Sokak dili, bilim dili ve kuyruklu yıldız

Prof. Dr. Hasan Gürak, “Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz, diğerleri kendiliğinden yanlış iliklenir” diyor. Aynı dilde konuşurken yaptığımız hatalardan söz ediyor. Bilim diliyle, sokak dilinin birbirini karşılamamasından söz ediyor. Prof. Gürak ekonomist. Eğitimini Almanya, İngiltere ve İsveç’te tamamlamış. Uzun yıllar yurt dışında öğretim görevlisi olarak çalışmış, sonra vatana dönmüş. Gürak, ana akım analiz ve teorilere alternatif yaratmak üzere “Heterodox Economics” alanında çalışmalarını sürdürüyor.

Bir süredir kendisiyle kavramlar üzerinde yazışıyoruz. Girişim, teknoloji yatırımları, üzerine yazdığım yazılara geri bildirim vermesiyle başlayan maceramız, bilim, bilgi, “malumat” gibi sözcüklerin karşılıklarına uzandı. Bilim dili ile sokak diline örnek vermesini rica ettim, konu Pandora’nın Kutusu’nu açmaya dönüştü;

“Özet olarak söyleyecek olursam, Batı’dan aldığımız “Bilgi Toplumu” kavramı yanlış kullanılıyor. “Information Society” denen kavrama biz “Bilgi Toplumu” adı verdik. Doğrusu “Enformasyon Toplumu”. Bilgi sözcüğünün İngilizce karşılığı “Knowledge”. Batı’da “Knowledge Society” kavramı da var. “Knowledge Society” anlamında bilgi toplumu uzun dönem ekonomik büyüme ve kalkınma bağlamında çok önemli.”

Anladığım kadarıyla bilimden uzaklaştıkça sohbet muhabbete yaklaşıyoruz. Prof. Gürak da basit bir örnekle anlattı farkı; “insanlar bazen ‘kuyruklu yıldız’ gördüklerini söyler. Bilim insanı için gördükleri şey kuyruklu yıldız değil, hatta yıldız bile değil. Yıldızlar dünya atmosferine düşmez, düşerlerse felaket yaşanır, büyük olasılıkla gezegenimiz yok olur. Bilim insanının dili ile sokaktaki vatandaşın dili aynı değil. Maalesef bazı akademisyenler ve uzmanlar ‘kuyruklu yıldız’ gördüklerini söylüyor. Doğru bilim, doğru tanımla başlar ilkesine inanıyorsak bu yanlışları görmemiz gerekir.

Buradan hareketle son haftanın gündem konusu Varlık Fonu’nda kavram kargaşası mı, tercüme hatası mı var diye merak ettim. Temel iktisat kitabında ve uygulamalarda varlık olmadan Varlık Fonu kurulmayacağı yazıyor. Dünyada Varlık Fonu’nun örnekleri, petrol ya da diğer emtia ihraç eden ülkelerde görülüyor. Benim bilgisine ulaşabildiğim örneklerden biri, son yıllarda sıcak ilişkilerimizin de olduğu Birleşik Arap Emirlikleri örneği. Hayli başarılı. Varlık olunca yönetimi daha kolay. Birleşik Arap Emirlikleri Fonu, New York’da konuşlu “hedge fund” profesyonelleri tarafından yönetiliyor. Fonu dünyadaki değişik alanlara “çeşitlendirilmiş” olarak değerlendiriyorlar. Yönetim ekibi, halka açık ve denetimde.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum birkaç ekonomist ve akademisyen iki konuya dikkat çekti. Birincisi, Varlık Fonu’na alınan şirketlerden gelen gelir ve katma değer üstünden (teminat göstererek) yurt dışından borç alınacaksa, profesyonel fon yöneticileri tarafından yönetilmesi gerek. İkincisi, bugüne kadar Türk ekonomisinin dışarıdan görece pozitif algılanmasının nedeni, Türkiye’nin dış borcu olmayan iç borcu az ülke görünümünde olmasıydı. Buna karşın, son dönem performasımızı iyi bulmayan derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’yi “riskli ve kredi notu düşük ülke” statüsüne aldıklarını biliyoruz.  Türkiye, tam da bu nedenle ve üstelik arkasında yeterli teminat olmadan, yüksek faizle borçlanmak zorunda kalacak. Sonuç olarak tehlikeli sulara yelken açtığımızı düşünüyorlar…

Bu arada ortak çözüm önerilerini şöyle özetlemek mümkün; alınan borçların yol, hastane, AVM gibi beton değeri yoğunluklu ürünlerle sonuçlanması adına inşaat sektörüne aktarılmak yerine inovasyon, sanayi, girişim, bilim ve araştırma alanına yönlendirilmesi.

Madem biz kavramları ve anlamlarını birbirine karıştırma eğilimi gösteriyoruz, Varlık Fonu da onlardan biri olmasın diye Prof. Gürak’dan değerlendirmesini rica ettim:

Varlık Fonu kavramı nedir?

Dünyada var olan Varlık Fonları iki temel gruba ayrılırlar ve iki temel kaynaktan beslenir. Birincisi dış ticaret fazlasıyla oluşturulan fonlar; örneğin Norveç’in, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın petrolden Çin’in dış ticaret fazlasından elde ettiği gelirlerle kurulan fonlar. İkincisi Emekli Fonları. Örnek olarak ABD Emekli Fonları, Tasarruf Fonları gibi.

Varlık Fonları ne işe yarar, tam olarak fonksiyonları nedir?

