Sudan Hayat

Biri Dünya Rekortmeni Şahika Ercümen; Milli Sporcu / Milli Dalgıç.Diğeri çok sayıda ulusal ve uluslararası madalya sahibi milli kürek sporcusu Hakan Yavuz. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamamıza karşın suya uzak duran bizlerin alışık olmadığı alanlarda mücadele veren milli sporcular. Keşke sayıları daha fazla olsa, keşke onları daha fazla desteklesek, keşke çocuklarımızı sporcu yetiştirebilsek… Keşkelerle yaşanmıyor, ilham almak için iki canlı örnekle buluşturmak istiyorum sizleri. Hakan Yavuz da Şahika Ercümen de tesadüf bu ya, 12 yaşında başlamışlar spora, pek de örnek bulamadan, pek de desteklenmeden, yakınlarının sevgilerini arkalarına alarak uzun yıllar disiplinle çalışmışlar.

 

Yaprak Özer: Önünüzde bir örnek var mıydı, öykündüğünüz bir kürekçi, bir dalgıç…

Hakan Yavuz: Sportif olarak bahsedecek olursak, ben İstanbul, Sarıyer’de oturuyorum, sahilde, Boğaz’ın girişinde bir yerdir. Hep özenilen suyla sürekli haşır neşir olmak, suyla alakalı aktivite yapmak yani çocukluğumuz o aktivitelerle geçti, belki ondan dolayı. Deniz aslında bir tutku, daha sonrasında profesyonel sporculuk bunu takip etti.

Yaprak Özer: Kürek sporu Türkiye’de çok tanınmadığı için özellikle sordum. Peki, şimdi “Su kenarında oturuyorduk” dedi Hakan Bey, ben bir röportajda okudum; “Suyu hayatınızdan çıkartırsak ne olur?” diye sormuşlar; “Sudan çıkmış balık gibi olurum” demişsiniz.

Şahika Ercümen: Aynen.

Yaprak Özer: Öyle mi?

Şahika Ercümen: Aynen öyle. Ben de Çanakkale, doğma-büyüme.

Yaprak Özer: Su kenarı yani.

Şahika Ercümen: Su kenarı; ama küçüklüğümde asıl benim farklı sağlık problemlerim oldu. Alerjik astımım vardı ve çok fazla aslında suyla ya da işte su sporlarıyla, herhangi bir spor branşıyla haşır neşir değildim; ama o biraz da içten gelen bir şey. Suyu görünce, bir anda böyle bütün enerjinizin açığa çıkması, gözlerinizin parlaması gibi bir şey.

Yaprak Özer: Şu anda olduğu gibi.

Şahika Ercümen: Suyu düşündüğüm anda, farklılaşıyorum zaten. İçimden gelen suya karşı sevgim var, bunun dışında su kenarında olmamın da etkisi vardı; ama herhangi bir örnek yoktu hayatımda.

Yaprak Özer: Güzel tesadüfler olmuş…

Şahika Ercümen: Çok güzel. Sizi içinizden çeken bir şey var ki; bir şekilde orada oluyorsunuz. Ben herhalde bu branşı yapabilecek son insanlardan biriydim. Alerjik astım hastası olmam, birazcık böyle özene bezene büyütülmüş tek çocuk olmamla alakalı; ama bir şekilde başladım ve ondan sonra çok değişti her şey.

Yaprak Özer: Hakan Yavuz sayısını bilmediğiniz madalyalarınızın sayısını çıkardım. 146 madalya kazanmışsınız, 221 yarışa katılmışsınız, 17 kez Türkiye Şampiyonluğu, Avrupa ikinciliği, Balkan Şampiyonlukları gibi… Şahika Hanım’a dönüyorum, sizin bu rekorlarınızı birlikte söyleyeceğiz, üç tane dünya rekorunuz var …

Şahika Ercümen: 2011 yılında, Şubat ayında, buz altında Dünya Guinness Rekoru kırdım. Kasım ayında da, 10-11 Kasım tarihlerinde, 70 metre dalışım vardı paletli ve 60 metre paletsiz dalışım vardı üç tane.

Yaprak Özer: Üç adet dünya rekoru olan, herhalde Türkiye’de şu anda bir Yasemin Dalkılıç, bir sizsiniz. İkiniz de farklı branşlar mı oluyorsunuz?

Şahika Ercümen: Aslında aynı branşlar; ama o, farklı kategorileri de denedi. Benim bu rekorları denemeye başlamam geçen seneden itibaren. Bundan sonra, benim de hedeflerim arasında farklı kategoriler denemek var.

Yaprak Özer: Hakan Yavuz, bu sporu iş dünyasına taşıdınız. Şahika Ercümen mesleğiniz de, diyetisyen, beslenme uzmanısınız. Size bakınca yalnızca sporcu görmüyorum. Astım aslında sizin hayatınızın önemli bir bölümüne engel olabilecekken, hoş bir tesadüf ile su sporu, size astımı, kendinizi yöneltebilmeyi öğretmiş, değil mi? 

