Büyümenin sonu mu?

Emin Çapa CNNTürk Ekonomi Müdürü. Aynı zamanda İndeks Konuşmacı Ajansı üyesi. Deneyimli bir gazeteci. Bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Yılın bu dönemleri değerlendirme yapmak adına idealdir. Emin Çapa’nın kapısını çaldım ve sordum… Türkiye’nin büyüme hikayesinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Kamu otoritesi büyüme tahminlerini aşağı çekti, başta OECD olmak üzere birçok uluslararası kuruluş da birbiri ardına aynı yolu izlemeye başladı. “Ne oluyor?”

Emin Çapa, ekonomiyi herkesin anlayabileceği şekilde aktarabilme meziyetine sahip. Zor konuları anlaşılır hale getirebiliyor, uzmanlık gerektiren başlıkları günlük hayatımıza nasıl entegre edebileceğimizi gösteriyor. Teknolojiyle yakından ilgileniyor, aslında inter-disipliner bir bakış açısı sunuyor. Bu nedenle programlarında da, konuşmalarında da izleyen ve dinleyenleri şaşırtıyor. Şöyle düşünüyorsunuz; “Aslında ben neden düşünemedim bunu?” ya da “… Aaa, demek böyleymiş bu gelişmenin arkasındaki gerçek…”

Bakalım aşağıdaki söyleşiyi okuduğunuzda sizde de aynı etkiyi yaratacak mı?

Türkiye’nin tüketime dayalı büyümesinde son durakta olduğumuz söylenebilir mi, yoksa daha gidecek yolumuz var mı?

Bu sorunun cevabını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Biz öncelikli olarak dünya ekonomisine ve Türkiye’nin dünya ekonomisindeki durumuna bir göz atalım.

Dünya 2007 sonbaharı ile birlikte küresel ekonomik krizin attığı tokat ile gördüğü tatlı rüyadan uyanmıştı. O tarihten bu yana hem FED, hem de birçok defa parasal genişlemeye devam ederek, can çekişen dünya ekonomisine taze kan verdi. FED, Aralık 2008-Ağustos 2013 tarihleri arasında yaptığı üç genişleme programıyla piyasaya toplam 3 trilyon dolar para aktardı. Son günlerde FED’in para musluklarını keseceği yönünde haberlerin gelmesi hastalıklı dünya ekonomisinin sıtma nöbetleri geçirmesine yetti de arttı.

Temel sorun nedir, tek cümle istesem ne derdiniz?

Dünyanın temel sorunu büyük borçlar ve bu borcu çevirecek kadar büyüme kaydedilememesi.  Gelişmiş ülkelerin dış borçları ve alacakları çok daha büyük. Avrupa’daki sorunun temelinde de borçlu ekonomilerin Almanya’ya olan borçları yatıyor. Sizin anlayacağınız kimse parasını kaptırmak istemiyor, bu yüzden de sistemin önü bir türlü açılamıyor. Avrupa’nın sırtında kambur olan Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya gibi ülkelerin önümüzdeki 4 yıl içerisinde 1 trilyon 545 milyar Euro borçlanmaya ihtiyacı bulunuyor. ABD tarafında büyüme yönünde olumlu sinyaller alınırken Avrupa’nın önümüzdeki yıl da güçlü bir büyüme göstermesi beklenmiyor.

Bir tek bizim mi borcumuz var?

Olur mu, hemen bakalım… Goldmansachs.com’a girip bakabilirsiniz. Size çarpıcı bir noktadan borçluluk konusunu aktarmak istiyorum: Kişi Başına Dış Borç (Euro) bazında biz, yani siz yani birey olarak hepimiz ne kadar borçluyuz diye düşünmüş olmayabilirsiniz…  Bir İngiliz 117.580 Euro, bir Fransız 66.500 Euro, bir Alman 38.081 Euro, bir İspanyol  41.366 Euro, bir Portekizli 38.081 Euro, bir Yunanlı  38.073 Euro, bir  Amerikalı 35.156 Euro, bir  İtalyan 32.875 Euro, bir Japon 15.934 Euro… Ve bir  Türk 2.819 Euro borçlu!

Türkiye’nin sorunu nedir?

Türkiye’nin dış borcu çevrilemeyecek boyutlarda değil, asıl sorun büyüme. Yapılan tüm gelecek projeksiyonlarında bu açık bir şekilde görülüyor. 2030 yılına gelindiğinde Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Meksika gibi ülkelerin en yüksek milli gelire sahip ilk 10 ülke içinde yer alacağı tahmin edilirken Türkiye’nin 2050’de ancak 14’üncü sırada yer alabileceği öngörülüyor. Bu oranlarla büyürsek ve büyümeyi tüketim ekonomisi odaklı yapıya dayandırmaya devam edersek farklı bir sonuç beklememizin de bir anlamı yok.

Büyüme beklentiniz nedir?

Türkiye, Cumhuriyet Dönemi’nde ortalama yüzde 5 büyüme gerçekleştirmiş bir ülke. Son 10 yılda ekonominin şaha kalktığını söylediğimizde, aslında bu ortalamanın üzerine çıkabildiğimizi söyleyemiyoruz. Kriz öncesini kapsayan 2002-2007 yılları arasında ortalama yüzde 6.8 büyürken, son 5 yılda da ortalama yüzde 3.9 büyüyebildik. 2002-2012 yılları arasındaki ortalama büyüme hızımız yüzde 5.2.

