Çaylakların düellosu

Dünya nefesini tuttu ABD Başkan adayları, Donald Trump ve Hilary Clinton’ın, geleneksel  TV’de karşılaşma serisinin birinci raundunu izledi. Sanki Çaylak Programı’nın bir bölümüydü. Başrol için Trump, Clinton’la savaştı. Açık ara galip yok.

 

Kampanya süresince yumurta sarısı, türbe yeşili ya da bu karşılaşmada olduğu gibi ketçap kırmızısı (Amerikan bayrağına gönderme yapsa da) ceket pantolon takımlar giyerek göz zevki sınırlarını zorlayan Clinton, tarih yazmasını beklediğimiz bir kadın. Özel e-mail kullandığı için az kalsın hapse girecek kadar şaşırtan acemi hareketlerin de mimarı. Trump ise aslında neredeyse hiçbiri kendisinin olmayan, buna karşın biz de dahil olmak üzere dünyanın her yerine “Trump Tower”lar dikmiş, cesaretle çıktığı yolda kaybetse de tarihe tower’lardaki gibi (sahnedeki duruşu dahil) not düşmüş bir adam. Söylemeden geçemeyeceğim, başkanlık uğruna tüm kampanya boyunca saçını türlü televizyon şovunda ona buna ellettirip, ‘peruk sağlaması’ adı altında çektirme görüntüleri vererek gözümün önünden gitmeyecek biri…

 

Mutlu musun?

Karşılaşmanın hemen arkasından yapılan yorumlarda Trump oldukça başarısız bulundu. Trump konuşmasında, “… ilk kez paradan anlayan bir başkan adayı var ABD’de…” dedi; kaç kez para dediğini saydılar, o kadar çok söyledi ki seçmenin midesi bulandı. Trump sahnede burnunu çekip durunca,  Twitter’da yankı buldu. Konuşmasının bir yerinde Clinton’a dönüp, “…Mutlu musun? Senin mutlu olmanı isterim bu benim için önemli…” dedi.  Karşısındaki aday erkek olsaydı yine aynı cümleyi kurma cesareti gösterir miydi, olay oldu. Clinton özel mailinin kullanılması konusunda hata yaptığını bir kez daha milyonların önünde kabul ederek, özeleştiri yapmanın seçmeni yakalayacağı kumarını oynadı. Ne işe yarar göreceğiz. Bknz: Türkiye!

 

Kim galip geldi?

Sonuçlar kafa karıştırıyor. CNN International’a göre gecenin kazananı Clinton (yüzde 62). Twitter’ın yayınladığı rakamlara göre, tartışma ile ilgili atılan tweet’lerin yüzde 62’si Trump’tan söz etti, Facebook’ta da ezici üstünlük Trump’taydı, paylaşım yapanların yüzde 79’u Trump’tan söz etti. Gördüğünüz gibi iletişim teknikleri ve mecraları geçmiş başkanlık yarışlarıyla kıyaslandığında ezber bozuyor.

 

Bedenimiz yayında

İlk TV karşılaşmasının tercümesini yapalım mı? İletişim dilinde duyduklarımız, gördüklerimiz ve izlenimlerimizi karşılaştıralım bakalım ne çıkacak. Sözlü ya da yazılı iletişimin dışında bir de varlığımızla iletişim yapıyoruz. Bedenimizle yayın halindeyiz.

 

Adayların beden dili, mimikleri ne diyordu; renk seçimleri doğru muydu; ses tonlarını, vurgularını nasıl tercüme edebiliriz… dinlemesini biliyorlar mı, birbirlerinin üzerine konuştuklarında duyuldular mı… Kime konuştular, kim/ler etkilendi?

Hangisi inandırıcıydı, söylediklerine kendilerinin inandığını söyleyebilir miyiz?

