Cami Avlusundaki Ben

Bazı kelimeler var, aslında içleri çok dolu. Hayatımızı şekillendirirler. Başarı bunlardan biri. Başarıyı herkes seve seve kucaklar. Başarısızlık deyince de bir dakika duracaksınız. Moda deyimle, “Elimin tersiyle itip, ayağımın altında ezeceğim.” bir olgu. Böyle mi olmalı?”;”

Başarıyla aranız nasıl?
Herkesin çok iyidir. Hepimiz, hep başarmak isteriz. Sürekli başarılı olmak… Durup dinlenmeden başarılı olmak… Çocukların başarılı olması, kocanın başarılı olması, babanın başarılı olması (eh… yeni yeni kadının başarılı olması!) çevremizdekiler için önemlidir.

Başarısızlıkla aranız nasıl peki?
Allah korusun! Ağzından yel alsın! Ne demek başarısız olmak, nereden çıktı şimdi durup dururken başarısız olmak. Olacaksan, başarılı olacaksın. Hep başarılı olacaksın, her zaman ve her yerde başarılı olacaksın. Karnen hep “pekiyi” olacak, hayat boyu girdiğin tüm sınavları geçeceksin, her adımın başarılı olacak. İyi okulları bitirecek, iyi bir izdivaç yapacak, iyi bir işe girecek, iyi kazanacak, iyi yiyecek, iyi giyecek ve iyi yaşayacaksın ki, başarılı sayılasın.

‘Kime göre başarı?’ diye sormayız ama… Tüm bu saydıklarıma burun kıvıranlar da var. İtiraf etmeliyim, böyle format atılmış bir hayata burun kıvıranlardanım. Onun içindir ki, yazıyorum. Ama başarıyı sevdiğimi söylemeliyim. Başarısızlığı da…

Ne o şaşırdınız mı? Başarı da başarısızlık kadar doğal ve bizden, bize dair, bizim içimizden… Başarısızlık, başarıya giden yolda müthiş bir motivasyondur. Başarısızlık, önemli bir eğitimdir. Başarısızlık, bilenmektir. Başarısızlık, algıların kuvvetlenmesidir. Tabii yapana, bu söylediklerimi anlayana…

Siyah Beyaz Hayatlar

Sizin hayatınız da pek çokları gibi siyah beyazlarla mı dolu? Başarılar ve başarısızlıklar… Başarılı olanlarla olmayanlar. Doğruyu söyleyenler ile söylemeyenler. Cesurlarla korkaklar… Aya gidenler gitmeyenler. Demek istediğim ‘başarı yoksa başarısızlık vardır’ diyenlerden misiniz?

Biliyorsunuz kimi insan da boş vermişlik içinde yaşar. Olsa da olur, olmasa da… ‘Boş ver bunları… Hayat gelip geçici, değer mi?’ diye sorarlar. Neden çabalayıp çalışmak zorunda kaldıklarını bilmezler; zaten istemezler. Belki de daha azla yetinir, üstelik daha fazla eğlenirler… Kim bilir!

İnsanları böyle topu topu iki kategoriye ayırmak tabii mümkün değil, tabii ki haksızlık. Ama çoğumuz, yani en azından aklıselim olanlar böyle temel eğilimler içinde yaşarlar. Bu yazının konusu, kafayı başarıya ve başarısızlığa takmış olanlar. Takanlara itirazım yok. Kafaya takılması gereken bir konu olmasına da itirazım yok. Ama sürekli başarı istemek yerine, “Neye göre başarı?” diye sormak istiyorum. Lütfen şimdi şurada siz de sorun kendinize. Başarısızlık tattınız mı hiç? Bakın ne diyeceğim. Şöyle gerilere gidin en fazla 5 yıl diyelim, ne dersiniz. Bana, hayatınızdan üç adet başarısızlık örneği yakalayıp çıkarın. Çok mu gerilere gidiyoruz, olsun o zaman 5 ay önceye gidin ne fark eder. Bazılarınız ‘başarısızlık bana teğet geçer’ mi diyorsunuz? Ayyy ne olur şu buruşmaz halinizden sıyrılıp kendiniz olun biraz.

Eteğinizdeki Taşlar

Büyük başarısızlık küçük başarısızlık diye bir kriterimiz yok. Başarısızlık başarısızlıktır. Çıkarın bir ortaya, dökün taşları masaya… Siz rahat, ben rahat… Şimdi, o her bir başarısızlığınıza ister bir kod verin, ister adlı adınca bir kağıda yazın. Alt alta olsun. Sayılarını görmek kolay olur. Şöyle biraz uzaklaşıp okuyun, bir kere daha… Bir kere daha…

Dost olmalısınız başarısızlık diye nitelendirdiğiniz her neyse ya da her nelerse. Onlar sizin bir parçanız. Siz onları oluşturdunuz, şimdi cami avlusuna bırakamazsınız. Bu kadar vefasızlık olamaz.

