İçi beni yakar, dışı seni

 

 

2005’i de devirdik. Kısmetse seneye bu zamanlar 2006’yı devirmiş oluruz… Geldi mi bitiveriyor… Saldım çayıra mevlam kayıra dedikleri gibi… “Nasıl?” sorusunu sormayın sakın, durum sandığınızdan farklı.

 

Geçtiğimiz yıl Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde dönüm noktasıydı. Bir yandan AB’nin, bir yandan Türkiye’nin geleceği sorgulandı. Konu “Türkleri alsak mı almasak mı”ya döndü. Sonunda sarımsaklasak da saklasak gibi bir formül çıktı. Onlar hala soruyor; ”Biz ne yaptık? İyi mi yaptık kötü mü? Buradan nasıl döneriz?” diye…

 

Biz önce umursamadık, sonra “bizi alır, almazlar” tartışmasıyla gaza geldik; “Türkü almayan namert!” diyerek aslanlar gibi atağa kalkıp, ortalığı birbirine kattık. “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye haykırdık. Şükürler olsun müzakereler başladı.

 

Şu aralar ilişkimizi nasıl tanımlayacağımızı kimse bilmiyor. Başta yaptığımız, söz verdiğimiz, konuştuğumuz hiç bir şeyin peşinde değiliz artık. Sanki o Türkiye, o Türkler biz değiliz. Karşı taraf şaşkın. AB sınavını atlatır atlatmaz, tek düşüncemiz, düşünce özgürlüğünü kısıtlamak, türbanı kafalara geçirmek, İmam Hatip’leri çağdaş eğitime uydurmak yerine eğitimi İmam Hatip’lere uydurmak oldu, Türkiye’yi din devleti yapmak üzere kolları sıvadık. Kadınların sesini kestik, konuşanları dövdük, profesörleri içeri tıktık.
Peki kim kimin hakkında ne düşünüyor acaba? AB araştırma kurumu Eurobarometre’nin son kamuoyu yoklamasına göre kendi halkı arasında da AB’ye karşı güven sarsıntısı var. AB vatandaşlarının yüzde 44’ü oluşumun pozitif imajı olduğunu söylüyor. AB vatandaşlarının AB Komisyonu’na güven oranı bir yılda yüzde 6 azalarak yüzde 46’ya; Avrupa Parlamentosu’na güven yüzde 5 azalarak yüzde 51’e düştü. Genişlemeye desteği yüzde 49’a indi. Türkiye’nin katılımına karşı olanların oranı yüzde 55, destekleyenler yüzde 31.

 

Türkiye Otelciler Federasyonu 2 bin 519 Avrupalı üzerinde bir araştırma yaptı. Bunların bin 260’ı Türkiye’yi en az bir kez ziyaret etmiş, bin 259’u gelmemiş. Ziyaret eden her 3 kişiden biri AB üyeliğimizi destekliyor. Türkiye deyince hatırladıklarını sormuşlar; yüzde 54’le esnafın turistleri bunaltan yaklaşımı; yüzde 32 ‘kirlilik ve bakımsızlık’. Türkiye’ye gelmeyenlerin dördünden biri Türkiye hakkında ‘olumsuz’ ya da ‘çok olumsuz’ düşünüyor. ‘Türkiye’nin demokratikleşmesi ve üyeliği AB güvenliği için gerekli’ diyenler gelenler arasında yüzde 54, gelmeyenlerde yüzde 44.
Halklar farklı telden çalıyor. Örneğin Danimarka’lı seçmen Türkiye’nin AB üyeliğine eskisi kadar düşmanca yaklaşmasa da çoğunluk istemiyor. Başbakan Erdoğan’ın şu meşhur Danimarka ziyaretinden hemen önce açıklanan bir kamuoyu yoklamasına göre bin 93 katılımcının yüzde 55.2’si Türkiye’ye karşı, 29.8’i destekliyor, yüzde 15 kararsız. Bu oran Eurobarometre’nin araştırmasında yüzde 74 karşı, yüzde 21 destekliyor şeklinde çıkıyor. Halen 20-30’larında olan Avrupalı nesil, Türkiye’nin üyeliğine daha sıcak bakıyor. Onlar göçmenlerle beraber yaşıyor ve daha küresel bir dünyaları var. Farklı kültürlerin müziklerini dinliyor, daha çok geziyorlar. Önceki nesillerden Türkiye’yi destekleyenler ise ’68 kuşağından geliyor. Bu kuşak İkinci Dünya Savaşı nesline karşı söylemlerle çıktığı için Türkiye karşıtlığının nedenlerine de olumsuz bakıyor.

 

 

Eurobarometre son kamuoyu yoklaması Aralık’ta yayınlandı. AB’de genişlemeye en çok Fransa, Lüksemburg ve Avusturya karşı. Türkiye’nin gelecekte AB’nin bir parçası olmasını üye 25 ülkenin yüzde 55’i istemiyor. Yüzde 31’i üyeliğimizi destekliyor. Yüzde 14’ü de bu konuda fikir belirtmiyor. Almanya’nın yüzde 74’ü, Fransa’nın yüzde 68’i, Avusturya’nın yüzde 80’i Türkiye’nin üyeliğine karşı.

 

Bir de bizim Avrupalıyı nasıl gördüğümüz meselesi var. Eurobarometre’ye göre, Türklerin AB hakkındaki düşünceleri yüzde 60 oranında pozitif. Doğrusu, eylem ve söylemlerimiz birbirini tutmadığından bu oranların doğruluğu benim kafamda bir soru işareti. Açık Toplum Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Fonu’yla 2003-2004’te Avrupa Şüpheciliği (EuroScepticizm) konulu bir araştırma yapıldı. Avrupa Birliği’nin ulusal bağımsızlık ve sembollerine kötü etkisi olacak diyenler yüzde 52 gibi ciddi bir rakamla karşımıza çıkıyor.

Türkler, AB’nin bizi böleceğini düşünüyor. Bir diğer ifadeyle Sevr Sendromu yaşanıyor. Yüzde 42 kaygı taşımıyor, yüzde 38 endişeli, konuyu önemsemeyenlerin oranı yüzde 46. Kadın-erkek ilişkileri, karı-koca ilişkileri, komşuluk gibi değerler sorgulandığında yüzde 48 şüpheci, yüzde 45 kötü bir etkisi olmaz diyor. “AB bize çifte standart mı uyguluyor” sorusuna “evet” diyenler yüksek; yüzde 45.

 

Bir yıl böyle geçti. Bir başladı mı bitiyor. Çocuklar büyüyor, büyükler yaşlanıyor. Bir yılın geçip geçmediğini değil, nasıl geçtiğini sorgulamak gerek. Bir de kriter kullanmamız şart.  “Kalite”ye ne dersiniz? Kaliteli bir yıl geçirip geçirmediğinizi sorduğunuzda nasıl bir yıl çıktı karşınıza bilemem, AB yaşadıklarımızdan bir tanesiydi. Bu anlamda kaliteli bir yıl geçirmediğimizi düşünüyorum. 2006 için, yalnız huzur, sağlık gibi klişe temenniler yerine kaliteli bir yıl olmasını hepimiz adına diliyorum.

Paylaş