Sahne hakimiyetleri nasıldı, en iyi yönleri ve hataları… İşte kitle önüne çıktığınızda içeriğinizle birlikte bedeninizden akan bilgilerden birkaçı. Geçmişte J. F. Kennedy’nin ayakta, uzun ve yakışıklı, sağlıklı görüntüsüne eşlik eden koyu renk şık kostümü marifetiyle yarışı alması gibi… Tam tersine hastalıktan yeni kalkmış, solgun ve terli yüzü,  yorgun bedeni, yetmezmiş gibi gri soluk renk kostümle ayakta durmak yerine oturan Nixon’ın kaybettiği gibi.

 

İletişimin türlü hali

İndeks kurumsal yapısı altında yer alan Medya İlişkileri Eğitimi ve İndeks Akademi çalışmalarımda yerli yabancı pek çok kurum yöneticisine, zaman zaman bürokrat ve siyasetçiye Medya İlişkileri Eğitimi Danışmanlığı veriyorum (www.medyailiskileriegitimi.com). Kriz iletişimi, beden dili, ses-nefes, siyasi içerik, emprovizasyon… her konunun uzmanlarıyla birlikte çalışıyoruz. Eğitmenlerimizden Mert Aydıner, “neuro satış” konusunda uzman olduğu kadar sinergoloji konusunda da aranan adres. Mimik ve beden dili incelemesi yapıyor.

 

Cüsse sorunu

Aydıner’in iki başkan adayının sahnedeki duruş davranış kalıpları üzerine yorumlarını aldım, kendi yorumlarımla buluşturup sizlere özet bilgi aktarmak isterim. Aydıner,

kadınların uzun boylu erkek adaylar karşısında Clinton’da olduğu gibi 1-0 yenik başladığını söyledi. Aslında cüsse sorunu olan herkes için geçerli. Sahnede kürsü bir kurtarıcı, ancak kürsü o an güvenli liman olsa da kürsü arkasına sıkışmış, küçük kalmış aday diğerine göre zayıf, tercih edilmez olabiliyor. Kaldı ki, araştırmalar kendimizden daha büyük olana saygı (korku da olabilir) duyduğumuzu gösteriyor. Clinton’ın kürsüsünün kendi boyuna göre ayarlanmış olduğunu biliyoruz ama görüntülere bakın hangisi daha çok görünüyor. Zaten kırmızıyla patlatmaya çalışmalarının nedeni de büyük ölçüde bu.

 

Elini kolunu ne yapacaksın

Konuşmaya başladıktan sonra iki adayın el kol ve duruşları onları ele vermeye başladı. Trump büyük cüssesine aldırmadan daha büyük kol hareketleri yaptı durdu, Clinton kolları ve bacakları kapalı, küçük ölçekli hareketlerle ve öne doğru  eğilerek diyaloğu sürdürmeye çalıştı. Aydıner bunu askeri bir terimle açıklıyor; “hedef küçültmek”. Kendinizi iyi hissetmediğinizde ya da tehlikede olduğunuzu düşündüğünüzde saklanmak dürtüsü diye yorumlanabilir.

 

Direksiyon bende duruşu

Trump sahnede kaldığı sürece kürsünün her iki yanını tuttu, zaman zaman arkasında zıplayıp öne gelecekmiş gibi göründü. “Direksiyon bende” der gibi… Bilinç altına güven aşılamaya çalıştı. Beden dilinde ne kadar fazla alan kaplarsanız o kadar otorite algısı yaratıyorsunuz. Trump da duruşu jestleri itibarıyla bunu yapmaya çabaladı durdu.

