkenin insanları vasat olmayı tercih etmiş.

Vasat olmak demek 5’den şaşma 6’yı aşma demek. Çalışmazsın, hırs yapmazsın, yetecek kadar enerji harcarsın. Ödev yapmazsın, sınavdan kaçar ya da kopya çekersin.

Ama, her şeyin en güzelinden olsun istersin. Çalışma ama olsun! Çalışmak yakışmaz be güzelim. Biraz akıl kullansan kafi.

Politikacısı, bürokratı, askeri, polisi, öğrencisi… Annesi-babası, avukatı-doktoru mühendisi- akademisyeni… Hepsi böyle! Vasat.

Ambulansa adam taşınırken sağlık görevlilerinin hastayı kafa üstü yere düşürdüğü bir ülke daha nerede var? Düşen hastayı bir şey olmamış gibi kaldırmak, haydi diyelim o anı kurtarmak için uygun, ama ertesi gün bir başka hastayı düşürmemek için önlem alındığını düşünüyor musunuz?

Hadi canım sende! Vasat günü kurtarır. Yarından ona ne. Sonra onun işi değil ki bu. Versinler ona yönetimi hepsini düzeltir, o başka…

Sanatçılarının bilse de bilmese de her telden konuştuğu bir ülke daha nerede var? Şarkıcıdır, “açılım”dan konuşur, hatta devletin üstünü telefonla arar, “aferin çocuklar böyle devam edin” der. Herkes de alkışlar.

Her gün şarkı sözü yazıp her sene albümler çıkaran, bu nedenle her yazdığı ve söylediği şarkı bir öncekiyle neredeyse aynı olan sanatçılara sanatçı denir mi? Benim bildiğim denmez, ama sizi bilmem. Trikotaj atölyeleri de böyle işliyor. Veriyorsun bir yerden sana sürekli triko çıkarıyor. Ama hepsi aynı. Zaten maksat bu. Bir sürü aynı çıkarmak. Ya sanat?…

Her gün köşe yazan ve bununla birlikte cemiyet hayatından eksik olmayan gazeteciler nerede var? Her gün köşe yazmak guiness rekorlar kitabına girmekle eşdeğer. Diyelim fikrin var, yaratıcısın, içini nasıl dolduracaksın? Vasat adamın işi değil ama akıllı işi de değil. Akıllı rezil olmaktan korkar. Vasat ise her gün sağa sola sataşarak gündem yaratmaya ya da gündemde kalmaya çabalar. Örneğin köşesinden birine ya övgü ya sövgü gönderir. Vasat köşe yazarının bilgisi olmadığı için her telden çalar. Aynı telden çalmak zordur, farklı telden çalınca defolar daha az gözükür… Sonra unutma ki vasatı okuyan da vasat. Daya gitsin!

Her gün konuşan başbakan, her gün konuşan muhalefet lideri nerede var? Her gün konuşan bakanlar, susmayan bürokratlar nerede var? Yok. Olamaz. Konuşmak için zaman ayırmak, araştırmak, konuşmanın giriş gelişme sonucuna odaklanmak gerek. Yaradana sığınmak ise vasatlara mahsus. Yapacak işi olmayanlar medya aracılığıyla konuşuyor. Birini bile kendi şirketinizde işe almazsınız. Birinin konuştuğuna tepki 24 saat sonra geliyor. Öbürünün yanıtı için 48 saat gerekiyor, işin bir noktaya gelmesi için 3-5 gün geçiyor. Nerede burada tasarruf, katma değer?…

Sürekli toplantı yapmak da böyle bir şey… Sürekli toplantı yapanın çalışmaya vakti olmaz. Bakın çevrenize önemli bir sürü insan! Sürekli toplanıyor da toplanıyor… “İcraat?…” diye sorabilir misin…

Düşünmeden icraat yapan, kervan giderken yolda düzen insanlar nerede var? Çok böbürlenen az iş yapan, az işi çok kişi yapmayı seven, zoru görünce kaçan insanlar nerede var?

Sebat etmek, sürdürmek, sürekli olmak, sistemli olmak, saygı göstermek, selam vermek, gibi S harfiyle başlayan bazı kelimeleri lügatından silen insanlar nerede yaşar?

S harfiyle başlamasa da sevilmeyen ya da duruma göre sevilmeyen başka kelimeler de var. Alternatif örneğin. Alternatif ayakkabı çanta ya da alternatifin alternatif sevgili halinden söz etmiyorum… Alternatifli düşünce! Farklı planlar yapabilme yeteneği gibi. A planı B planı… Yedekli çalışmaktan hoşlanmayan, tamam hallederiz, olsun görürüz diyebilen… Alternatifi olmadığı için birine, bir şeye, bir duruma “mahkum” halinde yaşayan kaç ülke var?

Acele ettiği için ecele giden, bilmese de fikir yürüten, çalışmadan çok para kazanılabileceğini düşünen, hiçbir meziyeti olmadığı halde olması gereken temel vasıflarını meziyet gibi sunan insanlar nerede yaşar…

Peşpeşe açılım yapan, açtıkça açan, her şeyi açan ama halkına açılmayan devlet nerede var?

Vatandaşını baştan suçlu gören, herkesi dinleyen, sonra da “ama beni de dinliyor diyen” devlet nerede var?

Her yanlışa bir kılıf bulan, “ama” ve “fakat” ile cümleye giren çünkü kelimesini gerekçe göstermek yerine sorumlu göstermek için kullananlar nerede yaşar?

Soruna odaklanan, çözümün varlığından habersiz; ispiyonlayan üstünden teflon gibi atan,
Çarpıtınca yanına kar kalan…

Gençlerinin ortalama yüzde 25’i işsiz olan, bunca isşiz varken aralarından kendi firmanıza almak istediğiniz bir tek kişi bile bulmakta güçlük çektiğiniz ülke nerede var?

Göbeğini açıp kafasını kapayan bunu da inancı uğruna yaptığını sanan kadınların olduğu kaç ülke var?

Bir işin başına gelince ayrılmayan, iş/hizmet değil koltuk sevdası olan, hayat yıkılsa da “görevimin başındayım” mesajı veren insanların bulunduğu, kendisinden sonra göreve kimseleri yetiştirmeyen büyüklerimizin olduğu kaç ülke var?…

Ölçmeyi bilmeyen, ölçülmekten korkan, ölçmekle ilgili her şeye karşın çıkan bu nedenle “bilmem ki”leri bol olan insanların yaşadığı ülke neresidir?

Ben bilmem kocam bilir.
Ben bilmem öğretmenim bilir.
Ben bilmem devlet büyüklerim bilir.

Ben bilmiyorum gazete yazmış.
Ben bilmiyorum başkasından duydum.
Ben görmedim öyle olduğunu söylediler.

Ben bilmem dinlemeye takılmış.
Ben bilmem biri ihbar etmiş.
Ben bilmem ihbar edeni hiç tanımıyorum.

Vasatizm bu işte.

Paylaş