Şahika Ercümen: Benimki alerjik astım. Aslında direk bir astım değil; ama alerjik astımın da çok üst dereceleri var. Benimki artık en üst seviyede ve her şeye alerjim var; toza, polene, yazın güzel havalarda dışarı çıktığımda bile kötü olabiliyordum. Kışın evdeki en ufak bir toz beni hasta yapabiliyordu. Uzun bir tedavi dönemi geçirdim aslında ve bu tedavinin bitmesine yakın bir dönemde spora başladım. Su sporları gerçekten çok iyi tetikliyor.

Yaprak Özer: Neden? Disipline mi oluyorsunuz? Yani bilinçli mi oluyorsunuz? Ne yapıyorsunuz?

Şahika Ercümen: Hayır, bağışıklık sisteminiz çok gelişebiliyor spor yaptığınızda. Özellikle su sporları ve yüzme. Akciğer kapasiteniz artıyor, zor şartlarda vücudu bir şekilde daha üst kademeye hazırlıyorsunuz ve bağışıklık sisteminin  çok geliştiğini gördük. Ben, en ufak şeyden hasta olabilen birisi iken; kışın, bu arada Çanakkale’de yüzme havuzumuz yoktu ve benim kış döneminde aslında havuzda antreman yapmam gerekiyor, o hastalıklı günlerden sonra kışın denizde antreman yapmaya başladım ve ıslak saçla okuluma yetişiyordum, derslerimi ıslak saçla dinlediğim oluyordu.

Yaprak Özer: Sizin böyle bir zorluğunuz oldu mu?

Hakan Yavuz: Evet, kürek sporu, çok zor olan bir spor her şeyden önce. Dünyanın en ağır üç sporundan biridir disiplin olarak; çünkü kuvvet ve dayanıklılığın bir arada olması gereken bir spor ve ekipman olarak da; çok ciddi karbon tekneler, işte kürekleri yani teknolojinin en üst çünkü insan gücü ile suyun üzerinde gidebilen en hızlı aletler bunlar ve çok pahalı bir ekipman, çok pahalı bir malzeme ve bulunması da çok zor tabi doğal olarak. Yapıldığı yer de aslında biraz bizim tesis yatırımı değil de; doğal şartları bir arada tutmak, bizim için zor.

Yaprak Özer: Siz de Boğaz’da çalıştınız, öyle mi?

Hakan Yavuz: Boğaz ve Haliç’te çalıştım.

Yaprak Özer: Akıntıya karşı.

Hakan Yavuz: Evet, buna benzer ve aynı sorunlar. Aslında az önceki hastalıkla alakalı benim bir düşüncem var; sporcunun sermayesi, vücudu. Bunu korumak zorundasınız, hani ıslak saçla çıkarken bile; “Şu şekilde, bu şekilde yapayım” işte belki titreyen vücut hasta olmaz. Sürekli vücudun kendi kendine bir koruma mekanizması oluyor, psikolojisi oluyor. Belki bağışıklık bir tarafında var; ama psikolojik olarak da, hastalığı biraz vücudun kendine sakladığını düşünüyorum. Yani kendini bırakmaması gerekiyor, sürekli dirençli olması gerekiyor.

Yaprak Özer: Günde ne kadar çalışıyorsunuz?

Şahika Ercümen: Çok değişiyor dönemsel olarak; ama bir rekor öncesi antremanlar 6-7 saati buluyor. O gün farklı bir şey yapma şansım kalmıyor, sadece antremanlar ve aradaki dinlenme ya da maalesef rekor öncesi genellikle tüm organizasyonlar benim üzerimden döndüğü için onları ayarlama, hakemlerin gelişini ayarlama, işte böyle çok profesyonel bir ekip…

Yaprak Özer: Bir ekip, onlarca kişi, menajerler yok mu?

Şahika Ercümen: Maalesef, çok isterdim; ama dünyadaki birçok sporcunun bu şekilde ilerliyor.

Yaprak Özer: Yoksa tek başına mısınız, genellikle?

Şahika Ercümen: Genellikle tek başınayım. Gönüllü olarak yardım eden çevremde birçok insan oluyor tabi; ama büyük sponsor destekleriyle yapılabilecek bir şey o profesyonel ekipleri kurmak ve daha ülkemizde bu büyük sponsorluk destekleri çok da gelişmedi. En azından ben dünya rekorları için daha çok her şeyimi destekleyecek sponsorlar bulamadım. Şimdiye kadar destek gördüm; ama bunlar hep benim kişisel tanıdıklarım ya da bana gerçekten güvenen insanlar sayesinde olan sponsorluklardı.

