Masal aleminde, hikaye teknikleri

Masalları inandırıcı bulmasak da bayılıyoruz. Çocuklara yakıştırıyoruz; hayal dünyalarını geliştirmek için güzel, saf, temiz içerikler… Masal işte! Yetişkinler masumiyetlerini kaybettiklerinden, masal yerine hikayeye terfi ediyor. İnanmadığı durumlarda da “bana masal anlatma” diyor geçiyor.
İnanmadıklarımızın sayısı, inandıklarımızı geçti. Ruh halimiz karışık. Büyük küçük, masal aleminde yaşıyor, o hikayeden bu hikayeye savruluyoruz. Durumumuzun mutlaka psikolojik, sosyal ve siyasal nedenleri var, ben iletişim boyutuna dikkat çekmek istiyorum.

Hikaye nedir?
Hikaye, inandırıcılığı üretenin elindeki malzeme, anlatımdaki yetkinlik ve maksatla orantılı, gerçek ya da gerçeğe yakın içerik kurgusu. Edebiyat dünyasının zengin enstrümanlarından biri.
Hikaye, son dönemde iletişimcilerin sıklıkla başvurduğu bir yöntem: “story telling” diye afilli bir jargonla ifade ediliyor. Başta gazetecilik, reklam, pazarlama olmak üzere tüm içerik piyasasında kullanılan önemli bir teknik. Şampuandan sabuna, t-shirt’ten ev ve otomobil pazarlamaya kadar her alanda kullanılıyor. Satın aldığınız her şey için bir hikaye yazılıyor. Yaşam satmaya kadar uzanabiliyor.

Story telling, siyasi hayatın da içine sızdı. Neyin gerçek neyin kurgu olduğunu bilememiz bundan. Yeni dönem siyasetçiler başarılarını pek çok teknik ve beceri üzerinden inşa ediyor. İletişim bunların arasında bir numara diyebilirim.

Neden önemli?
İletişimde hikaye anlatmak, rekabet gücünü artırıyor, akılda kalma kabiliyeti sağlıyor, etkilemeyi ve etkileşmeyi yükseltiyor, yönlendirme ve yönetmek adına harikalar yaratıyor.
Maharet anlatanda mı, yoksa dinleyeden mi ayrı bir tartışma olsa da söyleyebileceğim tek şey dinleyenin kalitesi kilit. Ne kadar çok bilgiye sahip ve eğitimliyseniz inanmadan önce sorguluyorsunuz. Ne kadar az bilirseniz, o kadar mutlusunuz; mutlu oldukça prodüksiyondaki rolünüz büyüyor. Acı ama gerçek. Bir ev, bir otomobil için ne hikayeler dinler, inanırsınız… Siz bile inanamazsınız.

Siyasi iletişimde hikaye/story telling
Siyasi iletişim aracı olarak kullanılan hikayeler, ihtiyacı ya da fırsatı satıyor. Hedef kitlenin dikkatini kolayca kavrayabilen, manipülasyon gücü yüksek ve momentumu yakalayan içerikten söz ediyoruz. Hikayeler, bir ‘toplum’ kurgusu yaratmaya kadar gidebiliyor.
Dinledikçe inanıyor, inandıkça parçası oluyoruz. Sözlü kültürden gelmemiz, okumaktan kaçınmamız, az bilgi ve iletişim teknolojisine merakımız sayesinde başarımız artıyor. İlginçtir, yazın gücümüzü yitirdikçe, görsel ve sözel kavrama yetkinliklerimiz gelişiyor; teknoloji desteğiyle rol kesme, role girme durumlarımız güçleniyor. Hayatımız Yeşilçam kadar gerçek, diziler kadar sürükleyici…

Hikaye nasıl yazılır?
İşin iletişim tekniği olarak ilginç yönleri var; hikayenin bir “dünya görüşü” olması tavsiye ediliyor. Dünyayı “belli bir şekilde”, gösterip anlatmalı ve insanlar bu hikayede anlatılana yatırım yapmaya, tüketmeye istekli olmalı… Bunun için de iyi yazmak gerek.
Hikaye anlatımında öncelikle doğru metaforları bulmak ve doğru yerde kullanmak gerekiyor çünkü, çağrışım yapma, tekrar etme, mesaj verme ve hedef kitleye ulaşma kolaylaşıyor. İyi bir hikayenin mesajı kolay anlaşılıyor, uzun süre unutulmuyor. Story telling yalnızca görsel ve metin yaratma tekniği değil, aklınıza gelecek her şekilde üretiliyor. Konuşarak hikaye anlatmak etkili yöntemlerden biri. Siyasi liderlerin sürekli konuşması bundan.

Hikayenin başarısı müşteriyi işin içine dâhil etmekten geçiyor. Hedef kitle hikayede kendisini bulmalı! Yazan, ısrarla ve özenle “bu hikaye tam sana göre, senin için özel!” demeli. Okuyan,
kahramanla kendisini özdeşleştirmeli ki, içeriğe inanıp bağlansın. Hikayedeki ‘kendisini’ onaylasın ki satın alma işlemi gerçekleşsin.

