BİR ŞEY YAPACAKSAN GEL YOKSA BOŞVER GELME

 

 

Clinton’dan mektup aldım. 15-17 Eylül tarihlerinde Clinton Global Initiative’e (Clinton Küresel Girişimi) davet ediyor. Toplantı New York’da gerçekleşecek. Dünyanın pek çok değişik coğrafyasından birbirinden ilginç, önemli, ünlü, ünsüz, başarılı isimleri bir araya getirecek.

 

Amerikan Eski Başkanlarından Bill Clinton görevden ayrıldıktan sonra duvara resmi asılıp unutulanlar listesine girmeyenlerden. Eşi Hillary’nin seçim kampanyasına yatırım yaptığını söyleyenler çıkmıyor değil. “Attığı her adımı Beyaz Saray’a eş kontenjanından yeniden girmek için yapıyor” diyorlar… Kıskanç olmasak da, “Çalışıyor ondan” desek olmaz mı?

 

Bu yazının, son kullanma tarihi çoktan dolmuş bir Amerikan Başkanı’na övgü düzmek üzere yazılmayacağını siz de biliyorsunuz, değil mi… Bakalım Clinton’un tartışmak üzere seçtiği konuların ne kadarı ilginizi çekecek. Deneyelim isterseniz, başlıklar şöyle; dünya üzerindeki aşırı fakirliği önlemek; toplumlararası anlaşmazlıklarda dini, araç olarak kullanmak; iklim değişikliğine karşı savaş açmak; uluslararası yönetişim ilkelerini güçlendirmek…

 

“Sayın Clinton, tartışmak üzere seçtiğiniz bu konular bizim buralarda ne kadar da popüler” demek isterdim. “Herkes bu konularla yatıp kalkıyor, biz bu ve benzeri konularda şöyle böyle yol aldık, deneyimlerimizi sizinle paylaşmak için can atıyorum” demeyi çok isterdim. Kendimi zor tuttum, az kalsın Sayın Clinton’a yazacaktım, “Neden “çok” fakirlik gerekiyor, “düz” fakir olsak olmaz mı?… Dini araç olarak kullanacak mısınız, “tövbe” deyin “tövbe”…” “İklim değişikliği konusunu tartışacakmışsınız, kuraklık varsa yağmur duası, yağmur varsa, şemsiyeni aç, aç aç…” Son olarak da dördüncü maddeden ben bişi anlamadım be Sayın Clinton”.

 

Toplantıya katılanlar arasında eski Cumhurbaşkanları, başbakanlar, yöneticiler, akademisyenler var. Onlar anlar diye düşünüyorsunuz doğal olarak. Şöyle bir baktım, o gönderdiği mektuba iliştirdiği haber kupürlerine… Bizim görevden ayrılmış Cumhurbaşkanlarımızı düşündüm. Nedense aklıma Sayın Mesut Yılmaz’ı Bodrum’da açtığı ekmek fırınında diz altı şortu, çorap ve kahverengi büyük ayakkabılarıyla hayal ettim. Lacileriyle hiç yer etmemiş aklımda. Sayın Tansu Çiller geçti gözümün önünden. Son röportajı nasıl bir gazetecilik başarısıydı… Yıllarca konuşma sus, sonra konuş ve kilolarından söz et. Bir gün sonra yayınlanan sayın eşinin röportajını da ömrüm yettiği kadar aklımda tutacağım. Yanlış anımsamıyorsam Bay Çiller, Bayan Çiller için, onun vücuduna saygısı olmadığını söylemişti. Bu cümle üzerine ben uzun uzun düşündüm. Derken gözüm Marmaris’e kaydı, Sayın Cumhurbaşkanımız Kenan Evren hangi tarihte, nerede ne kadar sarhoş olduğunu, bu yüzden nasıl ele güne rezil olduğunu anlatmış. Çok hoşuma gitti, dobra dobra. Samimi bir yaklaşım olduğunu düşündüm. Bir bilen ya da Süleyman Demirel olmasaydı ne yapardık bilmiyorum. Sayın muhalefet lideri Deniz Baykal hakkında söylenecekleri Sayın Bülent Ersoy Hanımefendi söyledi. Geçiyorum.

 

Diğerleri… Sayın Devlet Bahçeli ile ilgili bir şeyler söylemeyi isterdim doğrusu ama bulamıyorum. Hafızamı yokluyorum yok! Yok! Bu kadar isimden sonra bekliyorsunuz ki Sayın Bülent Ecevit hakkında herkes gibi bir kelime edeyim. Onu tarihe bırakıyoruz…

 

Yabana atmayın bu da devletin üst’ünün insan kaynakları işte!

 

Clinton’ın mektubunun üzerinde bir Başkanlık amblemi var. Altında William Jefferson Clinton yazıyor. Sol kolonda yukarıdan aşağı katılımcıların ismine yer verilmiş. Neden bilmem Ürdün Kralı 2’nci Abdullah birinci sırada, ikinci sırada ise eşleri Rania al-Abdullah. Yazılarını kaçırmamaya gayret ettiğim, London Business School Dekanı Laura Tyson sondan bir önce. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac nasıl olup da Üçüncü Dünya ülkesi arkasında yer almayı hazmetmiş bilemedim. Sekizinci sırada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan var. Tony Blair’den sonra geliyor. Tony, Clinton’ın yakın arkadaşı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile Shimon Peres’in önünde…

 

Bazıları Clinton’ı çok küçümsedi ama bugün somut işler yapan bir başka “son kullanma tarihi geçmiş” Devlet Başkanı ya da Başbakan görmüyorum ben. Clinton, Küresel Girişimi’ni Davos’tan esinlenmiş. Benim ismime, adresime de oradan ulaşmış. Tuhaf bir davet aslında çünkü toplantının Davos’tan daha kısa/farklı/dolu geçeceğine dikkat çekerek; “Eğer yalnızca konuşup gidecekseniz gelmeyin. Yok eğer konuşacak, dinleyip, öğrenecek, aktif katılım sağlayacaksanız buyrun” diyor.

 

Konuşmak ile yapmak arasındaki önemli bir fark var. Tarihe kalanlar sizce hangileri oluyor?

Paylaş