Birinci gruptaki fonları oluşturmadaki temel amaç “kara günlerde” veya “daha iyi günlerde” kullanmak içindir.  Yani “gelecek” içindir. Bu fonlar piyasalara borç vererek “ek gelir (faiz)” elde ederler. Çünkü ek gelir (faiz) olmazsa enflasyon nedeniyle zaman içinde birikimin reel satın alma gücü düşer. İkinci gruptakilerin temel amacı da fonları piyasalarda kullanarak “ek gelir (faiz)” elde etmektir. Böylece, bir yandan birikimin reel değeri enflasyona karşı korunmaya çalışılırken diğer yandan örneğin, gelecekte emeklilere ödenecek reel maaş düzeyi korunmaya çalışılır.

Varlık Fonu dünyadaki örneklerinde nasıl çalışıyor?

En büyük petrol kaynaklı Varlık Fonları Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Bahreyn ve Rusya’ya aittir. Diyelim ki 100 dolar petrol geliriniz var ve siz 80 dolarını harcıyorsunuz ve geriye kalan 20 doları “gelecekte lazım olur” düşüncesiyle fona aktarıyorsunuz.

Dış ticaret fazlasına dayalı Fon’a en iyi örnek Çin’in Fonları. Diyelim ki 100 dolarlık ürün ihraç ediyor, 80 dolarlık ithal ediyorsunuz. Aradaki 20 dolar fona aktarılıyor.

Bir başka örnek Emekli Fonları ve benzeri fonlar. Örneğin ABD kaynaklı Emekli Fonları’nda çok büyük miktarlarda birikim var. Fon yöneticileri bu paraları “tahvile veya hisse senedine” yatırıp “ek gelir” elde eder. Böylece fondaki para hem enflasyon karşısında korunur hem de reel olarak artar, en azından artması hedeflenir.

Türkiye’deki uygulama hangi kategoriye giriyor?

Türkiye’deki Varlık Fonu yapısı itibarıyla yukarıdakilerin hiçbirine benzemiyor.

Yeni teknoloji üretmeye yönelik değil. O zaman aklıma gelen ilk şey bu fonun “daha kolay ve ucuz borç bulma” amaçlı kullanılacak olması. Türkiye’nin dış ticaret fazlası veya bütçe fazlası olan ve gelecekte “ihtiyat amaçlı” ayrılacak bir gelir fazlası yok. Aksine günü kurtarmak için büyük miktarlarda yabancı kaynak girişine ihtiyaç var. Dışarıdan daha kolay ve ucuz para bulmak amacıyla mı ülke ekonomisinde çok önemli yeri olan şirketleri ve çok değerli arazileri Fon’a aktarıyorlar? Varsayalım Fon’daki varlıklar sayesinde “daha kolay ve ucuza borç bulduk”. Bu borç hangi amaçla kullanılacak? Devredilen şirketlerin ürettiği katma değeri artırmak için mi? Eğer amaç şirketlerin daha yüksek katma değer üretmesiyse, bunun için Fon’a devretmeye gerek yok. Şirketlerin yönetici kadrosunu daha ehil kişilerle değiştirmek daha doğru bir karar olurdu.

Fon dünya örneklerinden hangi noktalarda fark gösteriyor, neleri sorgulamalıyız?

Varlık Fonu’nda yeterince tartışılmayan çok önemli dört konu daha var:

İlki, Ağustos 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanan Fonla ilgili yasanın 8. Maddesi öylesine “dokunulmazlıklar” tanıyor ki herhalde uygar dünyada eşi benzeri yoktur. Varlık Fonu şirketine adeta sınırsız diplomatik dokunulmazlık tanıyan “muafiyetler ve istisnalar”.

İkincisi Fon’un faaliyetleri “bağımsız” kuruluşlar tarafından denetlenecek ama “son kararı” Başbakan’ın atayacağı üç uzman verecek. Bu üç uzmanın vereceği karar ne kadar “tarafsız” olabilir? Ardından Meclis denetimi olacak, Meclis neyi denetleyecek? Üçüncüsü, şirketlerin Fon’a aktarılması sonucunda bütçe açığı ne kadar olacak, bu açık nasıl finanse edilecek? Cevap; borç alınarak… O zaman borç nereden gelecek? Faizi ne kadar olacak? Son olarak; ya beklentiler karşılanmaz ve Fon bir bütün olarak değer ve itibar kaybederse ekonomik geleceğimiz ne olacak?

Kalkınmada Varlık Fonu gelirlerini kullanmak mümkün değil midir?

Mümkündür, elbette… Keşke! Ama nasıl ve nerede kullanılacağı yönünde bir emare göremiyorum. Fona aktarılan milyon dolar değerindeki arazilere ne demeli? İnşaat sektörünün kalkınması için kullanılabilir ama bu ne kadar akıllı bir tercih olur, riski nedir, olası olumsuz etkileri ne olur… Bunlar hakkında bir tartışma duydunuz mu? Ben duymadım…

Bu fonu Türkiye’nin geleceği için hangi sektörler, hangi hedef kitle, hangi projelerde kullanmayı önerirsiniz?

İnanın aklım ve mantığım bu işin “kesinlikle parçası olma” diyor. “Kanal İstanbul inşaatında kullanacağız, ne dersin?” diye sorarlarsa bugünkü koşullarda “sakın ha” derim. Sanayide kullanacağız, ne önerirsin? diye sorarlarsa, “öncelikle uzun vadeli bir sanayileşme ve teknoloji üretimi stratejiniz olmalı” derim. Böyle bir şey var mı? Uygulamada destek verebileceğim bir şey göremiyorum.

 

Prof. Hasan Gürak’ın örnek çalışmaları:

İktisat, 2011, Genesis Kitap

Ekonomik Büyüme ve Kalkınma, 2016, Nobel Akademik Yayıncılık

Paylaş