Kirlenmek güzel mi, değil mi?

Abdullah Akyüz, TÜSİAD’ın uzun yıllar Washington temsilciliğini yaptı. Bugün zamanını yoğun olarak danışmanlık ve aktif akademik çalışmalarla geçiriyor. Bir ayağı ABD’de, George Washington Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. Yarı zamanlı yaşayanlardan.

Her iki ülkenin de değişim sürecinde olduğu, liderleriyle kendilerinden söz ettirdikleri malum. Diğer yandan dünyanın kodlarıyla oynanmakta olduğunu da biliyor ve yaşıyoruz. Problem, tam olarak her konuyu tek bir resimde anlamlandıramıyoruz. Ekonomiyi elimizde tuttuğumuzu sanırken, siyaset kaçıyor, ikisi de tam oldu diyecekken sosyal kodlar dağılıyor.

Ben, resmi daha farklı görebilecek olan birini yakaladığımda kaçırmıyorum doğrusu. Bu dönemi ezberle ya da serbest atış fütürizmle açıklamak da mümkün değil. Abdullah Akyüz’ü kısa bir sohbete davet ettim. Konumuz, başlığın çağrıştırdığı gibi bir temizlik ürünü reklam spotu değil. Geleceği nasıl yorumlayacağız soruma mealen “geçmiş bilgilerle gelecek öngörülmez” diyor. Yoruma katılır mısınız bilmem, bana bu ve tek kullanımlık yaşam döneminde olduğumuza dair söylemi de ilginç geldi. Sohbetin detaylarını sizlerle paylaşmak istedim ki, dijital versiyonuna youtube kanalımdan ulaşmanız da mümkün.

Türkiye’nin yeni dönem ekonomi kodlarını nasıl yorumlamalıyız?

Abdullah Akyüz: Dünya gerçekten büyük bir değişim içerisinde Türkiye de değişimin tabii ki hem etkileyeni hem etkileneni. Hep eleştiririz. Türkiye’nin teknolojide geride kaldığını düşünürüz. Eğitim yanıyla geride kaldığımızı, niteliğe değil de niceliğe önem verdiğimizi düşünürüz. İş adamımızı eleştiririz Ar-Ge harcaması yapmaz deriz, dünya çapında şirketlerimiz yok deriz.

Büyük resme teknoloji ağırlıklı olarak baktığımızda Türkiye oyuna geriden katılan bir ülke görüntüsü veriyor. Bu yanıyla parlak bir durumda değiliz. Başka bir açıdan bakacak olursanız, Türkiye Soğuk Savaş döneminin sonuna kadar büyük ölçüde kapalı kalmış, adeta bir sosyalist ekonomi görünümünde, devletin ağırlıklı olduğu bir ülkeydi. Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Sovyet Bloğu’nun dağılmasından yaklaşık 10 yıl önce o zinciri kırarak küreselleşmeye adım attı. Maalesef bu avantajı 90’lı yılları kaybederek boşa harcadı. Ama olumlu yanıyla söylemek istediğim, bölgesinde önemli bir oyuncu olmaya yönelik adımlar atan eksiklikleri de olabilir ama fazlalıkları da olan, Afrika’da, Orta Asya’da ve Orta Doğu’da kimi zaman atılımı olan, dünyaya değiştirici bir aktör olarak da etki edebilecek ülke. Kendimizi eleştiriyoruz ama Türkiye umut veren bir ülke.

Türkiye – Washington  ilişkilerini nasıl yorumlarsınız? 

Abdullah Akyüz: Trump’ın seçilmesi Cumhuriyetçi Parti içinde de büyük bir devrim oldu. Amerika her gün bir sürprizle uyanıyor, başka sürprizle yatıyor. Bu durum kendiliğinden olmadı. Amerikan halkı seçti Trump’ı. Konu küreselleşme ki, hepimizin adeta kutsallaştırdığı çok olumlu, destek verilmesi gereken bir trend. Maalesef küreselleşmeden özellikle ekonomik anlamda yararlanan kesimler her ülkede çok kısıtlı olduğu gibi aşağı yukarı her ülkede gelir dağılımında inanılmaz bozulma yarattı. Trump’ın seçilmesi Amerika özelinde küreselleşmeden nasibini almamış kesimlerin dışa vurumu. Kendi dinamikleri olsa da Türkiye’yi de katabilirim bu trende, şu anki gidişatta bunun etkileri çok açık bir biçimde var.