Söylemek istediğim onlar hayatınızın bir parçası, atsanız atamaz, satsanız satamazsınız. Birlikte yaşamayı öğrenmek en iyisi. Üzerini örtemezsiniz. Başkalarını kandırabilirsiniz kendinizi asla.

Şimdi son bir gayret şu başarısızlıklarınıza bir daha bakın. Tek tek değerlendirme yapın. Gerçekten başarısızlık mıydı bunların hepsi? Hiç sanmıyorum. Tek tek baktığınızda, görmüyor musunuz, bugün sizi siz yapan onlar. Oralardan çıkan yeni fırsatlar, değişik oluşumlar. Nereden baktığınıza bağlı. Bazıları aynı fotoğrafa bakıp, başarısız diye damgalar, bazıları aynı fotoğraftan birçok başarı çıkarır.

Bakın ne diyeceğim, başarısızlığıyla birlikte, kendisini de cami avlusuna bırakanlar, hayata karşı havlu atanlardır. Başarısızlıklarımız, onlardan öğrenmemiz için bulunmaz fırsatlar. Kaldı ki, beni hiçbir başarının mutlak bir başarı, hiçbir başarısızlığın mutlak bir başarısızlık olduğuna inanmıyorum. Bizde hayatlar 40 bilemediniz 45’inde bitirildiği için, çoğumuz hayatta her şeyi bir kerelik yapıyor, bir kerelik yaşıyoruz.

Başarısızlıkları Yönetmek Bir Sanattır

Başarısızlıkları başarıya çevirmeye gelince… İsterseniz bunu bir sanat haline de getirebilirsiniz. Bu sanatın kendince kuralları vardır; bu sanatta tekrar yoktur biline!

Hep aynı yerde düşmek kural dışı. Başarısızlıkların ardına gizlenip, “Pardon” demek de yok. Bir kereye, haydi bilemedeniz iki kereye göz yumarız; ama üçüncüde bu kulüpte işiniz yok.

Bu ay Marie Claire Dergisi’nde bir röportajım yer alıyor. Telefon edip randevu istediklerinde aslında tam olarak ne diyeceklerini bilemediler. Konu, başarısızlıklardı. Kariyer sayfalarında değerlendirilecekti. Ne diyeceklerini bilemediler, çünkü başarısızlıklar utanç verici olmalıdır. Başarısızlıklar göğsünü gere gere söyleyeceğin şeyler değildir. Başarısız olduğunda konu kapanmalı üzerinde durulmamalı ve unutturulmalıdır. “Şey… Acaba başarısızlıklar üzerine konuşabilir miyiz? Siz çok başarılısınız ama… Vardır yani sizin de …”

Konuyu duyunca, pek çoklarının aksine ilgimi çekti. Karşımdaki ses hafif şaşkın, ama böyle bir röportaj yapmayı kabul ettiğim için son derece mutlu, kapattı telefonu. Röportaj yayınlandı. Ama popüler deyimle beni kesmedi, hızımı alamadım şimdi sizinle aynı konuyu paylaşıyorum işte.

Hayatımızı Üzerine Kurduğumuz Kelimeler

Başarılar ve başarısızlıklar… Tüm hayatımızı üzerine kurduğumuz iki kelime. Hayatımızı üzerine kuracak kadar değer verdiğimiz, ancak dilimize doladığımız kadar üzerinde düşünme fırsatı yaratmadığımız iki kelime. Çok önemli ve nedense zaman zaman gözümüzü kör eder. Kılıfı çok önemlidir, ama içeriği hiçbir zaman öncelikler arasında yer almaz. Hep sızlanırız ama bu vızırdanmayı sona erdirecek atılımı yapmayız. Hangimiz başarı ve başarısızlık üzerine kafa yorduk. Kafa yorduğumuz konu işin yalnızca başarılı olmak kısmı değil mi? Hem de ne pahasına olursa olsun.

“Kızı başarılı birine vermek gerek”… Aslında söylemek istediğimiz kızı paralı birine vermek gerektir. “Benim oğlum başarılı”… Aslında söylemek istediğimiz benim oğlum mevkii sahibi… Şekil… Şekil… Şekil… Hayatımız şekil!

Kalıplar içinde boğulanlar sizi farklı görürler. Sanırlar ki, herkes onlar gibi mevki peşinde olmalı. Apoletler omuzda, rütbeler fora… Satır arası başarıyı önemsemezler.
Haksız da sayılmazlar. Satır arası başarılar bizim ülkemizde kendisini gelir getiren bir maddi değer olarak göstermez.