Yaprak Özer: Profesyonel olarak; “Gel kızım, sende ben bir cevher gördüm, ben de sana destek olayım” diyen bir organizasyon, profesyonel bir şey olmuyor mu Türkiye’de?

Şahika Ercümen: Böyle bir şey olması gerekiyor; ama şu ana kadar, çok ciddi anlamda, bu şekilde bir şey bulamadım. Dediğim gibi; kişisel bağlantılarımla, mesela su altı sporlarıyla ilgileniyor Kürşat Tüzmen; o destek olmuştu. Muhtar Kent; beraber dalış yapma fırsatımız olmuştu, onlar destek oldu. Bunun dışında birkaç firma olarak destekleyen sponsorlarım oldu; ama bunlar hep co-sponsor oldu; ama bunlar hep co-sponsorluk şeklinde. Tüm organizasyonu sahiplenen büyük sponsorluklar da gerçekten büyük ihtiyaç. Benim şimdiye kadar, uçuş sponsorum oldu, malzeme sponsorum oldu, bu da çok önemli bir şey. Hiç yoktan iyi ve organizasyonun birçoğunu götüren sponsorluklar. Ama dediğiniz gibi; böyle bir ekibi kurmak, beni performans olarak bile iki-üç katım güçlendirebilir.

Yaprak Özer: Anladım, yoğunlaşamıyorsunuz. Yani aklınız başka bir tarafta oluyor…

Şahika Ercümen: Evet, dinlemnem gereken zamanda ben, hakemlerin uçak biletini ayarlıyorum ya da organizasyonu düzenlemek zorunda kalıyorum.

Yaprak Özer: Sizde nasıl oluyor? Sizin malzemeniz de çok pahalı. Kendi başınıza mı almaya kalkıyordunuz? Ne yapıyordunuz?

Hakan Yavuz: Evet, şimdi kulüpler var; Türkiye genelinde şu an 22 tane kulüp var. Biz bir takım sporuyuz, bireysel değil. Onun için biraz daha o bakımdan işler kolay yürüyor. Herkesin bir görev bölümü oluyor ve takım sporu olduğu için doğası gereği, o bakımdan daha iyi. Buradaki temel sorun; yarışma alanlarının, yarışmaların ve ekonomik olarak tabi ki en büyük bunun zorluğu oluyor. Milli takım şartları, Türkiye’deki federasyonlar ve sponsorluk aslında çok ciddi işlenmesi gereken bir konu. “Sponsorluk yok” diyoruz ya da “Var” diyoruz ya da “Bazıları alıyor, bazıları alamıyor” diyoruz; aslında şirketler ve sporun buluşacağı ortak konseptler olması gerek. Türkiye’de en büyük eksik bununla ilgili; çünkü bireysel bir şekilde veya organizasyonu çok başarılı bazı kimlikler ön plana çıkabiliyor. Yalnız bunun şirketin anlayabileceği bir dilde, onun pazarlama stratejisiyle eşit yürütebilecek şekilde, bunun belki paketlenip  dosyalanıp o şirketle beraber bir strateji oluşturması adına; çünkü dünyada sponsorluklar bu şekilde büyüyor, bu şekilde yürüyorlar.

Yaprak Özer: Geleceğinizi ne kadar görüyorsunuz? Yani baktığınızda yine buradan, bu noktadan çıkın; “10 yıl ben bu işi yapabilirim” diyebiliyor musunuz?

Şahika Ercümen: Benim avantajım, bu branşta böyle bir yaş sınırlaması yok ve yaş ilerledikçe hatta bu size avantaja bile dönüşebiliyor; çünkü genellikle dalışlarımızda düşük nabız ve tecrübe çok önemli ve yaşınız ilerledikçe metabolizma yavaşladığı için bana avantaja bile dönüşebiliyor.

Yaprak Özer: Kaç yaşınızdasınız, şimdi? Ne kadar daha devam eder?

Şahika Ercümen:Ben, şu an 27 yaşındayım ve rekorunu kırdığım dalgıçlar; 30-40 yaş üzeri hepsi. Ben bu sektördeki en genç dalgıcım aslında; çünkü serbest dalış, daha üst yaşlarda başlanan bir spor. Önce bir yüzme geçmişleri oluyor genellikle ya da farklı su altı sporları yapıyorlar; ama bu daha 18-20 yaşından sonra başlanılan bir branş, böyle olduğu için; benim önümde bir limitim yok, çevresel faktörler el verdiği kadar.

Yaprak Özer: Gidebildiği kadar… Emekli olabilirsiniz yani.

Şahika Ercümen: Olabilirim; ama kendi mesleğimi de çok seviyorum, beslenme uzmanlığını. Benim hedefim, ikisini birleştirmek ileride.