Üstelik büyüme oranımız aynı kulvarda yarıştığımız gelişmekte olan ülkelerin de gerisinde kalıyor. 2002-2008 yılları arasında gelişmekte olan ülkeler ortalama 7.6 büyüme kaydederken Türkiye ancak yüzde 5.9 büyüme kaydetti. 2009-2012 yılları arasında ise gelişmekte olan ülkeler yüzde 5.9 büyürken Türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 3.9’u geçemedi.

Hedefler revize ediliyor, gelecek yıl ne beklemeliyiz?

Son dönemde en çok duyduğumuz şey revize edilen hedefler. Sadece kamu otoritesi değil OECD, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kurumlar da Türkiye’nin büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmeye devam ediyor. Daha önce yüzde 4 olarak belirlenen 2013 büyüme hedefi yüzde 3.6’ya düşülürken 2014 yılı büyüme hedefi yüzde 4, 2015 ve 2016 büyüme hedefleri ise yüzde 5 olarak belirlendi.

Seçeneklerimiz neler?

Orta vadeli büyüme hedeflerini aşağı yönlü revize eden Türkiye; bir yandan da artan tüketim harcamalarını kısmaya çalışıyor. Farklı sorunlara yol açabilecek, karakteristik yapısı birbirine tamamen zıt iki konu: İvme kaybeden büyüme ve aşırı ısınan ekonomi. Bir de bunlara eklenen enflasyon sorunu.

Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya enflasyona razı olacak ya da büyümeden taviz verecek. Alınan tedbirler aşırı ısınan ekonomiye izin verilmeyeceğini gösteriyor. Kredi kartlarına getirilen kısıtlamalar bunun ilk işaretleri… 2013 yılı enflasyon hedefi Yeni Orta Vadeli Program’da yüzde 6.8’e yükseltilmiş olsa da 2014’te yüzde 5.3, 2015 ve 2016’da ise yüzde 5 olarak belirlenen hedef güncelliğini koruyor. Cari açığın milli gelire oranı ise 2014’te yüzde 6.4, 2015’te yüzde 5.9 ve 2016’da ise yüzde 5.5 olarak belirlendi. Sözün özü, kontrol ekonomisine hoş geldiniz!

Neden büyüyemiyoruz?

Rakamlar gerçeği suratımıza vuruyor: Boşa kürek çekiyoruz. Katma değerli üretim yapamıyoruz ve bu yüzden gelirimizi istediğimiz kadar artıramıyoruz. 25 tır dolusu mermer ihraç edip sadece bir tek tomografi cihazı ithal edebiliyorsak oturup bir daha düşünmemiz gerekiyor. Basit ekonomi kuralı: Ne üretmeliyim? Hangi alanda yetenekliyim? Yetenekli olduğum hangi alanlarda katma değer yaratabilirim? Hızlı ve çabuk öğrenip yetenekleri mi geliştirebileceğim alanlar nereler?

Katma değer diyorsunuz anlamıyoruz… Ne demek katma değer!

Haklısınız, belki kıyaslama yapabilirsek daha iyi anlaşılır, ne dersiniz. Size ihracat ve ithalat örneklemesi yapacağım, resim hemen ortaya çıkacak. Bakalım neden büyüyemiyoruz ve katma değer neden gerekli:

İhracat                                   =          İthalat

432 Ton Demir                       =          1 Tır Cep Telefonu

582 Tır Ekmeklik Un             =          1 Tır İlaç

2.612 Tır Çimento                  =          1 Tır Bilgisayar

25 Tır  Mermer                       =          1Tek Tomografi Cihazı

Her kriz gerçekten bir fırsat mıdır?

Türkiye büyüme sorunları ile uğraşırken dünya her krizden bir fırsat yaratmanın peşinde koşuyor. Oyundaki denklemin en büyük bileşeni ise enerji… ABD kaya gazı ile dengeleri değiştirmeye, 2015 yılında dünyanın en büyük gaz üreticisi ve 2017’de de dünyanın en büyük petrol üreticisi olmaya hazırlanıyor. Yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji verimliliğinin artırılması hedefleniyor.  İşin bir de istihdam yanı var: Almanya’da yapılan araştırmalar 1 milyon Euro’luk verimlilik ve yenilenebilir enerji yatırımının 17 kişiye iş yarattığını gösteriyor.

Geleceği yakından görüp hızlı hareket eden ülkelerin gündemi, yenilenebilir enerjiyi sorgulamak değil buna uyum göstermek. Bunun için en önemli soruna; bu enerjiyi nasıl depolayacaklarına odaklanmış durumdalar. Bunu başarabilen şirketler ve ülkeler geleceğin zenginleri olacaklar. Türkiye’nin geleceğini de büyüme ve dolayısıyla bu iki konuya getireceği çözümler belirleyecek. Katma değerli üretim ve verimliliği yüksek enerji üretimi…

Paylaş