Hayat Boyu Başarı

Hayatın yalnız başarılarla geçmesini beklemek, günün sonunda başarısızlığa mahkum olmaktan başka bir şey değil. Size üzerinde düşünmeniz gereken birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin; Fatih Terim sizce başarılı mı? Cumhurbaşkanı Necdet Sezer başarılı mı? DYP eski genel başkanı Tansu Çiller, ANAP eski genel başkanı Mesut Yılmaz başarılı mı? Görevinden yeni ayrılan YÖK Başkanı Kemal Gürüz sizce başarılı mı? ABD Başkanı George W. Bush sizce başarılı mı? Peki ya Michael Jackson…

Biliyorum; hepinizin kafalarında birden fazla başarı kriteri var. Başarı ve başarısızlığı irdelemeye çabalarken, en azından üzerinde tartışacağımız örnekler için, kendinizi duygularınızdan arındırıp, tarafsız olmayı denemenizi isterim.

Türkiye’de gelmiş geçmiş en popüler futbol adamı Fatih Terim. Galatasaray’la üst üste elde ettiği başarılarla kendisini dünyada da tanıttı. O düzeyde ve o görevde, ilk kez bir Türk, yabancı bir futbol takımını çalıştırmak için yurt dışından transfer teklifi aldı. Hayata bir futbolcu olarak başlamış, spor hayatı er ya da geç bitmek zorunda olan bir fani için geldiği noktalar başarı hanesinde altın harflerle yazıldı. Futbolla fazla ilgim olmadığı için affınıza sığınarak aradaki teknik detayları atlıyorum. Benim anımsadığım, bir teknik yöneticinin dünyanın en tanınmış takımlarından birinin yönetim ekibiyle anlaşmazlıkları. Hızla çıkılan başarı merdivenlerini hızla indiği gözlerimin önünden geçiyor. Sevenlerine göre hala başarılı, sevmeyenlerine göre şu an herhangi bir başarısı yok; zaten hiç de olmadı…

Terim’in, Türkiye’deki eski takımına dönmesini kimse başarısızlık olarak  algılamıyor. Ama unutmamak gerekir ki, başarı bıçak sırtında yaşanır. Kısa bir zaman içinde nostaljik bir melodiye dönüşebilir. Unutmayın başarı çıkmaz bir sokak değil. Bir otobüs durağı değil. Orada inip, tekrar bir başka otobüse binmeniz gerekiyor. Yol devam ediyor.

Değişik Bir Cumhurbaşkanı

Cumhurbaşkanı Necdet Sezer. Pek çoğumuz için tanımadığımız bir hukukçuydu. Hükümet krizinden çözüm olarak çıkmış bir isim. Bir devletin Cumhurbaşkanlığı makamı sanırım gelinebilecek en önemli mevki. Daha ilerisi, daha prestijli bir durak yok. Çoğu siyasetçimizin tek hayali Çankaya’da oturmak değil mi? Sayın Sezer’i tanımayanlar ki çoğunluktaydılar, ne kadar kibar ve efendi bir karaktere sahip olduğunu, hatta göreve geldikten kısa bir süre sonra, mizacının bu göreve göre olmadığını söylediler. Başarısızlığa mahkumdu. Doğru, Sayın Sezer hiç bir zaman gürültücü bir Cumhurbaşkanı portresi çizmedi. Üzerine vazife olmayan hiçbir konuda tek bir kelime söylemedi. Ama çoktan tarihe geçti. Cumhurbaşkanlığı makamının kendisini sileceğini düşünenler, bugün kendi üslubunda ciddi bir görüş bütünlüğü, kimilerine göre yanlış kimilerine göre doğru, ama ciddi bir mücadele sergilediğini unutmayacaklar. Hele, muhalefetin yok olduğu bir siyasi tabloda, pek çok konuda yetkileri ve icraat alanı daralmış bir Cumhurbaşkanı için gücünü yasalardan aldığını göstermek azımsanacak bir başarı değil. Tabii, bu bütününe baktığınızda “”Peki ya sürekli geri çevirdiği ve kendisine aynen iade edilen kararlara ne demeli?”” diye düşünebilirsiniz. Her bir yeni hamle bazılarının gözüyle başarısızlık olarak da nitelendirilebilir.

İlk Kadın Başbakan

Tansu Çiller DYP Kongresi’nde, partisinin başına geldiğinde, ilk kez bir kadını bu koltukta gördüğüm için çok sevinmiş ve umutlanmıştım. Dünya görüşlerimizin birbiriyle uyuşması gerekmiyor. Umutlarım kısa zamanda pek çoklarını umudu gibi suya düştü ve yok oldu.
Çiller’in başbakan olması, bakanlık yapması, bir siyasi partinin genel başkanı olması, ilk kez bir kadının tüm bu görevlere gelmesi nasıl azımsanır, nasıl küçümsenir. Bir başarı hikayesidir. Sevelim sevmeyelim takdir etmemiz gerekir. Ancak bugün gelinen noktada Çiller eski bir siyasidir. Bulunduğu mevkileri, icra ettiği görevleri daha farklı idare edebilir miydi? Şüphesiz yapabilirdi.