Yaprak Özer: Önünüzde çok güzel bir geleceğin olduğunu düşünüyorum. Sizin peki, genç yaşta bırakmak nasıl bir şeydi? Kaç yaşındasınız?

Hakan Yavuz: Ben de 27 yaşındayım. Benzer oldu bugün her şey; spora başlama yaşımız… Üç tarafı denizlerle çevrili ve hani içi de göllerle dolu aslında, hep bunu unutuyoruz biz, hani çok da ciddi iç sularımız, göllerimiz var, buralarda da çok ciddi su sporları imkanları var.

Yaprak Özer: Ama mesela sizin kanalınız yok, galiba değil mi? Böyle kanalda mı, çalışmak lazım?

Hakan Yavuz: Evet, bu çok önemli bir konu. Aslında küreğin en büyük eksikliği, kanal. Şu an kanal parkuru demek, bir “kürek havuzu” anlamına geliyor, 2000 metrelik bir havuz gibi düşünebilirsiniz. Kanal yapmak gerekiyor, şu an Türkiye’de yok. bu spor özellikle doğu işte bu Soğuk Savaş zamanında, yani dünyanın en güçlü insanın çıkartacağı zihniyetle, özellikle Doğu Almanya, Amerika ve Rusya tarafından çok böyle performans olarak ilerlere götürülmüş bir spor. Hatta biz biraz kitaplardan okuyoruz; çok farklı deneyler yapılıp, insanlar üzerinde elektrikli antremanlara gitmesine kadar abartılmış bir spor ve bakıyorsunuz, bu tarz ülkelerde çok ciddi kürek parkurları, kanalları var. İstanbul, Olimpiyatlar’a aday bir şehir ve kürek branşı disiplin olarak Olimpiyat Komitesi’nin içerisinde en yüksek oy hakkına sahip sporlardan birisi. Şu an Olimpiyat Komitesi’nin başkan yardımcıları ve o seçen kurulun içerisinde birçok kürekçi var ve İstanbul gibi 2020’ye aday bir şehirde, aslında o adaylığımızın biraz daha realize olması için; en azından bir kürek parkuru ya da bu işin yapıldığı sabit tesislerin olması gerekiyor. Maalesef şu an o yok, statlar yapılıyor, her şey yapılıyor; ama su sporları çok eksik.

Yaprak Özer: Eksiklikler mi sizi bu kadar başarıların ortasında; “Ben artık bir nokta koyayım” demeye itti, gelecek mi görmediniz?

Hakan Yavuz: Bir şeyi hedeflediğiniz bazı noktalar var, bazı noktaları optimum şekilde ne zaman geleceğinizi insan düşünüyor. Sistemin sonunde ne olacağını biraz düşünüyorsunuz. Onun için o zamana kadar yaptığım dereceler ve dünyada gördüğüm bunun örnekleri, belki bir sporcu olarak değil de, belki bir yatırımcı ve bununla alakalı sektörü oluşturma anlamında; beni daha çok heyecanlandırdı ve yurtdışında o bu sistemin nasıl yapıldığı, sporun biraz ticaretle nasıl buluştuğu ve sporculara nasıl fayda sağladığı ile alakalı bazı gelişmelerde bulunduk.

Yaprak Özer: “Kürekçi olmak” gibi bir duygu, “Girişimci olmak” gibi bir duyguya dönüşmüş.

Hakan Yavuz: Evet, kesinlikle.

Yaprak Özer: Hazır bir beslenme uzamanı da varken, nasıl besleniyordunuz? Nasıl besleniyorsunuz? Yani Yaradan’a sığınıp böyle yemek olmuyor herhalde, güçlü olmak için nasıl olmak lazım?

Şahika Ercümen: Beslenme aslında özel bir konu, branşlara göre bile farklılık gösteren bir dal. Bunun dışında, normal bir insanın beslenmesi farklı, bir sporcunun beslenmesi farklı. O yüzden muhtemelen senin (HakanYavuz) enerji açığın, bir kürekçinin enerji açığı, çok daha fazla bir dalgıca göre. Ben bundan önce yaptığım  farklı spor branşlarında, bir koşu antremanında farklı besleniyorum. “Serbest dalış” diyoruz; ama ben sadece nefes tutarak dalmıyorum. Bunu destekleyici, kendi vücudumu güçlendirecek başka antremanlar da yapıyorum; koşu, yüzme, bisiklet, işte farklı spor branşlarını deniyorum, vücuduma farklı kondisyon kazandırsın diye. Bir koşu öncesi ya da koşu sonrası mesela proteinime, karbonhidratıma daha farklı bir oranda değer verirken, dalışlarımın öncesi tamamen farklı; sindirimi çok kolay ve normal 2-3 saat önce mutlaka bir şey yemem gerekiyor. Antrenmanlardan önce, rekor dalışından önce uzun süre aç kalıyorum ki vücut enerjiyi sindirime harcamasın. Baş aşağı daldığım için o besinler beni rahatsız edebilir, dalarken o yüzden daha çok mideyi boş tutmaya çalışıyorum ama bir kürekçi muhtemelen çok daha fazla karbonhidrat açığı olacaktır, müsabakalarından önce ve arada hatta takviyelerle işte yarış aralarında, interval şekilde…

Yaprak Özer: Öyle mi?