Siyah ve beyaz kalıplarda hatta takım tutar gibi yaklaşmayın, yaşananlar genel adaletsizliğin neticesi mi diyorsunuz…

Abdullah Akyüz: Bu dönem siyasetteki siyah beyazların azaldığı, gri alanların genişlediği ve sorunların ciddi anlamda şekil değiştirdiği bir dönem ve eski siyaset sınıfı da bunlara cevap getirmekte zorlanıyor. Bu nedenle yeni isimler çıkıyor. Örneğin Fransa’da Macron böyle bir trendin ürünü, gencecik bir adam tek özelliği hiçbir tarafa bağlı olmaması, siyasetçi değil. Denenmemiş olanı temsil ediyor. Bu insanların hiçbiri test edilmiş değil. Sorunların altından kalkma kapasiteleri de pek yok. Popüler olmalarının nedeni, değişimden rahatsız olan insanların endişelerini dile getirip adım atmaları. Fakat hiçbiri temelde sorunlara çözüm getirecek reçeteye sahip değil.

Ara dönemde olduğumuzu anlıyorum. Bundan sonra çıkacak olan sistem ki, bu bir sistem mi olacak, o sistem bir ideoloji mi olacak ne öngörüyorsunuz?

Abdullah Akyüz: Öngörmekte zorlanıyorum açıkçası, o kadar kompleks bir yapı ki, bir ülkenin kendi sınırları içerisinde kapalı devre bir dinamiğin belirlemesi mümkün değil artık. Tamamen küresel dinamikler belirleyecek, bir yandan teknoloji bir yandan gençler var. Bambaşka bir ortama doğmuş olan bizlerin bildiği, yaşadığı hiçbir şeyi yaşamamış bu insanlar…  Dünya kolektif düşünen kolektivist yaklaşan insanlardan daha bireyci düşünen insanlara doğru evriliyor, gençlerin çoğunda bu özelliği görüyoruz. Bence olumsuz bir özellik değil. Kimse “bireysel” olmadan başka bir şey olamaz.

Yalnızca birey olarak da olmuyor. Küreselleşmenin eksikliği bu muydu sizce?

Abdullah Akyüz: Kesinlikle eksiği bu. Şu anki boşluk veya ortadaki vakum bir şekilde doldurulacak buna şüphe yok, ama ne yönde, nasıl doldurulacak, anlamak tabii çok zor. Teknolojinin yoğun bir şekilde içinde olacağı bir çözüm olacak.

Kurumlar nasıl pozisyon almalı, bireyler özellikle de gençler kendilerini nasıl konumlandırmalı?

Abdullah Akyüz: En temelde cevabım; değişme kapasitemizi artırmamız olmalı.

Somut örneklerle gidebilir miyiz?

Abdullah Akyüz: İşletme açısından baktığınızda üreten ya da  hizmet veren bir yapı kuruyorsunuz, dükkân ya da  fabrika açıyorsunuz, insanları işe alıyorsunuz. Bunlar  3 – 5 – 10 sene önceki bilgilere, piyasa koşullarına bağlı olarak atılmış adımlar oluyor, yani geçmişin bilgisi üzerine inşa ediyorsunuz. Tabii geleceği düşünerek iş potansiyeline bakarak  başlıyorsunuz üretime-hizmete. O kadar değişken bir dünyada yaşıyoruz ki, değişim günlük ve anlık. Kültürel olarak bu algılamaya sahip olup günlük değişimleri hissedecek mekanizmaları kurmak ise büyük ölçüde eğitimli insanları etrafımızda tutarak mümkün.

Günlük değişimden piyasa dinamiklerini mi kast ediyorsunuz?

Abdullah Akyüz: Tüketilebilir / tek kullanımlık (disposible) bir yaşam stili içerisindeyiz. İşletme ve bireyler her gün-her an ortaya çıkan değişime ve farklı yaklaşımlara adapte olma yeterliliğine sahip olmalılar. Bir işten emekli olmak çoktan geçti, çalışanlar 5 – 6 sene limit koyuyor, hatta o kadar  bile  değil…  Öyle bir dönemdeyiz ki, bildiğimiz meslek tanımları anlamını yitiriyor. Benim mesleğim mesela iktisatçı, finansçı sonra dış politika boyutu, hafif siyaset boyutu girdi. Bugün geldiğim noktayı 1983’te üniversiteden mezun olup  SPK’da bir uzman olarak işe başladığımda düşünemezdim. Mezun olduğunuz bölümün hiçbir anlamı yok.

Ne akademi, ne iş dünyası, ne kamu, küreselleşmeyi tam okuyamadı. Acaba değişip evrilirken geçmişin kodlarını kullanmamak mı gerekiyor?

Abdullah Akyüz: Geçmişi öğrenmenin negatif yanları da var. Kirlenmek veya kodlanmak. Başka bir şekilde kodlanmış olmak, bugünkü kodlanmayı olumsuz etkileyebiliyor.

 

Paylaş