 

Seni kovdum

Konuşmalarımızda zaman zaman hatta çoğu zaman kendimizi gizleyebiliriz. Öğrenilmiş bilgilerimiz niyetlerimizi kamufle eder. Ancak beden dilini kontrol altına almak öğrenilmiş sözcükleri ifade etmekten daha zor olabilir. Tabii imkansız değil. Trump, beden dili ve mimikleriyle sahnede kaldığı sürece kimseyi kendisine eş değer görmediğini açıkça ifade etti. O ve çalışanları muamelesi yapmayı sürdürdü. Zaten bunu yalnızca sahnede değil standart iletişim tarzı olarak bedeninden yayıyor. Omuzunun üzerinde bakıyor, yan yan küçümser bakış fırlatıyor, yüzüne direkt bakmıyor, bedeniyle kimseyi karşılamıyor. Sanırsınız ki Trump, TV’deki Çaylak (Apprentice) Programı’nda “seni kovdum” diye gürlüyor. Yetmezmiş gibi aklına ne gelirse söylüyor, kontrolsüz. Üstelik saygısız, düşüncesiz ve kaba (tüm kampanya üslubu). Bu kez TV sahnesinde sağına ve soluna yerleştiremediği kızı ve eşinin Trump’a daha az şov imkanı sağladığı da bir gerçek. Trump’ın kadınları bazı çevreler için renk anlamına gelse de baba ve koca parasıyla var olan güzel ve şık kadın imajı dünya üzerindeki pek çok kadın için de bir o kadar da itici, buna  izin veren danışmanlarına şaşırıyorum.

 

Onunkisi psikolojik

Aynıder’e göre Trump’ınki psikolojik bir durum. Hatta soruyor; Bugün seçmene çaylak gibi davranan başkan adayı, başkan olduğunda diğer devlet başkanları karşısında ne yapacak dersiniz, hangi krizlere vesile olacak… Trump, iletişimi baştan koparıyor, insanlara eşit şart vaad etmiyor, sizi eleştireceğim yetmezse cezalandırabilirim diyerek yola çıkıyor. Clinton sanırım bu anlamda daha başarılı. Eşitlik olmadan iletişime başlanmayacağını, bağ kurulmadan mesajlarını iletemeyeceğinin farkında…

 

Tuzaklara dikkat

Trump sahnede sıklıkla Clinton’ı “tuzağa” çekti, saldırdı, kontrolünü kaybetmesi için çaba gösterdi. Bu şekilde muhatabını kendisi gibi davranamaya zorladı. Evlendirme programlarında olduğu gibi birbirlerini dinlemeden konuşmalarının nedeni bu. Aydıner’e göre beyin tehlike hissedince akılcı düşünme yerine duyusallığa sığınıyor. Beynimiz kıyaslamayla çalışıyor. Kişileri referans noktamızın neresinde kaldıklarına bakarak konumlandırıyoruz. Dinlemeden önce “sözlerini dikkate alacağım biri mi?” kararını neredeyse vermiş oluyoruz. Zaten desteklemeye karar verdiklerimizi hataları ve sevaplarıyla kabulleniyor, hatalarına kılıf bulmaya gönüllü oluyoruz. Desteklemek için mazeretlerimizi çoğaltıyoruz.

 

Gülümse, bağırma

Özetle Clinton’ın gülümsemesi, buna karşın Trump’ın ise neredeyse hiç gülmemesi dikkat çekiyor. Gerek beden dili gerekse içerik olarak adaylarda yetişkin davranışı az. Birinde duygu ve dürtü kontolü neredeyse sıfır, diğerinde ise karşısındakinin çekim alanına girip tuzağına düşercesine karşılık/yanıt vermek durumu sözkonusu.

 

Tartışma özellikle Amerikan seçmeni olmayan bizler için endişe verici. Ortadoğu, güvenlik, enerji, çevre, ekonomi, girişimcilik, teknoloji bilim, eğitim konularında yeni bir öneri, varolan sorunlara çözüm üretilmedi. Taraflar bilgiyle değil, bağrışıp söz keserek üstünlük sağlamaya çalıştılar.

 

Rüya ve kabus

Amerikan PR stratejisinin, önce Siyah Başkan sonra Kadın Başkan kurgusu nereye kadar dersiniz. Bu Amerikan rüyasında bir iş var ama… Kabus gibi! Kabusu görecek olan biziz…

 

 

 

 

Paylaş