Hakan Yavuz: Uzmanı daha iyi bilir; ama bizim normal gün içerisinde yiyebileceğiniz maksimum yiyeceklerle gün içerisinde harcadığınız kaloriyi karşılayamıyorsunuz. Bunun için farklı besinler, gıdalar ve destekleyici takviyeler de almanız gerekiyor. Onun için biraz sporcularda şey vardır; belki iştah ya da değil de, “Ben bunu yemek zorundayım, benim vücudumun buna ihtiyacı var”, sanki benzin alırmışsınız gibi arabanıza. Bu tarzda bir beslenme psikolojisi oluyor tamamen.

Yaprak Özer: Biraz önce söylediğiniz gibi vücudun bağışıklık sistemini daha üst seviyelere çıkartması…

Şahika Ercümen: Sporcu olmak, hakikaten bir dönem makineye dönüşmek gibi olabiliyor. Ne yemen gerekiyorsa, muhtemelen yorgunluktan bir şey yemek bile istemiyorsun; ama zorla yemen gerekiyor bir sonraki antremanı çıkartman için.

Yaprak Özer: “Bunu yapmalıyım” değil mi? “Vücuduma iyi bakmalıyım.”

Şahika Ercümen: Ya da arkadaşların eğlenmeye giderken, sen uyumaya gidiyorsun. Çok fedakarlık gerektiren bir şey aslında.

Yaprak Özer: Ama bunu severek yapıyorsunuz.

Şahika Ercümen: Tabi ki de, zaten 12 yaşından beri yapıyorum…

Hakan Yavuz: Ben de.

Yaprak Özer: Bu, hayatınız artık sizin.

Şahika Ercümen: Ben, bundan keyif alıyorum.

Hakan Yavuz: Kesinlikle.

Yaprak Özer: Guinness Rekoru’nu nasıl kırdığımızı anlatır mısınız?  Klostrofobik bir durum, buzun altında nasıl bir şeydi?

Şahika Ercümen: Dediğim gibi; klostrofobik, artı soğuktu. Hiç alışık olmadığım bir yer.

Yaprak Özer: Nerede oldu bu bir kere?

Şahika Ercümen: Avusturya’nın Weissensee Gölü’nde, 2011 Şubat ayında. Çok farklı bir rekordu ve normalde bayanlar rekoru 70 metreydi, erkekler rekoru da 100 metreydi. O sene, tam yeni üniversite bittiği için çok güzel bir antreman dönemi geçirdim ve erkekler rekorunu da kırabileceğime inandım, ona göre antremanlarımı planladım.

YaprakÖzer: Sınır tanımıyoruz yani.

Şahika Ercümen: Aslında limit, gerçekten sizsiniz. Şu an rekor 150 metre olsaydı muhtemelen kendimi ona göre hazırlayıp bir şekilde kırabilirdim diye düşünüyorum ve 100 metre aslında çok büyük bir rakam gibi gelse de, ona göre antrenman programı yapıp, antrenmanlarda da kırmıştım; ama tam rekorumdan 2-3 hafta önce bir erkek sporcu 108 metre yaptı.

Yaprak Özer: Eyvahlar olsun.

Şahika Ercümen:Ben böyle “Acaba ne yapacağım?” diye düşünürken, bir kademe daha şansımı denemek istedim ve 110 metre yapıp Guinness Rekoru kırdım.

Yaprak Özer: Şimdi, şunu bir anlayalım; buzda bir delik var, bu deliğin içinden giriliyor. Ondan sonra ne oluyor? İnsan ne yapar orada, o anda ne düşünür? Hiç mi düşünmez öbür delik nerede diye.

Şahika Ercümen: Şimdi, bir giriş bir de çıkış olarak iki delik var. Bir de tabi benim güvenliğimi sağlayacak dalgıçlar için aralarda açılmış, farklı noktalarda delikler var; ama buzun altı çok farklı. Siz aslında o deliklerin hiçbirini görmüyorsunuz. O yüzden buzun altına aslında bir kılavuz ipsiz inseniz, bir daha o çıkışı bulamazsınız. Artık arkanızı döndüğünüz anda, sizi çok yanıltacak, navigasyonunuzu yapamayacağınız bir ortam. O yüzden bir kılavuz ipimiz oluyor ve ben onu takip ederek diğer delikten çıkıyorum ve soğuğun etkisi dezavantajlı dediğim gibi, üzerimin kapalı olması dezavantajlı; ama bunları düşünerek rekor kırılmaz. O yüzden oraya girdiğim andan itibaren ben kendimi bir kapalı kutu içine almıştım resmen ve hiçbir şeyi duymadım.

