Türkiye ne olmalı

 

“Türkiye Malezya’ya benzer mi?” “Hayır!”… “Türkiye İran olur mu?” “Olmaz!”…

Nereden biliyorsunuz?

 

Öykünme edebiyatına Çin ve Hindistan’la girdik, Malezya’ya kadar ulaştık. Yarın Suudi Arabistan’a öykünürsek şaşırmayın. Ezik bir yanımız olmalı bizim, çıta bu kadar düşemez yoksa.

 

Şuursuz hareket ettiğimiz ortada. Çin olur muyuz derken, ucuz işçiliğe göz diken sanayicimizin ağzı sulanıyordu. Bizim ülke stratejimizde Türkiye ucuz işçilik cenneti değil, kaliteli işgücü merkezi olmalı. Türkiye Hindistan gibi olsun diyenler, bu ülkeye çıkartma yapan teknoloji şirketlerine heveslendiler. Konuyu yakından izleyenler biliyor ki, Hindistan’da üretilen yazılımların çoğunun katma değeri düşük.

 

Öykünmek doğal ama neye öykündüğünüzü bilmek gerek. BM İnsani Kalkınma İndeksi’ne (2006) göre Çin 81, Hindistan 126. sırada. Hindistan’da erişkin okuryazar oranı yüzde 61, temiz içme suyuna erişimi olan nüfusun oranı yüzde 33. Çin’de suyu bulabilenler yüzde 44. Hindistan’da günde 1 Dolar’ın altında yaşayanların oranı yüzde 35, 2 Dolar’ın altında yaşayanların oranı yüzde 80.

 

Malezya tartışmaları ve “ılımlı İslam” vurgusu, ezikliğin “buna da razıyım” hali. Malezya’da Müslüman kadın için evlilik, boşanma, miras gibi konular Şeriat Mahkemesi’nde görülüyor. İlkokullarda Ramazan’da okulda yemek molası verilmiyor! “Oruç Polisi” iftar vaktinden önce Müslümanlara servis veren lokantaları tespit etmekle görevli. Korku ana fikrinde bir yönetim anlayışı, ispiyon üzerine kurulmuş bir insan kaynakları…

 

Malezya sosyal anlamda Türkiye’den çok geri. Ekonomik düzeyi ise yer yer bizden ileride. Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu’na (2006-2007) göre Malezya 26, Türkiye 52. sırada. Malezya’da resmi işsizlik yüzde 3.5, bizde yüzde 8.8. (Gerçek işsizlik iki misli) Kişi başına gelir 12 bin 700 Dolar. Bizde 5 bin 561 Dolar. Örnek alınabilecek göstergeleri var tabii. Ama ben geçtiğimiz günlerde cebine girecek para uğruna, oyunu ister sağ ister sol herkese verebileceğini söyleyen bir iş adamımızın aksine kuru ekmeğe razıyım.

 

Bu hafta yayımlanan Time dergisinde Azadeh Moaveni imzalı yazıyı okumanızı öneriyorum. İran’da parkta çocuk dolaştıran genç kadının, saçının bir tutamı göründüğü için eşine rağmen tesettür polisinin gazabından kurtulamadığını, “senin neren düzgün ki, bileklerin görünüyor” gerekçesiyle, “evine git bir daha dönme” diye azarlandığını okuyun. Mahalle baskısından söz ediyoruz. İran’da mahalle baskınları yaşanıyor. Kapılar yumruklanıp çanak antenler sökülüyor. Çizgi filmi elinden alınan çocuğa açıklama yapmak zor. İlerici bir akademisyen, ziyarete gelen kadının mantosunda yeteri kadar düğme olmadığını ileri süren güvenliğe karşı misafirini savunduktan sonra, “Şanslıyım, işimi koruyorum” diyebiliyor.

 

Bu seviyesiz tartışmaları yapanlara Cumhuriyet’i kurarken koyduğumuz çıtayı hatırlatmak isterim: “Muassır Medeniyetler” seviyesinde olmak. Tek benzerlik Malezya’nın “M”si. M’den gideceksek eğer, Türkiye “Medeni” olmalı.

Paylaş