Bugün, “Allah bir”” dese bazılarımızı inandırmakta güçlük çekeceğini biliyoruz. Çiller’in kaderini paylaşan başka siyasiler, başka siyasi parti başkanları da var… Hiçbirinin diğerinden farkı yok. Başarılı olduklarını söyleyebilir miyiz?

Dünyaya Hükmediyor

ABD Başkanı olmak, bu koltukta oturmak, yalnızca kendi ülkesine değil bütün dünyaya hükmetmek, başarı değil de nedir?… Bir insan, hayatında başka ne isteyebilir. Düşünsenize bir kere Beyaz Saray’da ikamet ettiğinizi, düşünsenize bir kere uğraştığınız konuları ve verdiğiniz kararların ne kadar çok insanı etkilediğini. Düşünsenize bir kere George Bush olmak isteyip istemeyeceğinizi. Sanırım Amerikan Başkanı olmayı arzu edenlerin önemli bir çoğunluğu George Bush olmak istemeyeceklerdir. Hala başarılı sayabilir miyiz?

Kemal Gürüz, üzerinde düşünülmesi gereken bir başka örnek. Türkiye’de kaç tane kritik pozisyon var diye baktığımızda Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) başkanlığının bunlardan bir tanesi olduğunu görmemek mümkün değil. Gürüz, son dönemde laiklik sistem ve temel eğitim esaslarının korunmasına ilişkin yaptığı çıkışlarla pek çoklarının beğenisini ve takdirini kazanan farklı bir akademisyen portresi çizdi. İlk kez onun döneminde hükümetle ilişkiler bu kadar gerildi. Gerilmeyecek gibi de değildi.

Böyle görevlerdeki insanların, üzerinde çalıştıkları konuları, telefon teli gibi germeleri mi, yoksa internet gibi akıcı kılmaları mı gerekiyor bilmiyorum. Amaç, üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi? Gerilen konuların misliyle geri döndüğünü herkes gibi ben de biliyorum. Şu anda üzerinde yazdığım konunun son derece hassas olduğunun da farkındayım. Buna karşın bazı kurum ve kuruluşların ve hatta ülkelerin başındaki kişilerin, olayları çözümsüzlüğe değil, çözüme götürmekten başka çareleri olmadığını, bunu başardıklarında başarılı sayılacaklarını bilmek gerektiğine inanıyorum. Bu örnekte madalyonun bir de diğer yüzünü işgal eden hükümet var. Konuyla ilgili en ufak bir haklılık ve sempati hissetmediğim için burada başarı ve başarısızlık konularından sapma pahasına bir görüş belirtmenin son derece yersiz olduğuna inanıyorum.

Her Şey Olayım, Onun Gibi Asla

“Bana Michael Jackson olur musun?” diye bir soru sorulsa, “Ne isterseniz olayım, ama onu olmayayım!” demekten başka bir seçenek düşünemiyorum. Yüzü gözü beter olduğu için değil. Zerre kadar itibarı kalmadığı için.

Oysa benim ne haddime böyle düşünmek. Para, başarının kriteri ise, dünyanın en zenginlerinden biri. Ün, başarının kriteri ise, dünyaca ünlü…

Başarının kriteri, yaptığı işte başarılı olmak ise, kaçınız ondan daha iyi ses ve yorumcu sayabilirsiniz. Ben fazla sayamam. Hayır ama ben onun başarılı olduğunu düşünmüyorum. Kabul edilemeyecek ahlaki sorunlar, (kendisinin psikolojik sorunları kimseyi ilgilendirmez) ama iyi bir ses ve yorum.

Başarı, bir kere yapışınca çıkmayan bir leke değil. Başarısızlık da öyle. Bu yüzden insanları başarılı ve başarısız diye yargılamadan önce bütünü görmek gerek.

Bazen de tam tersi, bütünü görüp ağaca odaklandığımızda miyop olmak gibi… Toplum olarak insanlara başarı ve başarısızlık gözlüğüyle baktığımız için kiminin kötü kiminin de iyi olması gerekiyor. Kiminin başarılı kiminin başarısız. Kiminin kahraman kiminin alçak olması şart.

Hayatımız ya siyah, yok olmuyorsa, beyaz… Aradaki gri alanı görmezlikten geliyoruz.
Başarılarınızla gururlanın, buna hakkınız var. Başarısızlıklarınızı da kabul edin, onların da sevilmeye hakkı var.

Unutmayın onların ikisi bir arada bir tane BİZ yaratıyor.

 

Paylaş