Yaprak Özer: Tamamıyla konsantrasyon yani “Ben bu noktada, şu kadar zamanda, şu kadar metreyi kat etmeliyim” değil mi?

Şahika Ercümen: Aynen öyle.

Yaprak Özer: Peki, bu böyle sürekli tekrarlayan bir şey midir, insanın kafasında o sırada? Yani kürek çekerken de aynı şekilde herhalde; “Bunu yapmalıyım, yapabilirim”gibi.

Şahika Ercümen: Bunu sürekli tekrarlamanıza gerek olmuyor aslında, onu zaten antremanlarda kendinize alıştırıyorsunuz ve antremanlarda yaptığınız şeyi, rekorda sadece tekrarlamak kalıyor size. Buna en sakin ve en pozitif şekilde devam ettirebilmek, onu tamamlayabilmek önemli. Orada farklı bir yere kaymayıp işte aklınıza gelen bir şeyi meditasyon yöntemleri kullanarak aklınızdan uzaklaştırmak önemli, yoksa benim rekor kırdığım yer, doğal bir pistti ve birçok paten, üzerimden araçlar geçiyor çok yakınımdan, bir sürü seyirci “Ne yapıyorlar burada?” diye yanımıza yaklaşıp izliyor, Türkiye’den birçok izleyici geldi. Sevgili Ayşe Arman geldi, röportajımızı yaptı. Birçok stres yapabilecek faktör olmasına rağmen ve benim dezavantajım sadece bir gün hakkım vardı, bir sonraki gün o gölde dalış yapamıyorduk organizasyonla.

Yaprak Özer: Onun için o gün, onun başarılması gerekiyordu.

Şahika Ercümen: O anda hatta kırdım kırdım. Aynen öyle.

Yaprak Özer: Şimdi Şahika Ercümen “Bu arada limit sizsiniz” dedi. Ben buradan başka bir noktaya geliyorum; gerçekten “limit sizsiniz” bu önemli bir söz. Engelli sporcularla, engelli insanlarla çalışıyorsunuz. Onlarda kendi limitlerini bir şekilde kırıyorlar, limit tanımıyorlar. Nasıl yapıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz? Bize bir kısaca anlatır mısınız ve neden engelli konusunda böyle bir duyarlılık gösteriyorsunuz?

Hakan Yavuz: Evet, şimdi bu özellikle kürek sporu ve Dragon Boat denilen farklı branşlarımız var…

Yaprak Özer: Türkiye’de henüz “spor” olarak kabul edilmiyor ama siz bunun Türkiye’de çalışmalarını yapıyorsunuz. Bunun içerisinde de engellilerle ilgili bir çalışma mı var?

HakanYavuz: Evet, ilginç bir proje aslında, bizi de çok heyecanlandırıyor. Görme engelliler ya da engelliler, milattan önceden beri kürek çekiyorlardı o sırada bir düşündük; neden kürek çekiyorlardı. Bizim yaptığımız çalışmalar hem kendileri açısından çünkü Dragon Boat’ta bir davul eşliğinde bir sesi duyarak kürek çektiğiniz için; ritim gayet normal oluyor. Hatta o çalışmalara katılan, görme engelli olmayan, onların sponsorları olan bazı kurumlar, onlar da kendi gözlerini kapatıyorlar ve tamamen hiçbir şeye bakmadan, kimsenin gözü açık olmadan kilometrelerce kürek çekiyorlar, Dragon Boat yapıyorlar. Bu çok enteresan bir şey ve yarışlarına katılıyorlar.

Yaprak Özer: Neticesinde ne oluyor? Bu insanlar bir şeyi başarmanın tabi ki büyük bir mutluluğu içerisinde ya da bir takım olmanın bir mutluluğu içerisinde; ama nedir sizin yorumunuz?

Hakan Yavuz: Öncelikle bu bir takım sporu. Bireysel başarılar olabilir, buna benzer şeyler yapabilir, hepsinin çok özel yetenekleri olabilir; ama takım sporları yapmaları ve bir takım sporunda başarılı olmaları aslında çok enteresan bir şey ve “görme engelli” diyorsunuz ve bu uyumun, bir koordinasyonun çok önemli olduğu bir branşı yapıyorlar, bu çok önemli bir şey sosyal olarak da. 16 tane kürekçi var, bir davulcu, bir dümenci var ve böyle bir takım oluşturuluyor; o takımın kimseye ihtiyaç duymadan beraber hareket etmeleri…

Yaprak Özer: Beraber hareket ediyor olması, bir ritim tutturması, bir harmoni içerisinde değil mi?
Hakan Yavuz:
 Kesinlikle.