Hikayenin sürdürülebilir olması için hedef kitleyle doğrudan, açık ve uyumlu ilişki geliştirmek gerekir. Geri bildirim alarak hedef kitleyi bir süre sonra içerik üretimine davet etmek en akıllıcası. Buna da “user generated content” diyoruz. Kendi yazıyor, inanıyor, oynuyor. Sarmal…

Hikayenin dozu
Bazı hikayeler de tutmayabiliyor; neden iktidarın hikayesini seven her iki kişiden biri, Suriyeli mülteci hikayesini dinlemeyi reddediyor?
Vaktiyle içeriği ve o güne kadar el değmemiş hedef kitleye ulaşarak ezber bozan hikaye, tefrikaya dönüştü, üstelik tekrara düştü. İçerik zayıfladı, özgün ve orijinal olma vasıflarını yitirdi. Vaad seçenekleri daraldı. Mekan, olay, karakterler karıştı… Unutmamak gerekir ki, hedef kitle de değişip gelişiyor… Hikayeden sıkılıp bırakanları da görmeye başladık. Başka hikayeler de var; Amerikan rüyası, İngiliz’in dünyası, Fransız yapımı, Rus ruleti…

Hikayeyi okuyacak ithal vatandaş
Aynı hikayeyi dinleyecek yeni kitleler bulmalı: İthal vatandaş. Ülkesini terk eden Suriyelilerin yüzde 40’dan fazlasını, sığınmacı olarak kabul eden Türkiye, aldatılmış olmalı, çok bedel ödedi. Yatırımının geri dönmesi şart.
Resmi 3, tahminen 4 milyon sığınmacı, “mülteci” olmadan vatandaşlığa terfi ettirilmeye kalkınca çatlak sesler çıkmaya başladı. Hikayede onlar yoktu, nereden çıktılar? Şanlıurfa oldu sana, Şanlı Suriye. Türkler azınlığa düşünce Misak-ı Milli sınırları kalktı, Kilis’i verdik gitti. İstanbul’u anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Vatandaş olduğunu anımsayan Türkler baş kaldırdı. T-shirt al bir sezon giy, araba al 3 yılda değiştir, ev edin 5-10 yılda bir al sat al. Vatandaşlık öyle mi, ömür boyu!

Vatandaşık hikayesi
1923 model hikaye, ciltli kitapçılarda mevcut: T. C. Anayasası. Müdahalelerle bozulsa da bizim temel okuma kitabımız bu. T. C. Anayasası’nın 4’üncü bölümü vatandaşlığı tarif ediyor. Yorumlayacak olursak, vatandaş olmak bir insanın sahip olabileceği en değerli hazine diyor. Vatandaşlıktan daha değerli bir şey olmadığını söylüyor. Beğen beğenme, Türk olmanın gururunu, birlik olmanın faydasını bu hikayeden öğreniyoruz. Aynı hikayede vatandaşlık, oy vermek, seçim yapabilme özgürlüğü, aşkla bağlanma, mezara kadar akit yapma, karşılığını vergiyle, askerlikle ödemek, hatta can vermek diyor. Biz de her gün asker, polis, sivil canımızı veriyoruz.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” anafikriyle yazılmış olan 23 model hikayemizi çok eleştirdik. Yırtmaya, yakmaya kalktık. “Bu gömlek bize dar” dedik. 23 model hikaye; bizi bir arada tuttu mu, tuttu! Biraz demode mi demode. Kanaatkar, kendi topraklarında, kendi halkınla, kendi aklınla büyüyeceksin diyor. Dikkkatle okursan yardım et, destek ol ve dikkat et diyor.

Suriyeli in ben out
“İthal vatandaş” için yazılan hikayeyi, orijinal vatandaş tutmadı. Çünkü ithal muassır medeniyeti temsil etmiyor. “Bana sormadın, kapılarımızı, gönüllerimizi açtık. Bana sormadan vatandaşlığa hangi hakla alıyorsun? Vatandaşlığımı neden paylaşayım?” diye soruyor. Senaristin çalışmadığı yerler. Bir de elektrik kesilince okuyamadığı bölüm var sanırım; orijinal vatandaştan “Onlar içeri ben dışarı” sesi yükseliyor. Kaçan vatandaş, muassır medeniyetlerden hüsn’ü kabul görüyor. Hikayedeki unsurların satın alma heyecanını yitirdik, “Al, sana neler vereceğim” demek çözmüyor, “Almazsan sana neler edeceğim” demek de korkutmuyor. Senarist, bir gayret hikayeyi revize eder mi sizce?
Makinist, film koptu!

Kaynakça:
Yabancılara sağlanan koruma hakları: http://www.unhcr.org/turkey
Suriyeli Mülteciler içi yasal düzenleme: http://www.resmigazete.gov.tr
Türk Vatandaşı tarifi: T.C. Anayasa 4. Bölüm Madde 66/ 67
İşsizlik, gelir, eğitim, sağlık gibi Türk vatandaşlarının yoksunluk ve varlık karnesi: www.tuik.gov.tr

Paylaş