Yaprak Özer: Tebrik ediyoruz sizi. Meme kanserinde de kürek etkiliymiş ilk defa sizden duydum, ilişki nedir?

Hakan Yavuz: Çok kısaca ondan da bahsedeyim; özellikle Amerika’da birkaç üniversitede ve McKenzie’nin başlattığı, özellikle 1980’lerde kadınların meme kanserine yakalandıktan sonra, “Hareket etmeyin, orayı çalıştırmayın” bu yorumlara tersi bir şekilde; çünkü bunun zararlı ya da faydalı olduğuna dair hiçbir bilimsel veri yok. McKenzie’nin Amerika’da yaptığı araştırmalar sonucunda, onlara durağan bir tedavi metodu değil, bu şekilde aktif bir tedavi metoduyla Dragon Boat yaptırılmaya ve kürek çektirilmeye başlanan ve çok ciddi şekilde, vakalarda hem korunma amaçlı hem rehabilitasyon amaçlı hastaneler gözetiminde ve denetiminde;  yüzlerce bu şekilde hastanenin, derneğin ya da buna benzer sivil toplum kuruluşlarının katıldığı organizasyonlar yapılıyor. Bizde bu sene ilk defa bunu Türkiye’de başlattık, onunla da alakalı çok güzel gelişmeler var, bizi de çok memnun ediyor, gayet güzel gidiyor.

Yaprak Özer: Sporun faydaları ama sporcu olmanın herhalde bir başka türlü bir düşünce tarzı var değil mi? Sizde “Tutsak Yunuslar” konusunda aktif çalışma yapıyorsunuz…

Şahika Ercümen: Evet, aslında engellilerle ilgili de projelerimiz var ve çok da memnum oldum kürekle de ilgili böyle bir şeyin bağdaşmasına. Özellikle fiziksel engellilerle ilgili su o kadar farklı bir dünya ki; suda yer çekimi olmadığı için…

Yaprak Özer: Özgürlük veriyor herhalde değil mi?

Şahika Ercümen: Kesinlikle, su özgürlük. Bir bacağı ampüte olmuş birey bile suda çok rahat hareket edebiliyor. Su zaten ona istediği özgürlüğü, o hareketi sağlayabiliyor. O yüzden aslında çok rahat yapabilecekleri bir branş, dalış sporu da. Bununla ilgili bazı dalış kampları düzenleniyor, Değirmendere’de bir dalış okulu var bununla ilgili özel çalışmalar yapan. Yunuslarla ilgili gösteri havuzlarında yunusların tutsak edilmeleri gerçekten çok üzücü, Rusya veya Japonya’dan yakalanıp eziyet görerek işte ülkemize getirilip, onlarında böyle küçücük bir havuza, bu kadar özgürlüğün temsilcisi olan hayvanların küçücük bir havuza kapatılması çok üzücü.

Yaprak Özer: Ne yapıyorsunuz peki, onlar için?

Şahika Ercümen: Şu anda, yunus havuzlarından iki tane yunus satın alındı, bir vakıfla beraber ve rehabilite ediliyorlar doğaya salınmak üzere. Bu proje ne kadar başarılı olur bilmiyoruz; çünkü onların ailelerinden koparılıp ülkemize kadar getirilme evresinde geçirdikleri bir psikolojik süreç var. Sonuçta onlar memeli; normal bir balık değil. O yüzden beyinleri de çok bunu algılayacak şekilde, psikolojileri çok bozuluyor gelene kadar ve havuza kapatıldıklarında çok güçlü bir sinyalleri var, sonarları var; bu sonarlar havuzlardan yankılama yapıyor. Sürekli kafanızda bir müzik sonuna kadar açılmış bir kulaklıkla gezdiğinizi düşünün. Hem bu sonarları köreliyor, hem doğaya karşı bütün adaptasyonları kayboluyor ve aslında kendilerini duvarlara çarpa çarpa intihara kadar gidiyor. Biz genelde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz, daha fazla bir şey yapılamaz. Şu anda bunların kapatılması ve bundan sonra sözleşme yerine…

Yaprak Özer: Şu anda iki yunus için mi, bu mücadeleyi veriyoruz? 

Şahika Ercümen: Hayır. Somut olarak yapmak istediğimiz, Türkiye’de, ülkemizde bu yunus havuzlarının kapatılması ve bundan sonra sözleşmelerinin yenilenmemesi, bunun da bir eğlence anlayışı olmadığını, küçük-büyük herkese anlatabilmek; çünkü ben de bu işlerin içine girmeden, ne kadar güzel görünüyorlar, inanılmaz bir gösteri, gerçekten çok hoş görünüyor ama onlar o kadar özgür hayvanlar ki; oraya ait değiller…

Yaprak Özer: O kadar mutsuzlar ki…

Şahika Ercümen: Evet. Oradaki bir saatlik eğlencemiz için; orada onların hayatını zindana çevirmek gibi bir hakkımız olduğunu düşünmüyorum;. Bu konuda sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Kürekçi olmak için belli başlı bir fiziki özelliğe sahip olmanın gerekli olduğu söylenebilir mi?

Hakan Yavuz: Kürekte fiziksel şartlar çok önemli; çünkü belli bir kürek çekiyorsunuz ve belli bir açıyla çekiyorsunuz o küreği. Fiziksel olarak boyunuz ve gücünüz ne kadar yüksek olursa olursa o kadar oksijen kullanım oranınız yüksek oluyor. Yalnız bunların hepsi de aynı zamanda antremanla geliştirilebilen özellikler, fiziksel şartların direk olarak hafif kilolu sporcularda var bizim branşımızda, bunlar daha alt kategori, “alt kategori” dediğim fiziksel olarak daha 70 kilo ve bayanlarda 56 kilo olan sınırlar bunlar, ama “ağır kilo sporcular, büyük ağır sporcular” dediğimiz sporcuların tabi ki fiziksel olarak; kürekte belki erkek sporcular 1.90’nın üzerindedir, “Bayanlarda, kadınlarda en az 1.70-1.75’in üzerinde olmak zorundadır” diyeyim, yani o mesafeyi sağlaması için…

Yaprak Özer: Ama hani evet, güçlü kuvvetli olmak gerekir; fakat kondisyonda çalışarak artırılabilir.

Hakan Yavuz: Kesinlikle.

Yaprak Özer: Dolayısı ile sanıyorum “azim” diye toparlayabiliriz, değil mi?

Hakan Yavuz:Aslında sporun biraz doğasında en önemli olan, biz bir örnek veririz, vücut kendisiyle sürekli bir mücadele içerisinde “1 metre daha, 1 saniye daha, bir şey daha”, “Şu saniye çıkalım, şunu yapalım” gibisinden. O noktayı ne kadar ileriye taşıyabiliyorsanız, kendi beyninizle yaptığınız; çünkü o sırada beyinin en zayıf olduğu yer; çünkü kolunuza ve bacağınıza enerji gidiyor ve beyniniz en çok yakıt tüketen yer aslında, orayı kontrol altında tutmanız gerekiyor ve o sırada…

Yaprak Özer: Arkanızdan gelecekler ne yapsınlar?

Şahika Ercümen: Ülkenin desteği de bu konuda çok önemli; çünkü biz aynı zamanda Türk Sporcuları olarak ülkemizin adını da duyuruyoruz uluslararası platformda. Buna biraz daha destek verilirse, futbola, basketbola, voleybola verildiği gibi, hazırda zaten dünya rekorları kıran insanlar var, kırabilecek seviyede birçok sporcu var; biraz destek gelirse bence önümüzde durabilecek hiçbir şey yok. O yüzden dediğiniz gibi, üç tarafımız denizlerle çevreli, bu kadar su imkanı olan bir ülke olarak su sporlarına daha çok yatırım yapılıp daha çok ağırlık verilirse başarının gelememesi gibi bir şey mümkün değil.

Yaprak Özer: Son bir cümle.

Şahika Ercümen: Bu iki yunusun tedavisi çok olumlu geçiyor ve yakında doğaya salınacaklar; o yüzden öyle bir mutlu haber de var. Bu yapılan çalışmaların boşuna olmadığını bize kanıtlıyor an azından.

 

 Hakan Yavuz Kimdir?

Milli boksörlerden Ülkü Yavuz’un oğlu. 1996-2003 milli kürekçi. Onbir yıllık spor hayatına 146 madalya, 221 yarış sığdırdı, 23  kere milli oldu. 17 kez Türkiye şampiyonu, Avrupa ikincisi. iki kez Balkan ikinciliği ve Balkan Şampiyonluğu bulunuyor. Sporu bıraktıktan sonra Dragon Festivali’yle iş dünyasına atılıp, kürekle işi kariyere dönüştürüyor. Engellilerin kürek sporuyla tanışmasında aktif çaba gösteriyor.

 

Şahika Ercümen Kimdir?

Diyetisyen, Profesyonel Serbest Dalgıç, Serbest Dalış Eğitmeni. Dört dalda milli sporcu, 2001 yılından bu yana, ulusal ve uluslararası birçok başarısı bulunuyor. Ercümen’in sportif çalışmalarının yanı sıra engellilere yönelik serbest dalış programları ve tutsak yunusların özgürlüklerine kavuşmaları konusunda da aktif çalışmaları var. Buzun altından 70 metre olan bayanlar rekorunu ve 108 metre olan erkekler rekorunu kırarak en uzun mesafeyi gitti, Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.

Paylaş